Etiket arşivi: Abdülkadir NURZADE

Bediüzzaman ve Sultan Abdülhamid Han

“Bir muallim kardeşimiz Sultan Abdülhamid’in hakkında Üstâdımızın hürriyet başında söylediği nutuklarda, Sultan Hamid’e hücum zannetmiş ve o kıymetdar Padişahın kıymetini takdir etmemiş gibi bir şüphe gelmiş?
Elcevab: Biz Üstâdımızdan aldığımız hakikat-i hal ile cevab veriyoruz.
Evvela: Üstâdımızın hayatındaki birinci bir düstûru: Kur’an-ı Ha-kim’in bir kanun-u esasisidir ki; “Bir adamın cinayetiyle başkası mes’ul olamaz!..” Kaide-i Kur’aniyesiyle o Padişah’ın zamanındaki hükûmetin hataları ona verilmez, diye daima hayatında ona hüsn-ü zan etmiş. Onun ba’zı zaman mecburiyetle ettiği kusurları onun muarızlarına karşı te’vile çalışmış.
Saniyen: Üstâdımız Hürriyetin başında bütün- kuvvetiyle şeriat dairesindeki Hürriyet-i şer’iye’yi sena etmiş, nutuklarıyla halkı o hürriyete davet etmiş.. Ve Hürriyet-i şeri’ye’ye muhalif olanlara demiş ki; “Eğer şeriat dairesinde olmazsa, istibdad namı verdiğiniz, bir şahsın mecburî, cüz’î ve hafif istibdadı, pek şiddetli bir istibdad-ı küllî olup inkisam edecek. Herkes bir nevi müstebid olur, istibdad-ı mutlak çıkar, binler istibdad hûkmüne dönecek. yani; hürriyet ölecek, bir istibdad-ı mutlak çıkacak. Hatta bu mes’elede, Üstâdımız idam için kurulan Divan-ı Harb-i Örfi’de(65) demiş ki: “Eğer Meşrutiyyet İttihatçıların istibdadından ibaret ise ve hilâf-i şeriat hareket ise, bütün dünya şahid olsun ki ben mürteciyim.
Salisen: Üstâdımız o zamanda, bir hiss-i kable-l vuku’ nev’inden şimdiki âlem-i İslâm’ın ecnebî istibdadından kurtulması ve bir cemahir-i mûttefika-i İslâmiye tarzında tezahüre başlamasını tasavvur etmiş, ümit etmiş, hissetmiş ve bütün kuvvetiyle bağırmış. Hürriyet-i şer’iyeyi takdir etmiş. O zamanki hitabelerinde demiş ki: “Hürriyet, terbiye-i İslâmiye ile olmazsa ölecek, yerine istibdad-ı mutlak çıkacak”
Rabian: Üstâdımızdan hem işitmişiz, hem halinden anlamışız ki: Ecnebilerin şiddetli desise ve kuvvetlerine karşı gösterdiği sebat ve metanet, hususan âlem-i İslâmın kısm-ı azamının halifesi olmak; Hem biçare vilâyat-ı şarkiye’nin bedevi aşairini “Hamidiye” alayları ile en yüksek bir derece-i askeriye ve medeniyeye onları sevk etmesi.. ve Hamidiye camiinde her cuma günü bulunması ve şeair-i İslâmiye’yi elden geldiği kadar müraat etmesi.. ve daima yıldız dairesinde ma’nevî Üstâd kabul ettiği bir şeyhi var olduğu gibi; çok hasenatı için Üstâdımız bütün hayatında onu Padişahlar içinde bir nevi velî hükmüne geçtiğini kanaat etmiştir.
Hamisen: İnsan hatasız olmaz. Eğer onun hakkında o zaman nutuklarında, bir mecburiyet tahtında şiddetli hataları olsa da, elbette o hatanın hiç bir ehemmiyeti kalmaz. Hem Aşere-i Mübeşşere içinde, Hazret-i Ali (R.A.) ile Hazret-i Talha ve Zübeyr’in birbiri hakkındaki hataları, onların Hakikat-ı İslâmiye’ye dair uhuvvetlerine zarar vermediği gibi, elli sene evvel Üstâdımızın merhum Padişah’ın hakkında bir hatası medar-ı i’tiraz olamaz.
Üstâdımızın hizmetinde bulunan
Nur Talebeleri
Görüldüğü üzere, bu lâhika mektubunda beş vecihle merhum Sultan Abdülhamid tebrie ediliyor. Ve onun hasenâtı seyyiatına mutlak şekilde galib olduğundan ma’nevî makâmı, derecesi yüksek olduğunu ve Bediüzzaman Hazretleri diğer hürriyetperverlerden çok derece hafif, nasihat kabilinden bazı itirazlarını da kendi üzerine alıyor ve Padişah’ı lâyık olduğu nisbette medhediyor. Mufassal Tarihçe 1 – 226
Bizzât Bediüzzaman Hazretleri’nin son on senelik hayatının en yakın talebe ve hizmetkârlarından duyduğumuz bir iki rivayeti daha kaydedelim:
1- Mustafa Sungur ağabeyden bir çok defa duymuşuz ki: Üstâd Hazretleri Sultan Abdülhamid hakkında eskiden itirazvarî ba’zı makaleleri için, bir defasında şöyle buyurmuşlardı, eliyle mübarek başına vurarak: “Keçel Said, sen şefkatli bir Padişah’a müstebit diye itiraz etmiştin. Onun cezası olarak şu dehşetli istibdatların zulmünü çek!”
2- Yine Mustafa Sungur nakletti: Bir gün Üstâdımız merhum Sultan Abdülhamid hakkında demişti ki: Sultan Abdülhamid velidir. Ben onu hususi dualarım içine almışım. “Her sabah, ya Rabbi sen Sultan Abdülhamid Han ve Sultan Vahidüddin ve Hanedan-ı Osmaniye’den râzı ol!” diye dualarımda yadederim” demişlerdi.
Bediüzzamanın hizmetkârlarından Bayram Yüksel de aynı rivayetleri nakletmektedir. (Bak: Son şahitler-1, s: 379-455)
İşte mevzuumuzun başından buraya kadar, gerek yazılı gerek rivayet yollu ifade ve beyânların mecmuundan çıkan netice şudur ki: Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri eskiden 2’nci Meşrutiyyet’in i’lânından evvel ve sonrasında, Hürriyet-i şer’iyenin gerçek mânâda Osmanlı devleti idaresinde yerleştirilmesini..
ve bu meyanda Hilâfet Saltanatı’nın idaresini, bir kaç paşanın fikir ve tedbiriyle değil, büyük bir millet meclisi ve onun yanında geniş ve büyük bir şûra meclisi tarafından kararlar altına alınmasını istemiş ve bu yolda mücadele vermiştir. Bu mücadeleleri esnasında, bazen bilmünasebe ve dolayısıyla Sultan Abdülhamid’e karşı da i’tirazvari veya nasihat şeklinde sözleri varid olmuştur. Lâkin Bediüzzaman’ın bu kabil sözleri ise, bir İslâm Halifesinden bazı hizmetlerin yapılmasını taleb ve bazı nasihat şeklinden ibaret olduğu, yukarıda nakledilen yazılı ifadelerinden açıkça anlaşılmaktadır. Başkaca herhangi bir itiraz, şahsiyyetine bir hücum tarzı yoktur vesselâm…
Mufassal Tarihçe 1 – 227
Abdülkadir NURZADE
https://www.facebook.com/nurzadeler
Tavsiye yazı için tıklayınız
www.NurNet.org