Etiket arşivi: aç kalb ve vicdanlar

Hayâ ile kuşanmak

BAŞÖRTÜLÜ ÇOK da mütesettir az. Bezle, kumaşla örtünen çok fakat edeple örtünen, Settar ismine ayinedarlık eden az. Kendini belli edici, dikkatleri üzerine çekici, nazarları davet edici sözüm ona başını örtenler tesettürün neresinde, edebin hangi deminde, şeairi ilan etmenin hangi şuurunda?

Kıyafetler dünya ehline benzediği gibi tavırlar, davranışlar, haller de benzer oldu? Çelişkiler keşmekeşinde savunmasız duruşumuz bizi savruk kılıyor; zihnimiz açık, aklımız açık, hislerimiz açık… Birkaç metre elbise örtmüyor bu kadar açıklığı.

Başörtüsü diye bir kavram var mı İslam literatüründe? Açık bir şekilde tesettür emri var. Zihni süzgeçler, kalbi kapılar olmayınca “başörtüsü” diye bir acube giriveriyor içeri… Başörtüsü, başörtüsü diye diye örtünmek başı örtmekten ibaret algılanıyor ve uygulanır oluyor. Sokak manzaralarını tarife ve tasvire gerek var mı?

Zahirdeki elbiselerimiz, kıyafetlerimiz, hallerimiz; batınımızın keyfiyetini haber veriyor. Kalbe kök salmayan, akla yerleşmeyen, vicdana işlemeyen, şuura şevk vermeyen iman; dışa aynıyla yansıyor, ne kadarsa o kadar görüntü veriyor.

İman önceliğini koruyor; yenilenmek, geliştirilmek, genişletilmek istiyor. Akıl aç, kalp aç, latifeler aç, ruh aç… Bu kadar açlıkla sokağa çıkılırsa “başörtüsü” gibi kavramlara yem olunur, açık yanlarımız bir bir ortaya çıkar.

Sefahat rüzgârlarının şiddetle estiği, cazibedar fitnelerin kasırga gibi kavurduğu, uyutucu avutucu oyuncakların çoklukla bulunduğu, dünyevileşmenin silindir gibi ezdiği şu zamanda hayayı kuşanmak, edeple tesettüre bürünmek büyük kahramanlık ister.

Evet, alevleri göklere yükselen yangın sönmedi. İçinde aklımız yanıyor, kalbimiz yanıyor, latifelerimiz yanıyor, evlatlarımız yanıyor, sevdiklerimiz yanıyor… Korunaklı elbise giymeden, imani tesettüre bürünmeden, kalbi şüphelere karşı örtmeden, o yangını söndürmeğe koşmak mümkün mü ve ne derece netice verir?

Gönül yaşları ile söner o ateş; kavak ağaçlarının rüzgârda savrulmasından ağlayan gönülle, okulun bahçesinde bayramda oynayan gençlerin elli sene sonraki hayatını gören gönülle, gözümde ne cennet sevdası ne cehennem var korkusu var diyen gönülle… Feragati, fedakârlığı hayatının şiarı yapan şefkatli gönülle…

Biz de kavak ağacı görüyor yanından geçip gidiyoruz, imana uymayan hal görünce kınayıp geçiyoruz, gülenlerin halini görüyor ağlayamıyoruz… Kınamak kolay, kendi kalbine bakmak, ayıplarını kusurlarını görmek zor…

Edebe bürünmek, hayâ ile kuşanmak için zoru başarmaktan başka çare var mı?

11/09/2012

© 2012 karakalem.net, Hüseyin Eren