Son Süvari ve Bir Aşk Hikâyesi..

  • “Kim bu son süvari?” “Şahlanan bu esrarengiz süvariye, niçin âşık oluyorlar?…

Ünlü bir yayınevinde kitapları incelerken, “SON SÜVARİ” isimli bir kitaba takıldım. Elime alıp biraz inceledikten sonra çok ilgimi çektiğinden, satın alarak okumaya başladım. Bu kitap, okuyanı nûrani ve Rûhani atmosferlere sürüklediği için çok hoşuma gitti. En sevdiğim hocalarımdan birisi olan İhsan Kasım abi ile beraber olduğumuz bir zamanda, kendisine bu kitaptan bahsettim. Meğer İhsan hocam bu kitabın yazarını çok yakından tanıdığı gibi, bu kitabı da benden önce Arapça baskısından okumuş…

O kitabın yazarı olan Prof. Dr. Ferid El Ensari’yi çok iyi tanıdığını ve yakın arkadaşı olduğunu öğrenince, merak ettiklerimi İhsan hocama sormaya başladım.

Fas’lı bir İslâm âlimi olduğunu ve kendisiyle, hayretler içinde kalacağımız çok ilginç maceralar yaşadıklarını anlatmaya başladı.

Gerçekten İhsan hocamı dinledikçe, benliğimde fırtınalar kopuyordu.

Bu nasıl bir tevafuklar zinciriydi?

Bu güzide insana, Yüce Allah c.c. asrın imamını, ilginç bir senaryo ile nasıl tanıtmıştı?

Bu güzide insan ise asrımızın imamı ve en mühim İslâm âlimi olan Bedüzzaman Hz.’ni tanıdıktan sonra, nasıl kendisinden geçmişti? ..Ve ona niçin âşık olmuştu?

Bediüzzaman Hz. 23 Mart 1960’ta Hakkın Rahmetine kavuştuğu halde, bu âşık zât 2000 yılında, “..ben Bediüzzaman Hz.’nin kokusunu duyuyorum, onun öldüğüne inanmıyorum. Türkiye’ye onu görmeye gideceğim” diyerek, niçin yollara düşmüştü?

Prof. Dr. Ferid El Ensari 2009 Yılında İstanbul’da vefat edinceye kadar, hangi maceralarla karşılaşmıştı? En önemlisi de; ileri yaşlara kadar hiç tanımadığı halde, Risaleleri sadece tek bir defa inceledikten sonra âşık olduğu Bediüzzaman Hz. Kimdi?

İşte bunların hepsini, SON SÜVARİ isimli kitabında, Prof. Dr. Ferid El Ensari bir âşık üslubuyla anlatıyordu. Ayrıca, Bediüzzaman Hz. hakkında Arapça bir divan da yazmıştır.

6 Kasım 2009 tarihinde vefat eden Faslı Fıkıh âlimi ve yazar Ferid El-Ensârî’nin, Türkiye’de tedavi gördüğü sırada hastanede kaleme aldığı ‘SON SÜVARİ’ isimli roman, Şahdamar yayınları tarafından ilk kez Türkçe olarak yayımlandı. Yedi bölümden oluşan SON SÜVARİ; yazarın Bediüzzaman Hazretleri’ni, vefatından 40 sene sonraki arayışını, Bediüzzaman Hz.’nin, nurânî kokusu burnunda tüttüğü için, onun yaşadığına inandığını ve onun hayat hikâyesinde ve zaman içinde yaptığı esrarengiz yolculuğu anlatıyor.

El Ensarî, ömrünün son yıllarını Bediüzzaman Hazretleri’ni aramak, ortaya koyduğu iman mücadelesinin hikâyesine tanık olmak, neticelerini görmek ve onun günümüzdeki yansımalarına, başlattığı ekolünün hizmetlerine şahit olmak için Türkiye’ye gelmişti. İşte bu mücadele içindeyken, Türkiye’de vefat etti.

Bendeniz sizlere bu kitaptan daha fazla bahsetmeyeceğim. Bana en çok ilginç gelen, Prof. Dr. Ferid El Ensari’nin, Risale-i Nur ile nasıl müşerref olduğundan bir nebze bahsedeceğim. Çünkü; bu kitabı nasılsa alıp okuyabilirsiniz, ancak bu esrarlı tanışma senaryosunu, bu kitapta da bulamazsınız. Sadece bu köşede okuma şansına sahipsiniz.

  • İhsan Kasım hocamdan özel olarak dinledim:

-Risale-i Nur eserlerini, İslam âlemine de tanıtabilmek için çalışmalar yapıyorduk. Sırada FAS vardı. Fas Üniversitesinde bir arkadaşım olan Prof. Dr. Şahit Buşihi’ye Arapça Külliyat götürerek, bu eserlerden“önemli kavramlar ve muhteva çıkarmasını” istedim. Bu âlim zât bana “haddinden fazla çok meşguliyeti olduğunu ve mahiyetindeki Prof’lardan birine, emeğinin karşılığı verilerek çıkartabileceğini” söyledi ve rastgele birsini çağırdı. Onun tavsiye ettiği bir Prof. ile 3000 dolar karşılığında, bu işi yaptırmaya anlaştık. Verilen süre dolduktan sonra ise işin bedeli olan 3000 doları alarak FAS’A gittim. O zâta, yani Prof. Dr. Ferid El Ensari’ye 3000 doları vererek, neticeyi almak istedim. Fakat, o zât öyle çok değişmişti ki, “o kadar emeğinin karşılığını almaktan vaz geçtiğini, o paradan çok çok daha kıymetli bir hazine bulduğunu” söylemeye çalışıyordu. Evet, önceden anlaştığımız halde, o paradan tek bir kuruş dahi almadı. Çünkü o, bu Külliyatı tek bir defa okumakla, Bediüzzaman Hz.’ne ve Risale-i Nur’a meftûn ve âşık olmuştu…

Belki de siz; “Risale-i Nur eserlerini okuyup veya Bediüzzaman Hz.’ni tanıyıp, binlerce bilim adamı şapka çıkarıp düğme iliklemiştir. Hatta tenkit için, yani suçlayabilmek için tetkik eden savcılar ve hâkimler bile bu eserlerin tutkunu olmuşlar. Ne var bunda? Bu zât da bunlardan biri gibidir” diye düşünebilirsiniz.

  • Hayır efendim, bu durum çok farklı.

İslâm âleminden Arap âlimleri, düne kadar, kendi ülkelerinin dışından, (özellikle lâik bir ülkeden) çıkacak İslâm âlimlerini peşînen reddediyorlardı. Bediüzzaman Hz. işte bu ezberi bozdu. Neredeyse bütün İslâm âleminde Bediüzzaman Hz., baş tacı edilmeye başlandı. Eserleri de üniversitelerde, DERS KİTABI olarak okutulmaya başlandı. Fakat bendeniz, ona böylesine ÂŞIK olan bir İslâm âlimini, ilk defa duyuyordum. Kim bilir, belki de çok vardır…

***

Saygıdeğer dostlarım.

Böylesine mutluluk verici bir anekdottan sonra, sizleri üzmek istemezdim.

Ancak, hazmedemediğim ve üzüntüsünü her zaman bütün benliğimde hissettiğim, acı bir tablodan (özellikle gençlerimize) bahsetmeden geçemeyeceğim.

Belki de bu konuda bana, teselli yazan dostlar olur…

Yüce Rabbimiz tarafından, ‘asrımızın tüm problemlerine çarelerle donanımlı olarak’ gönderilen Bediüzzaman Hz., derin güçler, tek parti zihniyeti, iç ve dış DİN düşmanları tarafından, halkımıza öyle yanlış tanıtıldı ve ürkütüldü ki, halâ temkinli davrananlar var. Hattâ birçok din görevlileri bile, bu şâh-eserlerden istifade etmeye çekiniyorlar.

  • İşte bu şâheser hazinelerden, ülkemin insanlarının mahrumiyetlerini gördükçe, inanınız ki çok üzülüyorum…

Rahmetli babacığım bile bizlere, kendisi DİN görevlisi olduğu halde ve hatta müşkül problemlerini bu kitaplardan çözdüğü halde “bu kitapları eve sokmayın, yoksa sizi de hapsederler” diye bizlere tepkiler gösteriyordu.

  • İnsanları bu hâle sokan o şer zihniyetten, Yüce Allah c.c. hepimizi muhafaza etsin. Mümkünse, onları da islâh eylesin. İslâhı mümkün olmayanlara ise bir daha, asla güzel ülkemizi yönetim fırsatı vermesin… ÂMÎN.

Bütün bu engellemelere rağmen, “..Allah c.c. NÛRUNU tamamlayacaktı” ve de öyle oldu.

Ne mutlu bu bahtiyarlar zümresine (er veya geç) dâhil olanlara…

A. Raif Öztürk