Etiket arşivi: ahir zaman

Görün, Nasıl Müthiş Bir Zamanda Yaşıyoruz?

Bu Zaman imanı kurtarmak zamanıdır. E: 242

Bu Zaman şahsi ma’nevi zamanıdır.E: 267

Bu Zaman adeta fetret devri denmeye seza dır.B: 375

Bu Zaman cemâat zamanıdır, cemâatın ruhu olan şahsı ma’nevi daha metindir. Ms: 102

Bu Zaman cemâat zamanıdır, şahıs zamanı değil. Şahıs dâhî ve hattâ yüz dâhî derecesinde olsa, bir cemâtın mümessili olmazsa, bir cemâatin şahs- ma’nevîsini temsil etmezse? Muhâlif bir cemâatın şahsi ma’nevisîne karşi mağlubdur. 29. M:439

Bu zaman ehli hakikat için, şahsiyet ve enâniyet zamânı değil. Zaman cemâat zamanıdır. Cemâatten çıkan bir şahs-ı ma’nevi, hükmeder ve dayanabilir.K:143

Bu Zaman hem İmân ve din için, hem hayat-ı içtimâîye ve şeriat için hem hukuk-u âmme ve siyaset-i islamiye için, gayet ehemmiyetli birer mü-ceddid ister. K: 189

Bu Zaman tarika zamanı değil, belki iman kurtarma zamanıdır.E:29 E:67

Bu Zaman cemâat zamanıdır, ferdi şahıslar dehâsı, ne kadar harika da olsa, cemâatın şahsi ma’nevîsinden gelen dehâsına karşı mağlûb düşebilir.E:71

Bu Zaman eskizaman gibi değildir. Eski zamanda imanı kurtaran on el varsa, şimdi bire inmiş. İmansızlığa sevk eden sebepler eskiden on ise şimdi yüze çıkmiştır. S:760

Bu Zamanda en rağbetli en iftiharlı (şey maalesef) siyasetle iştigal ve dünya hayatını te’min etmektir.Ms:91

Bu Zamanda ehl-i islamın en büyük tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir daleletle kalplerin bozulması ve imanın zedelenmesidir. 16.L:104

Bu Zaman âile hayatının dünyevi ve uhrevi saâdetinin ve kadınlarda ulvi seciyelerinin inkişâfının sebebi, yalınız daire-i şeriâttaki âdab-ı islamiyetle olabilir.24.L: 202

Bu Zamanda Risale-i Nura ekmekten ziyada işhtiyâç vardır.K:121.E:65

Bu Zamanda mimsız medeniyetin icabatından olarak hacatı zaruriye dörtten yirmiye çıkmış Em.2: 242

Bu Zamanda tiryakilikle görenekle ve itiyadla hacat-ı gayri zaruriye, hacat-ı zaruriye hükmüne geçmiş. Âhirete iman ettiği halde, zaruret var diye ve zâruret zannıyla, dünya menfaâtı ve maişet derdi için dünyayı ahrete tercih ediyor. Em.2: 242

Bu Zamanda öyle günahlar, zulumlar oluyor ki rahmet istemeye yüzümüz kalmıyor, ma’sum hayvanlar da azap çekerler.E: 33

Bu Zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife imanı kurtarmaktır, başkasının imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır.E: 63

Bu Zamanda dalalet fenden ilimden geldiği için, ancak onları izale etmeye ve nesli atiden o belaya düşen kısmını kurtarmağa,karşılarına dayanmağa Risale-i Nur gibi her cihette mükemmel bir eser lazımdır. E: 22

Bu Zamanda enaniyet çok ileri gitmiş. Herkes kameti miktarınca bir buz parçası olan enâniyetini eritmeyip, bozmuyor, kendini mazur biliyor. Ehli hak zarar eder. Ehli ilhad istifade ediyor. K: 196

Bu Zamanda efkâr, bizzat saâdeti dünyaya müteveccihtir. Mn:91

Bu Zamanda israfata medar olacak para, çok pahalıdır. Mukabilinda bâzen haysiyet, nâmûs rüşvet alınıyor. Bâzan mukaddesat-ı diniye mukabil alınıyor, sonra menhus bir para verıliyor.19.L: 141

Bu Zamanda Nurlarla hizmeti imaniye, her tarafa ilanatla ve muhtaç olanların nazarlar-ı dikkatlerini celbetmekle olur.26.L:266

Bu Zamanda siyaset kalpleri ifsâd eder ve asabi ruhları azab içinde bırakır. Selamet-i kalb ve istirahatı ruh isteyen adam siyaseti bırakmalıdır. K: 123

 

Bu Zamanda şüpheli mallarda, zaruret derecede iktifa etmek lazımdır.19. L: 142

Bu Zamanımız münkêrat ve bid’alar seylinin ihatası zamanıdır.Ms: 181

Bu Zamanımızın ceryanı (benim gibi) çokların vehmıni tehlikelere atmıştır. Allahın izniyle Mesnevi Nuriye onları kurtaracaktır ümidindeyim (Bediüzzaman) Ms: 50

Bu Zamanın hastalığı benlik, enaniyet, hotfuruşluk ve hayatını güzelce medeniyet fantaziyeleri ile geçirmek iştihası, tiryaki gibi hastalıklardır. Em.2: 246

Bu Zamanın marazı akibeti görmeyen kör hissiyatın hükmüyle, hazır bir dirhem zehirli lezzeti, ileride bir batman safi lezzete tercih etmektir.K:197

Zamanımızda beşerin nazarı dikkatı başka maksatlara müteveccihtir.27.S : 492

Zamanımızda saâdeti ebediyeye bedel, saâdeti dünyeviyeye medarı nazardır.27,S: 492

Zamanımızda tevekkülsüzlük içinde derd-i maîşet rûha sersemlik ve felsefe-i tabiye ve maddiye akla körlük vermiştir.28.S 515

Zamanımızda yalanın müdhiş çirkinliği gizlenip, doğruluğun parlak güzelliği görünmemeye başlamıştır.27.S:490

Zamanımızda mergûb siyaset metâ-ı ve hayat-ı dünyeviyenin te’mini ve felsefenin revaçlarıdır.27.S: 481

Zamanımızın fitnesi en büyük bir fitne olduğundan, hem müteaddid hadisler, hem çok işarat-ı Kur’aniye ayni tarihiyle haber veriyorlar.13.Ş: 332

Zamanımızın nazarı, saâdeti dünyeviyeye bakıyor, ahkâmları ona tevcih ediyor, ruhu şeriattan yabânidir, şeriat nâmına içtihad edemez.27S:482

 

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

İslam’ın terör dini olmadığını Kur’an’dan delil getirerek ispat eder misiniz?

Kur’an, terörü lanetlemiş, anarşiyi ve fitneyi en dehşetli bir olay olarak nitelemiştir. İslamiyet, her türlü terör, zulüm ve ihaneti yasaklar; her türlü anarşiye, bozgunculuğa şiddetle karşı çıkar. İslamiyet, zarara zararla karşılık vermez. İslam dini, adaleti tesis etmek, azgın nefislerin tahakküm ve istibdadını kırmak ve insan vicdanını itidal haline getirmek için taraf-ı ilahiden gönderilmiştir. Bu nedenle İslam bu konuda çok hassastır. Öyle ki, Kur’an, haksız olarak bir cana kıymayı, kan akıtmayı bütün insanlık alemine karşı işlenmiş en dehşetli bir cinayet olarak nitelendirmektedir.

Nitekim, Cenab-ı Hak : “Kim ki, bir cana karşılık veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık (ceza) olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa BÜTÜN İNSANLARI ÖLDÜRMÜŞ GİBİ OLUR. Her kim de bir hayatı kurtarırsa BÜTÜN İNSANLIĞI KURTARMIŞ GİBİ OLUR” (Mâide Sûresi, 32)buyurmaktadır.

Kur’an, terör ile birlikte her türlü fitne ve fesadı da lanetlemiştir. Kur’an-ı Kerim, fitne çıkartan, toplum hayatında fitneye vesile olan ve yönetime geçtiği zaman fitne tohumları ekenlerin ifsat ve şerlerine dikkati çekmiş, bozgunculuğun dehşetini, fitnenin vahametini açık bir biçimde ortaya koymuştur : “ O yeryüzünde iş başına geçti mi, orada fesat çıkarmaya, ekini ve zürriyeti kökünden kurutmaya koşar. Allah fesadı sevmez” (Bakara Sûresi 2/205)

Kur’an, fitneyi yasaklamıştır. Bir Ayet-i Kerimede Cenab-ı Hak :“Fitne, zulüm ve baskı adam öldürmekten daha korkunçtur” (Bakara Sûresi, 217 ) buyurmaktadır.

Kur’an’ın bu gibi ayetlerinden tam istifade eden bir Müslüman’ın ruhunda düşmanlık, kin, vahşet yoktur. En büyük düşmanıyla bir nevi kardeşliği vardır.Mümin, “Yaratılanı hoş gördük, Yaratandan ötürü” hakikatini kabullenir. Mümin, muhabbet fedaisidir.Husumete vakti yoktur. . Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim de, bir kısım insanların zararlarının diğer bir kısım insanlar tarafından engellenmesi neticesinde mabetlerinin zararlardan korunduğunu ifade ederek, inanların dikkatlerini zararların önlenmesine çekmektedir: “…. Çünkü, Allah insanları birbirlerine karşı savunmasız bıraksaydı, şüphesiz o zaman, içlerinde Allah’ın isminin çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler (çoktan) yıkılıp gitmiş olurdu” (Hac Sûresi, 40).

Hz. Muhammed (s.a.v), rahmet ve şefkat peygamberidir. Kur’an-ı Kerimde Cenab-ı Hak : “(Resulüm!) Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya Sûresi,107 ) buyurmaktadır.

Hz. Peygamber, güzel ahlakın bütün kısımlarını hayatında en güzel bir şekilde fiilen sergilemiş, hayatı boyunca ashabını fitneden sakındırmıştır. Fevkalade bir ciddiyet ve hassasiyet ile fitneden kaçınmayı emretmiştir:

Fitneden kaçının ! Çünkü o esnada dil, kılıç darbesi gibidir.” (İbn-i Mace, Fiten,24 )

Şurası muhakkak ki, bir fitne, bir ayrılık ve bir ihtilaf olacak.Bu durum gelince Uhud’a kılıcınla git! Kırılıncaya kadar onu taşa çal. Sonra evinde otur. Hatta sana günahkar bir el veya ölüm gelinceye kadar (evinden çıkma)” (İbn-i Mace, Fiten, 24)

Kıyametten hemen önce karanlık gecelerin parçaları gibi fitneler var. Kişi o fitnelerde mümin olarak sabaha erer, akşama kafir olur ; mümin olarak akşama erer, sabaha kafir çıkar. O fitnede oturan, ayakta durandan hayırlıdır. yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçlarınızı da taşa vurun. Sizden birinin evine girerlerse Hz. Adem’in iki oğlundan hayırlısı olsun(ölen olsun, öldüren değil ) ( Ebu Davut, Fiten 2, Tirmizi, Fiten 33)

Sorularlaislamiyet

Ahirzaman Fitnelerine Karşı Bediüzzaman’dan Gençlere Tavsiyeler

ahirzaman-fitnelerine-karsi-bediuzzamandan-genclere-tavsiyelerGençler, toplumun gelişmesindeki, ilerlemesindeki en önemli unsurlardan biridir. Dolayısıyla gençliğe yatırım yapan, gelişimini önemseyen, yeterli donanımlara sahip olmaları noktasında özellikle dini ve ahlaki konularda onları eğiten toplumlar, daha duyarlı, daha medeni toplumlar haline gelmiştir.

Gençliği müsbet alanlara yönlendirip; onların, hem kendileri, hem ülkeleri, hem dünya, hem de insanlık adına yararlı olmalarını beklemek gerekirken, tam tersi olarak özellikle gençleri kışkırtıp kendi kötü emellerine alet etmeye çalışan karanlık güçler de var. Bu noktada televizyonun ve internetin etkisi çok büyük olmakla birlikte, bu mecraların müsbet manada kullanılmasına teşvik de gayet önemli. Özellikle bu gibi durumlarda sesimizin daha gür çıkması ve tabiri caizse hakikatleri haykırmamız büyük önem arzetmekte.

İşte Bediüzzaman Said Nursi, gençliğin sahip olduğu enerjiyle çok yararlı işlere vesile olabileceği gibi, zararlı işlere de vesile olabileceğini görüp, gençlerin dikkat etmeleri gereken önemli hususları yıllar öncesinden haber veriyor.

GENÇLİK ATEŞİYLE HARCANAN HAYATLAR

Bediüzzaman, gençlik ateşine kapılıp, gayrı meşru yollarla israf edilen gençliğin sonunda elem dolu bir hayat olduğunu vurgular: “Gençlik gidecek. Sefahette gitmişse, hem dünyada, hem ahirette binler bela ve elemler netice verdiğini ve öyle gençler ekseriyetle suiistimal ile, israfat ile gelen evhamlı hastalıkla hastahanelere ve taşkınlıklarıyla hapishanelere veya sefalethanelere ve manevi elemlerden gelen sıkıntılarla meyhanelere düşeceklerini anlamak isterseniz, hastahanelerden ve hapishanelerden ve kabristanlardan sorunuz.

Elbette hastahanelerin ekseriyetle lisan-ı halinden, gençlik saikasıyla israfat ve suiistimalden gelen hastalıktan eninler, eyvahlar işittiğiniz gibi, hapishanelerden dahi, ekseriyetle gençliğin taşkınlık saikasıyla gayr-ı meşru dairedeki harekatın tokatlarını yiyen bedbaht gençlerin teessüflerini işiteceksiniz. Ve kabristanda ve mütemadiyen oraya girenler için kapıları açılıp kapanan o alem-i berzahta, ehl-i keşfü’l-kuburun müşahedatıyla ve bütün ehl-i hakikatin tasdikiyle ve şehadetiyle, ekser azaplar, gençlik suiistimalatının neticesi olduğunu bileceksiniz.”

ZARARA RIZASIYLA GİDENE MERHAMET EDİLMEZ

Bediüzzaman, beş on senelik gençlik hayatının gayrı meşru zevkleri için ebedi hayatımızı tehlikeye atmanın akıl karı olmadığı gibi, dünyada da bu tarz bir hayatın ağır bedelleri olduğunu herkesin anlayacağı şekilde anlatır: “Hem nev-i insanın ekseriyetini teşkil eden ihtiyarlardan ve hastalardan sorunuz. Elbette, ekseriyet-i mutlaka ile esefler, hasretlerle “Eyvah, gençliğimizi bad-ı hava, belki zararlı zayi ettik. Sakın bizim gibi yapmayınız” diyecekler. Çünkü beş on senelik gençliğin gayr-ı meşru zevki için, dünyada çok seneler gam ve keder ve berzahta azap ve zarar ve ahirette Cehennem ve sakar belasını çeken adam, en acınacak bir halde olduğu halde, اَلرَّاضِى بِالضَّرَرِ لاَ يُنْظَرُ لَهُ sırrıyla, hiç acınmaya müstehak olamaz. Çünkü zarara rızasıyla girene merhamet edilmez ve layık değildir.

Cenab-ı Hak bizi ve sizi bu zamanın cazibedar fitnesinden kurtarsın ve muhafaza eylesin. Amin.”

HİS VE HEVESAT KÖRDÜR

“Evet, gençlik damarı akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördür, akıbeti görmez; bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder; bir dakika intikam lezzeti ile katleder, seksen bin saat hapis elemlerini çeker; ve bir saat sefahet keyfiyle, bir namus meselesinde, binler gün hem hapsin, hem düşmanın endişesinden sıkıntılarla ömrünün saadeti mahvolur.”

Risale Ajans

Said Nursi Hristiyanlığı Övmüş Müdür?

Bediüzzaman mevcut Hristayanlığı değil belki Gerçek İsevilik olarak adlandırdığı, tevhid dinine inanacak ahirzamandaki bir takım İsevilerden bahseder ki; Nursiye göre bunlar, İslamiyet ile omur omuza vererek dinsizliğe karşı mücadele edeceklerdir.

Hz. İsa’nın yeryüzüne ilk gelişinde tebliğ etmiş olduğu hak din, özünden uzaklaşmış ve tahrif edilmiştir. Kuran’da bildirildiği gibi, Hz. İsa’nın ardından üçleme ve Hz. İsa’nın ilahlaştırılması (Allah’ı tenzih ederiz) gibi çeşitli sapkın inanışlar Hıristiyanlığa dahil edilmiştir. Nursiye göre, Hz. İsa yeryüzüne geldiğinde öncelikle, Hıristiyanlığı bu sapkın inanışlardan arındıracaktır.

İki bin yıldan bu yana özünden uzaklaşma süreci yaşamış olan Hıristiyanlığı özüne döndürebilecek olan tek kişi Hz. İsa’dır. Kendisini bekleyen Hıristiyan dünyasına gerçek din ahlakını yani Kuran’da bildirilen İslam ahlakını anlatacak, Hıristiyan dünyası hak dine yönelecektir. Hz. İsa’ya tabi olanlar da gerçek İseviler olacaklardır. Nursi’nin ifadelerini incelediğimizde gerçek İsevilerin; Kuran ahlakına ve sünnete uyan, Hz. İsa’ya itaat eden kimseler olacağı anlaşılmaktadır.

Bu dönemde dinlerinin içine karışmış olan hurafelerden ve batıl inanışlardan yüz çevirerek gerçek İslam ahlakına yönelecek olan Hıristiyanlar ve samimi Müslümanlar, gerçek İseviler olacaklardır. Müslümanlar ve batıl inanışlarından kurtulan Hıristiyanlar, Hz. İsa vesilesiyle büyük bir ittifak kuracaklardır. Gerçek İsevilerin ittifakı yeryüzündeki din ahlakına karşı olan her türlü sistem ve uygulamanın tamamen ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır. (Mektubat, Onbeşinci Mektub)

Üstad Bediüzzaman’ın konuyla ilgili bazı açıklamaları şu şekildedir:

Ahir zamanda Hazret-i İsa (as) gelecek, Şeriat-ı Muhammediye ile amel edecek” mealindeki hadisin sırrı şudur ki: Ahir zamanda felsefe-i tabiiyenin (tabiat felsefesi) verdiği cereyan-ı küfriye (inkarcı hareket) ve inkar-ı uluhiyete (Allah’ı inkar) karşı İsevilik dini tasaffi ederek (arınarak) ve hurafattan tecerrüd edip (hurafelerden temizlenip) İslamiyete inkılab edeceği bir sırada, nasıl ki İsevilik şahs-ı manevisi, vahy-i semavi kılıncıyla o müdhiş dinsizliğin şahs-ı manevisini öldürür; öyle de Hazreti İsa, İsevilik şahs-ı manevisini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı manevisini temsil eden Deccal’ı öldürür. Yani inkar-ı uluhiyet fikrini öldürecek. (Mektubat, Birinci Mektub)

“… felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfriye ve inkar-ı uluhiyete (Allah’ı inkar) karşı …” Bediüzzaman; Hz. İsa’nın, maddeciliğin ve sefahatin meydana getirdiği inkarcı harekete ve Allah’ın varlığını inkar edenlere karşı büyük bir mücadele yürüteceğini belirtmektedir.

“İsevilik dini tasaffi ederek (arınarak) ve hurafattan tecerrüd edip İslamiyete inkılab edeceği …” Bediüzzaman bu hikmetli açıklamasında Hz. İsa’nın ahir zamanda tekrar dünyaya geldiğinde, İslam dininin gereklerine göre hareket edeceği yönündeki hadisi tefsir etmektedir. Hz. İsa’nın mücadelesi çeşitli hurafeler ve geleneklerle özünden uzaklaşan Hıristiyanlığın özüne dönmesi ile başlayacaktır. Hz. İsa Hıristiyanlığı tüm batıl inanışlardan temizleyecek ve ona tabi olduklarını söyleyen tüm Hıristiyanlar gerçek din ahlakına yani İslamiyet’e döneceklerdir.

Ve Kuran’a iktida (uymak, tabi olmak) ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu (tabi olunan) makamında kalacak. Din-i Hak, bu iltihak neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; alem-i semavatta cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa (as), o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık (Hz. Muhammed sav), bir Kadir-i Külli Şey’in va’dine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey va’detmiş, elbette yapacaktır. (Mektubat, Onbeşinci Mektub)

“… Kuran’a iktida (uymak, tabi olmak) ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu makamında kalacak.” Hıristiyanlığın Hz. İsa ile başlayacak olan hak dine dönüşümü, son kitap olan ve herkesin uymakla mükellef olduğu Kuran’a tabi olmakla neticelenecektir. Hz. İsa’nın şahsı ve ona tabi olan Hıristiyanlar İslam’a tabi olacaktır.

“Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak.” Hz. İsa öncülüğündeki Hıristiyanlık Kuran’a tabi olduğunda çok büyük bir güç oluşacaktır. Çünkü günümüzde dünya nüfusunun çoğunluğuna sahip iki din olan Hıristiyanlık ve Müslümanlık hem siyasi, hem ekonomik hem de manevi yönden çok büyük iki kuvvettirler.

Bu nedenle de dinsiz ideolojiler karşısında birleştiklerinde çok büyük bir güç kazanarak dinsizlik akımlarını fikren mağlup edip, dağıtacaklardır. İnsanları hayatlarının gerçek amacından uzaklaştıran bencil, sevgisiz, çatışmacı bir hayata iten maddeci felsefe ve dinsizliğin dünya üzerindeki etkileri, iki dinin birleşmesiyle ortadan kalkacaktır.

“Cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa (as), o din-i hak cereyanının başına geçeceğini…“: İki dinin ittifakı ve Hıristiyanların Kuran’a tabi olması ile dünyada nüfus çoğunluğuna sahip olacak iki din, tek bir ses ve tek bir vücut gibi hareket edecek, bu hak dinin başına ise Hz. İsa geçecektir. Bediüzzaman bu sözünde Hz. İsa’nın yeryüzüne gelip, samimi olarak iman edenlerin başına geçeceğini Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde haber verdiğini hatırlatmış ve bu nedenle de bu haberin mutlak gerçekleşecek olan hak bilgi olduğunu söylemiştir.

Yukarıdaki ifadelerden de rahatlıkla anlaşılabileceği gibi, Bediüzzaman İseviliğin mevcut halini değil, belki ahirzamanda Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne inmesiyle başına geçeceği, hurafelerden arındırılmış ve tevhid dini olan hakiki bir İsevilikten bahsetmektedir.

www.bediuzzamansaidnursi.org