Etiket arşivi: Abdülkadir IŞIK

Kainatı ayakta tutan sır: KAYYUM ismi

Cenab-ı Allah’ın isimlerinden birisi de kayyum ismidir. Bu kâinatın yaratıcısı kayyumdur. Yani bizatihi kaimdir, daimdir, bâkidir. Bütün eşya onunla ayakta durur, devam eder. Kâinatta büyük-küçük canlı-cansız herşey bütün varlıklar Cenab-ı Hakkın kayyum ismiyle ayakta durur, varlığını devam ettirir. Eğer kâinattan bir dakikacık olsun kayyumiyet nisbeti kesilse, kâinat mahvolur.

Evet Cenab-ı Allahın ne zatında, ne sıfatında ve ne de fiillerinde eşi ve benzeri yoktur, ortağı olamaz. Bir evi veya bir sarayı kolayca idare eder gibi bütün kâinatı bütün varlıklarıyla beraber idare eden, terbiye eden sonsuz ilim, hikmet ve kudret sahibi bir zatın elbette benzeri, ortağı olmaz ve olamaz.

Evet bir zat ki ona yıldızların yaratılması, zerrelerin yaratılması kadar kolay gele.. ve en büyük şey en küçük şey gibi kudretine musahhar ola.. ve hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile mani olmaya.. ve hadsiz fertler bir fert gibi nazarında hazır ola.. ve bütün sesleri birden işite.. bütün varlıkların hadsiz ihtiyaçlarını birden yapabile.. ve hiçbir mekânda olmadığı halde, herbir yerde ve herbir mekânda kudretiyle, ilmiyle hâzır ola.. ve herşey ondan nihayet derecede uzak olduğu halde, o ise herşeye nihayet derecede yakın olabilen bir zâtı Hayy-ı Kayyum-u zü-l Celalin elbette hiçbir cihette misli, benzeri, ortağı olmaz ve olması imkânsızdır.

İşte şu kainattaki yıldız ve gezegenlerin kıyamları, devamları ve bekaları kayyumiyet sırrına bağlıdır. Eğer o kayyumiyet cilvesi bir dakikada yüzünü çevirse, bir kısmı dünyamızdan bin defa büyük milyonlarla yıldızlar, fezanın uçsuz bucaksız boşluğunda dağılacak, birbirine çarpacak, darmadağan olacaklar. Kayyum-u zû-l Celal olan cenab-ı Allah kayyum ismiyle; esir maddesi içinde hadsiz gök cisimlerine son derece bir düzen ve ölçü içinde kayyumiyet sırrıyla bir kıyam, bir beka, bir devam vermiştir.

Bunlardan bazısı dünyamızdan bin ve bir kısmı bir milyon defa büyük milyonlarla o büyük küreleri direksiz, istinadsız, boşlukta durdurmakla beraber, her birine bir vazife vermiş ve gayet muhteşem bir ordu şeklinde “Emr-i kun feyekun” (cenab-ı Allah bir şeyi dilediği zaman ona ol der, o iş hemen oluverir ) den gelen emirlere mutlak itaat ettirmesi kayyum isminin geniş bir tezahürüdür.

Yine bunun gibi her bir varlığın zerreleri dahi yıldızlar gibi cenab-ı Allah’ın kayyum ismiyle varlığını devam ettiriyor. Evet hayat sahibi bir varlığın bedenindeki zerrelerin, herbir uzva mahsuz bir şekil ile küme küme toplanıp dağılmadıkları ve sel gibi akan unsurların fırtınaları içinde vaziyetlerini muhafaza edip dağılmamaları ve muntazaman durmaları gösterirki ; bu vaziyetleri kendi kendilerinden olmayıp, kayyumiyet sırrıyla varlıklarını devam ettirmektedirler. Yeryüzündeki bütün varlıklar ve gökyüzündeki yıldızlar nasıl kayyum ismi ile varlıklarını devam ettiriyorlarsa, bu zerreler dahi hadsiz dilleriyle kayyumiyet sırrını ilan ederler.

Nasıl ki kâinat kayyumiyet sırrıyla kaimdir.. öyle de: kayyum isminin en mükemmel tezahürü olan insan ile, bir cihette kâinat kıyam bulur, yani kâinatın bir çok hikmetleri, maslahatları, gayeleri insana baktığı için adeta insandaki kayyumiyet cilvesi kâinata bir direktir. Evet kayyum olan cenab-ı Hak, bu kainatta insanı irade etmiş ve kâinatı onun için yaratmış denilebilir.

Çünkü insan camiiyyeti itibariyle cenab-ı Allah’ın isimlerini anlar ve zevkeder. İşte zâtı Hayyı Kayyum insanı bütün kâinata bir merkez bir medar yaparak, kâinat kadar geniş bir nimet sofrası insana açmıştır. Ve kâinatı insana musahhar etmiş, insana hizmet ettirmiştir. Böylece kâinatın insan ile mazhar olduğu kayyumiyet sırrıyla bir cihette kâim olduğunun hikmeti ise insanın şu vazifeleridir.

Zâtı Hayyı Kayyumun hitabına insan camiiyyeti itibariyle en mükemmel muhatap olduğundan, cenab-ı Allah’ın her biri birer sanat eseri olan varlıklarını hayret ile takdir ve tahsin etmekle sûbhanallah, maşaallah, bârekallah diyerek en yüksek sesli bir dellal olmak ve teşekkürlerin bütün nevileriyle, bütün nimetlerin nevilerine ve çeşit çeşit hadsiz ihsanlarına şükür ve hamd-ü sena etmektir.

Cenab-ı Allah bizi hakkıyla şükredenlerden eylesin.

Abdulkadir IŞIK – tefekkurdergisi.com 

“ADL” ismi ve Kâinattaki İlahi Adalet

Cenab-ı Hakkın tezahürüyle kendini tanıttığı birçok isimleri vardır. Bu isimlerin kainattaki tecellileriyle Cenab-ı Hak tanınır, bilinir. Bu isimlerin mahiyetlerinin anlaşılmasıyla da Allah’ı tanımaktaki mertebeler artmış olur.
Kainatta değişik mertebelerle tecelli eden bu isimlerin bazıları ism-i azam (Cenab-ı Allah’ın en büyük ismidir ki, bu isimle dua edildiği zaman dualar kabul edilir.) olarak değerlendirilmiştir. Ömürde ecel, Ramazan’da Kadir Gecesi gizli olduğu gibi, isimlerde de ism-i azamın gizli olmasının mühim bir hikmeti vardır.

Fakat her isminde azami bir mertebesi var ki; o mertebe ism-i azam hükmüne geçiyor. Evliyaların ism-i azamı ayrı ayrı bulması bu sırdandır. Mesela Hz. Ali ism-i azamı altı isimde zikrediyor. Abdulkadir Geylani “Ya hayy” gibi (Altı isim ferd, hay, kayyum, adl, hakem, kuddüs)
Bediuzzaman Hazretleri Hz. Ali’nin ism-i azam olarak değerlendirdiği altı ismin tahlilini yaparak mahiyetlerini beyan etmiştir.

Mesela Adl ismini izah ederken; Şu kainat öyle bir saraydır ki, o sarayda sürekli olarak tahrib ve tamir içinde çalkalanan bir şehir var ve o şehirde her vakit harb ve hicret içinde kaynayan bir memleket var.

O memlekette her zaman ölüm ve hayat içinde yuvarlanan bir alem var. Halbuki o sarayda, o şehirde, o memlekette, o alemde o derece hayretler içinde bırakan bir muvazene bir mizan bir ölçülülük hükmediyor, bilbedahe ispat eder ki; bu hadsiz mevcudatta olan değişim, gelir, gider her bir anda umum kainatı görür teftiş-i nazardan geçirir bir tek zatın nizamiyle ölçülür, tartılır.

