Örnek Hayatlar: Gencin böylesi

ARABİSTAN’IN DEĞİŞİK yerlerinden kabilelerin, İslâm’ı kabul etmek üzere Medine’ye heyetler yollamaya başladığı dönemde, Benî Tucîbler de, Medine’ye geldiler. Benî Tucîb, Kinde kabilelerinden biriydi ve Yemen’de otururlardı.

Hicretin dokuzuncu yılında gelen onüç kişilik Benî Tucîb heyeti, mallarının zekatlıklarını da yanlarında sürüp getirmişlerdi.

Onların İslâm’ın emirlerine kabule peşinen hazır olduklarını gösteren bu tutumları, Peygamber Efendimizin hoşuna gitti.

Kendilerine:

“Siz hoşgeldiniz!” buyurdu ve Bilal-i Habeşî’ye misafirleri en iyi şekilde konuklayıp ağırlamasını emretti.

Benî Tucîb heyetinin:

“Yâ Rasûlallah! Allah’ın mallarımız içindeki hakkını sana sürüp getirdik!” demelerine karşılık da:

“Onları geri götürüp fakirlerinize bölüştürünüz!” buyurdu.

Benî Tucîb heyeti:

“Yâ Rasûlallah! Biz, ancak fakirlerimizden artmış olanını sana getirdik!” dediler.

Bu cevabın bildirdiği davranış inceliği ve güzelliği, Hz. Ebu Bekir’i öylesine etkilemişti ki:

“Yâ Rasûlallah!” dedi. “Arap heyetleri içinde, doğrusu, şu Tücîb heyeti gibisi yoktur!”

Peygamber Efendimiz, buna karşılık:

“Hidayet Yüce Allah’ın elindedir. Allah, hayrını dilediği kimsenin kalbini iman için açar!” buyurdu.

Tücîb oğulları heyeti, Hz. Peygamber’e birtakım şeyler sordular. Kendileri için, sordukları şeylerin cevapları yazıldı. Daha sonra, Efendimize, Kur’ân’a ve sünnete dair sorular sordular. Onlardaki bu iştiyak, Hz. Peygamberin onlara yönelik rağbet ve teveccühünü ziyadeleştirdi.

Nitekim, birkaç gün Medine’de oturduktan sonra gitmek istediklerinde, kendilerine:

“Ne diye acele ediyorsunuz?” denildi.

“Gerimizdekilerin yanlarına dönüp Resûlullah’tan gördüklerimizi, kendisine söylediklerimizi ve kendisinin bize verdiği cevapları onlara bildireceğiz!” dediler.

Peygamber Efendimizin yanına gelip vedalaştılar.

Peygamber Efendimiz onları Bilal-i Habeşî’yi gönderdi. Bilal’e de, kendilerine bahşişlerinin verilmesini emretti.

Sonra:

“Sizden, bahşiş verilmeyen kimse kaldı mı?” diye sordu.

“Evet!” dediler. “Binitlerimize bakmak üzere, yaşça en küçüğümüz olan bir genci arkamızda bırakmıştık.”

Peygamber Efendimiz:

“Onu da bize gönderin! “buyurdu.

Heyet üyeleri, binitlerinin yanına dönünce, gence:

“Resûlullah’ıın yanına git de, ondan hâcetini al! Biz ondan hâcetimizi aldık ve kendisine veda ettik!” dediler.

Benî Tücîb heyetinin genci, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi ve:

“Yâ Rasûlallah!” dedi. “Ben, Ebzâ oğullarından bir kimseyim. Biraz önce senin yanına gelen, dileklerini yerine getirdiğin cemaattenim. Benim de dileğimi yerine getir!”

Peygamber Efendimiz, ona:

“Senin dileğin nedir?” diye sordu.

Genç:

“Yâ Rasûlallah! Benim dileğim, arkadaşlarımınki gibi değildir! Onlar İslâmiyeti özleyiciler olarak geldiler, zekatlarından sürüp getirdiklerini de getirdiler” dedikten sonra, kendi dileğini şöyle açıkladı:

Fakat sen Allah’tan bana mağfiret etmesini, beni rahmetiyle esirgemesini ve bir de kalbime zenginlik vermesini dile!”

Peygamber Efendimiz, bu dilek karşısında:

“Ey Allahım!” diye dua etti. “Ona mağfiret et ve rahmetinle esirge! Kendisinin kalbine de zenginlik ver!” diye dua etti.

Sonra da, bu dileğinden başka birşey istemediğini ima etmiş olmasına rağmen, bu gence de heyetin diğer üyeleri gibi bahşiş verilmesini emretti.

Benî Tucîb heyeti, yurtlarına, ev halklarının yanına döndüler.

Bunlardan bir cemaat, ertesi yıl hac mevsiminde Minâ’da Peygamber Efendimizle buluştu.

Bu cemaatin:

“Biz Ebzâ oğullarıyız!” diye kendilerini tanıtmaları üzerine, Hz. Peygamber:

“Geçen yıl sizinle birlikte bana gelen genç ne yapıyor?” diye sordu.

Cevap şuydu:

“Yâ Rasûlallah! Allahu Teâlânın verdiği rızka ondan daha kanaatlisini görmemişizdir. İnsanlar dünyayı aralarında bölüşecek olsalar, o genç ona göz ucuyla bile bakmaz.”

Bu gencin samimî bir kalble istediği şey karşısında Hz. Peygamber’in yaptığı duanın bereketiyle, o genç, hayatı boyunca, dünyanın kendisini aldatamadığı, Allah’ın kendisine verdiği rızka kanaatli halis bir kul olarak yaşayacaktı.

Benî Tucîblerin bildirdiğine göre, Peygamber Efendimizin vefatından sonra Yemen halkı İslâm’dan dönmeye kalktığında, bu genç kabilesine Allah’ı ve İslâm’ı anlatmaktan geri durmamış; ve onun bu gayretleri sayesinde, başka kabileler içinden nice insan irtidad ederken onun kabilesi içinden bir tek kişi bile İslâm’dan dönmemişti…

 18/11/2005

© 2013 karakalem.net, İsmail Örgen