Etiket arşivi: Akşemseddin
Akşemseddin Hz. Kimdir? Akşemseddin’i Rahmetle Anıyoruz (15 Ocak 1459)
Akşemsettin Kimdir ?
Fatih Sultan Mehmed’in hocası, ünlü İslam büyüğü Akşemseddin 1390 yılında Şam’da doğdu. Küçük yaşlardan itibaren ilme ve sanata karşı ilgi duydu. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra seçkin alimler arasında yerini aldı. Üstün zekası ve anlayışı, yılmak bilmeyen çalışma gücüyle kendini kitaplara adamış, başta İslami ilimler olmak üzere tıp, astronomi, biyoloji ve matematikte zamanın ünlülerinden olmuştur. Uzun yıllar Osmanlı medreselerinde çalışarak yüzlerce öğrenci yetiştirmiş, tıp alanında önemli çalışmalar yapmıştır.
Şemseddin Muhammed bin Hamza, yani Fatih’in hocası, âlim ve mutasavvıf Akşemseddin, 15 Ocak 1459 tarihinde vefat etmiştir. “Akşeyh” adıyla şöhret kazanmış olan Akşemseddin, Hacı Bayram Veli‘ye intisab etmiş ve bir süre Hacıbayram Camii’nin çilehânesinde çile çıkarmıştır.
Akşemseddin, halkın teveccüh ve nazarından uzak durması, şöhret ve şan belâsından sürekli kaçınmasıyla, bir sembol şahsiyet olarak bayraklaşmıştır. Onun çile hayatı, tevâzu ve mahfiyet iklimine ayak bastığı ilk tecrübesidir. Halkın ilgisinden çekinerek, şeyhinden ayrılma pahasına Beypazar’a giden Akşeyh, burada bir mescid ve değirmen inşâ etmiştir. Ancak burada da halkın teveccühünden rahatsız olmuş ve Çorum’un İskilip kazasına bağlı Evlek köyüne göç etmiştir. Bir süre sonra Bolu’nun Göynük kazasına yerleşen Akşemseddin, burada da bir mescitle bir değirmen yaptırmıştır.
Akşemseddin, şeyhi Hacı Bayram Veli’nin vefâtıyla irşad makamına geçmiştir. İstanbul’un fethi sırasında Fatih Sultan Mehmed’in yanında fethin manevî cephesini temsil eden büyük veli, muhasaranın en sıkıntılı zamanında ordunun maneviyatını diri tutmuştur. Akşemseddin, fethin en önemli simgesi olan Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi sırasında burada ilk Cuma namazı hutbesini okumuştur. O, İstanbul’un asırlar süren fetih rüyasını gören bahtiyarlardandır. Akşemseddin, hem fethe katılmış ve hem de fethin gerçekleştiğini görmüş, asırlarca birçok İslâm ordusunun muhasaraya aldığı, ama belki de vakti gelmediği için bir türlü fethetmeye muvaffak olamadığı İstanbul’un, artık bir İslâm beldesi olmasında önemli rol oynamıştır. Fetih’ten hemen sonra padişahın isteği ile, İslâm ordularının İstanbul’u fethi sırasında şehit düşen büyük sahâbi Ebû Eyyüb el-Ensârî (ra)’nin kabrini de keşfeden bu büyük mürşid, bir süre müderrislik de yapmıştır.
Akşemseddin; tevâzu, alçakgönüllülük ve ferâgatin zirve ismidir. O, herşeye sahip iken bırakmasını bilen; hükümranlığı ve dünya saltanatını, mahfiyet ve tecrîd makamına tercih etmeyen bir mürşîdi kâmildir. Maddî varlık ve dünyevî arzulardan el-etek çeken bu büyük zât, bedenî isteklerden büsbütün sıyrılmayı başarmış ve mâsivâdan yüz çevirmiştir. O, bu mânâda bir “ehli tecrid”dir. Fuzûlî’nin :
“Mesleki tecrîddir ferâgat evi
Terki mâl ile hânümândan geç”
çağrısıyla tarif ettiği bu makam, elbette ki kalp gözü açık bahtiyarların, varlık ve eşyanın mahiyetini keşfederek “asıl olanı” bulmasıyla kazanacağı bir mertebedir. Yunus‘un, “ballar balını bulduğu” bu makam, herşeyden feragat etmeyi gerektiren bir “bulma hali”nin eseridir. O’nu bulmak, O’na yönelmek ve O’na ulaşmak, herşeyi bırakmanın da yeri ve zamanıdır. Nitekim fetihten sonra Akşemseddin, padişahın tacını ve tahtını bırakarak kendisine bağlanma isteğini engellemeye çalışmış ve bu cihan sultanını durduramayacağını anlayınca da Gelibolu üzerinden Göynük‘e dönerek inzivâya çekilmiştir.
Akşemseddin’in hangi ruh hâliyle padişahı durdurmak istediği ve taht merkezinden ayrılarak iltifat ve ilgiden neden rahatsız olduğu konusunda pek çok şey söylenebilir. Ancak Fatih’in Göynük’e gönderdiği hediyeleri almak istememesi ve Göynük’e yaptırmak istediği tekke ve cami için rıza göstermemesi, devletin devamı ve bekâsının teminatı olan hükümdarlık makamının zedelenmemesi icâbıdır. Nitekim “sultâna sultânlık ve gedâya da gedâlık yakışır“. Fatih’in birçok ihsanından sadece Göynük’e bir çeşme yapmasına izin veren Akşemseddin, şeyhi Hacı Bayramı Veli’nin yolundan gitmiş ve tekkenin devlet üzerindeki tahakkümüne yol açacak bir tavrı şiddetle reddetmiştir. Bize göre, Osmanlı Devleti’nin din ve devlet işlerinin sağlıklı gelişmesinde, Akşemseddin’in bu tavrı büyük bir önem taşımaktadır.
Cihan padişahı Fatih Sultan Mehmed’in derviş olma talebini geri çeviren Akşemseddin’in, sultanın kırılması karşısında verdiği cevap çok önemlidir: “Dervişlikte bir hâlet vardır ki, eğer lezzet alınırsa, saltanat işlerinden kesin olarak el çekmek lâzım gelir. Memleketin işleri ihtilâl bulur. O takdirde, hem siz ve hem de biz vebâle gireriz…” (Solakzâde Tarihi, c. I, s. 273) Şeyhin bu sözleri karşısında teselli bulan Fatih, ikibin altın göndererek onu taltif etmek ister. Fakat Akşemseddin bu parayı kabul etmez ve geri gönderir.
Rivayete göre, padişah bir gün Akşemseddin’in çadırına girmiş, ancak şeyh hiç kımıldamadan öylece yerinde oturmaya devam etmiş. Bu hale çok üzülen padişah, Ahmed Paşa’ya: “Şeyh bize kıyâm etmeyip yerinden kımıldamadığı için hâtırım kırılmıştır ve gönlüm mahzundur” diye yakınmıştır. Akşemseddin’i iyi tanıyan Ahmed Paşa, padişaha şeyhin bu hareketini şöyle izâh etmiştir: “Bu büyük fetih, önceki pâdişâhlara ve mübârek ecdâdınıza müyesser olmayıp size nasip olmakla, sizde bir çeşit gurur müşâhade eylemiş, bu yüzden riâyet ve tâzimde kusur göstermiştir. Gerçekten maksatları sizden o gururun izâlesine gayret gösterip ayağa kalkmadı.” Bu izâh üzerine rahatlayan padişah gece yarısı Akşemseddin’i ziyaret etmiş ve kendisiyle sabaha kadar sohbet edip sabah namazını da Şeyhle birlikte edâ etmiştir.
Büyük mutasavvıf ve mürşidi kâmil Akşemseddin hazretlerini, vefâtlarının yıldönümü münasebetiyle (rahmet niyazıyla yâdedip) bir kez daha örnek bir şahsiyet olarak tanımak ve “Akşemseddin Olabilmek” idealini hep diri tutmak ne büyük saadet !…
Derleyen: NurNet.Org
Kaynaklar
-Ali İhsan Yurd, Dr. Mustafa Kaçalın, Akşemseddin, Hayatı ve Eserleri, Marmara Üniv. İlahiyat Fak. Vakfı Yay., İst., 1994.
-Ayşe Yücel, Akşemseddin’in Fikir ve Felsefe Dünyası, Gazi Üniv. Sos. Bil. Ens. basılmamış doktora tezi, Ankara, 1993.
-Dr. Vahid Çabuk, Solakzâde Tarihi, Kültür Bak. Yay., c.I, Ank., 1989.
-Orhan F. Köprülü, Mustafa Uzun, “Akşemseddin”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c.2, s. 29930
Ayasofya’da İlk Namaz Kılındı
1 Haziran 1453 Ayasofya‘da ilk cuma namazı Akşemseddin tarafından kıldırıldı. İslâm tarihinde mevcut uygulamaya göre fetihten sonra hemen bir camii yaptırılır, buna zaman yetmediği hallerde, elverişli bir bina camiye çevrilir, ibadete açılır, orada İslâmî gelenekte hürriyet ve hâkimiyetin sembolü sayıla gelmiş olan ilk Cuma namazı kılınırdı.
Cuma namazında, sultan veya onun adına bir âlim hutbe okur, hutbenin ikinci kısmında dine, devlete, geçmişte hizmet edenlere dua edildiği gibi, o beldeyi fethedenin adı anılır, devlet ve milletin payidar olması için dua edilirdi. Fatih de böyle yaptı.
Fetihten sonra, şehrin en büyük kilisesi olan Ayasofya’yı camiye çevirdi. 1 Haziran 1453 Cuma günü burada ilk Cuma namazı kılındı bu ilk cumada hutbeyi, Fatih adına Akşemseddin okudu. Böylece İstanbul’un ebedi bir Türk – İslâm beldesi olduğu tescil edilmiş oldu. Aynı gün, İstanbul’un, Osmanlı Devleti’nin başkenti olmasına karar verildi. dunyabulteni.net
Sultan Fatih Mehmed, Bizanslıların İstanbul’u Türklere teslim etmeleri üzerine, öğlen üzeri Topkapı’ dan şehre girdi. Padişah, Bizans halkının tezahüratı ve Türk askerinin tekbir ve ezanları ile Ayasofya’ya geldi. Mâ’bedde toplanmış olan kadınlı – erkekli onbinlerce halk, başlarında büyük rütbeli rahipler olduğu halde, Doğu Roma Fatih’ini at üzerinde mabedin Kapısının önünde görünce ağlayarak secdeye kapandılar.
Büyük Türk Hakanı onları sükûta ve sükûna dâvet etti. Sonra beşer tarihinin ender gördüğü şu tarihî cümleleri ile hükmünü açıkladı :
“Kalkınız. Ben Sultan Mehmed, hepinize söylüyorum ki bu andan itibaren artık ne hayatınız, ne de hürriyetiniz hususunda gazab-ı Şahanemden korkmaymız.”
Sultan II. Mehmed’in artık kendi tebaaları sıfatıyla halka, can ve mal emniyeti, din ve dünya hürriyeti ile gerçek adaleti ilân etmesi; Ortaçağ’ın karanlık zihniyetini yırtan ve yeni aydınlık bir çağı müjdeleyen büyük bir hadise idi. Hıristiyanlık âleminin sembol saydığı Ayasofya’da ilk defa 1 Haziran 1453’de Cuma namazı kılındı. Bilindiği gibi Ayasofya bugün müze halindedir. fazilet.org