Ruh-Beden İlişkisi ve Ölüm

Çocuk ana rahminde ruhun geleceği ve bedenin fiziksel ve ruhsal fonksiyonlarını yerine getirecek şekilde hazırlandıktan sonra ruh o bedene gelir, daha sonra dünya sahrasına çıkınca ruh ceset birlikte yaşarlar. Ölünce o ruh gelmiş olduğu bedenden geldiği yere döner, beden yine cansız bir kütle halinde kalır, demek ölüm ruhun bir süre münasebette olduğu bedenin ruh tarafından terk edilmesidir, yoksa ruh ölmüyor geldiği yere gidiyor ve farklı bir dünya için yeni eklentiler ile daha sürekli bir hayat için hazır oluyor. Ruh cevheri bedene uygun bir biçimde bizim anlamadığımız bilimin de anlamadığı bir terkip ile inşa ediliyor, öyle bir ruh ki beden ile münasebetini sağlıyor. Bedenden ayrılınca dünya hayatına göre hazırlanmış beden ahiret hayatına göre hazırlanıyor ve o yapı ile iki ebedi mekandan birinin kapısını çalıyor ve oraya gidiyor.

Bediüzzaman Haşir ile ilgili bahislerin dışında Barla Lahikası’nda bu konuda bir soruya cevap veriyor. Çok manidar bir mektuptur. Haşir bahsini ve öldükten sonra dirilme hakikatını destekliyor. Soruyu soran Hulusi Bey’dir. “Sual ; İmamı Gazali’nin “Neşe yi uhra neşe-yi ulaya bütün bütün muhaliftir” demesi mahiyet ve cinsiyet itibariyle değildir. Çünkü ,

Hüvelllesi yebdeülhalkesümme yüidühü

Yühyil arda bade mevtiha kezalikel tühricun

Gibi çok ayetlerin sarahatine muhalif olur. O muhalefet keyfiyet ve suret itibariyledir. Hem de umur-ı uhreviyenin mertebece fevkalade yüksek olmasına işarettir. Hem de Gazalinin haşr-i cismani ile beraber haşr-i ruhaninin dahi vuku bulmasına bazı ehl-i batına taklid ve mümaşaat cihetiyle bir işarettir.”

Bediüzzaman birinci suale verdiği cevapta kemalinezaketle Hazreti Gazali’nin fikrini tenkid etmiyor, ama hakikatın başka olduğunu anlatıyor. Bu Bediüzzaman’ın eleştiri üslubunun azametini gösteriyor. Kırmadan , dökmeden , üstünlük taslamadan , büyük imamın değerini sorgulamadan yanlış demeden tashih ediyor. Ayetlerde ikinci dirilişin farklı olmadığına vurgu yaparken imanın fikrinin onların açık ifadesine muhalif olacağını söylüyür.

Sual; Sad-ı Teftezani biri hayvani diğeri insanı olmak üzere ruhu ikiye taksim ettikten sonra “mevte maruz kalan yalnız ruh-u hayvanidir, ruh-ı insani ise mahluk değildir ve onun ile Allah beyninde nisbet ve sebep yoktur, ceset ile kaim olmayıp müstakil-i bizzattır. “demesinin sebebi ve izahı ?

Elcevap ; Sad-ı Teftezani’nin “erruhülinsaniyetü leyset mahlukaten “ demesi “Kul irruhu min emr-i Rabbi sırrıyla beka-yı ruh bahsinde beyan edildiği gibi ruhun mahiyeti zihayat bir kanun-ı emr, zişuur bir ayine-i ism-i Hayy zicevher bir cilve-i hayat –ı Sermedi olduğundan meculdür. Bu cihetle mahluktur denilemez. Fakat Sa’d , Makasıt ve Şerhül Makasıt da bütün muhakkikin-i islamın icmaına ve ayat ve ehadisin nususuna muvafık olarak , “ o kanun-u emr vücud-ı harici giydirilmiş mahlukat gibi mahluk ve hadistir demiştir. Sad’ın ezeliyet-i ruha kail olmadığına bütün asarı şahittir “Leyset beyneha ve beynallahi nisbetün” demesi hulul gibi batıl bir mezhebin reddine işarettir. Hayvanatın ruhları dahi bakidir, kıyamette cesetleri fena bulur. Mevt ise fena değil , belki alakanın kesilmesidir. “ velasebebe” demesi ; beka-yı ruh isbatında denildiği gibi ceset ruha dayanır, ayakta kalır. Ruh ise bizatihi kaimdir. Ceset harab olursa daha ziyade serbest olur melek gibi göğe uçar, demektir ve batıl bir mezhebin reddine işarettir.”( Barla 229)

İkinci suale verdiği cevap daha azametli bir bakış açısıdır. Soruyu soran Hulusi Abi olduğu için bu bahisleri iki büyük alimin kitaplarından hareketle Bediüzzaman’a intikal ettirmesi onun da sonsuz bir irtifa olan Bediüzzamanın yanında bir dağ azametinde alimolduğunu gösterir. Çünkü soru sormak da bir ciddi ilmi derinliktir.Herkes sorduğu soruya göre alimdir veya cahildir.İnsan ruhu mahluk değildir Taftezani’nin fikrine göre. Bediüzzaman özetle ruhun Allah’a intisabından dolayı mahluk olamayacağını söyler. O sermedi hayatın bir cilvlesidir,güneşin bir cam parçasına yansıması gibi ama kaybolup gitmeyen bir yansıma . Hay isminin cevher nitelikli bir aynasıdır. Şuur sahibidir, ve ilahi bir emirdir, emirin mahiyeti bizce mechul, ama ruhtaki şuur bedene yansıyınca beden de bir şuura göre hareket etmektedir.

Olayın ikinci boyutu gibi edatı ile ortaya konmuştur. Ruh mahlukat gibi mahluk ve hadistir. Yani Allah ona kendisine intisabı ile mahlukun mafevki olması yanında mahlukat gibi bir nitelik vermiştir. Ruh beşerin hayatını tanzim ettiği cihetle nisbi bir mahlukiyet ünvanı ile vardır, ama Allah’a intisabı cihetiyle beşeri özelliği tamamlayıcı ve arizidir.

Ölüm bir tarafı bedene ait olan ruhun bedenden elini çekmesidir, diğer kısmı geldiği vücuttan tekrar geldiği yere avdetidir, dönmesidir. Tebdil-i mekan ruhun mekan değiştirmesidir, bir eve kiracı gelen insanın o evi terk edip başka bir eve gitmesi gibidir. Mezarda bırakılan ruhun farklı duraklarından birinde bir sürelik seyahatidir.

Dünya dedikleri bir gölgeliktir

Diyen Yunus Emre hazretleri bu hakikatı gönül ve kabl dili ile karışık ifade eder.

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.org