Etiket arşivi: Ahmet Şahin

“Benden Adam Olmaz” diyenler!

“-Ben İslamî bir hayat yaşarken bazen istemediğim hatalar yapıyor, vicdanen rahatsızlık duyduğum yanlışlara düşüyorum.

Bu defa da benden adam olmaz diyerek ümitsizliğe kapılıyor, bu hayattan uzaklaşma düşüncesine giriyorum. Benim bu sürçmeli hayatıma nasıl bakıyorsunuz? Benden gerçekten de adam olmaz mı? Böyle bazen sürçüp düşen adam ayağa kalkıp da yoluna yine devam edemez mi?.” (Başı dumanlı genç)

 İradesinin hakkını tam veremeyerek yaptığı yanlışlarından dolayı ümitsizliğe kapılan bu genç kardeşimize hemen ifade etmeliyim ki, kıble istikametli yolda yürüyen adamın da bazen ayağı kayabilir, dengesini bozup kirli bir zemine düşebilir. Bu türlü kazalarda mühim olan; ‘ben dengemi bozup düştüm, artık benden adam olmaz!..’ demeyip hemen ayağa kalkarak yoluna yine devam etmek.. Bu takdirde düşmenin sonucunda fazla hasar yoktur. Çünkü kalkıp yoluna tövbe istiğfarla yine devam vardır.

 Burada tehlike şuradadır:

 – Eyvah, ben dengemi kaybedip düştüm, üstüm başım kirlendi, artık benden adam olmaz.. ümitsizliğine kapılıp hedefine doğru yürüme azim ve aşkını kaybetmektedir tehlike..

 Halbuki, maruz kaldığı hatalarından dolayı ümitsizliğe kapılmak kesinlikle yanlıştır. Çünkü Allah Resulü Efendimiz (sas), böyle hata yapanların tekrar kalkarak yollarına devam edeceklerini haber verdiği hadisinde şöyle uyarıda bulunuyor tüm insanlara:

 “Ademoğlunun hepsi de hata yapabilir. Ancak hata yapanların hayırlıları da vardır. O hayırlılar, hatalarından sonra tövbe ile yollarına devam edenlerdir!.

 Evet, hadis böyle haber veriyor hata yapanların hayırlılarını: “O hayırlılar hatadan sonra ümit kesmeyip tövbe ile yoluna devam edenlerdir!

 Nitekim böyle hata yapanlardan biri ile Hz. Ali efendimiz arasında geçen şu ibretli konuşma bize çok net davranış örneği vermektedir. Birlikte okuyalım bu muhteşem soru cevapları. Hatalarından dolayı ümitsizliğe düşen bir adam soruyor:

 -Ben yaptığım yanlışlarımdan dolayı ümidimi kaybettim, ne dersiniz bana?

 -Henüz tövbe kapısı kapanmadı ki ümidini kaybedesin; tövbe ederek yoluna devam et! derim.

 –Ama benim günahım öyle çok ki, tövbe ile affedilecek gibi değildir!

 -Hiç düşündün mü, senin günahın mı çok, yoksa Rahman olan Rabb’imizin affı mı?

 -Elbette Rabb’imizin affı çok!.

 -Öyle ise affı senin günahından çok olan Rabb’inden ümidini kesmeden tövbe ile yoluna devam et.

 -Ya imam! Ne zamana kadar bu tövbe? Cevapta tereddüt yoktur:

 – Tövbe ettiğin günahı terk edinceye kadar tövbe!..

 Demek ki, kıble istikametli yolumuzda yürürken bazen sürçüp düşmek ademoğlunun beşeriyeti icabıdır. Ancak düştüğü yerde ümitsizliğe kapılıp kalmak, beşeriyetin icabı değil, şeytanın verdiği vesvesenin gereğidir!. Çünkü şeytan da düştüğü yerde ümitsizliğe kapılıp kalmayı tercih etti, sonunda İblis oldu. Adem babamız ise yasak meyveden yeme yanlışından sonra ümidini yitirmeyip tövbe ile yoluna devam etti, o da peygamber oldu.

 Öyle ise sürçmelerden sonra kalbimize gelen duygu ve düşüncelerimizi iyi kontrol etmemiz gerekir. Eğer kalbimize gelen Rahmanî ilham ise ümit kestirmez, yola devam etme duygusu verir; şeytanî vesvese ise ümit kestirir, düştüğün yerde kal, senden adam olmaz ümitsizliği telkin eder.. Halbuki, biz ademoğluyuz, peygamber babamızın yaptığını yapmalı, hata yapanların hayırlısı olmayı tercih ederek, tövbe ile yolumuza devam etmeliyiz..

 İşte tüm bu gerçeklerden sonra başı dumanlı genç kardeşime diyorum ki:

 -Kalbine hücum eden düşünceleri incele, ümitsizlik veren şeytanî vesvese mi, yoksa ümit veren Rahmanî ilham mı, ayırımını mutlaka yap. Böyle bir ayırımdan sonra başındaki vesvese dumanını dağıtır, ümitle kıble istikametli yoluna hem de tereddütsüz devam etme azmi duyabilirsin.Bundan eminim. Kıble istikametli yolunda hayırlı yolculuklar..

Ahmet Şahin

www.ahmetsahin.org

Vallahi iman etmiş olmaz!

Ülkemizdeki tüm insanları kardeş biliyoruz.. -İnsan kardeşi.. İslam kardeşi.. Kardeşlerimizle sevgi saygı içinde muhatap olup kucaklaşmayı da bu kardeşliğimizin vazgeçilmez bir gereği olarak görüyoruz. Hatta böyle devrelerde kardeşliğimizi pekiştirme ve kuvvetlendirmeyi de en makbul hizmetimiz ve amelimiz diye yorumluyoruz..

Çünkü, Müslümanların kendi içindeki kardeşlik duygusunu zayıflatarak birbirlerine karşı savaşa girişmelerini de görünce, bir daha anlıyoruz ki, bugünün Müslüman’ının en makbul amel ve hizmeti, aralarındaki kardeşlik duygularını kuvvetlendirmek, sevgi, saygı ile kucaklaşmalarını sağlamaktır..

Nitekim kardeşliğin bu öneminden dolayı Efendimiz (sas) Hazretleri de, en uyarıcı ifadesini kardeşliği koruma konusunda kullanarak üç defa tekrarladığı ikazında buyurmuş ki:

Vallahi iman etmiş olmaz, vallahi iman etmiş olmaz, vallahi iman etmiş olmaz!

Sorarlar:

-Ya Resulallah kim iman etmiş olmaz? Şöyle haber verir iman etmiş olmayanı:

Kardeşlik duygusunu korumayan kötü ahlaklı Müslüman!.

Evet, kardeşlik duygusunu korumayan, çevresine karşı itici ve ayırıcı davranan insan, bu itici tavrını devam ettirdikçe tam iman etmiş sayılmaz! Çünkü bu sevgisiz tavrıyla birlik beraberlikte gevşeme ve ayrışmalar meydana getirir. Kardeşlik duygusu kaybolmaya, arkasından da düşmanlık duygusu gelişmeye başlar..

Halbuki Rabb’imizin en sevdiği kulu, kardeşlik duygusunu koruyan kuludur.

Nitekim ashaptan Üsame bin Şüreyk bir müşahedesini şöyle anlatmaktadır.

Efendimiz’in (sas) huzuruna giren bir grup insandan biri şöyle sordu:

-Ya Resulalllah, Rabb’imizin en çok sevdiği kulu hangi kuludur?

Bu soru hemen herkesin de sorusuydu. Şöyle cevap verdi:

Allah’ın en çok sevdiği kulu, kardeşliğini koruyan güzel ahlaklı kuludur!.

Evet, hiç unutulmaması gereken bir sevilen kul tarifidir bu:

-Allah’ın en çok sevdiği kulu, kardeşliğini koruyan güzel ahlaklı kuludur!

Efendimiz’in sevdiği ümmeti de aynıdır. Buyurur ki:

Benim en çok sevdiğim ümmetim de, kardeşliğini koruyan güzel ahlaklı ümmetimdir!.

Demek ki, kardeşliğimizi koruyan güzel ahlak, bizim ihmal edilmez vasfımızdır.

Efendimiz’in iki kadın hakkındaki değerlendirmesi ise bu konuda unutulmayacak örneklerdendir..

Derler ki: Bir kadın var, namazını kılıp orucunu tutuyor, ama diliyle çevresindeki kardeşlerine eziyet eden kötü bir ahlaka sahiptir. Buyurur ki: Kardeşleriyle iyi geçindirmeyen kötü ahlakı, o kadını kötü ahlaklıların gideceği yere götürür.

Yine derler ki: Bir kadın da var ki, namazı orucu yoktur ama komşularıyla iyi geçinen güzel ahlakı vardır. Buyurur ki: O kadının gideceği yer de güzel ahlaklıların gideceği yerdir.

Demek ki, Müslüman, çevresindeki kardeşleriyle sevgi saygısını koruyan güzel ahlak içinde olmalı, böylece iyi ahlaklıların gideceği yere gitmeyi hedef almış bulunmalıdır!.

Müslümanların kardeşlik duygularını kuvvetlendirerek birbirlerini sevmelerini Efendimiz o kadar istiyor ki, konuyu mazeret kabul etmeyecek derecede kolaylaştırarak şöyle buyuruyor.

Kendinizi sevdirecek paranız pulunuz yoksa, güler yüzünüz tatlı diliniz de mi yoktur?

İşte bütün bu uyarılardan sonra diyoruz ki, içinde bulunduğumuz kardeşliğimizi zayıflatan şu kritik devrenin en makbul ameli ve hizmeti, ülke çapında herkesin çevresiyle kardeşliğini daha da kuvvetlendirmesi, sevgi saygısını artırarak muhatap olması, ayırım yapmadan birlik beraberliğimizi perçinleme hizmetlerinde bulunmasıdır.

Bugün Müslüman ülkelerdeki kardeşlerin birbirleriyle düşmanca çatışmalara girişmeleri de bizlere, kardeşliğimizi koruma ve kuvvetlendirme mesajı veriyor olmalıdır!

Ahmet Şahin / www.ahmetsahin.org