Etiket arşivi: aile içi çözüm

Aile içi sorunlara siz nasıl bakıyorsunuz?

Aile içi şiddetin tüm çeşitlerinin yaşandığı günümüzde siz aile hayatınızın temeli olan kadına nasıl bakıyorsunuz? Yani kadının aile içindeki görevi gereği olan farklı duygusal özelliğinin farkında oluyor musunuz? Yoksa bu farkı hiç fark etmeden mi muhatap oluyorsunuz?

Önce aile içinde kadının yaratılışındaki farklı özelliğini tanıyacak, yüklendiği görevin bir gereği olan bu duygusal üstünlüğünü kabul edecek, hatta takdirle de bakacaksınız. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri de kadını bu farklı yanlarıyla tanıyarak takdirde bulunmuş “şefkat kahramanları” diye tarif etmiştir. Zaten bu şefkat kahramanlığı olmasa aile içi bunca zorluklara dayanma gücü gösteremez, ömür boyu süren çocuk bakımı gibi en zahmetli hizmetleri tek başına üstlenemezdi. İyi ki bu duygusal özelliği, şefkat kahramanlığı vardır hanımların.

Nitekim Efendimiz Hazretleri (sas), ailesinin duygu yüklü dünyasına karşı hep anlayışla bakmış, bizlere örnek olacak davranışlar sergilemiştir. Bu örnek davranışlarından birini Aişe validemizin anlatımından dinleyelim isterseniz. Bakın Validemiz nasıl anlatıyor Efendimiz’in (sas) kendilerini memnun etmek için neleri göze aldığını, nasıl bir tevazu anlayışı içinde muhatap olduğunu.

Bir defasında kafile ile gidiyorduk. Resulüllah (sas) Hazretleri, yanındakilere:

– Siz yürüyün, biz Aişe ile biraz geriden geleceğiz, buyurdu.

Onlar yürüyüp uzaklaştıktan sonra bana:

– Aişe dedi, var mısın benimle yarışa? Seninle bir koşuşalım şu düzlükte, bakalım yarışı kim kazanacak?

Ben çok gençtim, böyle şeylere kanım pek kaynardı. Sanki hazırdım böyle bir teklife.

Zaten Resulüllah bizim içimizi okurdu sanki. Kafilenin arkasından birlikte koşmaya başladık.

Daha ilk adımlarda onu geçtim, yarışı ondan önde bitirdim. Yani ben kazandım.

Beni kutladı, ‘Sen kazandın tebrik ederim, başarılı oldun’, dedi.

Aişe validemiz, o günkü durumunu da şöyle ifade ediyor…

– Ben o günlerde ince yapıda biriydim. Yarışı kazanacak beden inceliğine sahiptim.

Aradan bir sene gibi bir zaman geçmişti. Yine öyle bir yerde gidiyorduk. Geçtiğimiz seneki yarışı hatırlattı:

– Aişe var mısın bir yarışa daha, dedi. Ben yine hazırdım. Hemen kabul ettim. Birlikte yine koştuk. Ancak bu defa başarı benim değil, Resulüllah’ın oldu. O geçti, ben ona erişemedim. O sene biraz daha büyümüştüm.

Bu defa yarışı kaybettim diye üzüldüğümü görünce beni teselli ederek dedi ki:

– Üzülme üzülme! Geçen defa sen kazandın, bu defa da ben kazandım, böylece eşit olduk, eşit!..

Evet, kadının duygu dünyasını bilen Efendimiz (sas) Hazretleri, zaman zaman onunla yarışa çıkar, bazen ondan geride kalır, onu rahatlatır, bazen de onu geçer, durumunu bildirirdi. Ama bunu hiçbir zaman üstünlük iddiasına götürmez, “kaybeden yoktur, ikimiz de eşit olduk” diyerek, iki tarafın da sonuçtan memnun olmasını sağlardı.

Dikkat edin, kumlu çölde hanımıyla böyle yarışa giren Efendimiz (sas ) Hazretleri, Mirac’da göklerde Cebrail ile yaptığı yolculukta onu geçmiş, onun ulaşamadığı yerlere tek başına kendisi ulaşmıştı.

Ama göklerde Cebrail’i geçen Efendimiz, yerde hanımı Aişe validemizi geçmemiş, ancak geçtiği zamanda da:

– Üzülme üzülme, geçen defa sen kazandın, bu defa da ben kazandım, yani eşit olduk, eşit… diyerek konuyu yine tatlıya bağlama örneği vermişti.

Acaba diyorum, hep yüksekten uçan bazı beyler, birazcık tevazu gösterip de hanımın duygu dolu dünyasına girebiliyorlar mı? Onu, yaratılış gereği farklı duygularıyla tanıyabiliyorlar mı? Göklerde Cebrail’i geçen Efendimiz’in yerde hanımını geçmeyişinden kendilerine bir mesaj çıkarabiliyorlar mı?

Ayrıca ekonomik darlığın had safhada yaşandığı evinde Efendimiz’in hanımlarına:

“İsterseniz sizi serbest bırakayım, dilediğiniz zenginle evlenin, bolluk içinde yaşayın…” teklifine karşı hanımlarının:

-“Biz açlıktan ölmeye razıyız ama kapından ayrılmaya razı değiliz!” diyecek kadar sadakat gösterip ekonomik sıkıntıya da gönülden razı olduklarını günümüz hanımları da hatırlayabiliyorlar mı?

– Ne dersiniz, böyle ortak anlayışla bakabiliyor muyuz bizler aile hayatımıza?

Aile içinde “Akla Kapı Aç, İradeyi Elden Alma”

Kocasının bazı olumsuz tavırlarından rahatsızlık duyan hanımefendi diyor ki:

Baştan böyle rahatsız edici alışkanlıkları yoktu, son devrelerde olmaması gereken alışkanlıklar ediniyor, tasvip etmeyeceğimiz yanlışları söz konusu oluyor. Bu yanlışlarına tepki gösteriyorum, ‘Bunlar sana yakışmıyor’ diyorum, tepkime tepki ile karşılık veriyor, daha da uzaklaşıyor; susuyorum vicdanım rahat etmiyor, yanlışlarını sürdürüyor. Doğrusu, nasıl bir tutum içinde olacağımı bilemez oldum. Beyin bu rahatsız edici hallerine karşı nasıl bir tavır takınayım? Susayım mı, konuşayım mı? Tavrım nasıl olmalı diyorum?

Hanımefendinin şikâyetçi olduğu bu tür haller, aile bireyleri arasında zaman zaman yaşanan gerilimlerden biridir. Konunun cevabı da elbette tek değildir. Ancak en başta gelen cevabımı arz etmek istiyorum. Böyle hallerde yanlış yapana karşı takınılacak ilk tavır, “yara yapmadan tedavi etmek, tahribe sebep olmadan tamirde bulunmak” diyebileceğimiz düşündürmeye yönelik yumuşak üsluplu tavır olmalıdır, diye düşünüyorum.

Aile bireyleri arasında bazen hanım, bazen de beyde başlayan böyle rahatsız edici hallere karşı tümüyle susmak fayda getirmeyeceği gibi, tümüyle sert sözlerle tepki göstermek de fayda getirmiyor.

Bu durumda öyle bir tavır takınılmalıdır ki, ne fayda getirmeyen susmak olsun ne de zarar getiren tahrip söz konusu olsun.

Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadesiyle:

‘Akla kapı aç, iradeyi elden alma!’ üslubu tercih edilsin. Yani, rahatsızlık duyduğunuz yanlışları yumuşak bir dille muhatabın aklına, mantığına, vicdanına duyurmakla yetinin, ama kabul ettirmek için ısrara gitmeyin, tepkiye sebep olacak tahribe yönelmeyin. ‘Senin bu halin bende üzülme, kırılmalar meydana getiriyor, durumunu bir gözden geçir’ gibi sözlerle vicdan muhasebesiyle baş başa kalmasını sağlayın. Bundan sonrasında da içinizden dua ederek deyin ki:

-Rabb’im, bu benim eşim ise Senin de kulundur. Ben bana düşeni sakin bir sesle vicdanına aksettirip düşünmesini sağlamaya çalıştım. Bundan sonrası Sana aittir. Kapıldığı bu yanlışlarından kurtulma duygusu nasip eyle!..

İşte bu tavra biz “Akla kapı aç, iradeyi elden alma!” tavrı diyoruz. Buna “Yara yapmadan tedavi etme, tahribe sebep olamadan tamirde bulunma tavrı” da diyebilirsiniz.

Bu müspet tavrı siz daha da ileriye götürerek diyebilirsiniz ki: Ayağı kayıp da yanlışa düşen kimseye herkes bir tekme atıyor, bir tekme de ben atmayayım, ben bir vefa ve şefkat örneği göstererek kucaklayıp düştüğü yerden kaldırma kahramanlığını tercih edeyim.

Böylece aile içinde farklı bir vefa ve sabır örneği vermiş, düşene tekme atma değil, kucaklayıp kaldırma kahramanlığı göstermiş olursunuz. Bu da sizin aileyi ayakta tutan sabır ve sadakat kahramanlığınızdan kaynaklanan bir olgunluğunuz olur.

Kolay tavır mı bunlar? Elbette değil. Ancak unutulmamalı ki, Cennet hanımlarının ablası makamına yükselten olgunluk ve fazilet de böylesi kahramanlıklarla kazanılır.

Aile içinde yara yapmadan tedavi etme, tahribe sebep olmadan tamirde bulunma kahramanlığı diyebileceğimiz bu koruyucu ve kurtarıcı tavırlar, basit bir fedakârlık olsaydı, karşılığında Cennet hanımlarının ablalığı makamı vaat edilmezdi.

Müslüman’ın aile içinde göstereceği bu tür yapıcı tavrın değeri çok yüksektir. Neden çok yüksektir? Çünkü o yuvada imanlı hayat yaşanacak, inanmış bir de nesil yetişecektir. Bunun için örnek tavır göze alınabilir, bunun için tahribe sebep olmayan tamir üslubuna önem verilir, bunun için “Akla kapı aç, iradeyi elden alma!” yumuşaklığına bağlı kalınır. Sonunda yaşanacak imanlı bir hayatın korunması söz konusudur çünkü

Ahmet Şahin