Risale-i Nur ölümün gerçeği kadar; dirilmeyi ispat ediyor!

Evet, beden üzerinde yırtılmış bir elbise, bedeni nasıl terk ediyorsa; bir gün ruhumuz da bedenimizi öylece terk edecektir. Ölüm imtiyazsız bir dâvetiye, bir devir teslim töreninin başlangıcı ve berzah diyarına bir sevkiyattır. Cenab-i Allah (cc)  Kur’ân’ı Kerim’de: “Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” 1, buyurur.

“İ’lem eyyühe’l-aziz! Kabir, âlem-i âhirete açılmış bir kapıdır. Arka ciheti rahmettir, ön ciheti ise azaptır. Bütün dost ve sevgililer o kapının arka cihetinde duruyorlar.”2,    

Bediüzzaman, ölümün güzelliklerini nazara vererek dünyanın pis ve çirkinliklerinden temizlenmek gerektiğini, aksi takdirde bir gün gelir kendiliğinden o çirkin ve pisliklerden tiksinip, nefret edileceği vurgusu yapmıştır.

Ölüm, kâfir için ebedi ve sonsuz bir hiçlik iken, Allah’ı tanıyan ve ibadet ile onu sevdiğini gösteren için ebedi bir âlemin kapısı, sonsuz bir saadetin başlangıcıdır. İşte,  ölümü güzelleştiren onun arkasındaki ebedi saadettir.

İslâm’ı tebliğ etmekte mahir bir andelib, yedi lisan bilen, Risâle-i Nur’dan aldığı iman şevki ve sevdâsı uğruna diyar-diyar dolaşan, diyar-i gurbette şehit olan, merhum Ali Uçar’dan konumuzu taallûk eden bir hatıra:

Almanya’da, bir parkta çocuklar oyun oynarken, onları seyreden yaşlı bir kadının ağladığını görür, çocukların neşeleriyle neşedâr ve sürurlu olması gerekirken; kadının neden ağladığını merak eder.

Ali Uçar: “Teyze neden ağlıyorsun?”

Yaşlı kadın: “Evladım bir zaman ben de gençtim, bu çocuklar gibi oyun oynuyordum, artık yaşlandım, gençliğim elden gitti, belki en yakın bir zamanda öleceğim, toprağın altında çürüyeceğim, yok olacağım, ölümden korktuğum için kendi halime ağlıyorum.” demiş.

Efkârını beyan edebilecek bir zemin arayan Ali Uçar için güzel bir fırsat, hemen sorar: Teyze müsaade ederseniz “ölümün ne kadar güzel bir nimet olduğunu anlatayım.” Hemen ölümü güzelleştiren Yirminci Mektup, yedinci kelimeden başlar okumaya…

İşte, “….Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.” 3,

Ali Uçar’ın heyecanlı anlatım ve izahına hayran kalan Alman kadın,  bir tarafta yüzüne damla damla akan gözyaşlarını silerken, bir diğer tarafta Ali Uçar’ı can kulağı ile dinler. Dinledikçe hoşuna gider, çünkü ölümden sonra dirilmeden, yeniden hayata kavuşmaktan söz ediliyor. Artık yok olma, çürüyüp toprak olma korkusundan yavaş yavaş kurtulan yaşlı kadın, Ali Uçar’a sorar:

“Evladım gerçekten ben kabirde yok olmayacağım, kabir arakasında hayat mı var?  Ne güzel müjdeler verdin bana, ilerde oturan kocamı çağırayım, ona da anlat” der.

Hayatın verdiği ağır şartlardan bunalan, bir nefes almak için parktaki bir bankın üzerine oturmuş, başını iki elin arasına alarak düşünen yaşlı kocasına seslenir, vefakâr kadın..

“Hans… Hans! Ölüm yokluk değil, yer ve mekân değiştirmektir. Asıl vatanımız kabir arkasıdır. Gel… Gel… Ali’yi dinle!”

Hans, hemen yanlarına gelir, ölümden sonra dirilmeyi ispat eden Ali Uçar’ı dinler. Anlatılan şeyleri garip görse de, hoşuna gider. Ali Uçar’ı evine dâvet eder. Gidiş- gelişler samimi bir hava içerisinde davam ettikçe Hans ve ailesi İslâmiyet’e gönül vermeye başlar. Merhum Ali Uçar’ın vasıtasıyla Risdâle-i Nur’dan tahkiki iman dersi alan Hans ve ailesi (eşi ve erkek çocuğu) Kelime-i Şehadet getirerek İslâmiyet ile müşerref oluyorlar. İşte, Risâle-i Nur, ölümün gerçeği kadar; dirilmeyi ispat ediyor!..

Allah, (cc) hidayeti dilediğine verir. Bu yüzden iman ve hidayet nurundan hâsıl olan güzellik ve kemaller Allah’ın bir lütfü ve bir ikramıdır. Hans ve ailesine yapılan lütuf ve ikram gibi. 

Artık Hans ve ailesi İslâm’ın güzellikleriyle müşerref olmuş, ölümden sonra yok olma korkusu yok, aile mesut ve mutlu bir ortamda iken, bir gece vakti Hans’ın oğlu, Ali Uçar’ı telefonla arar. Babasının ölüm haberini verir.

Malûmunuz yaptığımız duaların sonunda: “Yâ Rabbi! Ahir akıbetimizi hayr eyle, iman-ı kâmil ve hüsn-ü hatime ver.” Diyoruz.  İşte, Hans’ın ahir ömründe ki, hidayeti de Cenab-i Allah’ın bir lütuf ve ihsanıdır.  Allah rahmet etsin.

28.02.2017

Rüstem Garzanlı

Dipnotlar:

1-Ankebût. Ayât, 57,

2-Mesnevî-i Nuriye (habbe)

3-Mektubat, 20. Mektup, 7. Kelime

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: