Ramazan’a Hazırlanıyor muyuz?

Diyeceksiniz ki, daha Ramazan’a üç hafta var. Haklısınız. Ama unutmayın ki, üç hafta göz açıp kapayıncaya kadar gelir geçer. Geç kalmamak için şimdiden Ramazana maddî ve manevî bir hazırlığa başlamak gerekir.

Ramazan, bir ay süren maddî ve manevî bir bayramdır. Bu ay, sahuruyla, orucuyla, iftarıyla, teravihiyle, davuluyla, topuyla muhteşem bir şölendir.

Bu şölenden hakkıyla yararlanmak için öncelikle Ramazan ayının nasıl değerlendirileceği konusunda ailede fikir birliği oluşturmalıyız. Bunun için Ramazan’dan birkaç gün önce ailece bir toplantı yapmalıyız. Eğer bunu ihmal etmişsek, bu ayın ilk günlerinde böyle bir toplantıyı yapabiliriz.

Toplantıda, öncelikle Ramazan’ın fazileti, ehemmiyeti, yapılabilecek ibadetlerin çeşitleri ele alınmalı. Konuyla ilgili ayet ve hadisler okunmalı, bu hususta yazılmış eserlerden bölümler aktarılmalı.

Çünkü, bu ayın değerini bilmeden verimli bir program yapmanız imkansızdır. Ne yazık ki, bu kadar anlatılmasına rağmen bu mübarek ayın kıymeti hakkıyla bilinmiyor. Söz gelişi, Ramazan’da her yapılan ibadete bin kat sevap veriliyor. Kadir Gecesinde ise, bir ibadete veya bir Kur’an harfine 30 bin kat sevap ihsan ediliyor. Bunu hakkıyla anlasak bu ayı ve bu geceyi boş geçirir miyiz?

Bir markette ürünler yarı fiyatına satılsa, insanlar tüm birikimlerini elden çıkarıp, sabahlara kadar oradan alış veriş ederler.

Rabbimiz, 30 binde bir fiyatına Cennetten köşkler ihsan ediyor, maalesef yeteri kadar kadr ü kıymetini bilmiyoruz.

Acaba kıymeti tam bilinse, bütün zamanı ibadetle mi geçirmek gerekir, diye düşünebilirsiniz.

Önemli olan, bu aydan hissemizin ailece çok olması. Bunun ölçüsü, kişilere göre değişir. İş yoğunluğu, ailedeki konum ve görevlere göre dengeli bir seviye belirlenmeli. Ama ailenin bütün fertleri gücü oranında mutlaka bir program izlemelidir.

Bu ay mümkün oldukça, oruç, namaz, Kur’an, istiğfar, salavat ve zikirle değerlendirilmelidir. Bunların bir kısmı zaten farz ve kesinlikle yapılmalı. Bir kısmı ise duruma ve isteğe bağlı. Ama, hiç değilse bir hatim yapılmalı, teravihler kesinlikle ihmal edilmemeli. Çünkü, günde 20 rekat teravihe, 20 bin rekat kılmış gibi sevap veriliyor. Kimileri, nasıl olsa sünnet diye düşünüyor. Ama o sünnete, ahirette namazımız hesaplanırken o kadar çok muhtaç olacağız ki… Bunu bir bilsek, hastalık, yorgunluk demez, teravihi kılarız.

Başta Kadir Gecesi olmak üzere Cuma geceleri diğer günlerden biraz daha fazla ibadetle geçirilmelidir. Kur’an bilmeyenler olabilir. İşte fırsat. Bu ayda öğrenebilirsiniz. Bazıları çok yavaş okuduğu için hatime başlamaz. Kardeşim, başla bitiremezsen yarım kalsın. Hiç okumamaktansa 5-10 cüz oku. Israrla okumayı sürdürürsen, bir gün gelir daha kolay okumayı öğrenirsin.

Maalesef toplumumuzda Kadir Gecesinin de tam değeri bilinmiyor. Bu yıl Kadir, Cumayı Cumartesiye bağlayan geceye rastlıyor. Ertesi gün dinlenme imkânı olduğu için sabaha kadar ibadet etmek gerekir. Sırf bu gecenin faziletini anlatan bir sure var. Rabbimiz, Kadir Gecesinin, bin aydan daha hayırlı olduğunu belirtiyor. Sabaha kadar rahmet yağıyor ve melekler iniyor. Bir arkadaş grubuyla veya ailece ihya etmek gerekir.

Ramazan ayı, aile içi iletişimde veya mevcut problemleri gidermek için de büyük bir fırsattır.

Zaten birçok aile sorununun sebebi, bir araya gelip ortak faaliyetler yapamamak ve konuşamamaktır. Ramazan ise, müşterek ibadet ve etkinliklerle uygun bir ortam hazırlar. İftar, sahur ve diğer ibadetlerde bir araya gelen aile fertleri hem konuşur hem de mutlu bir ortama kavuşurlar. Bu da birçok sorunun çözümüne katkı sağlar.

İftar yemeklerine aile saadeti açısından baktığımızda adeta bir mutluluk fotoğrafı görürüz.

İftar anı, oruçlunun iki sevincinden birisidir. Allah’ın nimetlerinin değerinin tam anlaşıldığı çok mutlu ve zevkli anlardır. Böyle bir fırsatı ailece değerlendirmek, sofranın hazırlanmasındaki tatlı heyecanı birlikte yaşamak Ramazan’ın en büyük nimetlerinden birisidir. Ayrıca yemek anındaki lezzetin insanların mutluluğuna ve hoşgörüsüne katkısı vardır. Bu yüzden ailece iftar yapmak aile fertlerinin birbirinin bilinmeyen yönlerini keşfetmelerine sebep olur.

Tabiî iftarları sadece evde yapmakla yetinmemek gerekir. Bulunduğumuz şehrin önemli yerlerinde, mesela İstanbul’un Eyüp, Fatih, Beyazıt, Sultanahmed gibi semtlerinde iftar yapmanın heyecanı bambaşkadır. İlle de lüks bir lokantaya gitmek değil, gerekirse evde hazırlanan yemeklerle buralarda iftar yaparak o mutluluk ve heyecanı yakalamak gerekir.

İftara gitmek veya dostlarımıza iftar vermek konusu da ailemiz açısından çok önemlidir.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) oruçluya iftar vermenin fazileti hakkında çok müjdeler veriyor. Bu yüzden maddî imkanımız ne olursa olsun dost, akraba ve komşulara iftar vermeye çalışmak, hem sevaptır, hem güzel ilişkilerin gelişmesine vesile olur. İftarın zenginliğini, ekonomik durumumuza göre ayarlamalıyız. Çağrıldığımız iftara da mutlaka gitmeliyiz. Çünkü, davete icabet sünnettir. Bu hususta yapılan bir yanlış, varlıklı kimselerin birbirini ağırlamasıdır. Mümkün mertebe fakirlere öncelik vermek, bunu yaparken de onların izzetini rencide etmemek gerekir.

Şu hususun da altını çizmek gerekir: Ramazan bir eğlence ayı değildir. Kadınlı kızlı eğlenceler zaten her zaman günahtır. Ramazan’da ise tam bir felakettir. Meşru eğlencelerde bile sınırı aşmamak gerekir. Çünkü Ramazan eğlenmek için değil, ibadet etmek içindir. Zaten kendisi baştan başa bir eğlencedir. Oruç, iftar, sahur, teravih başlı başına bir eğlencedir. Ama bilhassa çocuklarımızı, meşru eğlencelere götürüp, tadımlık bir mutluluk yaşatabiliriz.

Cemil Tokpınar / Moralhaber