Sadâkat ve meşveret

Sadâkat ve Meşveret

“Ruhsatla amele kendini mecbur bilen ve sıkıntının verdiği evham ve me’yusiyet cihetiyle zâhirî inkâr ve çekinmekle azimet ve sadâkate muhalif hareket eden kardeşlerimiz o duâlardan mahrum kalmasınlar” diye bir duâsındaki “sâdıkine” kelimesini kaldırdığını söylüyor Üstad Hazretleri.

Bu ifadelerden anlaşılıyor ki; ruhsatı değil, takvayı esas tutmak, bid’aya girmemek ve evhama kapılıp kimliğini -Nurculuğunu- inkâr etmemek ve çekinmemek, sâdık bir Nur Talebesi olmanın şartlarıdır. Dünyevî bir takım faydaları elde etmek ve kaybetmemek adına, bu zamanın arzî olan içtihadlarına istinaden sadâkate münafi hareket etmek, kişinin daire içerisindeki pozisyonunu belirlemede önemlidir. Ayrıca dünyevî ve uhrevî hiçbir makâmata alet edilemeyen Risale-i Nur’ları sadeleştirmek sûretiyle tahrif etmek, siyasî bir zümrenin tekeline almasına çalışmak ya da bunu hoş görmek; sadâkatin bir başka gereği olan ‘kendi malı bilmek ve neşrine- muhafazasına çalışmak’ esasına bütün bütün zıt bir harekettir.

Takvayı esas tutup; Risale-i Nur’u bir bütün olarak kabul eden ve ondaki hakikatleri müştaklara ulaştırmayı vazife bilen, güneşi bırakıp mumu tercih etmeyerek; hariçte medet aramayan, korkmadan ve çekinmeden her türlü sıkıntıya göğüs geren ve bu kudsî hizmetteki en küçük vazifeyi manevî feyizlere tercih eden, elbette hususî bir iltifata mazhar olacaktır. İşte Üstadımız buna sadâkat diyor.

Üstadımızın ifadelerine göre; Risale-i Nur’a muhalif bir cereyana taraftar olmayan ve zıt bir mesleğe girmeyen ve hatta kalben taraftar olmadığı taktirde bid’a ile amel edenler, dost ya da talebe olabilir. Ehemmiyetli ve esrarlı meselelere teşrik edilmediği taktirde onları daire dışına atmak ve neticesinde düşman sınıfına iltihak etmeye sebep olmak son derece yanlıştır.

Risale-i Nur’da çok defa meşverete vurgu yapılıyor. “Esrarlı meselelere teşrik etmeyiniz” ifadelerinden de meşvereti anlamak mümkündür. Zıt bir mesleğe girmeyen ve Risale-i Nur’a muhalif bir cereyana taraftar olmayan her kişi meşverete katılabilecek kişidir. Daire içerisinde olanlara karşı üstünlük olarak telâkki edilebilecek türden kriterler, faydadan ziyade zarar getirir. Cemiyeti andıracak şekilde ölçüler belirlemek de o kabildendir. İstidatlara göre istişare zeminleri tesis etmek bu tür problemleri ortadan kaldırabilir. Taksimu’l-â’mal, meşverette “taksimu’l-istidat” olabilir. Eğitim alanında istidatları inkişaf etmiş birisine ille de neşriyatta ya da sosyal alanda da bulunacaksın ısrarı hikmete pek uygun düşmese gerek.

Cemaatin umumuna taalluk eden bir takım meselelerin istişaresini yapmak için her alandan biri ya da birileri ile “Meşveret” adı altında toplanılabilir. Bunu yaparken evvelâ gönüllü olanlar belirlendikten sonra kur’a çekilebilir. Böylelikle siyasî partileri andıracak tarzda seçimlere lüzum kalmaz. Meşveretler arası hiyerarşik bir sistem manâsında diğerleri üzerinde bir hâkimiyet kurmadan da bunu yapmak mümkündür. “Çok sıkı tutmayınız, herkes bir meşrebte olmaz” ifadelerini de fiiliyata dökmek önemlidir.

Şimdi Üstad Hazretleri’nin “sâdıkine” kelimesini kaldırmak meselesine tekrar dönelim.

Risale-i Nur mesleğindeki şefkat, bu zamanda her meseleden daha büyük olan iman kurtarmak vazifesine baktığı cihetledir. Her türlü kusur, iman kurtarmak mesleğinde çakıl taşları hükmündedir. Bu sebeple Üstad Hazretleri bir duâsındaki “sâdıkane” kelimesini kaldırıyor ki; hem onlar bu küllî duâların şümulüne dahil olsunlar ve hem de “acaba bizim bunda hissemiz yok mudur” şeklinde bir me’yusiyete kapılmasınlar. “Milletimin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içerisinde yanmaya razıyım” dedirten de bu şefkat sırrıdır.

“Sâdıkine kelimesini kaldırdım” ifadesi Üstadın bir duâsı için geçerlidir. Bu duâyı da tesbihata dahil etmiş. Her sabah ve ikindi namazlarında ism-i âzamdan sonra okuduğumuz ‘subhaneke ahiyyen şerahiyyen’ ile başlayan duâ, bu duâdır. Elimizdeki mevcud tesbihatlarda bu duâ haricindeki bütün duâlarda “sâdıkine” kelimesi geçiyor ve elbette okumak lâzımdır.

Tesbihata dair kanaatlerimize bir başka yazıda değinmek ümidi ve duâsıyla..

Cenâb-ı Hak bizleri sâdık Nur Talebelerinden eylesin.

Süleyman YAPRAK
www.NurNet.Org