Sohbetlerin Tarz Ve Çeşitleri

Risale-i Nur’un sohbeti hem ilimdir, hem marifettir, hem huzurdur, hem zikirdir. Sohbet-i Resulullah iksir-i manevîdir. Hayt-ı nuranîdir. Risale-i Nur’un yolu da sohbet yoludur.!

Sohbete inbisatın iki cephesi var: 1) Mütekellime 2) Muhataba bakar.

Mütekellime lazım olan fikirde derinliktir.

1) Bir nur talebesinin konuştuğu mesail (meseleler)  bütün fikriyatından massedilecek. Nur talebesinin fikriyatı deryalar kadar derin, semalar kadar engin olmak gerektir. Fikirde ufuk olacak.

Ehl-i hakikat zahirde mütevazıdir. Hakikatte ise…

İdrak ufku geniş olacak. Bu noktadan Âlim, hadiseler, vakalar daha ortaya çıkmadan meseleleri kavrayandır. Cahil ise ancak gözü ile görünce anlar.

Mevcudat ve mahlûkatın mahiyetine taalluk eden ilimler hakikat çarşısında muteber değil. Hızır (a.s) malumatı mülk alemiyle ilgili. Musa (a.s) daire-i imkân ile meşgul değil, daire-i vücub ile meşgul. Tenezzül etmiyor ki daire-i imkana baksın. Onun için bazı şeylerin hakikatini Hızır (a.s) bildiği halde, Musa (a.s) bilmiyor.

İdrakte ufkun hedefi lâhut âlemi olmalı. İnsanın büyüklüğünün sırrı buradadır.

2) Muhatap cephesiyle inbisat: Sohbete muhatap olan bütün şubelerini bu hakikatlere açmak. İdrak, şuur, hayal, fikir, sır, hafi (letaif-i aşere) hepsini hakikatlerle doldurmak. İnsanın hakikate karşı hazırlamalı, sergilemeli. Eğer hakikate teveccüh etmezse, hazır olmasa o adama peygamber dahi konuşsa anlamaz.

Gelin mehrini almadan evden çıkmaz, nazlanır. Hakikatte öyle, gelin gibi dikkatini vermezsen nazlanır. Onun için, zihni, kalbi vs. bütün manev şubeleri sohbete hazırlamak, dikkat, teveccüh, iç âlemin mamur olması çok önemli.

Her asırda kalp adamı yetişir, gönül adamı yetişir. Lakin yukarıdaki manalarda fikir adamı, idrak adamı zor yetişiyor. Ama hem idrak hem kalp bir araya geldi mi asfiya oluyor, meşreb-i arifin.

Bir insan kâmil olur. Fakat her kâmil mükemmil olamaz. Asıl mükemmil Cenab-ı Hak’tır. Mecazi olarak insanda olabilir. Başkalarının kemâlatını arttırıyor. Mesela Risale-i Nur mükemmil. Abdulkadir-i Geylani mükemmil. (tamamlayan) Tarikat imamları mükemmildir. Mükemmillik manasının zirvesi, Peygamber Efendimizdir. Bir anda kemalata erdiriyor. Mükemmillik manasını en üst derecede ahir zamanda gelecek Mehdi’dir.

Ruhta kemalin tezahürü şevktir, sürurdur, muhabbettir, şefkattir, hilimdir, ünsiyettir.

İnsanın iç iklimi mamur bir ülke olmalı. Risale-i Nur’dan aldığımız en büyük netice kendimize bakıyor. İç iklimimizdeki mamur sarayın 4 kapısı ve 4 sütunu vardır. O kapılardan birisi; ilimdir. İkincisi; hilmdir. Üçüncüsü; yakîndir. Dördüncüsü; gayrettir.

Gayret kapısını açmayan o saraya giremez. İbadete gayret, ilme gayret.

Sütunlardan birisi; sadakattir. Sadakat amud-u nurani gibi kayyumiyet manasını deruhte ediyor.

İkinci sütun; tevekküldür. Kaderden ne gelse sine-i sadrını açıyor. Rububiyetteki tasarrufa bilâ kaydüşşart (hiçbir sebep olmadan) teslimiyettir tevekkül. Sırr-ı kaderden gelen insana müteveccihen gelen musibet ve bela oklarına siper tahtası oluyor. Makam-ı tevekkül de nur = nar

Rıza orda karargâh oluyor. Musibet fırtınaları ruhunda çalkantı yapmıyor. Ruhtaki inşirah ve sürurun nokta-i kemali tevekkül makamına çıktıktan sonra başlar. Tevekkül sahibi olmayan birinin süruru vakalara bağlıdır. Gelir-gider. Fakat makam-ı tevekküldeki bir zatın süruru ebedidir. Şevkin esası makam-ı tevekküle dayanıyor.

Üçüncü sütun; ünstür (alışkanlık).

Dördüncü sütun; yakîndir.

RİYA

Bir müminin hayat-ı manevisinde en büyük afat riyadır. Bir nur talebesinde riya olsa o, makbuliyet ve kabuliyete çıkamıyor. Onun için riya nefsin ve şeytanın en son desisesidir. Riyanın gizli bir cephesi salahat kapısından giriliyor. Şeytan, dalaletten çekiyor. Zahiren salahat (Allahın emirlerine uymak)mertebelerine çıkarıyor ta ki, nefsine itimat etsin, ucba düşsün. İhlâsın zıddı, riyadır.

Hizmet rehberini sıksan ondan damlayacak tek bir damla ihlâstır. “Allah rızası” bu mana insanda rüsuh ilim ve fennin derinliğine dalmak) peyda edecek. Riyanın sebeplerinden birisi za’f-ı imandır. Evliyaların son imtihanı da rayiha-yı riya var mı, yok mu?

Hakikat âleminde bir mürşid-i kâmilin en mümeyyiz vasıflarından birisi riyadan tecerrüttür. Bir velayet kanadı var birde nübüvvet kanadı var. Velayet kanadında riya daha kolay girer. İlâ-yı kelimetullah ile tavzif olunan, hidayetin matiyesi (bineği)olan zatlar, yani nur talebelerinin hane-i hayallerine “in erciye alellah” hakikati tamamen yerleşirse, ona riya yaklaşmaz. Hizmetinde hasbiyet, ivazsızlık varsa riyadan kurtulur. Onun için nur talebesi hasbi olacak, ivazsız, garazsız konuşacak. Rıza-yı Bârî için. Hizmet dünyasının ayineleri pak olması zaruridir. Renkler girse, karıştırıyor.

Riyadan kendini kurtaran bir ehl-i hakikatin sözü gayet müessir olur. Bizim hizmetimizde kakuliyet ve makbuliyet çok önemlidir.

Cenab-ı Hakkın 4 deryası var.

1) Rahmet deryası

2) Nusret deryası

3) Kudret deryası

4) İrfan deryası

Hakikat ve hikmet bizden liyakat istiyor. Ümmet-i merhumenin kurtuluşu bizim liyakatimize bakıyor.

Risale-i Nur’da hizmet O’nun rızası. Onun rızası varsa okumak hizmettir, medreseye adam getirmek hizmettir vs. O’nun rızası yoksa her şey zevahirdir.

Risale-i Nur hizmetinin ruh-u manevisi kulluktur. Ubudiyet-i külliyedir. Şükür ve takdis ile birlikte geniş, ihatalı ve şuurkârane bir ubudiyet UBUDİYET-İ KÜLLİYE.

( Hasenat-ı ebrar, seyyiatı mukarribîn gibidir rayiha-yı riya )

Demek ne kadar meratib-i külliye var. Nev-i beşerin meleklere rüçhaniyeti. (üstünlüğü) Rayiha-yı riyadan kaçınıyor. Onlar kâinatın manevi kayyumu, bereket direği. Cemiyet hayatını tutan nur talebeleri cemiyetin kayyumu nur talebeleridir. Ayrıca nur talebelerinin kayyumu da var.

Başta, her şeyini bu hizmete hasreden zatlar. İçtimai hayata atılan nur talebelerini manen takviye edenler. Risale-i Nur hizmetinde 2 ana kablo var. Ve her iki kabloda iki kablo var:

  1. Sırr-ı Velayet
  2. Abdulkadir-i Geylani(R.A)
  3. Şah-ı Velayet Hz. Ali (R.A)
  4. Sırr-ı Nübüvvet
  5. Mehdiyy-i Muntazır
  6. Resulullah (S.A.V)

Bütün bunların üstünde ULÛHİYETTİR.

Riyayı tardedecek (kovacak) en büyük kemalat tahkiki iman, Risale-i Nur’u çok okumaktır.

VEFA

Dostlar arasında hatt-ı muvasalayı temin eden bir derya-yı manevidir. Vefa, hasbi ve ivazsız bağını koparmayan bir dostluk ilişkisidir. Vefanın en mümeyyiz vasfı unutmamaktır. Zamanla dostluğunuz bozulsa da, seni tahkir de etse, unutmamaktır. (Şamlı Hafız Tevfik- Üstad) (Tevfik, Allah’ın azamet ve kibriyasına kasem ederim, bana cennetten bir davet vuku bulsa seni yanıma almadan gitmeyeceğim)

(Eşref Sencer- Arap Musa) “Benim bu dünyada bir tek efendim var”

“ Vefa, gayr-ı in’idama çekildi, tufan-ı gadr feverana başladı”    Muhakemat- s.87  !

Muamma-yı mecmua-yı uzama

Sinan Onur: “ Sen Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini tanıyor musun?

Benim dostlarım hep zanlarıyla bana baktılar. Ben içimde bir manayı terennüm ediyorum. Ona yaklaşamadılar. !!!

MANEVİYAT ÂLEMİNDE BEDİÜZZAMAN KİMDİR? MADDİYAT ÂLEMİNDE HİZMETİ NEDİR?

“ Bu asrımızda 1) Dava-yı Kur’an, 2) Sırr-ı Veraset-i Nübüvvet, 3)Tebliğ-i risalet-i Ahmediye, 4) Vazife-i hizmet-i imaniye Bediüzzaman’ındır”

Dava-yı Kur’aniyede bu asırda en son mimar-ı İslam; Bediüzzaman. İşte bu vazifelerden dolayı 1300 seneden beri beklenen insan; Bediüzzaman.

İRADE

1) İnsanda iradeyi yaşatan idealdir. Bir insandan ideali alırsanız o insan ölür. İdeal ne nispetle büyük ve ulvî ise irade o nispette sahip çıkıyor. En müessir irade sahabelerdedir. Çünkü idealleri dava-yı Resulullah.

İradenin müşevviği, tahrikçisi idealdir. Davaya sahip çıkmayan bir nur talebesine davanın kutsiyetini anlatacaksın idealindeki dava nedir? Nasıldır?

Semavîdir bu dava. Enbiyanın davasıdır. Bu dava meşrep-i sahabedir. Meslek-i enbiyadır.

Davası olmayan bir insan çözülmeye başlar. Tatmin ön plana geçer, sefahate düşer. Fakat bütün dünyevî lezzetlerin bir işba noktası vardır. Bu noktadan itibaren ülfet başlıyor. Bunalıma ve ya intihara düşüyor, meczup oluyor. Demek ki, insanı yaşatan ideallerdir.

Risale-i Nur’un kutsiyetini ne nispette anlasak irademiz o nispette hakikatleri tutacak. İdeal, iradeyi kamçılıyor. İradeyi yakan, ateşlendiren tahrik eden idealdir. İdeal; fikirde, idrakte, hayalde, kalpte ve ruhta ne nispette yerleşse irade o nispette kuvvet buluyor.

2) İrademizi müspet yöne çevirmek için ikinci bir mürebbi, ittikadır. Günahlardan kaçınma ve sürekli ibadet iradeyi kılıç gibi keskinleştiriyor. Onun için insan ibadete kendini zorlayacak. Nefsin desisesini kırmak lazımdır. Salahatin irade üzerinde çok hâkim fonksiyonu vardır.

3) İradeye tesir eden diğer bir amil de telkin ve tekrardır. Telkin, tekid, nasihat iradeyi şekillendiriyor. Telkin inkişaf ede ede meleke haline geliyor. Risale-i Nur’un çok tekrarı da bir nevi telkindir.

4) İradeye tesir eden saiklerden (dürtücü şeylerden) biri de tahteşşuurdur. İnsanın şuuraltı dünyasını depolaması iradeye çok kuvvetli bir yardım tesis eder. Şuuraltını Risale-i Nur’la doldurmak.

5) İradeye tesir eden diğer bir saik tecerrüttür. Afakî bağları azaltmak itikaf ve kamplar bu manada.

6) Azim, cehd ve gayret de çok önemlidir.

7) Çevre, muhit çok mühim, iradeyi felç eden sefahat, taife-i nisadır. İdrakte gabavet meydana getiriyor. İdrak kararınca irade tercih edemez hale geliyor. Onun için çevre çok mühimdir.

8) Çevre ile müteallik olarak meşgul olunan iş, meslek de mühim.

15–30 yaş arasında irade üzerindeki en menfi tesir taife-i nisadan geliyor.

Konsantre olmak çok mühimdir. Tam teveccüh. Akıl, ruh, kalp, hissiyat hepsi Risale-i Nur’la meşgul oldu mu konsantre oluyor.

Evvel, Ahir, Zahir, Batın bu dört isim Allah’ın El-Muhit ismini meydana getiriyor.

Bütün peygamberlerin nasihatlerinin özeti “kendine bir ayine ara” GÖNÜL DOSTU

Lillah için muhabbetle sen ve ben yoktur. Birbirinde erimek vardır.

“Ben, ben dedimse o sensin yine ben, bana benlik yine senden” Ahmet Feyzi

Makam-ı rıza-ya erişen emr-i İlahi’de eriyor.

Şems, sırr-ı velayet cihetiyle sır âleminde bir sultan, Bediüzzaman sırr-ı risalet cihetiyle sır âleminde bir sultan.

Bu asırda   hakikat âleminde en son imam

Nurlar âleminde en son imam

                   Sırlar âleminde en son imam

                   Sadakat âleminde en son imam

                   İhlâs âleminde en son imam

                   Himmet âleminde en son imam

                   Fedakârlık âleminde en son imam

                   Metanet âleminde en son imam

                   Vefa âleminde en son imam

                   Uhuvvet âleminde en son imam

                   Tevekkül âleminde en son imam

                   Mahviyet âleminde en son imam

Muamma-yı Esrar-ı Ahfa, Muamma-yı Mecma-yı Ahfa

Kuvvetli zayıfla beraber yürüyendir.

Gencin Şeyhe söylediği; “ bir çorbanı içmek için 124 bin peygamberi şefaatçi mi etmek lazım”

Mevlana; “Bizim sohbetimize iştirak edenlerin his ve halet-i ruhiyelerine öyle riayet ederim ki; onlara şiir bile söylerim. Hâlbuki şiir benim neyime!”

Hüsn-ü kabul, teveccüh-ü nas, hüsn-ü tesir tebliğe lazım değil, dahil de değil.

Tebliğin iki cephesi var. 1) Maddi ve şekli, 2) Manevi cephe

Tebliğde iki isim tecelli ediyor. 1) Hadi, 2) Mudil

Hidayet ancak Allah’a mahsus peygamberlere bile vermemiş.

Mühim bir mesel-i içtimaiye-i Nuriye!

Nasıl ki çok yiyen bir insana uyku çöker. Risale-i Nur’u okusak da tam anlayamayız. Kendi dersimize çalışsak yine anlamayız. Aynen öyle de bir de içtimai rehavet var. Bu rehavetin menbaı meyl-i rahattır. Örf, gelenek, alışkanlık, moda vs. içtimai rehaveti arttırıyor. İşte kendini dava-yı Kur’aniye ye adamış bir nur talebesinin en büyük düşmanı budur.

Bir hizmet biriminde hayat-ı içtimaiyyeye giren bir nur talebesinin en büyük düşmanı meyl-i rahattır. Meyl-i rahat bataklık zemin gibidir. Kımıldadıkça batarsın. Meyl-i rahatın bir cephesi sıla-i rahme dayanıyor. Annen, baban, kardeşin… İçtimai rehavet insandaki ruh-u manevi olan dava ruhunu öldürüyor. İçtimai rehavetin en korkuncu siyasete müteveccih.

ÇARE

İçtimai rehaveti dağıtacak sadık nur talebeleridir. 1) Sırr-ı ihlâs, 2) Sırr-ı uhuvvet, 3) Sadakat

Bu üç sıfata sahip olanlar sadık nur talebeleridir. Bu içtimai rehaveti dağıtacak şifreler var. Bunlar 5 tanedir. Bu 5 nokta nur talebelerinin hizmetteki vasfını belirliyor.

1) Nur talebesi mukiz olacak. Etrafını ikaz edecek. Fakat ikaz çok dardır. Fakat bu ikinci bir noktaya muhtaçtır. Nasıl ikaz edecek?

2) Muzih (izah eden) olacak. İzahta ikaz vardır. Aynı yaşta nur talebesi birbirini ikaz etmemeli, gücenir.

3) Nur talebesi müşevvik olacak. Çamura batan arabayı itmek gibi. Ha babam! Bu mim dahi bir mime muhtaç: 1. 2. Mükemmil.

Her mizac ikazı kaldırmaz. Hatta izahı da kaldırmaz. Onun için ikinci mimi kullanacağız

Bir insanın manevi terbiyesinin iki cephesi var. 1) İkaz, 2) Teşvik

Teşvik bir nur talebesini kâmil yapıyor. Mukize muhatap olan bir nur talebesi Himalayalar gibidir.( Zübeyir Ağabey )  Teşvikten mükemmellik doğuyor.

4) Müşfik olmak. Şefkat, rıfk ile muamele etmek. Risale-i Nur hizmeti asabiyet ve tahakküm kaldırmıyor. Bizim bağımız himmet bağıdır. Hamiyet bağıdır. Cemaat içinde uhuvvet ve tesanütü sağlayan müşfik olmaktır. Bu dahi ikinci bir mime muhtaç. Müşfik olmak münsif olmayı dahi gerektiriyor. Bu ikisi de birbirini tamamlıyor.

Hata ve kusuru örtmekte gece gibi ol. Kusur ya şahsîdir, ya da hizmete taalluk eder. Şahsî kusurlar affedilmeli.

5) Müdavim olmak. İfratkârane müdavemet hizmeti pekiştiriyor. Buda bir mime muhtaç. Mukavim olmalıdır. Kâinat dahi yıkılsa o sarsılmıyor. Mukavim olmak müdavim olmaya bağlı. İçtimai rehaveti kesen faktörlerden biri müdavemettir.

6) Müzaherettir. Bu mim de bir mime muhtaç. Muin olmak. Bu iki mana meşreben hıllet manasını temin ediyor. Muin ve müzahir olmanın sıfatları: 1) En yakın dost; akrabadan daha yakın. Babadan, anadan…2) En fedakâr arkadaş. Ey ehl-i hamiyet kulağın çınlasın. 3) En güzel takdir edici yoldaş. 4) En civanmert kardeş olmak iktiza eder.

İşte bu mimler içtimai rehaveti dağıtır. Şu mimler nur talebesinin amelde, ahlakta ve aksiyonda çerçevesini çiziyor.

Toplayıp nakleden: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: