Risale-i Nur Okuduk Sünni-Şii Mescidi Birleşti

Moskova’da iman ve Kur’an hizmetleriyle ilgilenen Azerbaycan’lı Talih Abdullah’la konuştuk. Risale-i Nur’la tanışma hikayesini anlatan Talih Abdullah’ın resmini Rusya’da zaman zaman meydana gelen bazı olumsuz uygulamalar nedeniyle yayınlamıyoruz.

Sizi tanıyabilir miyiz? 

26 yaşındayım. Azerbaycan’lıyım. Son yedi aya yakındır Moskova’da Lobnia’da dershanede kalıyoruz. Moskova’ya yirmi kilometre bir şehir. Üç yıla yakın açılmış o dershane.

DURMADAN SORULAR SORUYORDUM 

Risale-i Nur’ları ilk defa nasıl tanıdınız, nerede duydunuz? 

İlk defa Azerbaycan’da 2003 yılında, Allah razı olsun bir kardeş vasıtasıyla tanıdım. Ben daha yeni başlamıştım namaza, Risale-i Nurları tanımadan önce de namazlarımı kılardım. Ama içimde bir eksiklik vardı. Yani namazı taklidi kılıyordum. Büyüklerden gördüğüm şekilde kılıyordum. O ara bir kardeş vardı. Ben ona durmadan sorular soruyordum. O da bana “Bir yer var. Seni inşallah götüreceğim oraya. Sorularının cevabını alırsın” diyordu. Hakikaten bir süre sonra beraber dershaneye gittik. Çok güzeldi Elhamdülillah. Soru sormadım ama orada okudukları yetti bana. Dersten sonra o ağabeye, “Buraya ne zaman gelirsen, beni de mutlaka getir” dedim. Elhamdülillah o günden sonra hep derslere gittim.

 Daha sonra üniversiteye girdim. Azerbaycan’ın Şamaha şehrinde oluyor bunlar. Ben oralıyım.

Üniversitede Arap Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdim. Bitirdikten sonra Arabistan’a gitmek istiyordum. Gidip Mekke’de beş-altı ay kadar kalmak istiyordum. Bölümüm Arap Dili olduğundan, hem dilimi biraz daha geliştirmek için, hem de Mekke’de bulunur bolca tavaf ederim, ibadet ederim diyordum. Hem çok hasretliydim. Çok uğraştım gitmek için. Ama parayı denk getiremedim.

Bir müddet para biriktirdikten sonra, bu defa da pasaport istediler. Onu da hallettim. Bir de askerlik sorunu vardı. O da mani oldu biraz. Bir müddet o uzattı işi. Onu da halledince, bu defa hac mevsimi yeni bitmişti, bir ay kadar izin vermiyorlar Umreye, o nedenle bekledim. Derken bir ay oldu üç ay. Benden değil, devletlerarası problem oldu. Üç ay boyunca ben her gün arıyorum, onlar diyor “Yarın ara.” Bakü’deki dini idareyi arıyorum tabi. Üç ay bittikten sonra dediler, “Tamam, gel, al vizeyi.” Ben de gittim, param da hazır, pasaport da hazır. O esnada bir ağabey aradı beni. Benim gideceğimi duymuş. Dedi ki, “ Bekle. Pazartesi beraber verelim parayı. Birlikte gideriz.” Arkadaş olduğu için aynı turda olmak istemiş. “Tamam” dedim.

Arkadaşınız Nur Talebesi miydi?

Evet. Zaten ben dershanede kalıyordum artık. Hırdalan dershanesi var Bakü’ye yakın, orada kalıyordum. Arkadaş arayınca, “Tamam, benim için fark etmez. Zaten iki gün var” dedim. İki gün daha bekledik. Arkadaşla beraber pazartesi günü gittik pasaportları ve parayı vermek için. Bu defa dediler ki, “Kontenjan doldu. Size yer yok.” “Ne zaman boşalır?” “En azından bir ay sonra arayacaksınız” dediler. O an düşündüm bir ay nasıl geçecek? Çok uzun oldu bana. Çok üzüldüm, “Allah Allah ne kadar perişan oldum…” dedim. Geri dönerken, yolda bir arkadaşa rastladık adı Yusuf, onu da aldık arabaya. Dedim, “Yusuf, gidelim mi Rusya’ya?” Biraz da üzüntülüyüm ya, madem Mekke olmadı, Rusya’ya gidelim diye düşünüyorum. Demek ki bir hayır varmış. O da, “Hadi gidelim” dedi. Yusuf da Azeri ama Rusya’da da bulunmuş bir müddet. Aynı yaştaydık.

