Nûr Kahramanları – 2

ABDULLAH YEĞİN

Üstad Hazretlerini, ortaokul talebesi iken tanıyıp ona soru sorma şansına ve yakın talebelerinden olma şerefine sahip olan bir büyük ağabeyimiz Abdullah Yeğin’ dir.

80 yaşını geçmiş ve halen hayatta olan bu değerli insanı, İstanbul’da talebelik yıllarımda (1970’li yıllar) tanımak ve derslerini dinlemek bahtiyarlığına nail oldum.

Fakülte mezunu olmasına rağmen Kastamonu tarzı konuşmasını yansıtırdı. Derslerde Üstadımızdan hatıralar anlatır, açıklamalar yapardı. O zaman sakalsız idi. Bulunduğu ortama ciddiyet ve vakar havası yayılır, bakışlarında bir derinlik sezilirdi ve “ağabey içimizi okuyor” hissine kapılırdık… Daima tefekkür ve nefsiyle murakabe hali onun karakteriydi. Olgunağırbaşlı ve vakur bir ağabey olarak, Hz. Bediüzzaman’ ın hizmet tarzına ömür boyu bağlı kalmış ve ‘ağabeylik’ konusunda hüsn-ü misal olmuştur.

MEHMED NURİ GÜLEÇ (FIRINCI AĞABEY)

22 yaş gibi delikanlılık çağında Üstad Bediüzzaman Hazretlerine bağlanıp hayatını kudsî iman ve Kur’an hizmetine adayan çok değerli İslam mücahidi Fırıncı Ağabey, halen hayatta olan bir Nur kahramanıdır. Bugün 83 yaşına rağmen bir genç gibi yılmadan yorulmadan değil Türkiye, dış ülkelerdeki programlara bile katılarak yüksek bir performans sergilemektedir. Maşallah, bin bârekâllah!

Fırıncı Ağabey, “Üstadın her elini öpüşümde başımdan öperdi” diyor. Bunda bir hikmet aranabilir. Çünkü onun zekâsı, hazırcevaplığı ve nüktedanlığı tahsil seviyesiyle kabil-i telif değildir…

Hz. Bediüzzaman, ihlâs ve kabiliyetini keşfettiği kimselere iltifat etmiş ve hizmette istihdam etmesini bilmiştir. Hem de bu zatlar, dua ve manevi himmetlerine mazhar olduklarından nadir şahsiyetler olmuşlardır.

Mehmet Fırıncı’ nın coşkulu ve muhabbet dolu dersleri, dinleyen cemaate ayrı bir lezzet bahşettiği gibi, hazır cevaplılığı ve nükteli sözleri ise zihinlerden silinmemektedir. Pek çok esprili ve nükteli sözünden iki örnek verelim. Bir tarihte bir kardeşimiz ona soruyor:

-Fırıncı Ağabey Risale-i Nûr nasıl bir tefsirdir?

Cevabına bakınız:

Kardeşim, Risale-i Nûr tefsir değil, iksirdir iksir!..

Elbette tefsirdir ama ondan da öte asrımızın manevi hastalıklarına “ilaç” olduğunu kafiyeli bir şekilde vurgulamış oluyor.

Dinleyenleri fazlasıyla güldüren bir diğer hazırcevabı da şöyle:

Kardeşlerle birlikte kızarmış tavuk ziyafeti yenilmekte. Tabii bu sırada Gavs-ı Azam Geylani’nin “kum bi iznillah!” fıkrası hatıra geliyor ve bir ağabey :

-Fırıncı Ağabey, haydi siz de bir “kum biiznillah” kerametini gösterin bakalım, deyince:

Ah kardeşim nerede o eski tavuklar! demez mi?

Üstadın himmeti olmasa herhalde bu nükteli buluşları dillendirmek zordur…

Fırıncı Ağabey’in sesi de güzeldir. Üniversite yıllarımda zaman zaman bizim ilahi ve marşlarımıza iştirak eder, birlikte söylerdik. Yine bir gün kendisine şu soruyu yöneltmiştim:

-Üstad Hazretleri Kur’an’ ı veya Cevşen dualarını nasıl okurlardı? Yani makam, ses-seda cihetiyle.

Mübarek ağabeyin cevabı şöyle olmuştu:

-Kardeşim bunu ifade etmek çok zor; nasıl anlatsam, kalbinden, ruhunun derinliklerinden kopup gelen bir inleme, bir feryat sesi gibiydi âdetâ.

MEHMED EMİN BİRİNCİ

Said Nursi Hazretleri’ nin pek yakınında olmasa da, İstanbul hizmetlerinde ve neşriyat hizmetinde O’nun bazı talimatlarını yerine getirme ve elini öpüp duasına mazhar olma şerefini kazanmış bir ağabeyimiz de “Birinci Ağabey“imizdir.

Fırıncı-Birinci diye kafiyelenip sözü edilen bu ağabeyleri, hem derslerdeki etkinlikleriyle, vakıf ve vâkıf oluşlarıyla, hazır asker gibi hizmette koşturmalarıyla tanıdım. Özellikle 1968-73 arası Av. Bekir Berk‘in, fırtına gibi mahkemeden mahkemeye yetiştiği yıllarda bu ağabeylerimiz, Bekir Ağabey’in Kiğılı Pasajı’ndaki yazıhanesinde ona yardımcı olup hizmetinde bulunurlardı. Pijama giymeyi unutmuş, rahat döşeği ara sıra bularak,  geceyi gündüze karıştırarak yazıhanenin deriden ve derin koltuğunda elbiseleriyle, bir-iki saat kadar -oturarak- uyuduklarını biliyorum. Böylesine yorgunluk nedir bilmeden, büyük fedakârlıkları üstlenmiş müstesna şahsiyetler az bulunur…

Rizeli olan merhum Birinci Ağabey, Lâzlığın izlerini hal, tavır ve konuşmalarında yansıtır, Hizmet-i Nuriye’ de düstur ve disiplini öne çıkarıp hassasiyetle uygulardı. Son birkaç sene Manisa’ya sık geldiği zamanlarda namazlarımızı zamanında ve tadil-i erkân üzere kılmamızı önemle ve ısrarla öğütlerdi. O da Fırıncı Ağabey gibi tevazu sahibiydi. Allah rahmet eylesin!

HEKİMOĞLU İSMAİL

Emekli Hava Astsubayı olan bu yazar ve mütefekkir ağabeyimizin asıl adı, Ömer Okçu‘ dur.. Erzincan’lı olup genç yaşında Üstad’ın elini öpüp duasını almış ve Nur Risalelerini Amerika’ya götürüp büyük hizmete vesile olmuştur.

Kendisindeki yazı kabiliyetini keşfeden merhum gazeteci, Mustafa Polat Ağabey‘in teşvikleriyle “Minyeli Abdullah” ve “Maznun” romanlarını kaleme almış ve giderek yazarlık kabiliyeti fevkalade inkişaf etmiş ve ortaya pek çok eser çıkarmıştır.

Yine, hitabet kabiliyeti sayesinde Anadolu’nun birçok il ve ilçelerinde O’nun konferans hizmetleri fütuhat ve inkişaflara vesile olmuştur…

Yeni Asya Gazetesi’nde yazmayı bıraktıktan sonra, Türdav Yayınevi’nin Müdürlüğünü sürdürüyordu. İşte bu sıralarda Cağaloğlu’ndaki yazıhanesine ziyaretine gitmiştim.

-Yazılarınızı özledik, niçin gazetemizde yazmıyorsunuz Ağabey? diye üzüntümü ifade ettiğimde:

Usul ve düsturlara uygun yazmıyormuşuz, diye sitemkâr bir ifade kullandı.. Ben de gayet sâfiyane:

-O zaman siz de düsturlara uygun yazarsınız Ömer Ağabey! deyiverdim. O ise bu sözüme hiç kırılmadan:

-İnşaallah o seviyeye gelince yazarız, şeklinde tevâzukâr bir söz sarf etmişti…

Hiç unutamam; ayrılırken beni kapıya kadar uğurladı ve son sözü şu oldu:

-Mehmet Kardeş, Fuzulî der ki: “Düşman bile ağlar halimize.”

Belli ki, anlatamadığı bazı hususları, yüreği parçalanarak bu sözle özetlemişti…

Ufak-tefek sürtüşmeler ve münakaşalar, mâbeynimizde büyük yaralar açabiliyordu. Öyleyse “Muhabbet fedaileri” olmalıydık…

Aradan çok zaman geçti ki, Zaman Gazetesi yayın hayatına başlayınca, orada köşe yazılarına yeniden başlamıştı. Hâlen yazmaya devam ediyor.

Allah kendisine uzun ve bereketli ömürler versin!

SAİD ÖZDEMİR

Üstadımızın halen hayatta olan ve çok yakın hizmetinde ve varislerinden, Üstadımızın “Tillolu Said” dediği bu muhterem ve aziz ağabeyimizin derslerinde çok az bulunabildim. Çünkü o Ankara’da ikamet ve hizmet ediyordu. Hiç konuşmasa dahi hal dersi alınabilen bir büyük ağabey.. Ondan da hatıralar dinlemek nasip oldu.

Hz. Bediüzzaman’ın elini öpüp duasını alan ve fakat dersinde az bulunan birçok ağabeyin bazıları vefat etmişse de birçoğu halen hayattadır.

Merhum Muzaffer Arslan, Merhum Mustafa TürkmenoğluMehmed Kırkıncı Hoca, Abdülkadir Badıllı, Ahmet Gümüş, Hamdi Sağlamer, Teyp Tahir, Musa Yukarı (Ayrancılarlı) gibi değerli Ağabeylerin feyizli derslerinden de zaman zaman istifade ettik elhamdülillah! Allah hepsinden râzı olsun!

Mehmed Gürler

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: