Risale-i Nur’un Metod ve Gayesi (2)

İKİNCİ BÖLÜM

Çalışmamızın bu ikinci ve müteakip üçüncü bölümünde Risale-i Nur’un metot ve gayesi üzerinde durulmuştur. Risale-i Nur’un metot ve gayesi incelenirken, konuyu sistematik bir bütünlük içerisinde ele almak, tahlile esas olabilecek bir tasnif ile bir çerçeve çizmek ve bu çerçeve içerisinde, fazla ayrıntıya girmeden ana başlıklar altında açıklamalarda bulunmak gerekir.

Risale-i Nur’un mesleği, tarz ve üslûbuna iki açıdan bakılabilir.

Birincisi: Risale-i Nur mesleğinin esasları nelerdir. Diğer bir tabirle, Risale-i Nur’un mesleği hangi esaslar üzerine oturtulmuştur?

İkincisi: Risale-i Nur hizmetinin icrasındaki metotları nelerdir?

Bu iki bakış açısından Risale-i Nur Külliyatı ve hizmet tarzı hakkındaki tespitlerimizi özet bir biçimde sunacağız. Bu ikinci bölümde Risale-i Nur mesleğinin esasları açıklanacak, üçüncü bölümde ise Risale-i Nur hizmetinin icrasındaki metotlar üzerinde durulacaktır.

I. RİSALE-İ NUR MESLEĞİNİN ESASLARI:

1. Risale-i Nurun mesleği, hizmet-i iman, dâvâ-yı Kur’ân’dır.

Risale-i Nur mesleğinin esası; imana, Kur’ân’a hizmettir. Yaratılışın gayesi Allah’a imandır. En büyük dâvâ, bâki olan âlemi kazanmaktır. Cihan savaşlarından ve zemin yüzündeki hâkimiyet-i âmme dâvâsından daha ehemmiyetli dâvâ budur. Bâki ve ebedî bir âlemi kaybetmek veya kazanmak dâvâsı her Müslüman’ın başına açılmıştır. İman vesikası sağlam elde edilmezse, bu dâvâ kaybedilecektir. İşte Bediüzzaman’ın dâvâsının özü, özeti budur. Bu sebeple beşeri küfür bataklığından, fısk ve dalâlet çukurlarından kurtarıp, iman dairesine celb etmek, bu mânâ için çalışmak, didinmek, yanmak ve tutuşmak, onun dâvâsının mihverini oluşturmaktadır. İnsan sadece bir “yığın”, bir “ceset” değildir. İnsanın hayat felsefesi yalnız cesede hizmet etmek için değildir. Cesedi beslemek için kalp, dil, akıl, dimağ koparılıp o cesede yedirilmez. Onlar imha edilmez. Onlar da idare ister.

“Ve madem kabir kapısı kapanmıyor ve madem kabrin öbür tarafındaki endişe-i istikbal her ferdin en mühim mes’elesidir. Elbette milletin itaat ve hürmetine istinat eden vazifeler, yalnız milletin hayat-ı dünyeviyesine ait içtimaî ve siyasî ve askerî vazifelere münhasır değildir. Evet, yolculara seyahat için vesika vermek bir vazife olduğu gibi, ebed tarafına giden yolculara da hem vesika, hem o zulümatlı yolda nur vermek öyle bir vazifedir ki, hiçbir vazife o vazife kadar ehemmiyetli değildir.”17

Bu vazife, saadet-i ebediyenin anahtarı olan imandır. Ve imanın ders ve takviyesidir.

Sefih medeniyet beşer ruhunda kapatılması müşkil gedikler açmıştır: Küfrün, ahlâksızlığın ezici, boğucu ve bunaltıcı etkisinden çözülen, hırpalanan, parçalanan insanlara kim el atacaktır? Bunlara kim hâmi olacak, kim yol gösterecektir? Bediüzzaman’ın ızdırabı budur. Bu ızdırabını şu cümleler ile dile getirmektedir:

“Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan Garb cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felaketi gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sâri illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş bâtıl formülleriyle mi? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum. Ben, cemiyetin iç hayatını, mânevî varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum. Yalnız Kur’ân’ın tesis ettiği Tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki, İslâm cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur.”18

2. Risale-i Nur’un mesleğinin esası ihlâstır

Risale-i Nur’un yolu ihlâs yoludur. Necat ve kurtuluş ancak ihlâs iledir. Kur’ân’a hizmetteki muvaffakiyetin, kabul ve makbuliyetin mânevî şifresi ihlâstır. Amelde Allah’ın rızası esas alınmalıdır. Bediüzzaman, Risale-i Nur’un en büyük kuvvetinin ihlâs olduğunu ifade etmektedir. Bu maksatla bir risale telif etmiştir. Bu risalenin başına “En az 15 günde bir defa okunmalı” kaydını koyması onun ihlâsa ne derece önem verdiğini göstermektedir.

Kur’ân hizmetini yürüten hakikat kahramanlarının riya, gösteriş, kıskançlık, hırs ve tama gibi pes hislerden sıyrılabilmelerinin yolunun ancak ihlâstan geçtiğini beyan etmiştir. Hubb-u cah, nazarı .kendine celb etmek ruhî bir marazdır. Risale-i Nur’un mesleğinde yalnız ve yalnız Cenab-ı Hakkın rızasını esas yapmak gerekir.

Risale-i Nur bu derece muvaffak olmuşsa ve oluyorsa, herhalde bunun sırrı ihlâsta aranmalıdır.

3. Risale-i Nur’un mesleğinin esası uhuvvettir

Risale-i Nur’daki ilişki, hasbî, samimî, hakikî kardeşlik ilişkisidir. şeyh ile mürid, peder ile evlat arasındaki ilişki değildir. Nur talebeleri Kur’ân dersinde kardeş ve arkadaştırlar. Birbirlerinin muîn ve müzahiridirler. Bu düstur Risale-i Nur’da “fenâ fi’l-ihvan” tabiriyle ifade edilmiştir. Yani, birbirinde fani olmak, kardeşinin meziyet ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır. Eksiğini göre ta mamlamak, yırtığını görse dikmek, fenalığını görse ona acımak, tahakkümle değil, lütuf ile ıslahına çalışmaktır.

İman, muhabbeti; İslâmiyet, uhuvveti iktiza etmektedir. Mü’minler arasında birlik, ittifak ve imtizaç rabıtalarını tesis eden bağlar Esmâ-i İlâhiyye sayısıncadır. Bu ilişkiyi Bediüzzaman şöyle açıklamaktadır:

“Her ikinizin Halikınız bir, Malikiniz bir, Mabudunuz bir, Râzıkınız bir… bir bir, bine kadar bir bir. Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir… bir bir, yüze kadar bir bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir… ona kadar bir bir.”19

Bütün bu rabıtalar, kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak mânevî zincirlerdir. Bu ilişîkiler maddî, şeklî, sathî, siyasî ilişkiler değildir. Bu ilişkiler kaynağını Kur’ân’dan alan, hamiyet-i diniyenin kudsî heyecanı ile coşan, dâvâ ruhu içinde bütünleşen ve kenetlenen ilişkilerdir.

4. Risale-i Nur un mesleği acz, fakr, şefkat ve tefekkürdür

Risale-i Nur’un mesleği bu dört esas üzerine kurulmuştur. Bediüzzaman’ın Kur’ân dan çıkartmış olduğu bu yol Allah’a vâsıl olacak en keskin, en selâmetli ve en kısa bir yol olarak nitelendirilmiştir. Mü’min, Allah’a karşı acz ve fakrını, naks ve kusurunu idrak ettiği nisbette terakki edecektir. Böylece acz onu ibadet yolu ile mahbubiyete, fakr yolu ile de Rahim ismine ulaştıracaktır. Bu yolda mü’min fıtratındaki acz ve fakr madenini işlete işlete tecellî-i samedaniyete bir ayna olacaktır.

Risale-i Nur’un mesleğinin dörtte biri şefkattır. Kur’ân nâmına ve âhiret hesabına mânen yıkılan ve dökülen insanlara şefkat elini uzatmak, onların kurtuluşu için çırpınmak, didinmek ve yoğun gayret göstermek de Nurun mesleğinin esaslarındandır.

Şefkat, aşk gibi, belki daha keskin ve geniş bir yoldur. Şefkat yolu, rahmet yoludur. Bediüzzaman şefkat noktasından bütün Müslümanlarla, hattâ bütün beşerle alâkadardır. Bu sözler onun yoğun şefkatini göstermektedir:

“Bana,’Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. 0 yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış, ne ehemmiyeti var? 0 müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler! Dar görürler!”20

Risale-i Nur’un mesleğinin temel rükünlerinden birisi de tefekkürdür. Meseleleri büyük boyutlarda ele almak, dakik ve ince düşünmek, olayları fikir süzgecinş den geçirerek süzmek, rafine etmek; neticede tasnife, tahlile, terkibe ulaşmak, onun mesleğinin esaslarındandır. Risale-i Nur’da engin bir tefekkür vardır. Marifet ile ilgili tefekkür boyutu enfüsî ve âfâkîdir. Enfüsî tefekkürü, derin ve dakiktir. Hakikat-i insaniye haritasını ve mahiyet-i insaniye âyinesini mütalâa ederek i’zânî bir vicdan ve itmi’nan ile iman-ı tahkîkinin nihayetsiz derecelerınde yol katetmek, esrar-ı İlâhiye’de kulaç atmaktır.

Risale-i Nur’un kazandırdığı âfâkî tefekkür ise kâinat kitabını bab bab, sayfa sayfa, satır, satır, Allah namına, Esmâ hesabına okumaktır.

Risale-i Nur’larda tefekküre azîm rağbet vardır. Bu rağbet “Bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten hayırlıdır” hadis-i şerifindeki sırra yetişmek içindir.

5. Risale-i Nur’un mesleği sebat ve sadakattır

Risale-i Nur, “kendi sâdık ve sebatkâr şâkirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirtlerden tam ve hâlis bir sadakat ve dâimî ve sarsılmaz bir sebat ister.”21

Ölünceye kadar, şartlar ne olursa olsun, yılmadan, çekinmeden hizmette sebat etmek, Risale-i Nur’lardaki düsturlara kanaat ederek izzet-i İslâmiye’yi muhafaza ile, Kur’ân dâvâsına sadakat göstermek de Risale-i Nur’un mesleğinin esaslarındandır.

İslâm tarihinde yaşadığı asırda kilit görevler görmüş büyük şahsiyetler ile isimlerini tarihe yazdırmış kahramanların en bariz vasıflarından birisi sadakattır. Dâvâ ruhu, sadakat ile yürür, sadakat ile yaşar. Bediüzzaman’daki sadakat, sadakat-ı sıddıkiyedir. Bu sözler onun sadakat ve kahramanlığını göstermeye kâfidir:

“Saçlarım adedince başlarım bulunsa, her gün biri kesilse, bu hizmet-i imaniyeden çekilmem.” “Dünyayı başıma ateş yapsanız, hakikat-i Kur’âniyeye fedâ olan bu başı zındıkaya eğmem.”22

6. Risale-i Nur un mesleğinin esası, şevk-i mutlak ve şükr-ü mutlaktır

Elemde, kederde, zevkte ve sürurda, her halde ve her mekânda, her zamanda şevkini muhafaza etmek, ye’se düşmemek, bulunduğu durum ve şartlar ne olursa olsun rahmet-i İlâhiye’yi itham etmeden şükrünü ifa etmek de Risale-i Nur mesleğinin esaslarındandır.

Bediüzzaman’a göre “Yeis mâni-i herkemaldir. İslâm Âlemini param parça eden yeistir. Yeis, ümmetlerın, milletlerin seratan (kanser) denilen en dehşetli hastalığıdır.”23

Her türlü kemâlâta mânidir, korkak, aşağı ve âcizlerin vasfıdır.

Bediüzzaman, hakkında idam kararlan verildiği, her türlü ihanet plânlarının sergilendiği o korkunç ve karanlık dönemlerde bile asla ye’se düşmemiş, eğilmemiş, celâdetini, dinî izzetini muhafaza etmiştir. Gittiği her yere “dâvâ aşkı”nı, ümidi, şevki götürmüş, hamiyetleri alevlendirmiştir. Risale-i Nur’daki şevk, hâdiselerle gelen, hâdiselerle giden bir şevk değildir. Belki, şevk-i dâimîdir. Bunu, bizzat Risale-i Nur’dan dinleyelim:

“Evet, evet… Sivrisinek tantanasını kesse, balansı demdemesini bozsa, sizin şevkiniz bozulmasın, hiç teessüf etmeyiniz.”24

“Evet, ümitvar olunuz! Bu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ İslâm’ın sadâsı olacaktır!”25

Risale-i Nur’daki esaslardan ikincisi ise, şükr-ü mutlaktır. Halik-ı Rahman’ın kullarından istediği en mühim iş şükürdür. Âlemde yaratılan her şey bir cihette şükre bakmakta, şükrü netice vermektedir. Hilkat şeceresinin meyvesi şükürdür.

“Şükrün mikyası; kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı; hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram helâl demeyip rast geleni yemektir.”26

Şükrün nevileri bulunduğunu anlatan Bediüzzaman, o neviler içerisinde en câmi ve fıhriste-i umumiyenin namaz olduğunu ifade etmektedir.

“İnsanı, bu câmiiyete göre en âlâ bir mevki olan ahsen-i takvime çıkarmak vasıtası, şükürdür. Şükür olmazsa, esfel-i sâfiline düşer; bir zulm-ü azîmi irtikâp eder.”27

Prof. Dr. Şener Dilek

Dipnotlar

17. Nursi, B. S, Lemalar s. 171.

18. Nursî, B. S, Tarihçe-i Hayat, s. 629.

19. Nursî, B. S, Mektubat, s. 264.

20. Nursi, B. S, Tarihçe-i Hayat, s. 629.

21. Nursi, B. S, Kastamonu Lahikası, s. 122.

22. Nursi, B. S, Tarihçe-i Hayat, s. 701.

23. Nursi, B. S, Hutbe-i Şámiye s. 38.

24. Nursi, B. S, Münazarat, s. 9.

25. Nursî, B. S, Tarihçe-i Hayat, s. 133.

26. Nursi, B. S, Mektubat, s. 366.

27. Nursî, B. S, Mektubat, s. 367.

Köprüdergisi.com sitesinden alınmıştır.