Nur Talebeliği ve İhlâs Üzerine ve Bir Hatıra

Nur Talebeliği ve İhlâs Üzerine ve Bir Hatıra  

Bediüzzaman Hazretlerini görmediğimiz halde onun bir talebesi olabilir miyiz?

Talebelik şartı nedir? herkes olabilir mi? vede İhlasın düsturları nelerdir?

Selam ve Dua ile….

Evvela: “Bediüzzaman Hazretlerini görmediğimiz halde onun bir talebesi olabilir miyiz?”

Üstadımız hayatının son iki senesinde, kaldığı evlerin iç kapılarına astırdığı bir mektup var. Üstadın hizmetkarları, gelen her ziyaretçiye, bu mektubu okuttururmuş. Üstad çoğunlukla hastadır ve nadiren insanlarla konuşur. Bir çok insan, bizim gibi görememiş. Ama bu mektub, hepimizi teselli ediyor.

Emirdağ 2. S. 191’de Üstadımız der:

“Benimle görüşmek isteyen aziz kardeşlerime beyan ediyorum ki: İnsanlarla görüşmeye zaruret olmadıkça tahammülüm kalmadığından, hem şimdi tesemmümden, za’fiyetten, ihtiyarlıktan ve hasta bulunmuş olmaktan dolayı fazla konuşamıyorum. Buna mukabil, kat’iyyen size haber veriyorum ki: Risale-i Nur’un herbir kitabı bir Said’dir. Siz hangi kitaba baksanız benimle karşı karşıya görüşmekten on defa ziyade hem faydalanır, hem hakikî bir surette benimle görüşmüş olursunuz. Ben şuna karar vermiştim ki; Allah için benimle görüşmek isteyenleri görüşmediklerine bedel her sabah okuduklarıma, dualarıma dâhil ediyorum ve etmekte devam edeceğim.

Şualar’da s.296 da:
Bayramınızı tekrar tebrikle beraber, sureten görüşemediğimize teessüf etmeyiniz. Bizler hakikaten daima beraberiz, ebed yolunda da inşâallah bu beraberlik devam edecek. İmanî hizmetinizde kazandığınız ebedî sevablar ve ruhî ve kalbî faziletler ve sevinçler, şimdiki geçici ve muvakkat gamları ve sıkıntıları hiçe indirir kanaatındayım.

Tarihçe-i Hayat s.285 de:

Benim ile hakikat meşrebinde sohbet etmek ve görüşmek isteyen adam, hangi risaleyi açsa; benim ile değil, hâdim-i Kur’an olan üstadıyla görüşür ve hakaik-i imaniyeden zevkle bir ders alabilir.

Tarihçe s.703 de:

Risale-i Nur’u okumak, on defa benimle görüşmekten daha kârlıdır. Zâten benimle görüşmek; âhiret, iman, Kur’an hesabınadır. Dünya ile alâkamı kestiğim için, dünya hesabına görüşmek manasızdır. Âhiret, iman, Kur’an için ise; Risale-i Nur daha bana ihtiyaç bırakmamış. Hattâ hizmetimdeki has kardeşlerimle de zaruret olmadan görüşemiyorum. Yalnız bazı Risale-i Nur’un fütuhatına ve neşriyatına ait bazı hizmetler için bazı zâtlarla görüşmek isterim. Ne vakit bu noktalar için görüşmek istesem o zaman görüşmek caiz olabilir ve bana sıkıntı vermez. o zaman görüşmek caiz olabilir ve bana sıkıntı vermez. Bu noktayı bilmeyen ziyarete gelenlere haber veriyorum ki; birkaç senedir ceridelerle ilân etmişim ki, benimle görüşmek isteyenleri hususan uzak yerden gelerek görüşmeden gidenleri, hususî dualarıma dâhil ediyorum. Her sabah da dua ediyorum. Onun için de gücenmesinler…

Son olarak Mektubatta s.344 de:

Dellâllık itibariyle mücevherat-ı Kur’aniyeyi benden veya Sözler’den ders almak.

Sözler aynı zamanda Risale-i Nurun umumi ismidir.

Bu ve bunun gibi ifadelerden anlaşılıyor ki: Nur Talebeliği kapısı kıyamete kadar açık. Kim samimane Nurlara müteveccih olsa, Nurları, Bediüzzamanı, Üstad kabul etse.. Bu asrın, Kur’ani hizmet tarzı budur, dese; Nurları okusa, yazsa, dinlese Nur Talebesi ünvanını alır.

