Risale-i Nur’daki İ’caz Dersinden Bir Şerh!

Kur’an, arşı a’zam’dan, ism-i a’zamdan ve her ismin mertebe-i a’zamından geldiği için hem zikirdir, hem fikirdir, hem hikmettir, hem ilimdir, hem hakikattir, hem şeriattır, hem gönüllere şifa, müminlere hidayet ve rahmettir. Kur’ân-ı Kerim bütün âlemlerin rabbi itibariyle Allah’ın Kelamıdır. Sebeplerde boğulmamanın, ilahi hikmete yaklaşmanın yolu Kur’ân-ı Kerim’i esas almakla mümkündür.

İnsaniyeti saadete sevk eden hakiki mürşid Kur’an’ın Allah’tan başkasının kelamı olmayıp, Allah’a izafe edilen bir kelam olduğunun delillerine Risale-i Nur Külliyatında İşarat’ül İ’caz eserinin genelinde,  Yirmi Beşinci Söz’de ana konu olarak ve çeşitli risalelerde de kısmen yer verilmiştir. Bediüzzaman Hazretleri Kur’an-ı Hâkim’in kelam-ı İlahi olduğunun delillerinin anlatıldığı Mucizat-ı Kur’aniye risalesi olan Yirmi Beşinci Söz’de ele alınan ekser ayetlerin her birinin;

1-Ya mülhidler (dinsizler)  tarafından medar-ı tenkid (eleştiri sebebi) olmuş,

2-Ve ya ehl-i fen (bilim adamları) tarafından i’tiraza uğramış,

3-Ve ya cinni ve insi şeytanların vesvese ve şüphelerine maruz olmuş ayetler olduğunu belirtmiştir. 1

Ayrıca, müellifimiz Kur’an-ı Kerim’in ifadelerindeki ve tertibindeki akıllara durgunluk veren göz kamaştırıcı özellikleri açıklarken ehl-i ilhad ve fennin Kur’an’daki kusur zannettikleri noktaların;

* İ’cazın lemeati (mucize oluşun getirdiği pırıltılar)

* Belağat-ı Kuraniye’nin kemâlâtının menşe’leri yani Kur’ân’ın mucize derecesindeki ifade üstünlüğünü gösteren köklü esaslar olduğunu ilmi kaideler ile ispat etmiştir. 2

Büyük kâinat kitabının en büyük ve en güzel müfessiri olan Kur’an-ı Kerim’in ifadelerindeki olağanüstü edebi ve sanatsal cazibe derece-i i’caz’daki belağat-i kuraniye yani Kur’ân’ın mucize derecesindeki ifade üstünlüğünden kaynaklanmaktadır.

Bediüzzaman Hazretleri Yirmi Beşinci Söz’ün Birinci Şulesinin Birinci Şua’sında derece-i i’caz’da belağat-i Kuran’iye’yi anahatları ile sıralamıştır.

Bu makalemizde, sıralanan her bir maddenin açılımını kısmen yapmaya çalışacağız.

Derece-i i’caz’daki belağat-i Kuraniye’yi başlıklar halinde özetlerken Yirmi Beşinci Söz’ün Birinci Şulesinin Birinci Şua’sını esas aldığımızda şu şekilde sıralama yapmak mümkündür:

Kuran’ın belağati

Nazm’ın        →  Cezaletinden ve Hüsn-ü metanetinden

Üslublar’ının → Bedâatinden, Garib ve Müstahsenliğinden

Beyan’ının    →  Berâat’inden, Faik ve Safvet’inden

Meâni’sinin  →  Kuvvet ve Hakkaniyetinden

Lafz’ının      →  Fesahatinden ve Selasetinden

Tevellüd eden bir Belağat-ı Hârik-ul-âde yani bu sıralanmış ana esaslardan oluşan olağanüstü güzelliğe sahip bir sözdür. 3

Belağat nedir?

Belagat; sözlükte varmak ve hedefe ulaşmak manalarına gelir. Bir terim olarak ise “Belagat”: Doğru bir manayı kendisine uygun olan üstün ifadelerle anlatmaktır. 4

Başka bir ifadeyle belagat, “Lafızla mananın, güzellikte birbiriyle yarışması, yani manadan önce lafzın kulağa, lafızdan önce de mananın zihne ulaşmasıdır.”

Said Nursî Hazretleri, belagatı  “mukteza-yı hale mutabakat” olarak tarif etmiştir. (5) Kur’ân kelimelerindeki tenasüp, oldukça yüksek mânâ ve ahenk uyumu itibarı ile mükemmel ifade gücü, az sözde çok anlamı barındırmıştır.

Kur’an ayetlerinin bu çok çeşitli mana tabakalarına bir hadis-i şerifte şöyle işaret edilmektedir:  “Her bir ayetin zâhiri, bâtını, haddi (kapsamı) ve mutlak (mana çerçevesi vardır. (Bu dört mana tabakasından) her birinin de füruatı dalları, ayrıntı ve detayları vardır.” (6)

Bu sebeple Kur’ân, eşsiz ifade gücüyle her asırda birçok farklı tabakadan insanın anlayışlarını hitap eden bir özellik taşımaktadır. Hemen burada akla şöyle bir soru gelebilir: “Her asırda Kur’an’ın tefsiri yapılmaktadır öyleyse müfessirlerin birbirine uymayan, birbirinden farklı ayet yorumları ile hak ve hakikate nasıl ulaşılabilir?

Cevap olarak: Kur’an-ı Kerim’in, ayetleri, cümleleri öyle bir şekilde tertiplenmiş ve düzenlenmiştir ki, çeşitli anlayışlara, yeteneklere ve kültüre sahip insanlar ayetleri değişik açılardan değerlendirdiğinde dahi kendilerine bakan hisselerini alabilirler. Ancak, bu durumun geçerli olabilmesi için Bediüzzaman Hazretleri şu açıklamayı yapmaktadır:

“Ulum-u Arabiyenin kaidelerine muvafık (Arap dilini çeşitli bakımlardan inceleyen ilimlerin kurallarına uygun) ve belagatın prensiplerine (düzgün ve hakîkatlı söz söyleme sanatı kurallarına) uygun ve ilm-i usule mutabık (dinin esaslarına uygun)  olmak şartıyla, müfessirlerin birbirine muhalif olan beyanatı ve ihtimalleri, zamanlara, tabakalara ve fehimlere (anlayışlara) göre murad ve caizdir diye hükmedilebilir. Bu nükteden anlaşıldı ki, Kur’an’ın i’caz vecihlerinden (Kur’an’ın ifadelerindeki mucize yönlerinden)  biri odur ki, nazmı

 ( Kur`ân`ın âyetleri) öyle bir üsluptadır ki, bütün asırlara, tabakalara intibak edebilir (uygunluk arzedebilir) . 7 

* Nazm’ın : Cezaletinden ve Hüsn-ü metanetinden    

Kur’an’ın i’cazı’nın (mucize oluşunun) esası nazmıyla alakalıdır. Yani harflerin, kelimelerin ve surelerin birbirleriyle bütünlük arz etmesi, onda yer alan her şeyin bulunduğu yere tam uygunluk arz etmesidir. Kur’an’da her kelime binanın tuğlaları gibi yerli yerine oturtulmuştur. 8

Kur’ân-ı Hakîm’in ;

1. Her bir cümledeki, hey’atındaki nazımda

2. Kelimelerindeki nizamda

3. Cümlelerin birbirine karşı münasebatındaki intizamında harika bir ahenk vardır. (9)

Bu sebeple Kur’an-ı Kerim’in nazm’ındaki cezaleti ve hüsn-ü metaneti kelime ve harflerindeki harika bir ahenk ve münâsebet ile nazm ve tertibindeki cezâlet ve güzellik olarak söyleyebiliriz. Cezalet lugatta sertlik ve yumuşaklık ifade eden kelimeleri konuya en uygun biçimde kullanmak, akıcılık ve düzgün konuşma olarak geçer. Kur’ân-ı Hakîm’de harflerin kelimelerin ve cümlelerin seslendirilmesi esnasında ortaya çıkan, kulağa ve ruha hoş gelen, diğer söz türlerinde hiç rastlanmayan bir ses ahengi vardır. Fonetik açıdan Kur’an, şehirlilerin ifadesindeki yumuşaklıkla bedevilerin anlatış tarzındaki sertliği hikmetli bir ölçüde birleştirerek meydana getirdiği ahenkli bir ses sayesinde ancak zihinlerde tasavvur edilebilen bir ses armonisi gerçekleştirmiştir.

Böylece, Kur’an-ı Kerîm’de yer alan her bir kelime, bulunduğu yere tam bir uyum arz eder.  “Mesela, Şeytanın vesveselerinden bahseden Nas suresinde sıkça tekrar edilen “s” sesi, adeta şeytanın fiskoslarını ses olarak da yansıtmaktadır.  Yerden suyun çıkışını anlatan yeşşakku ifadesi, çatlayışın, akışın bütün fışırtısını, şakırtısını duyurarak, adeta suyun çıkış tarzını göstermektedir. Kâfirlere haşmetli bir üslûbla hitab eden Kaf Suresi’nin kelimeleri, cezaletli lafızlardan seçilmiştir. Cenneti anlatan ayetlerde, kelimeler cennetin letafetinden hisse almışlardır.”(10)

* Üslublar’ının : Bedâatinden, Garib ve Müstahsenliğinden,

Kur’ân’ın üslûbu demek, Kur’ân ifadesindeki kelimelerin seçiminde ve cümlelerin teşkil edilmesinde ve konuların beyan edilmesinde, kendisine mahsus anlatım tarzı demektir. Dildeki kelimeler ve dilbilgisi kuralları değişmediği hâlde, o dilde yazanlar ve konuşanlar, ayrı ayrı üslûplara sahip bulunurlar. İşte Kur’ân da Arapça dil kaidelerine uygun olup o kuralların dışına çıkmadığı halde, diğer bütün ifadelerden hemen ayırt edilen özgün bir anlatım tarzına sahiptir.(11)

Kur’an’ın nazil olduğu dönemde Arapça’da nazım ve nesir olmak üzere iki edebî tür vardı. Âlimlerin çoğunluğuna göre Kur’an’ın söz dizimini ve üslubunu bunlardan hiç birine benzememektedir. Velid b. Mugire’nin “Arap şiirini, kasidesini, recezini benden daha iyi bilen yoktur. Muhammed’in söylediği Kur’an bunlardan hiçbirine benzemiyor” şeklindeki ifadesi de bunu göstermektedir. Bediüzzaman Hazretleri Kur’ânın üslûbları hakkında Yirmi Beşinci Söz’de şöyle bir açıklama yapmıştır:

Kur’ânın üslûbları

1. Hem garibdir, (Hem hayret verici)

2. Hem bedi’dir, (Hem eşi, benzeri olmayan.)

3. Hem acibdir, (Hem alışılmış surette olmayan.)

4. Hem mukni’dir. (Hem ikna eden, kanaat veren,)

5. Hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi, taklit etmemiş.

6. Hiç kimse de onu taklit edemiyor.

7. Nasıl gelmiş, öyle o üslûblar;

* Taravetini, (Tazeliğini)

* Gençliğini,

* Garabetini (Hayret vericiliğini) daima muhafaza etmiş ve ediyor.(12)

Seyyid Kutub’a göre, Kur’ân üslûbunun büyüleyiciliği, onun hem şiirin hem de nesrin meziyetlerini bir araya toplamasından kaynaklanmaktadır.13 Kur’ân üslûbu, üstün belâgatı, sesleri ve harfleri seçmesi, âhengi, kelâmdaki insicam ve tutarlılığı, terğib ile terhib arasında, Cennet nimetleriyle Cehennem azapları arasında dengeli tasvirleri ile dinleyenleri büyüler. Eğitici kıssalar ve meseller ile gerçekleri bedahet hâline getirerek, fikir tartışması gerginliğe girmeden hedeflenen telkin gayesine ulaşır.(14)

Kur’an’ın üslubu hakkında Tefsirul Münir adlı eserinin sunuş bölümünde şu maddeler sıralanmıştır:

1-Arapça’da olsun başka dillerde olsun alışılmış her türlü söz düzeninden farklı harikulade söz düzeni. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in söz düzeninin şiirle hiç bir ilgisi yoktur.

2- Arapların kullandığı bütün anlatım üsluplarından ayrı ve farklı bir üs­lûp.

3- Asla herhangi bir mahlûkun söylemesi düşünülemeyecek şekilde akıcı bir ifade… Meselâ Kaf sûresinde; Yüce Allah’ın: “Hâlbuki arz bütünüyle kıyamet gününde onun kabzasıdır…” (Zümer, 39/67) buyruğundan itibaren su­renin sonuna kadar olan bölümleri ile: “Sakın o zalimlerin işlediklerinden Al­lah’ı gafil sanma” (İbrahim, 14/42) den itibaren sûrenin sonuna kadar olan bö­lümlerinde rahatlıkla görebiliriz.

4- Arapçayı hiçbir Arap için mümkün olmayacak bir şekilde kullanmak. Öyle ki ittifakla her bir kelimenin ve her bir harfin yerli yerinde kullanıldığı kabul edilmektedirler. Zaten üslubunu bu şekliyle düzen­leyen yüce Rabbimiz de şöyle buyurmaktadır: “Biz ona (Muhammed -s.a.-)e şiiri öğretmedik. Bu ona yakışmaz da.“(Yasin, 36/69)  15

Ayrıca, Kur’an üslubunun bilinen hiçbir söz kalıbına benzemediği şu rivayetten de anlaşılmaktadır:

“Ebu Zerr’in kardeşi Uneys, Ebu Zerr’e şöyle demiş: Ben Mekke’de senin dinin üzere Allah tarafın­dan peygamber olarak gönderildiğini ileri süren bir adamla karşılaştım. Ona: Peki insanlar ne diyor, diye sorunca şöyle dedi: Onlar şairdir, kâhindir, sihirbazdır diyorlar. -Uneys şair birisi idi.- Ben, kahinlerin sözlerini dinlemişimdir. Onun sözü kâhinlerinkine benzemiyor. Söylediği sözleri şiir çeşitle­rine, vezinlerine vurdum, ancak benim tesbitime göre, hiçbir kimsenin dilin­den dökülen şiire benzemiyor. Allah’a yemin ederim, şüphesiz ki o doğru söy­lüyor ve onu itham edenler yalan söylemektedirler.” 16

*Beyan’ının: Berâat’inden Faik ve Safvet’inden,

Bedâat sözlükte; acîp ve garib olma, yeni zuhur etme, hayret verici mânâlarına gelir. Istılah olarak ise bedâaat üslûbun hem garip, hem bedî’, hem acip, hem iknâ edici ve hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi taklit etmemiş olmasıdır. Berâat ise sözlükte; ilim ve şecâatte kendi benzerlerinden üstün olma, her vasıfta tam ve kâmil olma mânâlarına gelir. Istılah olarak berâat: Rağbetlendirmeme ve sakındırma, methetme ve kötülememe, ispat ve irşad, delil göstererek ve ispat ederek gâlip gelme ve anlatma gibi kelâma ait bütün kısımları ve hitâbın bütün tabakalarını içine alan beyânın haşmetine, sağlamlığına ve üstünlüğüne denir.

Beyan ise, mananın farklı üsluplarla, çeşitli yollarla ifade edilmesidir. 17 Kuran’ın beyan’ındaki Berâat, Faik ve Safvet’i değerlendirirken teşvik ve korkutma, övme ve yerme, ispat ve irşad, ikna ve anlatma gibi söz söylemenin her türünde ve hitabetin bütün tabakalarında Kuranın beyanı en yüksek mertebede olduğu görülmektedir. 18 Yani, Kuran manaların anlaşılması için, her türlü ispat, tebliğ ve irşat yoluna başvururken manaya uygun lafızlar kullanmıştır. Kur’ân’ın beyanındaki bu büyüleyici özellik öylesine zengindir ki; icaz, teşbih, temsil, istiare, iltifat, tasvir, cedel, kasem gibi oldukça fazla sayıdaki üslûp özelliklerinin en güzel örneklerini Arap düşüncesi ve zevki Kur’ân’da bulmuş, nesiller boyunca ondan yararlananlar onun zenginliğini tüketememiş olup, hâlâ her yeni nesil onları kendisine yeni gelmiş mesajlar olarak algılamaktadır. 19

*Meâni’sinin : Kuvvet ve Hakkaniyetinden,

Meani, sözün yerinde kullanılmasını, muhatabın haline uygun söylenmesini sağlar. Mesela, çocukla konuşurken çocuklaşmak, âlimle ilmi konuşmak, sözü kabule müheyya olanlara nasihat etmek, inatçı kimselere delilli söz söylemek gibi durumlar meani ile ilgilidir. 20

Risale-i Nurda, meani işlenirken, kâinatın ve içindekilerin bir manası olduğundan bahisle, her şeyin yerli yerinde ve manasına uygun bir şekilde yaratıldığını, Kur’anın ayetlerinde de her mananın mutlaka bulunması gereken yere göre ifade edildiğini ve mana bakımından Kur’anla kâinatın birbiriyle paralel olduğunu öğrenmekteyiz. 21

*Lafz’ının : Fesahatinden, selasetinden,

Kur’ân’ın ifadelerinde fesahat ve selaset yani lafzında akıcılık ve kolay okuma özelliği vardır ve mucizedir.Bu mucize yönü şu şekilde ifade edebiliriz: Lâfızların telâffuzunun akıcı olup kulağa hoş gelmesi yanında mananın da dil ve ifade kusurlarından arınmış olarak net ve açık olmasıdır.”Bazı kelimelerin harfleri ve sesleri birbiriyle uyum sağladığı hâlde, bazılarında böyle bir ahenk bulunmaz. Bülbül sesi ile karga sesi bir olmadığı gibi, meselâ her ikisi de “bulut” anlamına gelen “ğamam” ile “bü’ak” kelimelerinin insanın kulağında bıraktıkları etkiler bir değildir. Bazı kelimelerin anlamları açıktır, dolayısıyla, anlatmak istedikleri manâları ifade etme hususunda tam yerlerine otururlar. Bazıları ise, maksatlarının gerisinde kalır, anlamları kapalıdır, ses itibariyle de kulağı tırmalarlar. Keza manâların kapsam ve vuzuhu bakımından kelimeler, umumi veya hususi, mutlak veya mukayyed, hakiki veya mecazi olabilirler.” 22

Kur’ân’da anlam ile kelime dengesi vardır. İstenilen anlamı anlatmak için, hangi kelimeler gerekiyorsa, ne fazla ne  eksik olmaksızın, Kur’ân onları seçer ve kullanır. Kastedilen anlam kelime elbisesini giyerek lâfız hâlinde belirir.

Sonuç  

Kur’an;

Benî âdemin en dâhi ediplerini, en harika hatiplerini, en mütebahhir ulemasını muarazaya davet edip 1300 senedir (şimdi 1400 seneyi aştı)  meydan okuyor. Onların damarlarına şiddetle dokunuyor. Muarazaya davet ettiği halde kibir ve gururlarından başını semavata vuran o dâhiler Ona muâraza için ağız açamayıp kemal-i zilletle boyun eğdiler.23

ZAFER KARLI

www.NurNet.Org

DİPNOTLAR

1-Sözler, s. 328

2-Sözler, s. 328

3-Sözler, s. 332

4-Kur’an’da temsili anlatım, Mehmet Cebeci s.7

5-İşaratü’l-İcaz, s. 50

6-Abdürrezzak, Musannef, 3/358

7-İşaratü’l-İcaz, s. 44

8-Kur’an’da temsili anlatım, Mehmet Cebeci s.9

9-Sözler, s. 333

10-Doç. Dr. Şadi Eren Kuranda Teşbih ve Temsiller  s:16-17 Işık Yayınları, 2001/İstanbul

11-Yeni Ümit, Sayı : 63 Kur’ân-ı Kerim’in Üslûbu,Prof. Dr. Suat YILDIRIM

12-Sözler, s. 338

13-Kur’ân’da Edebî Tasvir, Trc. Süleyman Ateş, Ankara, 1969, s. 155-156.

14-Yeni Ümit, Sayı : 63 Kur’ân-ı Kerim’in Üslûbu,Prof. Dr. Suat YILDIRIM

15-Vehbe Zuhayli, Tefsirul Münir  Sunuş Bölümü

16-Müslim Fedailu’s -sahabe-132

17-Doç. Dr. Şadi Eren Kuranda Teşbih ve Temsiller  s:14 Işık Yayınları, 2001/İstanbul

18-Sözler, s. 353

19-Krş. Dihlevî, el-Fevzu’l-Kebir, s.165.

20-Doç. Dr. Şadi Eren Kuranda Teşbih ve Temsiller  s:14 Işık Yayınları, 2001/İstanbul

21-Kur’anı anlamada 25. söz örneği Ümit Şimşek, karakalem Seminerleri

22-Yeni Ümit, Sayı : 63 Kur’ân-ı Kerim’in Üslûbu, Prof. Dr. Suat YILDIRIM

23- Sözler, s. 332