Beraber ağabeylerle meşveret ettik, “Nereye gidelim?” diye. Bir tarihi şehir var, oraya gitmek istiyoruz. Ama ağabeylerle istişare edince, “Moskova şu an çok ihtiyaç duyulan bir yer” dediler. Dershaneler var, cemaat var ama bir vakıf yok. “En iyisi oraya gidin” dediler. “Tamam” dedik. Hemen biletleri aldık. İki üç gün sonra gideceğiz. Bir de ben Umreye yazılmak isterken sormuştum görevliye, “Ne zaman gidiyorlar Mekke’ye?” diye. “Haftasonu” demişti. Aynı haftasonuna ben Moskova bileti almışım. Tevafuk oldu. Cumartesi gidiyoruz inşallah öğleden sonra Moskova’ya. Ben o gün kuşluk zamanı biraz uyudum. Yolculuk olacak, yorgun düşmeyeyim diye. Moskova’ya 2500 km mesafe var çünkü.

NUR’U BIRAKIP, ZULMETE GİDİYORUM

Neyle gidiyorsunuz? 

Uçakla gideceğiz. İki buçuk saat sürecek. Neyse ben yattım. Yatarken düşündüm ki, “Subhanallah ben eğer Cuma günü vize almış olsaydım. Bu gün tam Moskova’da değil de Mekke’de olacaktım. Akşam Kabe’yi tavaf ediyor olacaktım” diye. Çok üzülmüşüm yani. Ama tahmin edemezsiniz. Tam aksi istikamete gidiyorum. “Nur’u bırakıp, zulmete gidiyorum” sanki. Çünkü dünyada küfrün en yoğun olduğu yer Moskova. En sıkıntılı bölgelerden biri, Mekke’nin tam tersi… Böyle düşüne düşüne uyumuşum.

Bir rüya gördüm o sırada. Görüyorum ki, “Uykudayım. Uykudan uyanmışım. Bir odadayım. Diyorum burası neresi acaba? Perdeyi kaldırıyorum. Bakıyorum ki Allah Allah tam Kabe’nin önündeyim. Pencereden elli metre uzakta Kabe… Ama çok kalabalık. Herkes tavaf ediyor. ‘Fesubhanallah’ diyorum. Ne güzel. Ama ben Moskova’da olduğumu, dershanede olduğumu biliyorum rüyada.

Yani sanki Moskova’ya gitmişim de dershane de uyanıyorum. Allah Allah diyorum, Kabe tam dershanenin önündeymiş. Ben Kabe’yi Mekke’de arıyordum. Yani sanki buradan Mekke’ye gitmek lazım Kabe’yi görmek için. Ama Kabe buradaymış meğerse dershanenin önünde diyorum rüyada. Hem bu dershanede kalırım hizmet ederim, hem de ara sıra gider Kabe’de tavaf ederim Elhamdülillah diye düşünüyorum. Ve bekliyorum ki rüyada, o kalabalık biraz sakinleşsin de gidip en yakından tavaf edebileyim. Benimle gelen o arkadaş Yusuf da orada. Kâbe’nin önünde durmuş. Bir arkadaş da var yanında. Ağlayarak, ihlasla dua ediyorlar. O da burada. Ne güzel oldu ya dedim. Şimdi o kadar seviniyorum ki. Elhamdülillah, iyi ki gelmişim Moskova’ya diyorum.

O sırada arkadaş telefon etmiş çıkalım diye. Böylece telefon sesiyle uyandım. Uyandığımda artık o üzüntüden hiç eser kalmamıştı. O an bana, “Hadi Kabe’ye gidiyorsun” dense belki gitmem yani. Çünkü rüya bana çok teselli ve sevinç vermişti. Öylece atladık uçağa, Moskova’ya gittik. Dershaneye girdim ki, aynı rüyamda gördüğüm oda…

 Daha önce orayı görmemiştiniz değil mi?

 Yok. İlk kez gidiyorum. “Fesubhanallah” dedim. “Aynı oda.” Bir mutfak, bir de küçük oda. Bu kadar. O zaman anladım ki, Cenab-ı Hak, bize “Devam edin, ben de sizin yanınızdayım” diyor. Bunu İsmail ağabey Sungur ağabey’e anlattı. Sungur ağabey şaşırdı, rüyayı tabir ederken dedi ki, “Demek ki bizler, bu dershane-i Nuriye’de kaldığımız zaman, bu hizmetlerle iştigal ettiğimiz zaman, Cenab-ı hak bize tıpkı Kabe’de tavaf eder gibi sevaplar yazıyor inşallah.” Elhamdülillah bizi şevklendirdi.

Rüyayı göreli çok olmadı öyleyse? 

Evet. Yedi-sekiz ay kadar önce gördüm. 

Moskova’ya gitmeden önce 2003 yılında Risalelerle tanıştım dediniz. O süre içinde neler yaptınız?

Azerbaycan’ın en iyi üniversitesinde Arap Dili ve Edebiyatı okudum. Önce on ay kadar bir kurs almıştım. Hazırlık kursu. İlk orada tanıştırdılar beni. Namaz falan derken, son ay tam başladım risale derslerine gitmeye. Kafkas Üniversitesine kaydoldum. Daha dersler başlamamıştı. O sırada tanıdım risaleleri. Hırdalan şehrinde evimiz vardı. Dershane de neredeyse iki yüz, üç yüz metre uzakta. Ben yarı evde, yarı dershanede kaldım. Babam taksi şoförü olduğu için, annem geceleri yalnız kalırdı. Geç gelirdi babam. Ben o zaman evde kalırdım. Geri kalan haftanın iki üç günü dershanede kalırdım. Bu böyle devam etti okul bitene kadar. Okul bitti. Moskova’ya gidene kadar dershanede kaldım bir yıl.

 Moskova’ya ilk gittiğinizde neler yaşadınız? Neler hissettiniz? 

İlk gittiğimde çok heyecanlıydım. Birçok tevafuk yaşadım. İlk Moskova’ya gittiğimde uçakta çok üşüdüm. Çok titriyordum, hastalandım. Hastalanınca içtiğim bir ilaç vardı. Birkaç tane içince hemen iyileşirdim. Moskova’ya indim. Yolda gidiyoruz. O ilacı bulup almak istiyorum. Bizi götüren şoför kardeşe, “Eczaneye gidelim, ilaç alalım” demek istiyorum. Araya başka konu giriyor, unutuyorum söylemeyi. Birkaç defa böyle hatırladım ama unuttum. Başka bir dershaneye gidiyoruz önce. Orada Fahrettin ağabey var. O da Azeri… Moskova’da eski vakıflardan… Onun arabasına bindik, o götürüyor bizi. Aynı hal gene hâsıl oldu. Birkaç sefer eczaneyi söylemek istedim ama unuttum. Beş-on sefer böyle oldu belki. Sonra benim kalacağım dershaneye gelince içerde hatırladım. “Neden almadım” diye hayıflandım. Çok hastayım ama hem üşüyorum.

Orada bir çekmece vardı. Çekmeceyi açtım, baktım ki aynen aradığım ilaçtan ve aynı benim istediğim miktarda. Baş harfi F ile başlayan ilaç çekmecede duruyor. Beş adet, birisi almış koymuş oraya… Ben uçakta, “Acaba o ilaçtan Moskova’da da var mıdır? Bulabilir miyim?” diye düşünüyordum. “Elhamdülillah ne güzel oldu. Biri bırakmış oraya, al demiş” dedim.

Moskova’da derse gelen Rus var mı?

Var. Çok var ama. Her derste yedi, sekiz, on milletten insan var. Kırgız, Kazak, Tatar, Pakistanlı hepsi var…

Türkiye’yi, cemaati nasıl buldunuz? 

Elhamdülillah. Çok şevkimizi arttırdılar.

Abdullah Yeğin ağabeyle görüştünüz. Sonra Hüsnü bayram ve Mehmet Fırıncı ağabeyleri gördünüz. Bu konuda şanslısınız maşallah…

Evet ağabey. Birçok yöreden cemaatin bir araya gelmesi çok güzel. Sungur ağabeyleri, Abdullah Yeğin ağabeyleri bir arada görünce, onlardan Üstadla ilgili hatıraları dinleyince sanki Üstad’ı görüyormuş gibi hissediyor insan.

Kendinizi yabancı hissettiniz mi? 

Hayır, hayır kesinlikle hissetmedim. Hatta burası Azerbaycan’dan daha samimi geldi bana.

Bundan sonra hedefleriniz nedir?

Moskova’nın Lobnia şehrinde hizmetlere devam etmeyi düşünüyorum. Buradan önce Bakü’ye gideceğim, sonra da Lobnia’ya geri döneceğim inşallah. Orada vakıflığa devam edeceğim.

RİSALE-İ NUR OKUDUK SUNNİ-Şİİ MESCİD BİRLEŞTİ

Lobnia şehrinde genelde hangi milletten insanlar var?

Rus çok fazla yok. Genelde Azeri. Şehirde Rus çok ama hizmet eden ağabeyler hep Azeri… Her derste en az yirmi kişi oluyor. Haftada dört kez ders oluyor. Mesela bir pazar dersiyle ilgili hatıramı anlatayım. İlk pazar dersine karar verildi. Düşünüyoruz “Nerede yapalım?” diye. Bir cami var orada. Cami değil de mescid diyelim. Küçük bir mescid. Hatta konteynırın içini mescid yapmışlar. Hemen yanında bir konteynır daha var. O da şia mezhebine ait ibadet yeri. Yani Şia ve Sünni cemaatlerinin ibadet yeri yan yana… Dedik ki, “İlk dersi gidip orada okuyalım.”

Ben ve bir arkadaş beraber gittik. Namazı kıldık. Kısa bir ders oldu. Kimse de yok zaten. Meyve Risalesinden on beş, yirmi dakika kadar okuduk. Fatiha verdik. Dua ettik. Ayrıldık.

Biz ayrılınca, orada Şialarla Sünniler bir toplantı yapmışlar. Demişler ki, “Biz acaba neden iki ayrı mescitte namaz kılıyoruz. Bunları birleştirelim. Tek mescitte namaz kılalım. Biraz da tamir edelim. Tek yerde kılalım. Neden ayrıyız?” Oradakiler de “Evet ya neden ayrı kılıyoruz?” diyerek mescidleri birleştirmişler. Bunu da ilan etmişler. Şimdi bir arada tek mescidde kılıyorlar namazı.

İkinci derste, yani bir sonraki hafta, gidip baktık ki, çok güzel tamir olmuş. Aradaki paravanı kaldırmışlar. Beraber namaz kılıyorlar. Risale-i Nur’un kerameti bu. Orada okunmasının hatırına belki de Cenab-ı Hak ihsan etti.

PUTİN DE BENİ ÇAĞIRSAYDI RİSALE-İ NUR DERSİNİ BIRAKMAZDIM

Ailenizin inanç durumu nasıl? 

Annem ve babam Sünniydiler. Ama namaz kılmıyorduk. Ben Sünni ne demektir daha sonra anladım. Risale-i Nurlar sayesinde anladım. Duymuştum Sünni, Şia gibi şeyler ama bilmiyordum. Sadece nenem kılardı namazı.

 Şimdi aileniz de namaz kılıyor mu? 

Evet kılıyorlar elhamdülillah. Evimize Risale-i Nurlar girdikten sonra, ilk önce ablam başladı namaza. Daha sonra annem, sonra babam, şimdi de kardeşim başladı. Şimdi dua ediyorum. Bir kız kardeşim var. O da başlasın diye. Biz beşimiz kılıyoruz elhamdülillah. Her hafta ders oluyor evimizde.

Bir hususu daha belirteyim. Rusya’da Moskova’da bulunan eskiden orada yaşayan Azeriler çok susamışlar iman hakikatlerine. Mesela bir gün bir yere gittim. Ders okuyoruz. Okurken biri dersi kesiyordu. Daha doğrusu çay vardı önümüzde. Biri geçiyordu oradan. “Bana da çay verin” dedi. Geldi oturdu. Ama durmuyor yerinde. Dersin maneviyatını bozuyor. Sohbet ediyor, konuşuyor… Kırk, kırkbeş yaşlarında birisi… Ben dersi okumaya başladım biraz. Meyve Risalesinden, herhalde üçüncü meyveden okuyorum.

Önce kulak vermeye başladı. Biraz sonra baktım tamamen sustu. Telefonu çalınca tuşa bastı. Sonra da tamamen kapatıp cebine koydu. İşadamı olduğu için çok mühim işleri oluyormuş. Durdu. Dinledi. Ders bitti. Biz namaza hazırlanıyoruz. Namaza kalkarken, “Kusura bakmayın, hakkınızı helal edin. Çok mühim işleriniz vardı. Burada sizi oyaladım” dedim adama. “Yok” dedi adam. “Vallahi Putin gibi on tane adam gelseydi, beni çağırsaydı. Deseydi, ‘Gel seninle çok mühim işim var. Ben onlara, ‘Siz bekleyiniz. Bizim burada daha mühim bir işimiz var’ diyecektim” dedi. Adam ilk dersten böyle etkilendi. Sonra “Ben orada ders var” dedim. Zaten konteynırın sahibi de, bizimle ilgisi var, bizi tanıyor. Biz gittikten sonra o işadamı her zaman geliyormuş. “Onlar geldi mi, gelecek mi?” diyormuş. Beni de görünce diyor “Gene gelecek misiniz?” Dersimiz on-onbeş dakika sürmüştü ama adam çok etkilenmiş. Fesubhanallah adam bambaşka biri oldu yani. Elhamdülillah çok böyle tevafuklu olaylar oluyor. Bizim de şevkimizi artırıyor…

RisaleHaber.com