Ölmeden Önce Sorulması Gereken Sorular 1: Ben Kimim?

Hayatımız soru sorup cevap vermekle geçiyor:

“Şu kaç para?”, “Şuraya nasıl giderim?”, “Ay sonunu nasıl getireceğim?”, “Bugün ne yemek yapsam?” gibi daha binlerce soru sorup binlerce cevap arıyoruz her gün.

Fakat bu harala gürele içinde asıl sormamız gereken soruları sorabiliyor, daha da önemlisi bunlara cevap bulabiliyor muyuz? Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in sav. “Güzel soru ilmin yarısıdır.” buyurarak bizi uyardığı gibi biz de güzel sorular sorabiliyor muyuz acaba?

Peki, güzel soru nasıl sorulur?

Güzel soru, cevabıyla bizi doğruya ulaştırması beklenen sorudur. Meselâ çoğu işgüzarın yaptığı gibi, amacı sadece kafa karıştırmak ve akıl bulandırmak olan sorular güzel soru değildir. Zaten dikkat ettiğinizde çoğunda mantık hatası olduğunu fark edersiniz.

Şimdi şu güzel sorular neler olabilir diye biraz kafa yoralım. Her insanın ölmeden önce sorması gereken sorular nelerdir?

Herhangi birine bu soruyu sorduğumuzda ve bir sıralama yapmasını istediğimizde büyük ihtimalle ilk sıraya “Ben kimim?” sorusunu koyacaktır? Her şeyi tanımaya kendinden başlamak isteyecektir. Dolayısıyla biz de ilk önce bu soru hakkında biraz düşünelim birlikte:

Öncelikle şunu söyleyelim, bu soru aslında kendi içinde pek çok cevapları da içermektedir. Soruyu soran aslında cevabın bir kısmını bilmektedir ama cevabını istediği bu kısımdan sonrasıdır. Fakat aslında cevabını bildiği kısımda da çok önemli bilgiler vardır.

Ne demek istediğimizi biraz daha açık anlatalım.

Yolda yürürken yerde daha önce hiç görmediğimiz ilginç şekilli bir nesne gördüğümüzü düşünelim. Soracağımız ilk soru “Bu nedir?” olur değil mi?

İşte bizim de ilk soru olarak aklımıza “Ben neyim?” değil “Ben kimim?” sorusu geliyorsa cevabın bir kısmını zaten biliyoruz demektir. Çünkü “ne” sorusu “kim”i de içine alan daha kapsamlı bir sorudur. Yani “Ben kimim?” sorusuna verilecek her cevap “Ben neyim?” sorusunun da cevabıdır ama “Ben neyim?” sorusuna verilecek her cevap “Ben kimim?” sorusunun bir cevabı değildir.

“Kim?” sorusu bir kimlik sahibi olan için sorulur. Bu sorunun öznesinin bir şahsiyet, bir benlik sahibi olduğu baştan kabul edilmektedir.

Bizim de kendimiz için “ne” değil “kim” sorusunu sormamızın nedenlerini düşünmek iyi bir başlangıç noktası olabilir.

Hepimiz bir benlik, bir şahsiyet sahibiyiz. Baktığımız zaman insan dışındaki hiçbir canlıda bu seviyede bir benlik göremiyoruz. Bu, insanı diğer canlılardan ayıran önemli özelliklerden biri belki.

Peki, buna nasıl sahip olduk? Sahip olmak için bir emek sarf ettik mi yoksa doğduğumuzdan bu yana sahip miydik?

Tabii ki herhangi bir çaba sarf etmedik, doğuştan sahiptik. Bu durumda biri tarafından verilmiş olmalı değil mi? Doğduğumuz anda nelere sahip olacağımız, nasıl bir donanımla ve ne olarak dünya sahnesine çıkacağımız biri tarafından belirlenmiş olmalı.

İyi ama bu biri, neden başka canlılara vermediği “benlik” özelliğini sadece bize vermiş?

Demek ki lâzım olacak.

Benlik, kişilik, şahsiyet dediğimiz şey neye lâzım olur?

Bunun üzerinde biraz düşündüğümüz zaman şunu görüyoruz; bunun bizim hayatımıza getirdiği en büyük fark tercih edebilme kabiliyetidir. Aklımızı ve duygularımızı da kullanarak tercihler yaparız. Hani şu çok kullanılan “kişisel tercih” ifadesinde olduğu gibi kişiliğimiz tercihlerimizle birebir ilgilidir. Bazen kişiliğimiz tercihlerimizi belirler bazen de tercihlerimiz kişiliğimizi ama bağlantıları çok kuvvetlidir.

En baştan buraya kadar söylediklerimizi toparlarsak, “Ben kimim?” sorusunu sorduğumuzda daha cevaba geçmeden bazı gerçekleri de kabul etmiş oluyoruz:

Ben varım. Benim bir kişiyim. Kişi olduğum için hayatım var, aklım var, duygularım var, iradem var… Kendi tercihlerim var, çünkü bazı şeyleri tercih etme hakkım var.

Bunlar insan için o kadar temel özelliklerdir ki, 1948’de imzalanan İnsan Hakları Beyannamesi’nde her insanın doğuştan sahip olduğu kabul edilmiştir. Bu beyannameyi hazırlamakta en ön safı işgal edenlerin, insan haklarını ihlâl etmede de en ön safta bayrak taşıyor olmaları ne kadar düşündürücüdür! Demek ki kendi kötülüklerini anlayıp dizginlemek istediler ama başaramadılar.

İnsan dünyaya akıl, duygular, vicdan, irade yani tercih yapabilme yeteneği gibi pek çok donanımla birlikte geliyor dedik. Peki, bunları nerede kullanacağız?

Tercihlerimizde.

İşte size bu donanımlarımızı ve tercih hakkımızı kullanarak karar vereceğimiz ilk ve en önemli seçim:

Doğuştan sahip olduğumuz yani sahip olmak için herhangi bir çaba sarf etmediğimiz bu donanımlar bize verilmiş olmalı. Peki, bunu bize kim verdi?

Bu donanımların HİÇ BİRİNE sahip olmayan maddeler, elementler mi?

Yoksa HEPSİNE ve daha fazlasına SONSUZ ölçekte sahip olan biri mi? Öyle biri ki birinci seçenekteki madde ve elementleri de bizim ihtiyaçlarımız doğrultusunda tasarlamış.

Nasıl? Zor bir tercih mi?

Bu yazı gözden geçirilerek Zafer Dergisinin 2020 Mayıs (520.) sayısında, yayımlanmıştır.

Muhiddin Yenigün