NUR Terapiler & Halk Üniversiteleri…

Önemli kaynaklardan aldığım bilgilere göre; sadece İstanbul’umuzda en az 1500 ayrı yerde, camilerimizin dışında dînî sohbetler, imanî dersler ve diğer bir ifadeyle Nur terapiler yapılmaktadır. “İstanbul’umuza maşallah, darısı başka şehirlerimize” diye düşünenler için hemen arz edeyim. Diğer illerimiz İstanbul’dan pek de aşağı değiller, çok daha gelişmiş olanları da var. Meselâ Bursa’da 2500’ün, Diyarbakır’da 3000’in, Kayseri’de, 4000’in üzerinde ayrı yerlerde sohbet yerleri olduğu bildiriliyor.

Ülkemize gelip, bu konuda ciddi araştırmalar yapan yabancı bilim adamları, bu toplantılara ve sohbetlere “Halk Üniversiteleri” diyorlar. Çok-çok önemli olduğunu gördükleri içindir ki, bu tür sohbetleri onlar da, döndüklerinde kendi ülkelerinde de hemen başlatıyorlar…

  • · Haksız da değiller hani.

Bu tür sohbetlerin maddî ve mânevî o kadar çok faydaları var ki, “derya içindeki balığın, deryanın kıymetini bilmediği gibi,” bizler de önemini pek fark edemiyoruz. Bu önemli faydaları ve avantajları yazmaya kalksam, bir makale boyutuna sığmaz. Ben sadece bir kısmını özetlemeye çalışacağım, tâ ki bu güzellikler, iki yönlü avantajlar ve her yönüyle çok makbul olan bu ibadetleri herkes bilsin ve en ücra köşelerimize kadar yayılsın.

1. Komşuluk ve arkadaşlık muhabbetlerinin, artmasına ve pekişmesine vesile oluyor.

2. Dînî, ilmî, edebî, ahlâkî, ticarî, meslekî v.s. konularda da fikir teatisinde bulunulduğu için, sürekli kültür alışverişi yapılıyor.

3. Tek başına okunduğu zaman “es” geçilen veya pek anlaşılmayan konular, cemaat bereketiyle, karşılıklı yardımlaşma ve paylaşmalarla, çok daha iyi anlaşılıyor.

4. Herhangi bir derdimiz veya problemlerimiz de, “çay arası tanışma ve kaynaşma” sırasında paylaşılarak ve duâlaşılarak çözüme ulaştırılıyor.

5. O saatlerde (en iyi ifadeyle) monoton geçecek olan ömür sermayemiz, mutlak manada değerlendiriliyor. Eğer TV başında veya daha zararlı bir şekilde geçecek ise hem zarardan ve günahlardan kurtulmuş olunuyor, hem de mutlak avantaja geçiliyor.

6. Hastalıklı bir asrın, kaçınılmaz stres belası ve sıkıntıları mutlaka atılmış oluyor.

7. Sosyal paylaşımların da güzel bir zemini olması nedeniyle, okul, iş, ticaret, seyahat v.s. gibi, her konularda bilgi transferleri yapılıyor.

8. En önemlisi de; Allah c.c. için sevdiklerinizle, hasret giderilmiş olunuyor…

Bir de, mutlak mânâda kazanılan, mânevi avantajlara göz atalım:

1. Özellikle nur sohbetlerinde, konuların tamamı TEFEKKÜR içerikli olduğundan, “Tefekkür-ümmin sâ’ati, ibadeti min seneh..” Hadîs-i Şerifinin müjdesiyle, oradaki “bir saatlik tefekkür, bir yıllık nafile ibadetlerin sevabını” kazandırıyor.

2. Başka bir Hadîs-i Şerife göre de, bu tür meclisleri, melekler ordusu ziyaret ediyor, o evi tavaf ediyorlar ve orada bulunanlar hakkında hayırlı dualarla ve onlar hakkında istiğfarda bulunuyorlar.(Af edilmeleri için yalvarıyorlar.)

Konumuzla ilgili birkaç anekdot arz edeyim ki, çok daha iyi anlaşılsın.

Birincisi: Risale-i Nur eserleriyle müşerref olmuş olan, Üsküdar Mihrimah Sultan Camii Emekli Baş imamı olan hocamızı, 1980’li yıllarda Üsküdar Nur derslerinde sürekli görüyordum. Camideki çok güzel hitabetini bildiğim için, buradaki sohbeti de onun yapmasını içtenlikle arzu ediyordum. Fakat o zât ise her hafta geliyor ve sadece dinleyip gidiyordu. “Hocam lütfen siz buyurun” tekliflerini de, nezaketle reddediyordu. Bir gün bir sohbette kendisine ısrarla, şöyle bir soru soruldu.

-Hocam, sizin bu konulardaki vukûfiyetinizi, tüm külliyatın tamamını defalarca okuduğunuzu ve burada anlatılanların neredeyse tamamını çok iyi bildiğinizi de biliyoruz. Pek ihtiyacınız olmadığı halde, niçin her derse geliyorsunuz?…

  • · Bu ciddi soru karşısında, o zâtın otoriter tavrıyla anlattıkları beni öyle sarstı ki, çeyrek asır geçmesine rağmen, taptaze olarak hafızamda çınlıyor.

Şöyle ki:

-Kardeşlerim, evet doğru söylüyorsunuz. Burada okuduğunuz konuları, ben ayrıca evde de okuyabilirim, fakat çok iyi bildiğim başka bir gerçek ve benim çok büyük bir avantajım var. Buraya onun için geliyorum. Burada, yani bu ilim meclisinde geçen zaman, Mahkeme-i Kübra’da kesinlikle sorgudan MUÂF tutulacak…

-Nasıl yani hocam?

-Şöyle ki: Mahkeme-i Kübra’da, hayatımızın her dakikasının hesabını, tek-tek ve saniye-saniye vereceğiz. Bu durum, âyet-i Kerîmelerle ve Hadis-i Şeriflerle sabittir, yani kesindir. Yarım günümüzün hesabını vermenin ıstırabından, iliklerimizin bile eridiğini göreceğiz. Böyle son derece sıkıntılı bir durumda hesap verirken, böyle bir ilim meclisinde bulunduğumuz, yani şurada (belki de uyuklayarak bile olsa) geçirdiğimiz zamanın hesabına sıra gelince, sorgu melekleri sorgulamayı durduracaklar. “Şu 2-3 saatinizin sualini sormamıza izin yok. Bu süre içinde siz, Cennet bahçesi gibi bir yerde istirahat ediniz” diyecekler. İşte arkadaşlar, o sürelere benim de çok-çok ihtiyacım olacak. Bunu çok iyi bildiğim için, sürekli bu sohbetlere katılıyorum…(Her helâlin hesabı, her haramın azâbı var!)

  • · Ne mutlu böyle mekânlardaki sohbetlere her gün katılanlara, özellikle böyle dershanelerde ve medreselerde sürekli kalanlara…

***

İkinci anekdot: Bir emekli baş komiser ağabeyimiz anlatıyor.

-Yıllar önceydi. Karşı apartmandaki komşumuzu, sürekli bizim evdeki sohbetlere çağırıyordum. Her seferinde, “şimdi müsait değilim, yorgunum, belki başka bir zaman” gibi sözlerle beni aylarca, beklide yıllarca hep reddetti. Bir gün evimizdeki ders sırasında, telaşlı bir şekilde bize, yani derse geldi. Gözleri korku ve dehşet içinde, rengi de sapsarıydı. Hepimiz çok şaşırdık. Sesi titriyor, kekeme gibi bir şeyler söylemeye çalışıyordu.

Neticede dersi kestik, telâşının sebebini sorduk, o da şöyle anlattı. (Ben düzelterek özetliyorum.)

-“Evimin balkonundan dışarıyı seyrediyordum. Sizin apartmanın, sizin katınızın çevresinde, o katı çevreleyen, yeşil ışıktan bir halka sürekli dönüyor. Gözlerimi ovuşturarak tekrar-tekrar baktım. Hâlâ dönüyor, gelin siz de bakın, görün!” diye yalvarıyordu. Birkaç arkadaşla birlikte gittik, baktık fakat biz bir şey göremedik. İşte o arkadaş, o günden beri sohbetlere ve bu eserleri okumaya öyle bir koyuldu ki, kendi evinde bile ders ve sohbet başlattı. Bizler bile şimdi ona gıpta ediyoruz…

Saygıdeğer dostlarım.

Bu anekdotu bana anlatan o komiser ağabeyimiz hayattadır ve her hafta kendisiyle görüşüyoruz. “Bu konuyu okurlarımla paylaşmak istiyorum” diye müsaade istediğimde ise “..hocam, bunlar gibi daha neler-neler var” dedi.

İnşallah onları da ilk fırsatta dinler, en önemlilerini sizlerle paylaşırım…

Raif Öztürk

Risale Ajans

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: