Ölüm niye sevilmez

Muhterem kardeşlerim! Allah her şeyden çok biz insanları sevdiği için, bizi varlıkların en yüksek mertebesine çıkarmış. Şimdi biz insanları, Allah’ımıza kavuşturan bir sebep olan ölümü, insanlar ne sebepten sevmezler? Bunu unutmayalım ki: İnsan ölümünü sevmesi için, imanı kuvvetli olması lazımdır.

Peygamberimiz a.s.m. bir Hadisi Şerifinde “Eddünya sicnül-Mü’mini ve cennetül kâfir.” buyurmuş. Yani (Dünya müminin hapishanesidir, kafirlerin de cennetidir. (Çünkü kâfirin cenneti burasıdır.) Bu Hadisi Şeriften anlıyoruz ki: Burası kâfirin cennetidir. Madem ki öyledir: Öldükten sonra bizce var olan, mutlu bir hayatın varlığına kafir inanmadığı halde niye sevsin ki? O sebepten bu kısa hayata razı olur? Yani; o bu kısa hayata inanıyor. Ötekinin varlığına inanmıyor ki onu sevsin.

Rivayet edilir: Bir kafirin tek bir sevabı varmış. Ölüm yatağına yatmış. Son olarak bir çeşit balık istemiş balıkçılar da o balığı tutamamışlar. Allah bu imansızın var olan tek sevabının mükafatını ona ödemek için çabucak Cebrail a.s vasıtasıyla hemen balığı balıkçının oltasına veriyor. İşte bu kafir dünya cennetini tamamladı. Ahirete hiç sevapsız gitti. O balığa hasret gitmedi.

Bir müminin de bir günahı varmış. Ölüm yatağındayken biraz süt istemiş, Hanımı çabucak sütü ısıtıyor ve hasta beyinin önüne koyuyor. Hasta sütün soğumasını beklemeden bardağı ağzına koyup kaldırıyor dilini yakıyor. İşte bu dilinin acısıyla, o da var olan bir günahını temizleyip ahirete günahsız gidiyor.

Ne yazık ki bu zaman öyle kötü bir zaman ki insanların çoğu âhiret hayatında Müslümanlara cennet gibi mutlu bir hayat var olduğunu yakini bir surette, kesin olarak inanmayıp, acaba tereddüdüne boğuldukları için, ölüme karşı dost değil düşman olarak yaşıyorlar. O zavallıların çoğu buna inanmıyor ki aleyhissalatu vesselam buyurmuş. Mealen “Kabir hayatı müminlere cennet bahçelerinden bir bahçedir. Kafirlere ise bir cehennem kuyusudur.”

Bunun için ölenlerin akrabaları imanlı iseler ölen Allahın emri ile öldü, Allahın emrine itiraz değil razı olmak icab eder derler. Kafirler de bir ölüm vaki olursa gürültü, vaveyla ah ne buldu bizi, öldü yok oldu, hiçliğe gitti falan…

Anti parantez bunu da anlatayım: (Dilimizi bozmuşlar. Taziye esnasında ölene Allah rahmet etsin size de Allah sabırlık versin diyecek yerde. Başınız sağ olsun, ölen def olup kırsın kafasını manasındadır, başınız sağ olsun bu demektir. Biz eskiden öldü demezdik Hayat değiştirdi der idik.)

Bir hadise: müslüman bir aile tarafından yetiştirilip namazını terk etmeyen bir genç tahsilinin son noktasına geldiği profesör olduğu gün ruhunu Allaha teslim edip ölüyor. Cenazeyi yakınları ve annesinin evladını son olarak görmesi için evine getiriyorlar. Annesi evladına yaklaşıyor oh benim namazını terk etmeyen evladım, ne mutlu sana! Vazifeni bitirdin. Evladım Haydi güle güle git, biz de oraya geleceğiz o sonsuz hayatta beraber yaşarız. Allah bizleri cennette beraber mutlu etsin der ve rahmetli evladından ayrılır.

İkinci bir hadise: Nur kardeşlerden biri ölmüştü Küçükçekmecenin Fatih Camisinde cenaze namazını kılmaya gitmiştim. Bizim cenaze daha hazır olmamıştı camiin kenarında olan oturaklarda oturmuştum. O esnada 12-13 yaşında bir kız çocuğun cenazesini getirdiler. Cenazenin annesi açık saçık öyle vaveyla edip bağırarak ağlıyor ki 10-15 kişi onu susturamıyorlar. İnsan bu, ağlaya ağlaya ayakta duramaz hale geldi hanım, benim oturduğum oturakta oturmaya geldi oturdu. Bende ona bağırarak niye ağlıyorsun O günahsız evladını Allah aldı cennete götürdü. Sende bu vaziyette değil hazırlıklı olursan cennette evladınla beraber yaşamayı hak edersin dedim. Onun için acı olan bu lafları dedikten sonra sustu. Cenazeyi getiren hanımın yakınları hanımı susturduğum için hepsi sevindiler bana karşı gülümsüyorladı.

Gelelim ölüm niye sevilmez mademki kafirler bu dünyayı Allah değil tabiat yarattı veya kendi kendine oldu diyorlar. Onlar için ölüm yok olmak demektir. Böyle imansızlar yokluğa gitmek istemezler. Onlar için burası kısa ve işkenceli bir hayat olmasına rağmen, ölmek istemezler. Ama ister istemez buradaki hayattan olanların sonu gelecek. O ölüm ile bir gün herkesin sonu gelecektir. Bunun hiç alternatifi yok. Ne mutlu ona ki hiçbir zaman ölümünü hatırından çıkarmaz. Bilir ki o ölüm yok olmak değildir, belki ebedi hayata gitmek için bir kapıdır.

Bunu da bilelim ki ölümün sebebi ne olursa olsun o sebebin müsebbibi, ana sebebi Allah’tır. O sebebi insana Allah ayarlar. Düşünün bir koronavirüs mikrop ile de, herhangi hastalık ile de, inşaat yıkılıp altında kalmakla da insanın ölümüne sebep olabilir. İnsan nereden nasıl geleceğini bilmediği için her an ölüme hazır olmalı. Şairin dediği gibi o ölüm “Belki bugün, belki yarın, belki yarından da yakın.” bir zamanda gelebilir. Yeter ki biz ölüme hazırlıklı olalım.

Ölümünü en çok hatırlayanlar, ölüm için hazır olanlardır. Onlar ölümü çok severler. Onlar derler aman Allah’ım ne zaman sana kavuşacağım. Benim senden daha yakınım, daha sevgilim yoktur. Hiçlikten sen bizi en şerefli mahluk olan insan yarattın. Bize lazım olan bütün ihtiyaçlarımızı çevremize dizdin. Güneşi tam lazım olan büyüklükte yarattın ve güneş ile aramızdaki mesafeyi sen ayarladın. O güneş bize biraz daha yakın olsa idi, biz insanları yakıp öldürürdü. Biraz daha uzak olsaydı, soğuktan donar ölürdük. Yaşadığımız hayatta karşılaştığımız bütün renkler, yarattığın güneşin altı renginin karışımı ile meydana geliyor.

Madem ki bize gelen bütün iyilikler senden geliyor. Benim İnsanlara faydalı olamadığım andan itibaren sana kavuşmak istiyorum. Çünkü cennette Allah ile görüşmeye giden hanımın beyi döndüğünde, güzelliğinden hanım beyini çok zor tanıyacak. Çünkü Allah’ın cemali güzelliği insanı güzelleştirir. Ben biliyorum ki insanın en zevkli mutlu anı Allah’ını görüp onunla karşılaştığı andır. Allah bizleri O’nun ile görüşmekten mahrum bırakmasın.

Benim en çok sevdiğim Allah’ım c.c. cemalini görmekten mahrum eyleme bizi…
Dua edip yalvarmayı paylaşan: Abdülkadir Haktanır