Risale-i Nur’u Sadeleştirmediler, “Sahteleştirdiler”

Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin bin bir emek ve çileler ile telif ettiği Kur’an Tefsiri Risale-i Nur’un, Ufuk Yayınları tarafından sadeleştirmesinin ardından başta Said Nursi hazretlerinin talebelerinden Mustafa Sungur ağabey olmak üzere bütün hayattaki talebeleri çok sert açıklamalar yaparak sadeleştirmeye karşı çıkmıştı.
 
Risale-i Nur hizmetlerinde bulunan bir çok vakıf ve dernek ve kanaat önderleri sadeleştirmenin Risale-i Nura büyük zarar vereceği konusunda ilmi açıklamalar ve tespitler yapmıştı. İşte bunlara bir yenisi daha eklendi.Yazar Dr.Senai Demirci, Risale-i Nur’un sadeleştirilmesi tartışmalarını Risale Haber’den İbrahim Mert’e değerlendirdi. Sadeleştirme konusunda çok değişik tespitler yapan Dr. Senai Demirci‘nin bu röportajı çok tartışılacağa benziyor. İşte O röportaj şöyle ;

YAPILAN BU İŞİN ADI SAHTELEŞTİRMEDİR

Dr.Senai Demirci, çeviri ile sadeleştirme farkının anlaşılmamasını garipsediğini belirterek, “Çeviri, eserin aslına dikkat çeker… Sadeleştirme/sahteleştirme, eserin aslının yerine geçer. Aslında “sadeleştirme” tabirini kabul etmiyorum.Sadeleştirme, Risale-i Nur’un sade olmadığına dair tezi kabul etmektir. Ben etmiyorum. Yapılan bu işin adı sahteleştirmedir. İşin adı ne olursa olsun, risale metni üzerinde müdahale hakkı olduğunu iddia etmek, bu iddiasını da küstahça icraya koymaktır” şeklinde konuştu.
 
İKİ SİYASAL MANEVRA
 
“Risale sadeleştirilmesi” denen tasarrufu, siyasal bir manevra olarak gördüğüne dikkat çeken Demirci, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Bu manevranın siyasal anlamı:
Patron benim, yetkiler bende demektir. Ki olay sonrası, herkesin Pensilvanya’ya durdurun diye ricacı olması, bu amaca doğruca hizmet etti. Kendi otorite konumunu teyid ettirdi.
 
Sadeleştirme” denen operasyonun ikinci ama öncelikli mesajı, “Said Nursi’nin söylemi eskilerde kalmıştır. Risale-i Nur’un devri tamamlanmıştır. Bediüzzaman, 1930’ların kafasıyla yazan, dönemini dilini aşamayan bir müelliftir” kabullenmesini ilan etmektir.
 
“Bu iki mesaj, çok daha önemlidir. Sadeleştirme üzerinde odaklanmaktan çok, olayın arkaplanını okumalıyız.
 
RİSALEDEN BİREYSEL METİNLER ÜRETİLMELİ
 
“Bununla birlikte “sadeleştirme“nin niyeti yeni kuşaklara yeni dille bir şeyler söyleme ihtiyacı olsa bile, yapılması gereken, Risale’nin ana metni üzerinde oynamak değil, bu ana metinden beslenen bireysel metinler üretmektir. Bu konuda hepimiz, Risale’yi yüzünden okumak gibi bir hastalılkla malülüz. Risale alıntıladığımız ve tekrarladığımız bir metin değil, alındığımız ve yeniden ürettiğimiz bir metin olmayı hak ediyor.
 
İşte, iyi niyetle yaklaşırsam, “sadeleştirme“ci arkadaşların gördüğü bu olsa bile, bunun çözümü Said Nursi isminin itibarı üzerinde kolay satılacak yeni ürünler üretmekle değil, Said Nursi’ye sahiden talebe olup onun elimize verdiği oltayla, hakikatin denizinden yeni balıklar tutmakla başarırız.
 
YENİ KUŞAKLARA RİSALE METNİ ÜZERİNDEN ÖZGÜRCE YORUM YAPMA BECERİSİ KAZANDIRACAĞIZ
 
“Bundan böyle her cemaat, Risale-i Nur’un (rahmetli Sungur abiden kalan miras bu) sadece yüzünden okunmayı hak etmediğini, bunun risale metni ile insan aklının buluşmasını engellediğini görmesi gerek. Yeni kuşaklara, özgürce, risale metni üzerinden yorum yapma becerisi kazandıracağız. Bu da özgür düşünce ile olur. Risale metnini yorumlamayı hatıra anlatmaya bağlarsak, sadece arkeolojik kazı yapmış oluruz. Geçmişe döner, geleceğe bir şey bırakmamış, avunmuş oluruz.
 
KADERE BU FETVAYI NİYE VERDİRDİK?
 
“Vakıflık sisteminde “yanlış anlar” diye muzakereyi havasların hobisi görme alışkanlığı devam ediyor. Yine yanlış anlar diye Kur’an adına yazılmış Risale’nin muhatabı öğrenciye Kur’an meali okutmama korumacılığı devam ediyor. Sonuçta beşer zulmeder, kader adalet eder. Sormak gerekmez mi, kadere bu fetvayı niye verdirdik? Sadece Risale’nin lafzına odaklanıp, onu da tekrarlaya tekrarlaya tükettik, sloganlaştırdık. Kendi plağımız olmadı bir türlü risale. Çaldık, çaldık, çaldık. 
 
PROFESYONEL BİR NAZARLA OKUDUĞUMUZDA KAYBEDİYORUZ
 
“Son olarak sormak gerek. Üstad bize Haşir Risalesini mesela, haşre inanmayan biri çıkarsa karşınıza, onun bütün cümlelerini boca edin diye mi okutturuyor. Yoksa, siz de bir insanınız, sevdiklerinizi toprağa koyuyorsunuz, kendinizin de gireceğini biliyorsunuz, hiç mi içiniz “ya ben topraktan çıkacak mıyım sahi diye sızlamıyor? Sızlamıyorsa, şüphenizi kendinize itiraf etmiyorsanız, siz Haşir Risale’sinin sofrasına tok oturuyorsunuz, iştahsiz ağzınıza alıyorsunuz cümleleri.
 
“İnsan” olmayı unutarak, “insan hallerimizi” kenara iterek, profesyonel bir nazarla okuduğumuzda, kaybediyoruz. Bu da, o zarif ve duru mesajı başkalarının gündemine sade anlatmamızın yolunu kapatıyor. Burası dönüm noktası, bu kırılma anı, sorgulama vaktimizin gelip geçtiğini haber veriyor hala.
 
RİSALEYİ YENİDEN YOĞURMAK
 
“Ayrıca “sadeleştirme“ye karşı çıkışın gerekçesi “abiler böyle istemiyor” olamaz. Bu tavır, zımnen, “abiler böyle isteseydi, biz de isterdik” imasını taşıdığı gibi, ileride bir vakitte abiler otorite olarak aramızda bulunmadığında şaşkın kalınacağının da belirtisi. “Sadeleştirme“ye karşı çıkış, bir metnin üzerinden olur, metnin kendisi buna müsaade etmiyor, metni yüzünden değil yüreğinden okuyan herkes bunu fark eder.
 
“İkincisi, “sadeleştirme” ile ortaya konulan ihtiyaç, yani yeni kuşakların anlaması, Risale’yi sattığımız, tekrarladığımız bir metin değil de, ürettiğimiz, yeniden yoğurduğumuz, mayalayıcı ve ateşleyici bir metin olarak görmeyi gerektiriyor ve bunu sorumluluk olarak icraya geçirmeyi gerektiriyor.
Dr. Senai Demirci
Kaynak:Risale Ajans