Etiket arşivi: avrupa

Avrupa Risale-i Nur Akademisyenler Platformu Kuruluyor

avrupa.platformAvrupa üniversitelerinde Risale-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursi hakkında çalışmaları olan, gönül vermiş akademisyenler bir araya geliyor.

Konu ile ilgili Risale Haber’e konuşan yazar Cemil Şahinöz, “Risale-i Nur Akademisyenler Platformu”na herkesi davet ettiklerini söyledi.

Şahinöz, “Almanya’nın ve hatta tüm Avrupa’nın üniversitelerinde Bediüzzaman Said Nursi’ye ve Risale-i Nur’lara gönül vermiş insanlar mevcut. Birçok kardeşimiz ve ağabeyimiz ilmi ve akademik çalışmalar yapmakta. Risale-i Nur talebeleri akademisyenleri ile görüşdüğümüzde en çok dert edinen konu iletişim ve irtibat eksikliği. Bu eksikliği giderebilmek için Avrupa’da yaşayan ve Risale-i Nur okuyan tüm akademisyen kardeşlerimiz ile aynı platformda biraraya gelmek istiyoruz” dedi.

Her konuda vasat yolu tavsiye eden Bediüzzaman Hazretlerinin irtibat konusunda “Müfritane irtibat“ı vurguladığını hatırlatan Şahinöz, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İrtibatımız ve ilişkilerimiz ne kadar güçlü olursa hizmet noktasında o kadar faydalı olabiliriz. Örneğin birbirimize master ve doktora gibi konularda yardımcı olabiliriz veya bizim ile aynı üniversite bölümlerinde okuyan kardeşlerimiz ile fikir alış-verişinde bulunmuş oluruz. Bu şekilde Almanya’nın şartlarına ve konjönktürüne uygun bir hizmet tarzı geliştirme imkanı bulabiliriz.

“Platforma, üniversiteye giden, üniversiteyi bitirmiş, üniversiteye gitmeyi düşünen, üniversiteye gitmediği halde bu konular ilgisini çeken bay ve bayan, hangi cemaatten, gruptan, meşrebden olursa olsun, hangi yaşta olursa olsun herkesi bekliyoruz.

“Programa üniversiteden Prof. Dr. Bülent Uçar, Prof. Dr. Rauf Ceylan, Yılmaz Gümüş, Coşkun Sağlam katılacaklar. İslam Din Dersi öğretmenliği, İslam İlahiyatı vs. hakkında fikir alış-verişi yapılacak. Allah nasip ederse bu platformu senede iki veya üç kere düzenlemeyi hedefliyoruz.

Program tarihi 29 Haziran 2013 saat 11’de, Duisburg Medresesi, Am Kiebitzberg 18, 47169 Duisburg adresinde yapılacak.

Risale Haber

Nur Talebelerinin Avrupa’ya Bakışı Nasıl Olmalı?

1.1-Avrupa’ya Bakışımız Nasıl Olmalı?
Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir:
Birisi, İsevilik din-i hakikisinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nafi’ san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takib eden bu birinci Avrupa’ya hitab etmiyorum. Belki felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek, beşeri sefahete ve dalalete sevkeden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitab ediyorum. Şöyle ki: O zaman, o seyahat-ı ruhiyede, mehasin-i medeniyet ve fünun-u nafiadan başka olan malayani ve muzır felsefeyi ve muzır ve sefih medeniyeti elinde tutan Avrupa’nın şahs-ı manevisine karşı demiştim (Lem’alar, 115).
Burada biz Nur talebelerinin dikkatlerini bir noktaya çekmek istiyorum. Bize göre Avrupa ikidir:
Birincisi, başta İslamiyet ve Hıristiyanlık olmak üzere büyük ve hak dinlerden ilhamını alan ve bütün insanlığa yararlı bilim ve teknolojiye beşiklik yapan Avrupa’dır ki, biz bu Avrupa’nın alkışlayıcıları ve hayranlarıyız. Bu noktada olumsuz bir düşüncemiz olamaz.  Hz. Peygamber’in “Hikmet Mü’minin yitik malıdır; nerede bulursa onu almaya en layık olan Mü’mindir” manasındaki hadisi bizim için çok önemli rehberdir. Bu noktada Üstad bir asır öncesi bu tesbiti yapmıştır:
“Elhasıl: Zünub ve mesavi-i medeniyeti, (adet ve ahlak-ı seyyieyi) hudud-u hürriyet ve medeni­yetimize girmekten seyf-i şeriʻatla yasak edece­ğiz. Ta ki, medeniyetimi­zin gençliği ve şebabiyeti, zülal-i ayn-ül hayat-ı şeriʻatla muhafaza olsun. Kesb-i medeniyette Japonlara iktida bize lazımdır ki; onlar Avrupa’dan mehasin-i medeniyeti almakla beraber, her kavmin mabihil-bekası olan adat-ı milliyeyi muhafaza ettiler. Bizim adat-ı milliyemiz İslamiyet’te neşv ü nema bulduğu için, iki cihetle sarılmak zaruridir.( Misbah, Dağ Meyvesi Acı da Olsa Devadır, 19.9.1324/2.10.1908, Sayı: 2; Sayfa: 11 vd.)
İkincisi ise, Avrupalıların kendilerinin de şikayet ettiği ve sakat bir kısım görüşlerle ahlaki çöküntünün çehresini teşkil eden Avrupa’dır ki, Batılı aklı başında insanlar da bundan şikayetçidirler.
Burada özellikle Kur’an’ın bir çağrısını hem Müslümanlara ve hem de gayr-i Müslimlere hatırlatmak istiyorum. Kur’an-ı Kerim Bakara Suresinde şöyle buyuruyor: “Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.”[1] Bu ayeti açıklayan Bediüzzaman Hazretleri meseleyi şöyle açıklamaktadır:
“Ey ehl-i kitap! Geçmiş olan enbiya ve kitaplara iman ettiğiniz gibi, Hazret-i Muhammed (a.s.m.) ile Kur’an’a da iman ediniz. Zira onlar, Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) gelmesini müjdeledikleri gibi, onların ve kitaplarının doğruluğuna olan deliller, hakikatiyle, ruhuyla Kur’an’da ve Hazret-i Muhammed’de (a.s.m.) bulunmuştur. Öyleyse, Kur’an Allah’ın kelamı ve Hazret-i Muhammed (a.s.m.) de resulü olduğunu evleviyetle ile kabul ediniz ve etmelisiniz.” (..)
“Ey ehl-i kitap! İslamiyeti kabul etmekte size bir meşakkat yoktur; size ağır gelmesin. Zira, size bütün bütün dininizi terk etmenizi emretmiyor. Ancak, inançlarınızı ikmal ve yanınızda bulunan dini esaslar üzerine bina ediniz diye teklifte bulunuyor. Zira Kur’an, bütün geçmişteki bütün mukaddes kitapların güzelliklerini ve eski dinlerin temel esaslarını cem etmiş olduğundan usulde muaddil ve mükemmildir. Yani, tadil ve tekmil edicidir. Yalnız, zaman ve mekanın değişmesi tesiriyle değişmeye maruz olan füruat kısmında müessistir. Bunda akli ve mantıki olmayan bir cihet yoktur.”[2]
1.2-Hz. Peygamberin Müjdesi
Ahmed ibn-i Hanbel Müsned adlı hadis kitabında, Ebu Davud, İbn-i Mace ve İbn-i Hibban Sünen adlı eserlerinde Ahir zaman ile alakalı çok önemli bir hadis nakletmektedirler ki, bu hadisi belli yerlerde Bediüzzaman da kullanmaktadır:
“Bir gün gelecek Hıristiyanlarla (Rum ile) tam bir emniyet içinde barış yapacaksınız. Siz ve onlar yani Müslümanlar ve Hıristiyanlar, kendilerinin dışında müşterek bir düşman ile birlikte savaşacaksınız. Galip gelecek ve çok kazanımlar elde edeceksiniz. Sonra tepeli bir çayıra konaklayacaksınız.”[3]
Bir kısım İslam Alimleri bunun Har-Magedon veya Armageddon adıyla Hıristiyan alemi tarafından bilinen ve hayır ile şerri birbirinden ayıracak ve dünyanın sonunu getirecek savaş olduğunu açıkladıkları kıyamet alameti olay kastedildiğini zikretmektedirler. Bunu bazıları Avrupa ve Amerika ile Müslüman alemi arasında çıkacak büyük bir savaş olarak da izah etmektedir. Ancak biz bunlara katılmıyoruz. Bediüzzaman’a göre bu ortak düşman dinsizlik cereyanıdır. Doğru yorumun Bediüzzaman tarafından yapıldığına inanıyoruz[4]. O şöyle özetliyor:
“İşte böyle bir sırada, dinsizlik cereyanı pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsa Aleyhisselam’ın ma’nevi şahsiyetinden ibaret olan hakiki İsevilik dini ortaya çıkacak, yani Rahmet-i İlahiyenin semasından nüzul edecek; hal-i hazır Hıristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek, hurafelerden ve tahrifattan sıyrılacak, İslamın hakikatleriyle ile birleşecek; ma’nen Hıristiyanlık bir nevi İslamiyete inkılab edecektir… Ve Kur’an’a iktida ederek, o İsevilik şahs-ı ma’nevisi tabi’; ve İslamiyet metbu’ makamında kalacak; Hak Din bu iltihak neticesinde büyük bir kuvvet bulacaktır.
Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet; ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak isti’dadında iken, göklerde cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselam, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey’in va’dine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey’ va’d etmiş, elbette yapacaktır.
Hazret-i İsa Aleyhisselam geldiği vakit, herkes onun hakiki İsa olduğunu bilmek lazım değildir. Onun manevi yakınları ve havassı, nur-u iman ile O’nu tanır. Yoksa açık bir şekilde herkes onu tanımayacaktır”.[5]
Kanaatimize göre bu birleşmenin vakti çok yakındır. Bu sebeple alabildiğine müsbet hareket etmek ve İslam’ın güzelliklerini gayr-i Müslimlere anlatmak bizim vazifemizdir. Aklınıza şu soru gelebilir: Bu konuda bazı işaretler görüyor musunuz? Evet, gelecek başlıkta bunu özetleyeceğiz.
1.3-İkram ve İstidracın aynı tarihde birleşmesi
1)İkram-ı İlahi:
Ahirzamandan haber veren mühim bir hadis:
لاَ تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ حَتَّى يَاْتِىَ اللّٰهُ بِاَمْرِهِ
Ramazan-ı şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadis-i şerif hatırıma geldi. Belki Risale-i Nur şakirdlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi. لاَ تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى (şedde sayılır, tenvin sayılmaz) fıkrasının makam-ı cifrisi bin beşyüz kırk iki (1542) ederek nihayet-i devamına ima eder. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّٰهُ
ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrisi bin beşyüz altı (1506) edip, bu tarihe kadar zahir ve aşikarane, belki galibane; sonra ta kırk ikiye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın ima eder. وَ الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِ لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّٰهُ
حَتَّى يَاْتِىَ اللّٰهُ بِاَمْرِهِ (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrisi bin beşyüz kırk beş (1545) olup, kafirin başında kıyamet kopmasına ima eder. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّٰهُ
Cay-ı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil’ittifak bin beşyüz (1500) tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına manidar, makul ve hikmetli bir surette bin beşyüz altı’dan ta kırk iki’ye, ta kırk beş’e kadar üç inkılab-ı azimin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu imalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat’i tarzda kimse bilmez; fakat böyle imalar ile bir nevi kanaat, bir galib ihtimal gelebilir.
Fatiha’da “sırat-ı müstakim” ashabının taife-i kübrasını tarif eden اَلَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ fıkrası, şeddesiz bin beşyüz altı veya yedi (1506-1507) ederek tam tamına ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ fıkrasının makamına tevafuku ve manasına tetabuku ve şedde sayılsa لاَ تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakatı ve manen mutabakatı bu hadisin imasını teyid edip remz derecesine çıkarıyor. Ve müteaddid ayat-ı Kur’aniyede “sırat-ı müstakim” kelimesi, bir mana-yı remziyle Risalet-ün Nur’a manaca ve cifirce ima etmesi remze yakın bir ima ile; Risalet-ün Nur şakirdlerinin taifesi, ahirzamanda o taife-i kübra-i a’zamın ahirlerinde bir hizb-i makbul olacağını işaret eder diye def’aten birden ihtar edildi.
اَلْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِ لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّٰهُ (Kastamonu Lahikası, sh.27-29)
2)İstidrac: Andrew Berwick denilen katilin Londra’da 2011 tarihinde neşrettiği A European Declaration of Independance adıyla neşrettiği 1000 sayfalık Manifestosundaki tesbitler:
Phase of Dialogue, 1955-1999
European Civil War, Phase 1 – 1999-2030
-Islam, 2-30% based on country
-Open source warfare, military shock attacks by clandestine cell systems.
-Further consolidation of conservative forces.
European Civil War, Phase 2 – 2030-2070
-Islam, 15-40% based on country
-Consolidation continues, more advanced forms of resistance groups.
-Preparation for pan-European coup d’états.
European Civil War, Phase 3 – 2070-2083
-Islam, 30-50% based on country
-Pan-European coup d’états. Cultural Communism/multiculturalism defeated in the first
European country followed by the rest.
-The implementation of a Cultural Conservative political agenda begins.
-Execution of cultural Marxist/multiculturalist category A and B traitors initiated.
-Deportation of Muslims initiated.
Here is an estimate (conservative estimate):
European Civil War, Phase 1 – 1999-2030 (Islam 2-20%)
-5-13% of native Europeans and other non-Muslims support many of our goals through armed struggle.
-20-35% of native Europeans and other non-Muslims support many of our goals through democratic struggle.
-50%+ oppose mass Muslim immigration.
European Civil War, Phase 2 – 2030-2070 (Islam 15-50%)
-15-20% of native Europeans and other non-Muslims support many of our goals through armed struggle.
-40-50% of native Europeans and other non-Muslims support many of our goals through democratic struggle.
-60%+ oppose mass Muslim immigration.
European Civil War, Phase 3 – 2070-2083 (Islam 30-60%)
-20-25% of native Europeans and other non-Muslims support many of our goals through armed struggle.
-50-60% of native Europeans and other non-Muslims support many of our goals through democratic struggle.
-70%+ oppose mass Muslim immigration.
1.4-Bu devirde “büyük kumandan” ve talebelerinin rolleri
Evvela büyük kumandanı tanıyalım:
Evet yüzer kudsi kahramanları yetiştiren ve binler manevi kumandanları ümmetin başına geçiren ve hakikat-ı Kur’aniyenin mayası ile ve imanın nuruyla ve İslamiyet’in şerefiyle beslenen, tekemmül eden Al-i Beyt, elbette ahirzamanda şeriat-ı Muhammediyeyi ve hakikat-ı Furkaniyeyi ve Sünnet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ihya ile, ilan ile, icra ile, başkumandanları olan Büyük Mehdi’nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır. (Şualar, 590 – 591).
Büyük Mehdi’nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermek işi biz Nur Talebelerinin vazifesidir. Nasıl yapacağız?
Birinci ve asli yol, Nurların terennüm ettiği iman ve Kur’an hakikatlerini bütün dünyaya neşretmektir. Bunu müzakere etmek için bu toplantıyı tanzim etmiş bulunuyoruz. Zira yukarıda işaret ettiğimiz müjdeler ancak bu neşr-i hakaik ile mümkündür.
İkinci yol, Üstad’ın gerçek şahsiyetini yani kendi ifadesiyle Büyük Mehdi’nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermek ve onun hakkında yapılan iftiralara belgelerle cevap vermekle olur ki, bu hizmette Yüce Rabbimiz bu zamana kadar iki önemli şahsiyeti istihdam eylemiştir. Bunların birincisi, Necmeddin Şahiner ağabeyimizdir ki, Son Şahitler ve Aydınlar Konuşuyor gibi dev eserleriyle bir asra ışık tutmakta cemaatin himmeti ve duasıyla muvaffak olmuştur. İkinci istihdam edilen şahsiyet de Abdülkadir Badıllı Ağabey’dir.Mufassal Tarihçe-i Hayat, Risale-i Nurun Kudsi Kaynakları ve Asar-ı Bediiyye gibi eserlere imza atan ağabeyin bu çalışmalar olmasaydı, Üstadımızın bir çok yönleri maalesef karanlıkta kalacaktı diyebiliriz. Ancak kendisinin de kabul ve itirafıyla Üstadın yani Büyük Mehdi’nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya gösterme işi tamamlanmamıştır.
[1]  Kur’an, 2: 4.
[2]  Bediüzzaman, Said Nursi, İşarat al-İ’caz, Envar İstanbul 2005, sh. 49-50.
[3]     Ebu Davud, 4292;  Ahmed ibn- Hanbel, 4 / 91 ، 5 / 228.
[4] http://en.wikipedia.org/wiki/Armageddon; Muhammed Hassan, Nihaye al-Alem; Meta ve Eyne, www.mohamedhassan.org/alkhotab%20wa%20aldoros /written/..%5C..%5CFiles%5CLessons%5CWrited%5Cnehyat.doc
[5]    Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, On Beşinci Mektup, 57.
Risale Ajans

