Rahmaniyet İçinde Ehadiyet

“Demek “Bismillahirrahmanirrahîm” sahife-i âlemde bir satır-ı nuranî teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin kudsî ünvanıdır. Ve kuvvetli bir haytıdır ve parlak bir hattıdır. Yani “Bismillahirrahmanirrahîm” yukarıdan nüzul ile semere-i kâinat ve âlemin nüsha-i musaggarası olan insana ucu dayanıyor. Ferşi arşa bağlar. İnsanî arşa çıkmağa bir yol olur.” (Sözler:9)

“DÖRDÜNCÜ SIR: Hadsiz kesret içinde vâhidiyet tecellisi, hitab hitabtmele  kâfi gelmiyor. Fikir dağılıyor. Mecmuundaki vahdet arkasında Zât-ı Ehadiyeti mülahaza edip, küre-i arz vüs’atinde bir kalb bulunmak lâzım geliyor. Ve bu sırra binaen cüz’iyatta zâhir bir surette sikke-i ehadiyeti gösterdiği gibi, herbir nevide sikke-i ehadiyeti göstermek ve Zât-ı Ehad’i mülahaza ettirmek için hâtem-i rahmaniyet içinde bir sikke-i ehadiyeti gösteriyor; tâ külfetsiz herkes her mertebede doğrudan doğruya Zât-ı Akdes’e hitab ederek müteveccih olsun. İşte Kur’an-ı Hakîm, bu sırr-ı azîmi ifade içindir ki, kâinatın daire-i azamında meselâ semavat ve arzın hilkatinden bahsettiği vakit, birden en küçük bir daireden ve en dakik bir cüz’îden bahseder; tâ ki, zâhir bir surette hâtem-i ehadiyeti göstersin. Meselâ: Hilkat-ı semavat ve arzdan bahsi içinde hilkat-i insandan ve insanın sesinden ve sîmasındaki dekaik-ı nimet ve hikmetten bahis açar; tâ ki, fikir dağılmasın, kalb boğulmasın, ruh mabudunu doğrudan doğruya bulsun. Meselâ: âyeti mezkûr hakikatı mu’cizane bir surette gösteriyor.  Evet hadsiz mahlukatta ve nihayetsiz bir kesrette vahdet sikkeleri, mütedâhil daireler gibi en büyüğünden, en küçük sikkeye kadar enva’ı ve mertebeleri vardır. Fakat o vahdet ne kadar olsa yine kesret içinde bir vahdettir. Hakikî hitabı tam temin edemiyor. Onun için, vahdet arkasında ehadiyet sikkesi bulunmak lâzımdır. Tâ ki, kesreti hatıra getirmesin. Doğrudan doğruya Zât-ı Akdes’e karşı kalbe yol açsın. Hem sikke-i ehadiyete nazarları çevirmek ve kalbleri celbetmek için o sikke-i ehadiyet üstünde gayet cazibedar bir nakış ve gayet parlak bir nur ve gayet şirin bir halâvet ve gayet sevimli bir cemal ve gayet kuvvetli bir hakikat olan rahmet sikkesini ve rahîmiyet hâtemini koymuştur. Evet o rahmetin kuvvetidir ki, zîşuurun nazarlarını celbeder, kendine çeker ve ehadiyet sikkesine îsal eder ve Zât-ı Ehadiyeyi mülahaza ettirir ve ondan   hakikî hitaba mazhar eder. İşte “Bismillahirrahmanirrahîm” Fatiha’nın fihristesi ve Kur’anın mücmel bir hülâsası olduğu cihetle bu mezkûr sırr-ı azîmin ünvanı ve tercümanı olmuş. Bu ünvanı eline alan, rahmetin tabakatında gezebilir. Ve bu tercümanı konuşturan, esrar-ı rahmeti öğrenir ve envar-ı rahîmiyeti ve şefkati görür.” (Sözler:12)

EVVELÂ ARZIN, SONRA SEMAVATIN TEFEKKÜRÜ LÂZIMDIR .

“Demek burada Arz ile semavat arasında bir uzaklık vardır. Bu uzaklık, Arz’ın semavattan evvel halkedildiğine göre zâtîdir. Aksi halde rütebî ve tefekkürîdir. Yani semavatın hilkati birinci ise de, tefekkürce rütbesi ikincidir; Arz’ın hilkati ikinci ise de, tefekkürü birincidir. Yani evvelâ Arz’ın tefekkürü, sonra semavatın  tefekkürü lâzımdır.” (İ.İ’caz:188)

KALB CİHETİNDEN BAKILIRSA EŞYA, NEFS-ÜL EMİRDE OLDUĞU GİBİ GÖRÜNECEKTİR”Ey kardeş bil ki! insan, mahrutî bir dürbün gibidir ki, o dürbünün büyük kaidesinden ve geniş olan camından bakarsan, o zaman nazarda eşya küçülüp uzaklaşarak darlaşacaktır. Fakat o dürbünün mahrutî olan başından ve küçücük merceğinden bakarsan, o vakit nazarda eşya yakınlaşıp genişlenerek tavazzuh peyda edecektir. İşte insan dahi, suret-i cismaniyesi dairesinden nüzul ede ede; manevî, ruhî ve berzahî olan dairelerin tabakatında dolaşarak, tâ mülk cihetiyle dairelerin en darı ve melekût cihetiyle en genişi olan  kalb kuyusunun en derin dibine kadar inebilir. Şu halde insan, sureten geniş olan daire-i cismaniyede iken, eşyayı tefekkür ederse, dürbünün ters yüzüyle bakan adam gibi, eşyayı ma’kuse görecektir. Fakat eğer zâhiren küçük, manen büyük olan daire-i kalbiye cihetinden bakarsa, eşyayı nefs-ül emirde olduğu gibi görecektir.” (B.Mesnevi:280)

Nurlardan bu hakikatleri sizinle paylaşan: Abdülkadir HAKTANIR 

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: