Sorularla Tarihselcilik 

Sorularla Tarihselcilik 

Son zamanlarda, sosyal medyada tarihsellik, kırâat-ı aşere, nesh vb. gibi uzmanlık isteyen ve uzman çevrelerce müzakere edilmesi gereken konular avamın nazarına verilmektedir.  Oysaki İslâm Hukuku “Def’-i mefasid celb-i menafiden evladır.” kaidesini koymuştur. (Bu kaide, Istılahat-ı Fıkhiye Kamusu 1. cilt Kavaid-i Külliye kısmının 29. maddesi olarak kayıtlıdır.) Bu düstur gereğince, fesadı önlemek, haramları işlememek; menfaatleri, sevapları, iyilikleri getirmek ve işlemekten evladır. Hatiplerin, akademisyenlerin öncelikle tevhid, risalet, haşir, ibadet gibi esas konuları topluma arz etmeleri gerekirken diğer konuları ele almalarını anlamak mümkün değildir.

Bu yazımızda, toplum için fayda gözeten bir çalışmadan daha çok zihinleri karıştıran konulardan tarihsellik hakkında birkaç soruya cevap vermeye çalışacağız. 

-Tarihselcilik nedir?

Tarihselcilik, bir metni, normu ve eseri tam olarak ancak kendi tarihsel bağlamı içine oturtulmak suretiyle anlaşılabileceğini ve değerlendirilebileceğini savunan görüş ve yaklaşımı ifade eder. Bu yaklaşım, her şeyin değiştiğini ve değişimden uzak kalamayacağından hareketle, değişmez ve evrensel standartların var olmadığını, dolayısıyla genel-geçer standartlara başvurmanın anlamsız, geçersiz ve boşuna olduğunu dile getirir.

-Kur’an-ı Kerim’i tarihselci bir yaklaşımla değerlendirmenin sakıncası nedir?

Kur’an insanların kullandığı bir dil ile ifade edildiği için bir taraftan beşer ve topluma ait dilin bir başka dile göre olan zenginliğini özünde taşırken, diğer taraftan da bu dilin Allah tarafından kullanılması sebebiyle beşer ve toplum üstü bir ifade biçimini, bir dil özelliğini ihtiva etmektedir. Kur’an’ın dilsel yönünü öne çıkarmak suretiyle diğer metinler mesabesinde görülmesi, onun icazına gölge düşürecektir. Kur’an hem lafzıyla hem manasıyla Allah katındandır. Bu sebeple onun diğer metinlere benzemeyen pek çok yönü vardır.

Öte yandan ilahi metnin göndereni, zamanı ve mekânı da yaratan Allah iken, beşeri metinde, hem metnin sahibi hem de ona muhatap olan bir tarihsellikle karşı karşıyadır. İlahi metinde ise gönderenin herhangi bir tarihselliğinden söz edilmesi mümkün değildir. Bu sebeple ilahi metni gönderen gerek seçtiği kelimeler gerekse kullandığı üslup açısından nüzûl dönemi insanlarının zihin dünyalarına hitap ettiği gibi daha sonraki dönemlerdeki insanlara da hitap edecek tarzda indirmiştir.

-Kur’an-ı Kerim’i ısrarla tarihselci bir yaklaşım içinde anlamak isteyenleri hangi kategoride değerlendirmek lazım?

Kur’ana muhatap olan insanlar, Kur’an’ın emir ve yasakları karşısında başlıca şu tavırları sergilerler:

1-Bilir ve yapar.

2-Bilir, ama yapmaz.

3-Bilir, ama yapamaz.

4-Bilir, ama tevil eder.

5- Bilir, ama inkâr eder.

Allah’ın dinini ve hükümlerini tarihsel bir çerçeveye sığdırmaya çalışanları 4. kategoride değerlendirmek yanlış olmasa gerektir. Bu tür insanlar Kur’anın ilgili ayetini bilir ama ayeti anlamak istediği şekilde tevil etmek ister. Bu tür uygulamalar daha çok nefsanî meyillerden kaynaklanır. Hâlbuki ayetlerin anlaşılmasında ekser âlimlerin değerlendirmelerini esas almak gerektir.