80 sene önceki bir mektup

Bazı dostlar hatırlattılar: Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin bugünkü hadiseler hakkında fikir ve beyanatı, mütalâaları yok mu ki?.. Neden yazmıyorsunuz? Anarşi yalnız Türkiye’nin değil, bütün dünyanın en mühim meselesi oldu. Devletin bekası, milletin var veya yok oluşu gibi çok nazik bir devrede bulunuyoruz.

Bu ikazlar karşısında merhum muazzez Üstad’ın beyanlarından, haykırışlarından bazılarını derleyerek bütün vatanperverlerin, milliyetperverlerin ve hamiyetperverlerin nazar-ı dikkatlerine takdim etmeyi düşündük. Bu takdimin ötesinde derin mütalâa ve izahları, bütün akl-ı selim sahibi muharrirlere, vatanseverlere havale ediyoruz.

«Siz dünyevi çok diplomatları her zaman dinliyorsunuz. Bir parça da âhiret hesabına konuşan benim gibi kabir kapısında, vatandaşların haline ağlayan bir biçareyi dinlemek lâzımdır.» diye ta 1946’larda millet ve vatanı tehdid eden tehlikelere parmak basarak zamanın selâhiyetlî mercîlerini ikaz eden ve bu beyanları sebebiyle gadre uğrayan bîr vatanperverin ağlamalarını şimdi hadiseler söylüyor, memleketler, beldeler dile getiriyor.

Artık şahsi nüfuz temini iddialarına da yer ve zaman kalmadı. Dünyadan çekileli 50 seneyi geçmiş bir zâtın 80 sene önce yazdığı şu mektupta, iletiyi gören bir âlimin vatan ve milleti için duyduğu endişe ve ızdıraptan başka ne bulunabilir?

Bakın “Eski Dahiliye Vekili, şimdi parti kâtib-i umumisi Hilmi Bey” hitabıyla 1946 yılında Halk Partisi Genel Sekreteri Hilmi Uran’a gönderdiği mektubunda Bediüzzaman Said Nursî ne diyor :

«Bin seneden beri âlem-i İslâmiyeti kahramanlığı ile memnun eden ve vahdet-i İslâmiyeyi muhafaza eden ve âlem-i beşeriyeti, küfr-ü mutlaktan ve dalaletten şanlı bir surette kurtulmasına büyük bir vesile olan Türk milleti ve Türkleşmiş olanların din kardeşleri; eğer şimdi, eski zaman gibi kahramancasına Kur’an’a ve hakaik-i imana sahib çıkmazsanız ve sizler gibi ehl-i hamiyet, eskide yanlış bir surette ve din zararına medeniyetin propagandası yerinde doğrudan doğruya hakaik-i Kur’aniye ve imaniyeyi tervice çalışmazsanız, size kat’iyyen haber veriyorum ve kat’î hüccetlerle isbat ederim ki; âlem-i İslâmın muhabbet ve uhuvveti yerine, dehşetli bir nefret ve kahraman kardeşi ve kumandanı olan Türk milletine bir adavet ve şimdi âlem-i İslâmı mahva çalışan küfr-ü mutlak altındaki anarşiliğe mağlub olup, âlem-i İslâmın kal’ası ve şanlı ordusu olan bu Türk milletinin parça parça olmasına ve şark-ı şimalîden çıkan dehşetli ejderhanın istila etmesine sebebiyet vereceksiniz.»

Bediüzzaman Hazretleri, tehlikeye parmak bastıktan sonra çıkış yolunu da gösteriyor. Mektubuna devamla diyor ki :
«Evet hariçte iki dehşetli cereyana karşı bu kahraman millet, Kur’an kuvvetiyle dayanabilir. Yoksa küfr-ü mutlakı, istibdad-ı mutlakı, sefahet-i mutlakı ve ehl-i namusun servetini serserilere ibahe etmesini âlet ederek dehşetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak; ancak İslâmiyet hakikatıyla mezcolmuş, ittihad etmiş ve bütün mazideki şerefini, İslâmiyette bulmuş olan bu milletteki din kuvveti ve iman bütünlüğüdür.

Evet bu milletin hamiyetperverleri ve milliyetperverleri, herşeyden evvel bu mümtezic, müttehid milliyetin can damarı hükmünde olan hakaik-i Kur’aniyeyi terbiye-i medeniye yerine esas tutmak ve düstur-u hareket yapmakla o cereyanı durdurur inşâallah.» Emirdağ-1 – 218

Bediüzzaman Hazretlerinin 1946’larda Afyon Emniyet Müdürlüğü vasıtasıyla gönderdiği mektubundaki ifadeleri dikkatle, cümle cümle yeniden duyarak okuyunuz. Bin seneden beri İslâmiyet nuruyla yoğrulmuş bir milletin ahfadının dinden uzaklaştırılması neticesi ortada kalamayacağını haber vererek son yıllarda vatan sathını iyiden iyiye kaplayan tehlikeyi daha o zamandan haber veriyor.

Üstad «Batılılaşsın, Avrupalı gibi olsun» düşüncesiyle İslâm’dan uzaklaştırılmaya çalışılan gençliğin Avrupa solcusu, komünisti gibi olmayacağını, kelimenin tam manâsıyla anarşist halini alacağını bildiriyor. Bu hakikati Hazreti Üstad daha evvel de beyan etmişti. Risale-i Nur Külliyatının ilk telif yılları olan 1926’larda şunları yazıyordu :

«Dikkat et! Bu milletin bazılarının din ile bağlandıkları rabıtaları kopmasın. Eğer böyle ahmakane körü körüne topuzların altında bazıların dinden rabıtaları kopsa, o vakit hayat-ı içtimaiyede bir semm-i katil (öldürücü zehir) hükmünde o dinsizler zarar verecektir. Çünkü mürtedin vicdanı tamamen bozulduğundan hayat-ı içtimaiyeye zehir olur.» (Lem’alar, s. 112)

Onun için Üstad, «Bir Müslüman ecnebilerle kıyas edilemez» diyor, Allah korusun, bozulduğu takdirde çok daha fena, yıkıcı ve tahripçi olacağını bildiriyor. Hilmi Uran’a yazdığı mektubu okumaya devam edelim :

«Salisen: Size karşı elbette çok cihetlerde dahili ve harici muarızlar var. Eğer o muarızlarınız hakaik-ı imâniye nâmına çıksaydı birden sizi mağlûb ederdi. Çünki bu milletin yüzde doksanı bin seneden beri an’ane-i İslâmiye ile, ruh ve kalb ile bağlanmış; zahiren muhalif fıtratındaki emre itaat cihetiyle serfüru etse de kalben bağlanmaz.

