Nur Talebesinin Vazifesi

NUR TALEBESİ MÜRİD DEĞİL MURAD’DIR

Nur talebesinin vazifesi, sadece ve sadece tebliğdir. Şimdi yerini ve hizmet mükellefiyeti noktasındaki çizgiyi çok iyi tesbit etmesi gerektir. Sana terettüp eden görev, ciddi mükellefiyet, tebliğ ma’nâsıdır. İltibas nereden oluyor? İltibas şurada. Tebliğ çizgisini taşıyorsun, te’sir sahasına giriyorsun. İşte orada iltibas oluyor.

Risâle-i Nûrda bakın bu çok önemli. Sizinki yalnız tebliğdir, te’sir değildir. Te’sir, yalnız ve tamamen Allahtandır. Cenab-ı Allah te’siri peygamberlere dahi vermemiş. Peygamberler   de  hak namına hakikatı tebliğ edecektir. Bir elçidir, bir habercidir.

Şimdi mesela bir beldeye bundan yirmi sene önce geliyorsun. Bu beldede yirmi sene önce on kişi idi. Yirmisene sonra yine on kişi, artma yok. Fakat Onun sonra üç kişi ölmüş, on kişi yediye düşmüş. Eksilme var. İşte bizim tebliğimiz bu yedi kişiye olacak. O yirmiyi arayıp, ne olduğunu sormayacağız. Olanlarla iktifa edeceğiz derken talebelerin çoğalmasına katiyen engel olmayacağız.

Dershaneye yeni gelenlere dershaneyi ve orada yapılan dersleri gelen kardeşe  sevdirme gayretinde olacağız. Sen kendine bakacaksın: Acaba sen, sana terettüp eden tebliğ vazifesini, nefs-ül emirde istendiği ölçüde, kıvamda yaptın mı? Sen sana terettüp eden vazifeyi gerçek ma’nâda ifa ettin mi? Vazifemiz tebliğdir, te’sir ve muvaffakıyet değildir. Te’sir Allahtandır.

Hâdi (hidayat verip insanı yoluna sokan) Allahtır.

Cenab-ı Allah Peygamberlere dahi hidayet edicilik vermemiş. Bir Peygamber dilediğini Cennete götüremiyor. Dilediğini Cennete taşıyamaz. İşte Nuh (A.S.) kendi öz evladı, sular kabarıyor, Hz. Nuh: “Oğlum bin gemiye” ”Baba binmem, dağlar çok yüksektir, dağlara çıkarım”. Nuh’un (A.S.) oğlu “Dağlara kaçarım” diyor. Babası, “Oğul bugün Allahın rahmetinden kaçılacak gün mü? gemiye bin”. Binmedi, sular aldı götürdü.

Hz. İbrahim (A.S.) babasına, Resulullah öz amcasına hidayet edemiyor. Çünkü, Hâdi doğrudan doğruya Allahtır. Hidayeti Allah bahşediyor. Bakın, Cenab-ı Allah hidayeti peygamberlere vermemiş. Bilal-i Habeşi (R.A.) mescidin içinde durmadan dönerken, Hz. Ömer onun o halini görüp, gelip Peygamberimize “Bilali mescidin içinde döner halde gördüm. Aynı raksa kalkar gibi” Efendimiz “Peki sen hikmetini sordun mu?” “Ya Resulallah sormadım”. Çağırıyor Bilali, “Sen mescidde şöyle şöyle yapmışsın”. Bilali Habeşi de itiraf ediyor. “Evet ya Resulallah, ben mescidde düşündüm, “Cenab-ı Allah sana her şeyi vermiş. Ama bir şeyi vermemiş. Hidayeti. Benim gibi bir köleye hidayet ulaşır mıydı, ulaşmaz mıydı? Ben Cenab-ı Allahın Hâdi isminin tecelliyatını düşündüm. Cûş-u hurûşa geldim. Zevkimden şevkimden pervaz etmeye, dönmeye başladım”. Peygamberimiz istihsan etmiş.

Ya Allah, Ya Hâdi, bizleri de hidayetinle istikamette muhafaza et, ihlâs ile yaşat, iman ile öldür. Âmin.

Abdulkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: