Hemen uyandırılan adam bakar ki karşısında Harun Reşid var. “Sultanım neden uyandırdınız beni der, rüyamda padişah olarak seçilmiştim, tahtımda oturmuş çevreme ne güzel emirler veriyor, hizmetçileri çevremde koşturuyordum.” diye söylenir.
Harun Reşid gülerek cevap verir: “Efendi der, uykudaki padişahlıktan ne olur ki, işte böyle gözlerini açınca padişahlık falan kalmaz, yok olup gider!” Adam şöyle cevap verir: “Sultanım der, benim padişahlığım gözümü açınca yok olup gitti, seninki de gözünü kapayınca yok olup gidecek, aramızda büyük bir fark mı var sanki?” Bu cevap karşısında düşünmeye başlayan Halife: “Efendi der, aslında uykuda olan sen değil benmişim, ben seni yılandan kurtarmak için uyandırmıştım, sen de beni saltanat gafletinden kurtarmak için uyarmış oldun.” Bundan sonra sıkça tekrar ettiği söz hep aynı olur. “Ey Harun, gözünü kapayınca yok olacak saltanatına sakın güvenme!”
Benzeri bir göz açıp yumma saltanat tarifi de Hazret-i Mevlânâ’dan gelir. Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad Hz. Mevlânâ’ya, “Sultanlığımı sana devretmeye hazırım şayet kabul buyursan.” deyince Hz. Mevlânâ şöyle cevap verir:
“Biz sizin kısa süren sultanlığınıza talip değiliz. Çünkü sizin sultanlığınız gözünüzü kapayınca biter, bizim sultanlığımız ise gözümüzü kapayınca başlar. Biz göz kapayınca bitene değil başlayan sultanlığa talibiz!”
Somuncu Baba’yı üzen fazla dünyalık!
Bursa’nın maneviyat büyüğü Somuncu Baba, tarlası olup da tohumu olmayan yoksul talebesine bir çuval buğday vererek; “Tarlanın yarısını kendin için, yarısını da benim için ek.” der. Talebe bu yardıma sevinerek tarlanın yarısını kendi adına yarısını da hocası adına eker. Ekinlerin yetiştiği mevsimde, hocasıyla birlikte tarlaya gelirler. Talebeye ait kısımdaki ekinler gayet iyi ve gür yetişmiş, hocasınınki ise zayıf ve cılız kalmış. Somuncu Baba, iyi yetişen mahsulün kimin olduğunu sorar. Talebe de utancından “Sizin efendim.” der. Buna üzülen Somuncu Baba söylenir:
-“Biz ahiretimizin mamur olması için dua ediyorduk, demek ahiretimiz yerine dünyamız mamur olmaya başlamış, ücretimizi dünyada alıyor, ahiretimize bir şey bırakmıyor muyuz yoksa.” diye üzüntüsünü açıklayınca talebesi gerçeği anlatmak zorunda kalır:
“Efendim der, aslında iyi olan taraf bana aittir, zayıf olan da size aittir. Utancımdan dolayı iyi olanın size ait olduğunu söyledim.”
Somuncu Baba’nın yüzünde tatlı bir tebessüm dolaşır:
“Şimdi oldu evlat.” der, “Ekinin gür tarafının bana ait olduğunu duyunca, ‘Dünyada alacağınızı aldınız ahirette isteyecek bir şeyiniz kalmadı.’ denecek olan servet sahiplerinden mi oluyorum yoksa diye endişe ettim!.”
Geylani Hazretleri: “Büyüklerin üzerine sinek konmazmış, sizin üzerinize de sinek konduğunu hiç görmedik.” diyenlere şöyle cevap verir: “Bana sinek neden konsun ki, üzerimde ne dünyanın pekmezi var, ne de ahiretin balı?”
Rahmetli Şeyh Hacı Muzaffer Ozak, muhataba göre nükteli söz söylemesini bilen biriydi. Dükkânına giren laubali bir adam; “Selamünaleyküm babalık.” der . O da: ” Aleyküm selam kuru kalabalık!” diye karşılık verir.
Şam’ın büyük velilerinden Bilal bin Saad’a, gerçek dostun tarifini sorarlar. Gerçek dostu şöyle tarif eder: “Her görüştüğünüzde avucunuzun ortasına bir altın koyan gerçek dost değildir. Asıl, her görüştüğünüzde dindarlığınızı bir kat daha kuvvetlendirendir gerçek dost!.”
Ahmed Şahin / Zaman