«Hem bir müslüman, başka milletler gibi değil. Eğer dinini bıraksa anarşist olur, hiçbir kayıd altında kalamaz; istibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez. Bu hakikatın çok hüccetleri, çok misalleri var. Kısa kesip sizin zekâvetinize havale ediyorum.

«Bu asrın Kur’ana şiddet-i ihtiyacını hissetmekte İsveç, Norveç, Finlandiya’dan geri kalmamak size elzemdir. (¹) Belki onlara ve onlar gibilere rehber olmak vazifenizdir.
Siz, şimdiye kadar gelen inkılab kusurlarını üç-dört adamlara verip, şimdiye kadar umumî harb ve sair inkılabların icbarıyla yapılan tahribatları -hususan an’ane-i diniye hakkında- tamire çalışsanız; hem size istikbalde çok büyük bir şeref ve âhirette büyük kusuratlarınıza keffaret olup, hem vatan ve millet hakkında menfaatli hizmet ederek milliyetperver, hamiyetperver namına müstehak olursunuz.

«Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor ve madem siz de herkes gibi kabre koşuyorsunuz ve madem o kat’î ölüm ehl-i dalalet için i’dam-ı ebedîdir, yüzbin hamiyetçilik ve dünyaperestlik ve siyasetçilik onu tebdil edemez ve madem Kur’an, o i’dam-ı ebedîyi ehl-i iman için terhis tezkeresine çevirdiğini güneş gibi isbat eden Risale-i Nur elinize geçmiş ve yirmi seneden beri hiçbir feylesof, hiçbir dinsiz ona karşı çıkamıyor, bilakis dikkat eden feylesofları imana getiriyor ve bu oniki sene zarfında dört büyük mahkemeniz ve feylesof ve ülemadan mürekkeb ehl-i vukufunuz, Risale-i Nur’u tahsin ve tasdik ve takdir edip, iman hakkındaki hüccetlerine itiraz edememişler ve bu millet ve vatana hiçbir zararı olmamakla beraber, hücum eden dehşetli cereyanlara karşı sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’anî olduğuna, Türk milletinden hususan mekteb görmüş gençlerden yüzbin şahid gösterebilirim; elbette benim size karşı bu fikrimi tam nazara almak, ehemmiyetli bir vazifenizdir. Siz dünyevî çok diplomatları her zaman dinliyorsunuz; bir parça da âhiret hesabına konuşan, benim gibi kabir kapısında vatandaşların haline ağlayan bir bîçareyi dinlemek lâzımdır.» (Emirdağ-1 – 219)

(¹): Bediüzzaman Hazretlerinin bu mektubu yazdığı yıllarda, bazı Avrupa ülkelerinde Kur’an’a karşı bir alâka belirmişti. Finlandiya’da Kur’an-ı Kerim’in Fince meali neşredilmiş; İsveç, Norveç ve Danimarka’da Kur’an üzerinde araştırma yapan âlimler, cemiyetlerindeki ahlâkî çöküntüyü, ancak Kur’an’ın getirdiği hakikatlerin önleyebileceği neticesine varmışlardı.

Said Nur

NET bir Nesil İçin Viyana’da Buluştular

NET Nesil eğitim ve araştırma Platformunun periyodik olarak düzenlemiş olduğu programlar zinciri Avusturya’nın başkenti Viyana’da gerçekleşti. Avrupa’nın muhtelif bölgelerinden bir araya gelen araştırma ekibi üzerlerine almış olduğu konuları sundular. Öncelikle Ecdadımızın seneler önce kapılarına kadar geldiği ve binlerce Şehitlerin bulunduğu bölgeleri gezip bilgi aldılar. Ardından Viyana savaş müzesini ziyaret eden Platform üyeleri Ecdadımızdan geriye kalan savaş malzemeleri sancaklar ve Osmanlıca ait eserleri inceleme fırsatı buldular. Bu tarihi gezintinin ardından açıklamada bulunan Eğitimciler: “Osmanlı ecdadımızın kılıçlarla fetih edip İslamiyetçi Avrupa’ya yayma hedefini bizler Kuran’ın Elmas kılıcı olan Risale-i Nur hakikatleriyle ve Müsbet hareket Metodumuzla devam ettireceğiz” açıklamasında bulundu.

İkinci gün bölgelerin hazırlamış oldukları çalışmalar sunuldu.Yapılan sunumlarda Risale-i Nur’un hizmet tarzı, Veraset i Nubuvvet, Risale i Nur’da şirketi maneviye, Bediuzzaman ve Risale-i Nur konulari Eğitimciler Manisa’dan Rahmi Akman ve İstanbul’dan Hasim Gayberi’nin de bulunduğu heyet tarafından detaylı olarak işlendi.
Pazar günü yapılan istişarenin ardından alınan önemli kararlarla birlikte bir sonraki Programda tekrar buluşma duası ile program sona erdi. NET Nesil Eğitim ve araştırmacılarından olan Yusuf Varol un yapmış olduğu açıklamada “Viyana Cemaatinin Misafir perverliğinden dolayı çok müteşekkiriz. Eğitim seviyesi yüksek ve gayretli ağabeylerimiz burada çok fazla. Burada bulunmaktan çok mutlu olduk. NET Nesil ekibi gün geçtikçe kendini çok daha iyi geliştiriyor ve Risale-i Nur eğitim ve neşriyatında Avrupa’da soy sahibi oluyor. Eğitim ve araştırmaya yönelik çalışmalarımız tüm ciddiyetiyle devam edecek” dedi.

Türkiye Avrupa’da İslam Üssü Kuracak!

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez AB nezninde diğer dinleri temsil eden teşkilatların olduğunu fakat İslam dinin temsil eden bir teşkilatın olmadığını ve eksikliğin üzüntüsünü yaşadıklarını dile getirdi.

Prof. Dr. Brüksel’de İslam’ı ve Müslümanları temsil eden bir kuruluşun olması son derece önem arzediyor dedi.

BÜTÜN İSLAM ÜLKELERİNDE MÜFTÜLER YER ALACAK

Görmez konuşmasına şu şekilde devam etti:

İslam’ı ve Müslümanları temsil eden bir üst kuruluşun oluşması için çabamız. Yapılması planlanan İslam merkezinde klasik ve modern mimariden yararlanılarak inşa edilecek. Merkeze başta büyük bir cami yapılması planlanırken aynı zamanda içinde kütüphane, konferans salonu, konaklama yerleri, müftü odaları da yer alacak. Merkezde bütün İslam ülkelerinden müftüler yer alacak. Bu müftüler özellikle üniversite mezunu, hafız, 2 ve daha fazla dil bilen kişilerden seçilecek.”

Mabetsiz şehirler oluştu

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, halkın yüzde 25′inin köylerde, yüzde 75′inin şehirlerde yaşadığını belirterek, ‘Peki, 85 bin camimizin dağılımı nasıl? Tam tersi, camilerin yüzde 75′i köylerde, yüzde 25′i şehirlerde. Dolayısıyla insanımızın, nüfusumuzun oranına göre bir cami yapılanmamız yok. Pek çok şehirler kuruldu, çok hızlı şehirleşmeler yaşadık ama pek çok mabetsiz şehirler oluştu’ dedi. Türkiye genelinde 14 bin 314 cami derneği bulunduğunu bildiren Görmez, camilerin toplu yaşamın dışına çıkarıldığını vurgulayarak, ‘Camilerimiz hayatın dışına itildi, halbuki bizim medeniyetimiz camileri hayatın merkezine alan bir medeniyettir’ dedi. Cami dernekleri tek boyutlu olmaktan çıkarılmalı diyen Görmez, ‘Her cami derneği bir sivil toplum örgütüne dönüşmeli’ değerlendirmesinde bulundu. Görmez, camilerin sıkıntılarına değinerek, camilerin 24 saat açık kalması, güvenlik ve depreme dayanıklılığın sağlanması, temizlik, engellilerin ve kadınların camilere rağbetinin sağlanması konusunda çalışma yapacaklarını belirtti.

Kaynak: Risale Ajans/Yeni Şafak