Saniyen: Talebelik şartı nedir? herkes olabilir mi?

Anladığım kadariyle iki çeşit Nur Talebesi var.

Birisi: Bir müddet Nurları okusa, yazsa, dinlese Nur Talebesi ünvanını alır.

“Risale-i Nur’a intisab eden kimsenin en ehemmiyetli vazifesi, onu yazmak ve yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan ve yazdıran ve okuyan, Risale-i Nur talebesi ünvanını alır. Ve o ünvan altında, her yirmidört saatte benim lisanımla belki yüz defa, bazan daha ziyade hayırlı dualarımda ve manevî kazançlarımda hissedar olmakla beraber; benim gibi dua eden kıymetdar binler kardeşlerin ve Risale-i Nur talebelerinin dualarına ve kazançlarına dahi hissedar olur.”

“imanın, Kur’anın hakikatlarını ders veriyorum. Dersimi dinleyenlere Nur Talebesi denir.”

Diğeri: Risaleleri kendi malı ve eseri bilip, hayatının birinci gayesini Risale-i Nur hizmeti bilenlerdir.

“Talebeliğin hâssası ve şartı şudur ki: Sözler’i kendi malı ve te’lifi gibi hissedip sahib çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini, onun neşir ve hizmeti bilsin.”

“netice-i hayatım ve sebeb-i saadetim ve vazife-i fıtratım olan Resail-ün Nur”

Birisi asker sınıfından, diğeri subay, kurmay sınıfından… gibi.

26. Mektub 4.Mebhas 10.Meselede dost, kardeş ve talebenin farkları ve neticeleri beyan edilmiş.

Salisen: İhlasın düsturları nelerdir?

Cevab mahiyetinde 21. Lem’ayı baştan sona mütalaa etmek lazım. Ama hulasaten:

1- Amelinizde rıza-yı İlahi olmalı. Niyette değil; amelde,ibadette, hizmette, herşeyde rıza-yı İlahi olacak.Başkalarının rızası, kabulü, teveccühü beklenmeyecek, arzu edilmeyecek, istenmeyecek.
2- Bu hizmet-i Kur’aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev’inden gıbta damarını tahrik etmemektir. Yani, rekabetsiz, tenkidsiz, itirazsız, ayıb görmeden, tahakküm etmeden hizmet etmek. Her bir kardeşini şahs-ı manevinin azası bilmek.Birisi eksik olsa ben eksik kalırım, diye bilmek.
3- En büyük kuvvet ihlasda olduğu için… Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize; şerefte, makamda, teveccühte, hattâ menfaat-ı maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz.
4- Kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır. Zâten mesleğimizin esası uhuvvettir.

Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üss-ül esası, samimî ihlastır.

21. Lem’anın Başındaki İbare- Hatıra

Üstadımızın ra. Van’daki talebelerinden Molla Hamid Abi 1955-56 yıllarında Üstad”ı ziyarete gelir. Sohbet esnasında sorar:

Seyda, sen İhlas Risalesi’nin başına “Laekal (enaz) 15 günde bir defa okunmalı.” yazmışsın. Halbuki bu risale salavat değil, evrad değil, ezkâr değil. Bunun ne hikmeti var ki tekrar ettiriyorsun. demiş.

Üstadımız: “Keçeli, salavat da olsa, evrad ve ezkar da olsa… eğer ihlassızsa, ruhsuz cesed gibidir. Ruhsuz cesed ne işe yarar? İnsanların % 1-2 si muhlastır, yani fıtri ihlaslı, Allah tarafından ihlaslandırılmış kimseler. Bunlar da Peygamberler ve bazı büyük Veliler. Onların haricindeki % 98 ise, ihlası çalışarak elde ederler. Nasıl ki, dünyevi şeyleri insanlar tekrar ede ede, öyle olur ki, tiryaki olur, bırakmak istese bile bırakamaz. İşte biz de İhlas Risalesi’ni okuya okuya, tekrar ede ede, ihlaslanacağız.”

Medar-ı necat ve halâs, yalnız ihlastır. İhlası kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlaslı amel, batmanlarla hâlis olmayana müreccahtır. İhlası kazandıran harekâtındaki sebebi, sırf bir emr-i İlahî ve neticesi rıza-yı İlahî olduğunu düşünmeli ve vazife-i İlahiyeye karışmamalı. Her şeyde bir ihlas var. Hattâ muhabbetin de ihlas ile bir zerresi, batmanlarla resmî ve ücretli muhabbete tereccuh eder.

Ahmet KATIN

www.NurNet.Org