Yoksa balıklardan bir balık bin yumurtacık ile ve bitkilerden haşhaş gibi bir çiçek yirmi bin tohum ile ve sel gibi akan unsurların, inkılapların hücumu ile şiddetle dengeyi bozmaya çalışan ve istila etmek isteyen sebepler başıboş olsaydı veyahut maksatsız serseri tesadüfe ve mizansız ölçüsüz kör kuvvete ve şuuruz, zulmetli tabiata havale edilseydi, o eşyadaki ölçü, o kainattaki denge öyle bozulacaktı ki; bir senede belki bir günde karmakarışık olurdu. Yani deniz karmakarışık şeylerle dolacaktı; kokuşacaktı; hava zararlı gazlarla zehirlenecekti; zemin ise bir mezbele, bir mezbaha bir bataklığa dönecekti. Dünya boğulacaktı.

İşte tüm hayat sahiplerinin bedenlerindeki hücrelerden, kandaki alyuvarlardan akyuvarlara, zerrelerin değişiminden, bedendeki cihazların birbirine uygunluğuna kadar o kadar hassas bir mizan ile o kadar ince bir ölçü ile tanzim edilir ve tartılır ki; insanın aklı hiçbir yerde hakiki olarak hiçbir israf hiçbir abes görmediği gibi; hikmet-i insaniye dahi her şeyde en mükemmel bir intizam ve en güzel bir ölçülülük görüyor; gösteriyor.

İşte gel güneş çeşitli oniki seyyarenin muvazenelerine bak. Acaba bu muvazene güneş gibi Adl ve kadir olan Zat-ı zülcelali göstermiyor mu? Ve bilhassa seyyarettan olan gemimiz (yani dünya) bir senede yirmi dört bin senelik bir dairede gezer, seyahat eder. Ve o harika süratiyle beraber zemin yüzünde dizilmiş, istif edilmiş eşyayı dağıtmıyor, sarsmıyor, fezaya fırlatmıyor.

Eğer sürati bir parça arttırılsa veya eksiltilseydi, sakinlerini havaya fırlatıp fezada dağıtacaktı. Ve bir dakika, belki bir saniye muvazenesini bozsa, dünyamızı bozacak; belki başkasıyla çarpışacak, bir kıyameti koparacak. Ve bilhassa zeminin yüzünde nebati ve hayvani dört yüz bin taifenin doğumu, ölümü, iaşesi ve yaşayışı noktalarında rahimane dengeleri, ışık güneşi gösterdiği gibi, hikmetli ve adaletli bir zatı gösterir.

Ve bilhassa o hadsiz milletlerin hadsiz fertlerinden bir tek ferdin azası, cihazatı, duyguları o derece hassas bir mizanla birbiriyle münasebattır ve ölçülüdür ki, o tenasüb o muvazene apaçık bir adaletli hikmetli bir yaratıcıyı gösterir. Ve bilhassa hayat sahibi her bir ferdin bedenindeki hücrelerin o derece hassas ölçüleri var, apaçık ispat eder ki; her şeyin dizgini elinde, her şeyin anahtarı yanında, bir şey bir şeye mani olmuyor. Umum eşyayı bir tek şey gibi kolayca idare eden bir tek adaletli ve hikmetli bir yaratıcının, ölçüsüyle, kanunuyla, nizamıyla terbiye ve idare olunuyor.

Baştan buraya kadar gözümüz önünde cereyan eden bu hadiseleri ifade edip her şeyin Cenab-ı Hakkın adalet terazisinden geçtikten sonra bu halini aldığını ifade edip gözümüz önünde bu işleri yapan zata insanların amellerini haşrın mahkeme-i kübrasında değerlendirmenin zor olmayacağını ifade ederek ADL isminin hem bu dünyada hem de ahretteki şumulüne dikkatleri çekerek ehemmiyetini ifade etmiştir.

Cenab-ı Haktan, her bir iman hakikatinin kuvvetlenmesine vesile olan isimleri okuyup anlamayı nasib etmesi temennisi ile…

Abdülkadir IŞIK – www.tefekkurdergisi.com