Rumeli Bostanındaki Tomurcuklar Sümbül Veriyor

Evvela, nur davasına dahil olmayı kendine bir lutuf kabul eden bütün kardeş ve ağabeylerimi tebrik ve tes’id eder kendilerine candan dua ederken duaya çok muhtaç olan bu fakir dahi zat-ı alilerden dua beklediğimi bildiririm.

Saniyen, hakaik-ı bahiresini mu’cizesi ile aleme tasdik ettiren Risale-i Nur  gibi Alem- şümul bir hakikat bizim gibi aciz, fakir ve alilleride kendine hizmet ettirecekse acaibten karşılamayacağınızı tahmin ediyorum.

“İyilikler Allahtan, kusurlar bizden” olan ferman-ı semaviyi kabul etmek zorunda olduğumuzu bildirdikten sonar; “Bir Rahmet eli, alem -şümul bir din-i mubini ümmi bir Zat-ı Kerim (a.s.m.) la meydana getirmiştir. Aynı  Rahmet eli, Risale-i Nur gibi bahr-i umman bir ilim hazinesıni dahi yarım ümmi bir Üstadımız Bediüzzaman hazretleriyle meydana getirmiştir.

Aynı Rahmet eli Rumeli bostanının komünist idaresinde yedi yaşında yetim kalan biz fakiri de terbiye ederek Kur’ana düşman bir ülkede fakiranemizi hıfz-u emanına alarak 10 yaşımdan bugüne kadar aile efradımla nöbetleşerek arz-ı ihtiyaç edenlere Kur’an öğretmeyi muvaffak kıldı. Aynı Rahmet eli istikbalde Risale-i Nura istihdam etmek için, hiç kimsenin rahle-i tedrisine ihtiyaç bırakmadan çevrenin en meşhur ulemasının bile muhabbetlerini celb ettirip bir hayli malumat-ı diniye ile kavaid-i arabiyenin kısm-ı ekserisini yalnız ulemanın sohbetlerinden istifade ederek öğrettirip, hatta  osmanlıca okuma yazmayı dahi hoca akrabaların mektuplarından öğrettirip osmanlıcadan Akifın şiirlerinin çoğunu ezberletip genç yaşlarda etrafa haykırmayı muvaffak etti.

Aynı Rahmet eli  1959 da oralara uzanıp Risale-i Nuru bana tanıttırdığı gibi burada bulunan akrabaları Risale istediğimde bana lebbeyk dedirterek bana istihdam etti. Yine aynı rahmet eli o ağır şartları yararak 1965- 1968 de sırf Nurcuları görmek için misafireten buraya gönderdi ve 1970 senesinde kendimden başka çalışanı olmadığı halde cebimde 30.000 lira para ile 8 nüfusu minibüse atıp sırf Risale-i Nur hatırı için bizi Türkiye’ye hicret ettirerek izzet-i diniyemizi korumak için çok ağır işlerde çalıştırmak pahasına olsa bile, kimseye muhtaç olmadan bizleri yaşattı. Aynı Rahmet eli o yorgun hallerimde bile yavrularımla derslere gidebilme muvaffakıyetini bizlere ihsan ederek beş evladın terbiyesi gibi çetin bir imtihana tabi tutup,”ya yapamazsam” deruni hislerimi bilerek, “kulum sen yeter ki iste, Ben Müsebbibul esbabım”, açıkça der gibi, torunlar dahil ailemizde namazsız ferd koymayan Allahıma karşı, benim kadar şükürle mükellef kul göremiyorum desem, sakın zaid görmeyiniz.

Evet aynı Rahmet eli 1995 senesinde Sungur Ağabeyin bizi ağırlamasıyla İsmail ve Nusret kardeşle Makedonya’ya hizmete göndererek, ba’dehu her sene bir, iki veya üç defa hatta oranın hanımlarına da bu hakikatleri tanıtmak için bazen hanımla birlikte oralara hizmete gitmeye muvaffak ediyordu. Ben orada doğumlu olduğum için bu hakikatlara o milletin ne kadar muhtaç olduğunu bildiğim halde vebaldan korktuğum için daha önce bazı teklifleri red ederek Risaleleri tercümeye korkuyordum.

