Seküler – Lâik Bilim ve Ders kitaplarındaki Gizli Tehlike: Seküler – Lâik Bilim/sellik’in, Felsefe ve Epistemolojisinin Eleştirisi ve Çözüm Önerisi

Fizik, kimya, biyoloji gibi bilim ve ders kitapları; Rabbimiz’in fiil ve eserlerini, konu olarak seçmişler ve O’nun icraat ve eserlerini anlatırlar. Dolayısıyle; müfredat ve okullarda, “seküler ve lâik eğitim – öğretim” diyerek; derslerin “Din dersi” ve “Fen – Sosyâl dersleri” şeklinde ayrılması; vak’âya mutabık, doğru ve gerçekçi bir ayrım değildir. Bu sahte ve sanal ayrımların bedeli; “camide müslüman – işyerinde kapitalist”, part-time müslümanlığın artmasıyla ödenmektedir. Çağımızda, “deizm”e yönelmelerde görülen artış da; bunun diğer bedelidir.

Allahû Teâlâ’nın, sadece Din Derslerinde anlatılıp; diğer derslerin “seküler ve lâik eğitim” etiketiyle; güya “tarafsız”, aslında “ateist ve natüralist” inançlara göre işlenmesinin, müslüman zihninde oluşturduğu bölünme ve travmanın bedeli ağır olmaktadır.

Hiç gereği yokken ve faydası da yokken, “Metodolojik Natüralist” olacağım diye; inancımızı askıya almanın; yani evreni, bir ateistin gözüyle tasvir etme ve açıklamaya çalışmanın zararı büyüktür! “Metodolojik Natüralizm”, sanki ‘bilimsel ve evrensel ve olgusal bir doğruymuş’ gibi, zihinlere, “ateizm”i telkin ve enjekte etmeninin zararı büyüktür!

Çünkü, bu açıklamaları okuyan zihinlerde: Evrendeki hâdiseler, ‘deterministik – natüralist neden – sonuç’ şablon ve paradigmalarıyla açıklanabiliyorsa; benim Tanrı’ya inanmam için, aklî veya gözlemsel gerekçe ve delilim ne olabilir!?… Eğer durum buysa; ineğe tapan bir hindunun inancıyla, benim inancımın arasındaki fark nedir!?… gibi soru ve şüphelere yol açar!

Diğer deyişle: Bilim/sellik Epistemoloji ve Felsefesi’nde yöntem olarak kullanılan bu Metodolojik Natüralist Paradigmavarlık ile Allah ve bilgi ile iman arasındaki mesafeyi derinleştirip – arttırmaya hizmet eder. Bu da zihinlerde, ateizm ve deizme giden yolları kolaylaştırır!

Çünkü: Araştırma ve gözlem sonuçlarının, ‘bilimsel bilgi’ etiketiyle; fakat ateist ve materyalist, natüralist ve determinist” arka fon ve bağlamda dizayn edildiği ve herşeyin Yatay Deterministik kalıba yerleştirildiği “bilgi ve ifadeler”in; “bilimsel ve objektif” ambalajıyla sunulduğu zihinlerde; evrende, Tanrı’ya inanmak için, aklî ve gözlemsel gerekçe ve deliller azalıp, sıfırlanmaya başlar!…

Başta dediğimiz gibi: Okullarda, “seküler – lâik eğitim” ambalajıyla verilen Fen derslerinin; din ve “Allah’tan bağımsız ve ayrı, yani seküler ve lâik” olarak anlatılabilmesi, mümkün değildir. Çünkü: Bu dersler, Rabbimiz’in, kâinattaki, hikmet ve ölçülü “fiil / faâliyet” ve sanatlı “eserleri”ni inceleyip – anlattıkları için; illâki, Rabbimiz ve O’nun eser – fiilleri hakkında, direkt – indirekt birşey diyecekler ve zaten diyorlar! Yani: Bu bilim ve dersler, dinimizin alanına illâ girerler. Girmemeleri mümkün değil.

Bu da bizi; Allah ve dinden bağımsız ve ayrı; yani “seküler ve lâik” fen ve ders müfredatının; böyle bir ders anlatımının, böyle bir bilim anlayışının mümkün olmadığına getirir.

Ayrıca, önceki yazılarımızda dediğimiz gibi: “İnanıp – inanmamak”tan bağımsız ve ayrı ve bu iki şıkka tarafsız ve eşit mesafeden bakılabilen; yani nötr ve objektif bir “bilgi biçimi” ve “ifade biçimi” mümkün değildir. Çünkü: Kâinatta, gözleyip – incelediğimiz birşeye; ya “Yaratıcı ve yöneticisi var(mış)” gibi veya “yok(muş)” gibi bakabiliriz. Ve başlangıçta seçtiğimiz, bu şıkka göre; gözlem bilgilerimizi ifade ederiz. Çünkü: Dilin mantığı ve Mantığın dili icabı, bu iki şıkkın ortası veya dış gözlem ve koordinat noktası yok! Diğer deyişle: Epistemolojik ve ontolojik açıdan; seçebileceğimiz, gidebileceğimiz, bakabileceğimiz üçüncü bir alternatif, üçüncü bir şık yok!

Bu, “Din dersi – Fen dersi” ayrımlarının, mantıken mümkün olmaması bir yana. Reel uygulanabilirliği ve sürdürülebilir gerçekliği olmayan; bu sahte ve sanal ayrımları, dinimiz de kabul etmez.

Yani: “Rabbimiz, Peygamber, Kitap…” sadece “Din dersi”nin konusu olmadığı gibi; “madde – enerji, uzay – zaman…” gibi, Rabbimiz’in fiil ve eserleri de; sadece “Fizik – Kimya – Biyoloji” gibi derslerin konusu değildir. Dinimizin; bütüncül ve holistik, “Tevhid Paradigma”sı, bu sahte ayrımlara izin vermez; yukarıda anlattığımız, üçüncü şıkkın muhâl olması sebebiyle; bunu reel ve mantıkî de görmez…

Seküler – Lâik Bilim’in bu yanlış epistemoloji ve felsefesine ve bu anlayışla yazılmış bilim ve ders kitaplarına çözüm önerisi olarak; yola çıkmadan önce yapılması gereken ilk şey; doğru bir, kavram şema ve anlam haritalarımızı üretmek ve üzerlerinde mutabakat sağlamak olmalıdır.

Meselâ: “Bilgi” (ilim, veri / data – information – knowledge) ve “Bilim” (science) ayrımını yapmakla, işe başlayabiliriz. Kâinat ve içindeki “bilgi”nin (veri / data – information – knowledge), “seküler ve lâik (daha doğrusu, ‘dinden bağımsız’; daha doğrusu ‘ateist’), Bilim/sellik Kriter ve yöntemlerine göre, gözlem – ölçüm ve yorumlanması sonucu elde edilmiş, dezenformatif ve manipülâtif “filtreli bilgi”ye; yani “bilgi”nin “seküler – lâik bilimsellik” prizma ve yorum / filtresinden geçmiş hâline, “bilim” (science) diyoruz biz.

Bu tanımıyla “bilgi” (knowledge) ve “bilim” (science) farklı ve ayrı kavramlardır. Mes’elâ: Suyun, belli şartlarda hep aynı derecede kaynamaya başlaması; bir “bilgidir, ölçüm bilgisi”dir (data – knowledge); fakat “bilim” (science) değildir…

Konuya bu açıdan bakarsak; değiştirmeden ve üzerinde fazla düşünmeden, ‘Batı’dan birebir kopyalayıp – aldığımız; bu “seküler ve lâik bilim, bilimsel bilgi” dediğimiz şey; evrendeki “bilgi”nin, dar ve eksik – yanlışlarla ma’lûl, saptırılmış bir türü olabilir ancak.

Yaşanan “Bilim – Din” tartışmalarının çoğu da; (yukarıdaki örnekte verilen “bilgi” ve “bilim”in eşanlamlı zannedilmesinde görüldüğü gibi,) tartışmacıların, bazı kavram ve terminolojilere farklı anlam yüklemelerinden kaynaklanıyor. Yani yaşanan tartışmaların bir kısmı, dilsel.

Örnekteki “bilgi – bilim” ayrımından gidersek; kâinata mündemiç ve içkin ve kâinatın işaret ettiği “bilgi”; Rabbimiz’in “El Alim, Hakîm / İlim – İrade – Kudret” gibi isim / sıfatlarının tecelli ve tezahürünün bir sonucu olması nedeniyle; yani O’nun isim ve sıfatlarının, yansıma ve etkisi ve O’nun fiil ve mahlûku olması nedeniyle; zaten “mü’min – müslüman ve İslâmî”dir.

İşte kâinatta saklı olan ve fıtraten “müslüman” olan bu “bilgi”nin; gözlem – deney – ölçümler sonucunda keşfedilip, ortaya çıkartılmasında; mevcut Bilim, bize bir enstrümanlar seti ve yöntemler (Bilimsel yöntem) sunuyor. İşte bu yöntemler sayesinde, kâinattan elde edilen gözlem – deney – ölçüm veri ve bilgilerinin; eksik – yanlışlarla ma’lûl ve şu ânda “ateist – deist ve materyalist, natüralist ve determinist” kontekst / bağlamda ifade edilen hâline, “bilim” diyoruz biz.

Modern Bilim; hak – bâtıl tüm “inançlar”ı, ‘bilgi’nin nesnellik ve objektifliğini bozan bir “virüs” gibi gördüğü için; “inançsızlık” tarafına geçmiştir! Halbuki: “İnançsızlık” da, bir “subjektif” algı ve tutumun sonucudur. Yani: İnanç gibi; inançsızlık da, “subjektif” bir tutumdur!

Çağımız Bilim/sellik Felsefe ve epistemesi, bu taraflı tutumu sebebiyle; evrenden elde ettiği bilimsel gözlem – ölçüm bilgi ve verilerini; bir ateistin bakış açısına göre dizayn eder. Kâinattan topladığı “Bilimsel Bilgi”yi; ateist – materyalist – natüralist kontekst ve bağlamda, inşa ve ifade eder.

Ayhan Küflüoğlu

yazının tamamını indirmek için tıklayın

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: