Etiket arşivi: Ali Nureddin

Malezya Fuarında Nur’un Bayramı!

Malay bir kardeşimizin “Kitap konulu bir konferans var” e-maili üzerine bavulumuzu Risaleler ile doldurup ertesi sabah erken saatte ilgili yerde soluğu aldık. ‘Acaba burada bir masa açabilir miyiz?’ diye yetkili şahsı ararken kendimizi büyük bir stantta raflara kitapları dizerken buluverdik. Bu fevkal memul güzelliği zaten Nur’un bir kerameti bildiğimizden fazla üzerinde durmadan faaliyete başladık.

Standı ziyaret edenlere evvela Tevafuk Mucizeli Kur’an-ı Kerim’i tanıtıyorduk. İnsanlar hayatlarında ilk defa duydukları bu mucize karşısında çok hayret ediyorlardı. Bunu Bediüzzaman Hazretlerinin insanlara tanıttığını ve ayrıntılı bilginin MalaysiaNur.com sitesinde olduğunu söylüyorduk. Standımızı ziyaret eden bir meşhur Malay yazar da bu mucizeye hayran kalıp eseri Malezya’da basmayı teklif ediyordu.

Sonra Risale-i Nur’u anlatıyor ve bu tefsirin 50’den fazla dile çevrildiğini ifade ediyorduk. Çok az insan haricinde ziyaretçilerin hepsi bu eserleri ilk kez tanıyordu. Altı gün boyunca binlerce kitapseverin ziyaret ettiği bu büyük fuarda çok fazla kitap satmaya ve hediye etmeye muvaffak oluyorduk. Bediüzzaman belgeseli eşliğinde kardeşlerin web site tanıtım kartlarını ve vecizeli broşürleri insanlara dağıttıklarını görmek Cennet-asa bir rüzgarı soluklamak için yeterliydi. İnsanlara istediği lisanda ‘tiryak’lar sunmak ne büyük saadetti!

Üstad Hazretlerinin talebelerinden Hüsnü Bayram ve Ahmed Aytimur Ağabeyler de Türkiye`ye dönmeden 3-4 saat önce standımızı ziyaret ediyor ve memnuniyetlerini belirtiyorlardı.

Fuarın henüz ikinci günü akşamında Malezya Başbakanı’nın hanımına İhtiyarlar Risalesi ve Hanımlar Rehberi’ni (yardımcısı ile) ulaştırmış olmak da heyecanımızı arttırmıştı. Ayrıca fuar boyunca iki televizyon kanalı da standımıza gelip çekim ve röportaj yapmışlardı.

Çok sayıda insanı Nur Derslerine davet ediyor ve dördüncü günün sonunda derste yeni bir Malay kardeşi görmekle davetlerin ilk meyvesini almış oluyorduk. Sabahtan akşama kadar kitapseverlere Nurları anlatmaktan bazı kardeşlerin boğazı acıyor, yorgunluktan artık ayakta duramıyorlardı.

Bunların yanı sıra Cevşen-ül Kebir duası da yine katılımcılara ilk kez tanıtılıyordu. Bu müthiş duayı görünce de yine muhataplarımızın hayretlerine şahit oluyorduk.

Sempozyum dergilerini ziyaretçilere göstererek onlarca farklı milletten binlerce insanin müzik konseri ya da futbol maçı için değil bu kitapları anlamak için bir araya geldiğini anlatıyorduk.

Bir kısım insanlar bize gelip Türkiye’ye gitmek ve Türkçe öğrenmek istediklerini söylüyorlardı; biz de onları tebrik edip bu gayretlerinin Risaleleri orijinal dilinden okuyup anlayabilmeye ve tam istifade etmeye vesile olacağını onlara müjdeliyorduk. Ayrıca bazı insanların Türkiye’nin yakin tarihi ile alakalı yanlış bildiklerini de bir güzel düzeltiyorduk !

Değişik milletlerden renk renk insanlara eserleri tanıtmak, Üstad`ın belgeselini izletmek, bazılarına ücretiyle, bazılarına da duasıyla Nur’ları vermek, standın etrafında toplanan ilim aşıklarına, Üstadın fotoğrafını havaya kaldırarak “Bunlar Türkiye’den meşhur İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi’nin meşhur tefsirinin Malayca tercümeleridir!” diye seslenmek ne büyük şerefti… Maalesef altı günlük bayram bitmişti…

Dualarınıza muhtaç kardeşiniz,

Ali Nureddin – Malezya

www.MalaysiaNur.com

Fuar’dan Video:

This is Tecdid ! (Malezyadan güzel haberler..)

Eğer küre-i arza işittirecek derecede yeterince büyük bir hoparlör olsaydı, “Ey insanlar bu gidiş nereye !” diye haykırıp İslamiyet’e çağrılar yapılırdı. Fakat böyle bir teknoloji olmadığı için, `hariç memleketler`deki hizmetkârların atlarını yeterince mahmuzlamaları gerekiyor.

 Allah kuvvet versin ! Mümtaz kardeşimizin karşısına bir radyo programcısını çıkarıyor Rabbim… Müslüman bir Malay olan bu zata kardeşimiz ağır ağır anlatıyor Nurları…

 Dikkatle dinliyor Malay Zat, Risale-i Nur sempozyum broşürü ve bazı Malayca Risalelerden alıyor ve sonra tekrar görüşmek üzere ayrılıyor.

 Mehmed kardeş ise meşhur bir TV kanalının iki prodüktörü ile karsılaşıyor bir ortamda biiznillah…

 O iki Müslüman zata Nurları anlatmaya başlıyor. Dikkatle ve tebessümle dinleyen Malay yapımcılar sorular soruyorlar, cevap alıyorlar ve bu muhaverenin sonunda birisi diyor ki :

– Hmm, this is Tecdid !

Kardeşimiz heyecanla kalkıp adamın elini sıkarak :

 – Hah abimiz doğru kelimeyi buldu ! diyor ve muhabbetle gülüyorlar.

Onlar da okumak ve incelemek üzere Malayca Risalelerden alıp ayrılıyorlar.

Ahmed kardeşimiz ise iş yerinde tanıştığı Maldivler`den arkadaşına, Kur’an Tefsirini yazan Bediüzzaman’dan bahsediyor.

Arkadaş da dikkatle dinliyor ve daha sonra yine Maldivler`den Şeriat üzerine doktora yapmış olan muhterem bir dostuna Üstad`ı soruyor, o da `Bediuzzaman bazı anti-İslami güçlere karşı mücadele etmiştir` diyor. Daha sonra Ahmed kardeşimiz bunu duyunca o Maldivliyi Risale-i Nur hizmetini merkezinde görmesi için Türkiye`ye davet ediyor. Allah hayırlara vesile etsin.

Mevla-yi Muteal`den niyazımızdır ki, günahlarımıza bakıp kesmesin inayetini, arttırsın bilakis fakrımıza binaen…

O zatların kalplerini telif eylesin, bu hakikatlere, Nurlara ısındırsın, bu milletlere medya ile de duyurmayı nasip etsin Nurları ! Amin…

 Kudret Barutcu / Malezya

www.NurNet.Org

Tapınakta iki Müslüman!

Mansur Abi ile beraber, ibret alacağımızı tahmin ederek, merak duygumuzun bizi sürüklemesiyle, soluğu

Batu Caves`te alıyoruz. Burası dünyadaki en büyük putlardan birine ev sahipliği yapan Malezya’daki Hint tapınağı…

Pazar günü olması hasebiyle, muhtelif milletlerden çok sayıda turist, uzak yerlerden kalkıp bu pek gizemli (!) mağaraları görmeye gelmişler. Kimisi mağaralarda aradığını bulamamış gibi heykele sırtını dönmüş kumruların fotoğraflarını yakalamakla meşgul… Bu insanların buralara kadar gelmesinde, filmlerde zoraki tasvir edilen yapmacık `gizemli Uzak Doğu` kurgusunun rolü büyük…

Felak-Nas’larımızı okuyup altın ile kaplanmış putun yanından mağaraya doğru uzanan üç yüz basamağı çıktıktan sonra nemli bir atmosfere giriyoruz. Buraya çıkmanın bir Müslüman için iki faydası var: Bir, tefekkür; iki, tırmanmak suretiyle kilo vermek!

Yüzümüze çarpan kesif bir koku burnumuzu yakıyor ve 2-3 metrelik (galiba hiç kesmediği) uzun saçıyla ayakta duran yaşlı bir Hintli kadını görünce kimyamız bozuluyor, yüzümüzü daha az kimya bozanlara çeviriyoruz. Manevi havanın çirkinliği ile etrafın kirliliği birleşince `ne göreceksek görelim ve burayı terk edelim fikri bizde kuvvet kazanıyor.

Etrafta kutsal kutsal (!!) Hintliler, gerek özel tütsüler yakmak, gerekse misafirlere elle bir şeyler yedirmek vb. gibi kendilerince mistik ritüeller yapıyorlar.

Maymun sesleri horozun sesine karışıyor. Horozumuz buradakilerin sabah namazına kalkma ihtimalini hala seviyor ve sanırım o ümitle öttükçe otuyor. Ya da ayaklarını demire bağlamışlar mübareğin, kaçamıyor, her neyse…

Etrafta türlü türlü, ekseri fil figürlerinin hakim olduğu irili ufaklı heykelcikler var. Mansur abinin dediğine göre, bunlar adeta `sizden bize artık hayır gelmez, yenilerle yola devam edeceğiz` der gibi, eskimiş putlarını emekliye ayırıp bir kenara atıyorlarmış. Allah’ım sen bizim aklımızı muhafaza et, hayırlarda istihdam eyle. Amin !

Turistlere ulaşması için yanımızda getirdiğimiz Risale Tanıtım Kartları’nı koymaya layık temiz bir yer bulamıyoruz. Kısa sureli fakat derin ibretimizi bitirip derhal çıkışa doğru yürürken mağaradaki garip maketlere bakınmakla meşgul bir Alman turist ile karsılaşıyoruz. Kendisi üniversiteyi yeni bitirmiş bir genç.. Tanışıyoruz. Kısa bir Almanya-Türkiye muhabbetinden sonra, konuyu İslam dinine ve Kur’an’ın bir tefsiri olan Risale-i Nur’a getiriyor ve ona üzerinde kıymetli Nur sitelerinin de yazılı olduğu tanıtım kartı ve e-mail adreslerimizi vererek ayrılıyoruz (Allah hidayet versin..)

Bu uzun merdivenlerden inerken gözlerimiz uzaklara dalıyor, Türkiye’ye, vatanımıza doğru bakıyoruz. Bizi Osmanlı topraklarında, İslam`in bayraktarı Türkiye`de dünyaya getirdiği ve hiç aratmadan Kur’an hakikatlerini içeren Risale-i Nurları buldurduğu için O`na(C.C.) nasıl hamd edeceğimizi tam olarak bilemiyoruz.

`Bir islam memleketinde böyle büyük bir heykelin ne işi var` sorusu aklımıza gelse de, bizi ilgilendirmediği için, sorumlusunu aramıyoruz, su-i zan etmiyoruz.

Elhamdulillahi ala ni`metil İslam ve kemalil İman bi adedi zerrati kainati ve mürekkebatiha !

Ali Nureddin

www.NurNet.Org

Uzak Doğu’ da, Doğ Ey Güneş! Erit Taştan Putları !

Uzak Doğu’ da Doğ Ey Güneş! Erit Taştan Putları !

Teknolojik nimetlerin gelişmesi ve ucuzlaması ile, Manisa’dan İstanbul’a 1 saatte, oradan da Malezya’ya  11 saatte uçmak artık mümkün elhamdülillah…

Bu da şuurlu her Mümin için yepyeni hizmet imkanları anlamına geliyor.

Askerliğimi(!) yapmak için İstanbul’dan Singapur’a hareket ederken bambaşka bir aleme doğru gittiğimin farkındaydım. Bizim bahtımıza da `Uzak Şark` görevi düşmüştü.

Uzak Doğu milletlerinin arasında geçirdiğim bu uzun yolculuk boyunca sürekli tefekküre dalıyor ve bazen de gözlerimin yaşarmasına mani olamıyordum. Ya Rabbi, acaba bu uçaktaki insanların kaç tanesi Seni, Kitabını ve Habib-i Ekrem’ini doğru tanıyor! Bunlar için ne yapılabilir, nasıl hizmet götürmeli, Risale-i Nur’un elmas hakikatleri nasıl ulaştırılmalı?

Bu insanların inançları nedir? Çocukluktan beri yaşaya geldikleri dinleri onları gerçekten tatmin ediyor mu? Yoksa bazen kendi kendilerine soruyorlar mı:  “ Bu iş böyle olmamalı ama?” ve sonra çaresiz inanmaya devam fil kafalarına, maketlere, vesairelere..

“Şerait-i hayatın zorlaşması”na karşı hangi kuvvete istinad ediyorlar. Hasta oldukları zaman ne hissediyorlar, ya da yakınları öldüğü zaman?

Bütün bu insan kitlesinin içinde “iyi bir kul” olmayı hak eden elbette çok insan vardır. Öyle ki, hakikati ona ulaştırdığınızda, “Evet, işte benim aradığım buydu, artik kainat ve eşya benim için anlamlı hale geldi” diyerek İslam ile şereflenmeyi bekleyen “ehl-i insaf ve müdakkik” Zatlar bekliyorlardır bizi !

Her diyarda Müslümanlar az-çok bulunur. “Evvela ehl-i imanın imanını kurtarmak” şartı ile, Müminleri bu zamanın Kur’ani metodundan haberdar etmek, yani göllere ve okyanuslara maya çalmak Hz. Bediuzzaman’ın talebelerine düşüyor. Allah mayayı tutturur bir gün !

Singapur’dan aktarma yaparak Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur`a inince saunaya girmiş gibi hissediyorum, hava nemli.. Beni şehir merkezine götüren Çinli taksiciye yol boyunca Nur’lu hakikatlerden bahsetmeye çalışıyorum, her bir meseleyi duydukça o Çinlilere has tepkileri veriyor ve hoşuna gidiyor. Allah`tan cep telefonumda Yasin kardeşe okuttuğumuz Çince Gençlik Rehberi kayıtları var. Onu dinletiyorum, çok hoşuna gidiyor.. İncelemesi için  www.nur.gen.tr gibi siteleri veriyorum. Ayrılıyoruz.

 Değişik zamanlarda değişik insanlara bu türlü tebliğler yapmaya çalışıyorum. Dinine göre, karakterine göre üslubumu ayarlamalıyım. Yoksa tamir edeyim derken tahrip edebilirim. Her neye inanıyorlarsa en azından ona saygılı olduğumu düşünmeliler.

Hıristiyanlara karşı çok nazik bir üslup ile (Hz. Üstad’dan iktibasla) Hz. Isa’nin bizim de Peygamberimiz olduğunu, ve Hz Muhammed`e (aleyhissalatu vesselam) ve Kur’an’a iman ederlerse kurtulacaklarını ifade ediyorum. Kırmamaya gayret ediyorum.

Çinli, Hintli ve Malaylar olarak, muhatap olduğum insanların hepsi şimdiye kadar (3 haftadir), dikkatle dinledi ve www.islamanswering.com, www.nursistudies.com, www.nur.gen.tr, www.wendaislam.com gibi sitelerden haberdar oldu. İncelemek artık onların vazifesi…

Müslüman Malaylar’a ve tabii ki asıl kendi nefislerimize Risale-i Nur şuurunu ve hamiyetini kazandırmak için çabalamalıyız. (devam edecek…)

Ali Nureddin

www.NurNet.Org

Husûmetlerin İnadına Gelir Bayram !

“Her doğruyu demek doğru değildir” süzgecinden geçirmediğimiz her kelâm, bir kalbi yıkabilecek veya bize “kardeş eti yedirebilecek” riski taşır. Yayından fırlamış okun geri dönmemesi gibi, dudaklarımızın arasından çıkıveren talihsiz bir ifadenin de telafisi olmaz. Kalpleri kırdıktan sonra tamir etmeye çalışmak yerine, ağzımıza kadar gelen muvazenesiz bir sözü yutup sindirmek, bize halis bir niyetle (menfi) ibadet sevabı kazandırabilir. Bu “güzel ahlak mekanizması” nı her daim çalıştırmak, kemâlât basamaklarını uçarcasına çıkarıp bizi Rabbimize yaklaştırabilir.

İzzet, “ağzı gevşek” bir adamın bize taşıyıp getirdiği bir dedikodu karşısında, “O öyle dememiştir !” tepkisini verip mümin kardeşini zemmetmeye tenezzül etmemektir.

Fedâkârlık, “bir kalb müteessir olabilir” ihtimaline karşı “taşı gediğe koymak” tan vazgeçmektir; son sözü söylemenin hazır cevapçı keyfinden ferâgat etmektir.

Mimikle dahi olsa istihza (alay) ve dahi gıybet etmemek, her muhataba ciddiyet ile değer vermek âlicenâplıktır.

Dikkat, bir mecliste diğerlerini rencide etmemek için uyanık olmaktır.

Husûmet mikropları, kin ve hased bataklığında ürerler.

Herkesi kendinden üstün bilmek ve kendi nefsini aşağılamak, hasedi mahveder. Nefret ve kine yol vermeyip girmesine mani olmak kalbin orucudur.

Safh, ona hissettirmeden ve izzetini incitmeden, bir mümini gizlice afvetmektir.
Afvetmediğimiz ve barışmamakta inad ettiğimiz her küskün, ruhumuzda taşıdığımız lüzumsuz birer yüktür; yıpratır, yıpratır, yıpratır…

İnsan hatadan hali olmaz ve olamıyor, küskünlükler var…

“Allah’ım beni ve gıybetini ettiğim kimseyi affeyle” duası ümidimiz, helalleşmek tesellimiz…

Husûmetlerin inadına gelir bayram ! Bazen bir tebessümün kudreti, yıkar kartondan kalelerini husumetin .. Muhabbet dolu bir selam, süpürür çöpleri yüreklerden.. O an anlarız ki, “Uhud Dağı’ndan büyük değilmiş meğer çakıl taşları !”

Samimiyetsiz sanal âlem bizi yutamaz, siberistanı ancak uhuvveti tesis etmek için araç yaparız tesanüdümüze…

Ticaret, arkadaşımızı küçücük menfaatler için sevmek değil, Rabb-i Vedûd’un rızası için kucaklamaktır.

Musafahadır günahlarımızı döken, İslam kardeşinin gıyabında onun için dua etmektir bizi temizleyen…

Vefa, irtibatta ifrattır, münasebetin “tutkal gibi” olmasıdır. Evet, evvela bizim ittihadımıza ihtiyaç vardır.

İttihad, küre-i arzın her tarafındaki kardeşler ile kalplerin beraber atmasıdır.

İhtiyaç, kalbi temizlemek için bol bol istiğfardır.

İbadet, zannın kötüsünden sakınmaktır.

Günah, el-âlemin günahlarını casus gibi araştırmaktır.

Husûmetlerin inadına gelir bayram ! Fırsattır, sinemizde besleyip büyüttüğümüz ejderhaları cehennemin dibine fırlatmak için…
 
Yahu, ne kadar da kolaydır, Cennet-âsâ bahar rüzgarlarının ruhlarımızda huzurla esmesine imkân vermek !

Ali Nureddin

www.NurNet.Org