Ancak aynı Rahmet eli beni ikna ederek Sungur ağabeyin bizi oraya göndermesinden sonra  tercümeye karar verdim ve başladım, o kadar ağır bir işe girmeme rağmen terketmek için kendimi ikna etmeye O el bırakmadı. Çok şükür bu güne kadar küçük Risalelerden 16 adedini tercüme ettik ki tercüme edilenlerin isimleri şöyle; Küçük Sözler, Meyve Risalesi Gençlik Rehberi ve Tarihçe-i Hayatı 400 sahifeden ibaret 16 adet bastırdık. “İyi tercüme edebiliyormusun, kelime bulabiliyomusun?” Ağabeylerin ve kardeşlerimin suallerine karşı, Abdülmecid ağabeyin İ’tizarını okumalarını tavsiye ediyor ve diyorum; “ben Üstadıma hıyanet edemem ve Arnavutça edebi yönünü daha ehil edebiyat Profesörler olan kimselere kontrol ettikten sonra basıyoruz ve şimdi  de çok şükür bazı rakiplerden başka itiraz edenler yok.   

Yine Allahıma çok şükür bu güne kadar 100.000 adet Risale kendi elimle dağıtabildim bunu gerçekleştirmek için her sene 2 şer sefer birer aylığına Arnavutların yaşadıkları: Kosova, Makedonya, Arnavutluk ve Sırbistana birer hafta giderek Allahıma çok şükür parasız pulsuz dağıttık.

Makedonyanın Gostivar kasabasında, Kosova’nın Prizren ve Priştina şehrinde ve Arnavutluğun Başkenti olan Tirana’da dersanemiz var. Arnavutlukta,  o misafirperverler bize zahmet çektirmiyorlar. İşkodra kentinde bazan bir ay kalırdım, müftü dahil oranın bütün hocaları bize ciddi sahip çıkmakla bizi hayrette bırakıyorlardı. Şehir içerisindeki gençlerle sık sık toplanıp, onlarla ders yapmak, oraya yakın köylere gidip oralarda da ders yapmak, genç imamlarla tanışıp onlara tercüme edilenlerin tamamını verip hizmet usulunü tarif edebilmek bizi çok sevindiriyordu.

Hatta gittiğimiz yerin her cami imamı camisinde bize ders yaptırıyordu. Ramazan öncesi olduğu için müftü ile beraber televizyon programına çıktık, bana dediler; “sen Ramazandaki ibadetin sevabını anlatacaksın?” Ben dedim ki; “ben onu anlatmam. Ben ibadet yapılsın mı yoksa yapılmasın mı anlatırım. Eğer bu insanları tabiat yarattı ise veya rastgele oldu iseler niye ibadet yapalım” Müftüye dedikten sonar; “Peki” dediler ve  şahs-ı manevinin duası ile çok iyi oldu. Ondan sonra seminer de tertip edildi. Büyük bir salonda 4-5 ilahiyatçı konuşmacı yanında bize de söz verildi. Cemaat en çok beni alkışlayınca şaşırdım. Hatta cemaatin bazıları Risale-i Nur her yerde üstünlüğünü koruyor sözünü ettiler.

Yine kitapların tamamında internet adresimiz ile telefon numaramızı verdiğim için okuyanlardan birçok mektup e-mail ve telefon alıp, Allahın Rahmeti ile bu yaşta onlarla irtibatı kesmemek için bilgisayar başında dünyanın bir çok yerindeki arnavut kardeşlerlerden gelen mesaj, mektup ve telefonlara cevap vermeye çalışıyoruz. Hatta interneti olanlarda Nurlardan istifade etmeleri için“ www.albnur.com” isminde Arnavutlara bir web sayfası açtık. Küçük bir kozalaktan koskoca bir çam ağacı Allah nasıl yaratıyor göremeyenler beni töhmet altında bırakmak isteyenlere cevap olması içindir herhalde; Boğaziçinde okuyan Arnavut kardeşlere bir gün türkçe yazdığım şiirlerden bir tane okuyunca, “Ağabey ne olursun Arnavutça da yaz” ısrarı üzere, istemeyerek 50 mevzuda arnavutça şiir yazdım. Çok kimseden, Hatta Niyazi Kazazi isimli bir Fen Profesör çok kimseye gönderdiğim gibi ona da e-posta göndermişim, cevabında bana: Abdülkadir bey: Minnettarlığımı bilmem nasıl bildireyim, sen beni kurtardın. Biz komunizmi yaşadık. Daha önce bu hakikatleri bilmiyorduk yazısında dedi:  “PERLAT E ZEMRIS”(kalpten dökülen inciler) isimli arnavutça şiirlerim kitap olarak basıldı. Tahdis-i nimet suretiyle, Allahın rahmet eliyle bize ihsan edilenden başka değildir.   

Nurun en kemter talebesi olmak dünyanın en büyük makamı telakki eder. Pür kusur, aciz, fakir, alil, musin, müstahdem.   KADİRİN abdi 

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: