Şehr-i Ramazan ve Leyl-i Kadr

Şehr-i Ramazan ve Leyl-i Kadr

 

Allah-u Teâla. insanların kurtuluşu için nur ve hidâyet olarak inzal buyurduğu Kur`an-ı Kerim, insanlık hayatını tenvir eden ve insanları saadet-i dareyn’e ulaştıran bir “fur-kan” ve “Habl’ullah”dır. Yegâne din ve hayat nizamı olan İslâm’ın esası olan Kur’an-ı Kerim, Allah-u Teâlâ’nın İlahi ve ezeli bir kelamı olarak, ‘Ramazan’ (Ramadan) ayı içeri­sinde ve “Kadr” gecesinde, ya topyekûn (bir cümle-i vahide olarak) levh-i mahfuz’dan, dünya semasına inzal buyuruldu, sonra münasebet düştükçe tedricen indirilmeye devam edildi veya İle önce Ramazan Ayı’nın “Kadr” gecesinde indi­rilmeye başladı. Ki; her iki halde de, mübarek ‘Ramazan’ Ayı’nın ve “Kadr” gecesinin kelamullah’a lahuti ve nurani (iç iç`e) birer zarf hüviyetini taşımış oldukları anlaşılmış olmak­tadır…

 

“(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, Kuran o ay İçin­de indirilmiştir. (O Kuran), insanlar İçin bir hidayettir; doğru yolun ve hak ile bâtılı ayırt eden hükümlerin nice açık delilleridir. Öyleyse İçinizden kim o ay`a erişirse onu(n orucunu) tutsun, kim de hasta olur, yahut bir se­fer üzerinde bulunursa o halde, başka günlerde, oruç tutamadığı günler sayısınca (orucunu kaza etsin). Allah size kolaylık diler, size güçlük istemez… “(Bakara: 185)”; “Şüphesiz onu (Kur’an`ı), Kadr gecesinde biz İn­dirdik. Bildin mi nedir Kadr gecesi? Leyle-i Kadr, bin Ay’dan hayırlıdır; o gece melekler ve Ruh (Cebrail) Rablerinin izni ile, her iş için arka arkaya İner. O gece, fecrin doğuşuna kadar selam`dır (selamettir). “Kadr: 1 -5 Ayetleri, durumu açıklığa kavuşturmakta, böylece mübarek Ramazan’ın ve leyle-i Kadr ‘in İlahi değerini ve yüceliğini göstermektedir.

 

Ramazan’ın 17, 19, 21, 23, 27. ve daha başka günlerinde, kuvvetli kavle göre son on gününde, yani Allah Teala tarafından methedilen, Kelamullah’a zarf niteliğini taşıyan ve bin aydan hayırlı olduğu bildirilen “leyl-i Kadr”in, ‘Ramazan Ayı’nın içerisinde bulunması, bu müba­rek Ay’ın kutsiyetini daha da yüceltmektedir…

 

“Ey İman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de oruç farz kılındı. Gerek ki, (bu sayede) fenalıklardan korunasınız. O, size farz kılınan oruç, sayılı günlerdir. (…) (O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, Kur’an o ayda nazil olmuştur…” (Bakara: 183-185) Ayetleriyle sabit olan Ramazan orucu, hicretin 2. yılanda farz kılınmış; ” …Fecr(-i sadık) olan ak İplik, kara İp­likten size seçilinceye kadar (tan yeri beyaz iplik gibi ağarıncaya kadar) yiyin, için; sonra geceye kadar (güneş batıncaya veya guruptan sonraki kızartı gidinceye kadar) orucu tamamlayın…”(Bakara: 187) ayetiyle, oru­cun günlük imsak ve iftar sınırı ve zamanı belirlenmiştir…

 

“Hilali görmedikçe oruç tutmayın, onu görmedikçe bayram da yapmayın. Şayet hava bulutlu olursa, onun miktarını hesap edin, Ay’ı 30 gün üzerinden takdir edin.”(Ebu Davud: 3/302; Müslim: 6/14-15); “Ay, yirmi dokuz gündür. Hilâli gördünüz mü oruç tutun; onu gördünüz mü İftar (bayram)edin. Eğer hava bulutlu olursa, Ay’ın miktarını (30 olarak) hesap edin.” (Müslim: 6/16-20; Zübdet’ül-Buhari: 296, Tecrid-i Sarih:6.252-253; Tırmizi: 2/14-15); İlh…); “Biz ümmi bir ümmetiz; yazıyı he­sabı bilmeyiz. Ay şöyle şöyle (bazen 29, bazen de 30 gün) olur.” (Müsllm;6/19; Z.Buhari: 299-300: Tecrid: 6/258); İbn-i Abbas Cuma gecesi hilali gören Şamlılara ve Muaviye`ye tabi olmayarak oruç tutmadı; “Biz cumartesi ge­cesi hilali gördük!” dedi ve cumartesi günü oruç tuttu. Bay­ramı da bu hesaba göre yapacağını söyledi.” (Bakınız; Müslim: 6/35; Ebu Davud: 3/309; Tırmızi: 2/17), “Resul-u Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, tek bir a’rabi’nin ‘hilâli gördüm’ demesi üzerine, oruç tutulmasını emretti.” (Bakınız; Ebu Davud: 3.316; Tirmızi:2/15) gibi.. Pek çok, yaklaşık anlamlı hadis-i şeriflerle, oruca başlama ve bayram yapma usulü gösterilmiş, işin daima kolay ve şaibesiz yünü tercih edil­miştir…

 

Ramazan orucunun ve bayramların başlangıcı ile ala­kalı muhtelif hadislerden çıkarılan değişik içtihadi hükümleri mevzu-u bahis edinmek, gereksiz ihtilafları tedai ettireceğinden dolayı, onlardan sarf-ı nazar ederek günümüzün muhtaç olduğu yönüne -çok kısaca- değin­mekle iktifa etmeği daha muvafık bulduk..:

 

Ramazan (ayı) gelince, cennet kapıları açılır.”; “Rama­zan ayı girdiğinde gök kapıları açılır; cehennem kapı­ları kapanır ve şeytanlar zincirlenip bağlanır.”; “Bilerek ve Allah’a inanarak Ramazan orucunu tutanın geçmiş günahları bağışlanır. “; “Yalan ve kötü söz söylemek­ten vazgeçmeyenin yemeği ve içmeyi bırakmasına Al­lah’ın ihtiyacı yoktur.”; “Allah-u Teâlâ buyurdu ki: Oruçtan başka, adem oğlunun her işi kendisinindir. Fakat oruç benimdir. Onun sevabını ben vereceğim: sonra, oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu İken kötü söz söylemesin, (kimseyi) terslemesin. Biri ona söver veya çarpışmak isterse, ben oruçlu biriyim! de­sin. Muhammed`in nefsi elinde olan (Allah)’a andolsun ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah yanında misk kokusundan daha hoştur…”; “Oruç bir kalkandır, kul onunla cehennem ateşinden korunur.” İlh,..(Bakınız; Z. Buhari; 295-298; Tecrid: 6′/252-254; Mûslim;6/7-13; Tirmizi: 2/9-10; Ebu Davud: 3/328-vd.; Tergib ve Terhib: 2/403-411; ila ahir…) gibi.. Yüzlerce hadis-i şerif, Ramazan-ı şerif oru­cunun önemini ve çok yönlü kutsiyetini beyan etmekle, İslam dininin ameli temel ‘rükünlerinden’ biri olan bu İlâhî hükmün manevi neticesine dikkat çekmektedir…

 

Dâima ‘kötülüğü emredici’ bir hüviyette olan (Yusuf: 53) nefs-i emmâre, ancak ‘açlık’ yolu terbiye olmuş; ser­keşlik yaptığı ve “Ben, ben’im; Sen de Sen’sin!” deme cüretini gösterdiği Allah-u Teâla’nın huzurunda açlık sayesinde boyun eğmeğe mecbur kalmış ve açlığa dayanama­yarak; “Ben Senin aciz kulunum, Sen ise; benim Aziz Rabbimsin!’ diyerek, kulluğunu idrak edebilmiş olduğu, hadisle sabit olmuştur… Hayvani ve behimi hislerin zincire vurulmalarını ifade eden oruç ile, beşeriyet; melekiyet, leta­fet ve ulviyet istihalesine uğramış olmakta, dil, akıl ve kalp gibi… bütün insani uzuv ve unsurların ‘Allah’a teslim’ oluşunu, mide vasıtasıyla gelişen bütün duygu, organ ve hücrelerin mutlak bir ubudiyet heybet ve haşyet içerisinde bulunuşunu, zapt altına alınışını, böylece; sair mahlukata karşı gayet mütevazi duruşunu temsil eden ve riyasız bir ilahi kurbiyeti simgeleyen Ramazan-ı şerif orucu; Allah-u Teâlâ’nın nihayetsiz nurlar, hayırlar ve feyizler yüklü bir hükmü ve emridir. Ki; bu ayda, Rabb’ül Alemin ve Erham’ür-Rahimin olan Allah-u Teâlâ tarafından imanlı toplu­ma ve gönüllere sonsuz nurlar, rahmetler, feyizler, mağfi­retler, nimetler ve ihsanlar yağdırılmakta, muhteşem İlâhi sofralar açılmış bulunmaktadır….

 

Onun için; bu mübarek ayın günlerini ve gecelerini ihya etmeğe, bilhassa mazrufu olan Kuran-ı Karim tilavetine müdavim olmağa ve gereği ile bir küll olarak amel etmeğe çalışmalı; ve her yönden Kur’an ahkâmının icra ve intişarına ve hükümranlığı için çalışmaya gayret etmeliyiz. Zira; mübarek Ramazan ayında ve leyle-i Kadr’de nazil olan ve insanların mutlak kurtuluşunu hedef alan Kuran-ı Kerim, yeryüzünün tümüne hakim olmak ve ilahi hükümranlığını bil fiil hissettirmek için gönderilmiş İlahi kanunlar ve prensipler mecmuasıdır. Kuran`ın bu nurani hasiyeti, onun daima ve her yerde tatbik edilmesini ve tüm yeryüzünde hüküm-fermâ olmasını iktiza eder. Ki, bütün mü`minlerin bu doğrultuda çalışmaları, bilhassa mübarek Ramazan aynın manevî bereketinden bu yönden istifade etmeleri, en büyük İlahî bir vecibe olacağı kanaatindeyiz.

 

Dünyanın mazlum ve mustaz’af Müslümanları, bu mübarek ay boyunca ellerini Allah-u Teâlâ’ya doğru açmalı; dünya emperyalizminin ve habis uşaklarının, İslâm’ın ve Müslümanların aleyhine kurdukları tuzakları, onların başlarına geçirmesi için Rabb’ül-Alemin’e büyük bir huşu ve tevazu ile dua etmeli; kâfirleri kahredecek gücün de Al­lah’a yönelmiş yaralı mü’min gönüllerden yükselen bu dualar olduğunu bilmeli; bunu. Ramazan sonrası da ilelebet sürdürmelidir…

 

Allah’ın gerçekten askerleri olan Müslümanlar, mübarek Ramazan ayının çok yönlü nurundan, feyzin­den ve bereketinden bol bol faydalanmalı, kan içici caniler tarafından emsalsiz zulümlere maruz bırakılan günümü­zün mazlum halkları yanında ve safında yer almalı, oluştu­racağı çok büyük güçlerle, tağuti düzenlerin alaşağı edilmesi için çok hızlı bir şekilde çalışmalıdır. Ramazan Ayı’nın, Leyle-i Kadr’in ve onlarda nazil olan Kuran-ı Kerim’in ilâhî sırrına ancak bu yol ile erilebilir; İslami hakimiyetin kapısına ancak bu tür ilâhî vasıtalarla girilebilir…

 

Bunun tahakkuku amacıyla tüm Müslümanlar biaraya gelip el ele, omuz omuza gönül gönüle vermen; bu hususta maddî ve manevî bütün imkanlarını seferber etmeli: zekât gibi. İlahi bir mevhibenin ‘fi sebilillah’ şıkkına büyük çapta işerlik getirmeli; çoğu gereksiz olan zekatın değişik yerlere sarfını önleyip öncelikle İslami hizmet ve hareketler için harcanması sağlanmalı; böylece yeni büyük bir finansman kaynağı fışkırtmalıdır. Ki, maddi yönden de zafiyet içerisin­de bulunan İslami hizmet ve hareketler, hiç değilse bu açı­dan sıhhate ve selâmete -kısmen de olsa- kavuşmuş ola­caktır…

 

Böylece: İlâhi bir nur, hidayet, Furkan olup da mübarek Ramazan ayında nazil olan Kur`an-ı Kerim, müşahhas hâle gelmeye, yani İslami hükümet olmaya başlayacak, insanlık aleminin kararmış ufuklarına nur, huzur ve ışık saçacaktır, inşallah,… İşte; Bayramları dahi buna kıyas edin ve ona göre de değerlendirin vesselam… Bu ruh ve şuurda olan Müslümanların, gerçek, yani “İslami hakimiyet” bayram­larını kutlar. Yüce Rabbimizin hıfz-ı himayesine cümlenizi emanet eyleriz.

 

Selam Ve Dua lar ile…

Hatice BAŞKAN