-Hz. Ömer’in bazı uygulamaları tarihselciler tarafından âdeta bir can simidi gibi kullanılmıştır. Onlara göre Hz. Ömer, Kur’an’ın lafızlarını ihmal etmek pahasına el kesme cezasını uygulamamıştır. Bu durumu nasıl açıklarsınız?

Kur’an’ın, “Hırsız erkek ve kadının ellerini kesin…” açık emrine rağmen Hz. Ömer kıtlık senesinde hırsızın elini kesmemiştir. Bu örnekten hareketle kimi çağdaş araştırmacılar ve kimi tarihselciler, hırsızlara ceza olarak verilen bu hükmün tek ceza olmadığını, bu cezadan maksadın suçtan caydırmak olduğunu dile getirmişlerdir. Hâlbuki Hz. Ömer’in yaptığı iş, suçun sübutu noktasında bir şüphenin bulunması durumunda ceza vermekten kaçınmayı emreden “Şüphe olduğunda, hadleri uygulamayın!”(Beyhaki; Suyuti, Ed Durer’ur Mensur) hadisini uygulamaktan ibarettir. Hırsızlığın el kesmeyi gerektirir bir suç olması birçok şartın gerçekleşmesine bağlıdır. Bu tip örneklere dayanarak Hz. Ömer’in “nassın lafzî talimatına rağmen” iş görmesi asla söylenemez.

-Kur’an’ın evrenselliğini nasıl izah edersiniz?

Kur’an’ın evrenselliğinde şu gibi noktalar öne çıkmaktadır:

1-O dayanağı itibarıyla evrenseldir. Çünkü âlemlerin Rabbinin kelamıdır.

2-O, hitabında evrenseldir. İlk muhatapları Arap olmakla beraber “ey Araplar” diye hitap etmez, “ey insanlar!”, “ey iman edenler!” şeklinde umuma hitap eder.

3-O, fıtrata hitap ettiği için evrenseldir. Fıtrat ise bütün zamanlarda aynı özellikler gösterir. Mesela Kur’an yalanı çirkin görür, yasaklar.  Bu yasak, bütün zamanlarda geçerli olan bir yasaktır. Çünkü yalan her çağda birey ve toplum açısından kötülük barındırır.

4-Kur’an’ın meselelere sunduğu çözüm önerileri evrenseldir. Mesela; nazil olduğu dönemin büyük bir sorunu olan ırkçılık problemini çözmüş, günümüzde de aynı esaslarla çözmeye devam etmektedir.

5-Kur’an, nasslar dışında aklı ve içtihadı devreye sokmasıyla evrenseldir. Çünkü ayet ve hadisler sınırlı, olaylar ise âdeta sınırsızdır. Bu sınırsız olaylara Kur’anî bir akılla, yani onun esaslarından yola çıkan aydınlanmış bir akılla çözüm üretmek mümkündür. Mesela alkol haramdır. Onun haramlığının hikmetini anladığımızda benzeri fonksiyona sahip olan uyuşturucu ve türevlerinin de haram olduğu sonucuna rahatlıkla varabiliriz.

-İslamiyet’in ortaya koyduğu medeniyeti evrensel kılan esaslar nelerdir?

İslâm medeniyetinin esasları şunlardır:

Dayanak noktası:

Kuvvete bedel haktır. Hak ise adaleti temin eder ve sosyal dengeyi sağlar.

Hedefi:

Menfaat yerine fazilettir. Fazilet ise kaynaşmayı öngörür. İnsanlar arasındaki bağı ise: ırkçılık yerine din, vatan ve meslekî / sınıf bağıdır. Bu bağ ile samimi kardeşlik tesis edilir; huzur ve barış sağlanır; düşmanlara karşı tüm ülke insanının katılımıyla vatan korunur.

Hayatta düsturu:

Cidal-kavga yerine yardımlaşmadır. Bu prensiple birlik, beraberlik ve dayanışma sağlanmış olur.

Hedef ve gayesi:

Heva-heves yerine hudâ’yı (dosdoğru yolu) ikame etmektir. Bununla insanlar, nefsin kötü isteklerinden kurtulup, aklın, kalbin ve ruhun yüksek arzuları doğrultusunda mükemmelleşir, maddî ve manevî alanda istenilen terakkiyi sağlamış olurlar.

Bundan anlaşılıyor ki, gerek İslâm ümmetinin birliği için ve gerekse dünya milletlerinin birliği ve uzlaşıp antlaşmaları için olsun, söz konusu evrensellik kavramı İslâm’a âit bir özelliktir. Bu evrensellik: iyilik, sevgi, dürüstlük, fazilet, ilim, özgürlük, insan hakları, meşveret, adâlet, uzlaşma, dayanışma, barış ve güven temelleri üzerine kurulmuştur.

Vehbe EL-ZUHAYLİ (Prof. Dr.)

-Tarihselciler Kur’an’ın o dönemde yaşayanlara yönelik bir hitap olduğunu söylüyorlar. Ne dersiniz?

Bir hitaptan (diyalog, konuşma) söz edebilmek için hitap eden ve hitap edilenin bulunması gerekir. Bu bakımdan Kur’an’ın ilk muhataplarının o dönemde orada yaşayanlar (Araplar ve diğerleri) olduğu açıktır. Fakat bu noktadan hareketle, Kur’an hitabının içerdiği mesajın ve bu mesajın taşıdığı hükümlerin sadece onlara ait olduğu söylenemez.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Tarihsel olayın veya metnin şu ya da bu olması mesajın ana istikametini etkilemez. Kur’an-ı Kerim, asr-ı saadette yaşanan olaylarla bütün zamanlara mesajlar sunar, her devre fayda verecek değerlendirmelerde bulunur. Mesela “Ey iman edenler! ‘Râina’ demeyin, ‘unzurna’  (bize bak) deyin.” (2/104) ayetini ele alalım:

Sahabiler, Hz. Peygambere “râina” yani “bizi gözet, bize telkin ettiğin şeyleri teenni ile anlat ki anlayalım” diyorlardı. Yahudiler bunu işitince dillerine doladılar ve hakaret gayesiyle Hz. Peygambere bununla hitap ettiler. Veya “Raîna” şeklinde biraz uzatarak İbranice bir kelime ile küfretmeye kalktılar. Ayet, Hz. Peygamber zamanında yaşanmış bir olayla alakalıdır, bu yönüyle tarihseldir. Ama verdiği mesaj itibarıyla evrenseldir, bütün zamanlara bakar ve hitap eder. Ayetin manasından mülhem olarak günümüze bakan şu mesajları anlayabiliriz:

“Ey ehl-i iman! Hayatınız ehl-i küfre benzemediği gibi, kelimeleriniz de onlara benzemesin. ‘Tabiatın işi, doğa’nın eseri’ demeyin, ‘Allah’ın san’atı’ deyin. ‘İçgüdü’ demeyin, ‘ilham’ deyin. ‘Şeker Bayramı’ demeyin, ‘Ramazan Bayramı’ deyin…” 

Said GENÇ

Kaynaklar :

Recep Demir; Kur’an Tefsirinde Tarihselci Yöntem

Prof. Dr. Şadi Eren; Tartışılan Âyetler, Günümüz Tefsir Problemleri ve Çözüm Önerileri

Prof. Dr. Vehbe Zuhayli; Kur’ân’ın Evrenselliği ve Bediüzzaman Said Nursî

Dinî Hükümlerin Kaynağı ve Dinî Metinlerin Anlaşılması Konusundaki Çağdaş Yaklaşımlar Çalıştayı (18 -19 Aralık 2009)

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: