Tabiat Nedir? İlah Diyenler Var

Acaba tabiat nedir? Bazı güruh, kanun ve kuvvetlere sığınarak, çekim kanununu, suyun kaldırma kuvvetini tabiata vermişler. Oysa bunlar Allah’ın şeriatıdır, Allah nasıl şeriatında göz nereye bakacak? mide ne yiyecek? diye kanun kural koyduysa, büyük insan teşmil edilen aleme de böyle kanun ve kurallar koymuştur.

Tabiatın bir adı da matbaai İlahiyedir, matbaa kitap basmaz, matbaada kitap basılır. Allah’ta tabiatta daima kitap basar gibi mahlukat yaratır. Gezegenler arası çekim kanunu diyoruz, ortada müstakil bir şey yok, aynı şekilde suyun kaldırma kuvveti diyoruz, suyun içinde öyle elle tutulur gözle görülür bir şey yok, yer çekimi kanunu, yeri kazsan bir şey bulamayacaksın. Bütün bunlar Allah’ın hükümleri.

İnsanların bazıları vehmin hilelerine aldanarak bunları müstakil varlık kabul etmişler, yaratmayı doğaya, tabiata vermişler, bunlar küfrün bir çeşididir. Tabiat risalesi bu inanışı aklı ve mantıki deliller getirerek ilzam etmiştir. Tabiat sanattır, sanatkâr olamaz. Cenabı Hakkı görmezden gelip, akılları hayrete düşüren tabiat kanunlarını kendi kendine yahut sebeplere vermek aklın kabul edebileceği bir şey değildir.

Asker nizamından haberi olmayan bir kişi taburdaki askerlerin hep birlikte hareket ettiğini görünce, onların bir ip ile birbirine bağlı olduğunu tahayyül edebilir. Oysa onlar askeri kanuna göre hareket ederler, komuta göre oturup kalkarlar. Aynen öylede, âlemdeki bütün ihtiyarı fiillerin tanzim edicisi şeriattır. Tabiat kanunlarında devamlılık vardır, yer çekimi daima vardır, ateş her zaman yakar, demir hep serttir, Allah dilerse ateşe “serin ol” der ateş yakmaz, nadirattan da olsa keramet tarzında sıra dışı böyle hadiseler olmaktadır.

Böyle gelmiş böyle gider mi? Tabiat kanunlarının ezelden başlamış ebede kadar gidecek mi? Kanun koyucu Allah isterse, dilerse değiştirir, iradesine hiçbir şey, hiç kimse engel değildir. Adamın biri, kümesteki tavuklarına yem vermeden önce zil çalar öyle yem verirmiş, zil sesini duyan tavuklar yem gelecek diye toplanır, yem gelir ve yemlerini yerlermiş. Bu aylarca hep böyle sürmüş, tavuklarda buna alışmış. Yine bir gün zil çalar fakat tavukların sahibi bu kez yemle değil bıçakla gelmiştir.

İnsan birkaç şeyi bir anda yapamaz, Allah’ı da kendine benzettiği için, kendiyle kıyas ettiği için Allah’ın bir anda her şeyi yapabileceğine akıl erdiremiyor. Bir düğmeye basarak fabrikada binlerce insanın yaptığı şeyleri yapabiliyorsun, bunu yüz yıl önce yaşayanlara anlatsan hiçbiri inanmaz. Komutanın askerlere tek tek emir vermesi gerekmez. Allah diler ve dilediği meydana gelir, dilediği olur dilemediği olmaz. Allah’ın kudretine sınır koyacak yoktur, güneşin ziyası nasıl her şeyi kuşattı ise Allah’ın gücü kuvveti muvazeneye gelmez, en büyükleri olduğu gibi en küçüğü de, bütün eserleri de yaratan yalnız O’dur.

Kemalini anlayamayan mahlûkatla kıyas ediyor. Kitap okurken yanımızda bir kedi olsa okuduğumuzdan bir harf bile anlamaz zevk almaz, o da mahlûk niye anlamıyor diyemezsin, insan o kitaba akıl, kalp ve hayalle muhatap oluyor. Kedi insanın mahiyetini anlamıyorsa insan Allah’ı nasıl anlar? Hatta ilimle dolu olanı cahil olan anlayamaz, kıyas yanlış ve hatadır. Mecusiler de şerleri yaratan başka ilah var demişler. Bütün bunlar Allah’ı insana kıyas etmekten kaynaklanıyor. Bu batıl vehim, kanaat ve inanç, itikadı olmasa da vesvese şeklinde Müminlere de bulaşabilir. Allah yanlış yola sapmaktan muhafaza etsin, sıratı müstakimden ayırmasın. Amin.

Çetin KILIÇ

Kaynak; Muhakemat dersleri, Şadi Eren.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: