Etiket arşivi: batı

Batılı Aydınların Gözüyle Peygamberimiz -2

Batı dünyasına önderlik yapmış olan aydınların gözüyle Hz. Muhammed (s.a.v)

Almanya’nın yetiştirdiği en büyük aydınlarından olan ve buradaki en büyük üniversiteye ismi verilen ünlü filozof GOETHE’nin beyanatı: “Biz Avrupa milletleri, bütün medeni imkanlarımıza rağmen Hz. Muhammed’in (s.a.v) son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk basamağındayız. Şüphe yok ki hiç kimse, O’nu geçemeyecektir.” (GOETHE)

“İnsanların büyüklüğü ne ile ölçülürse ölçülsün, Hz. Muhammed’den (s.a.v) daha büyük bir insan gelmeyecektir.” (LAMARTİNE)

“…Ben bu şayan-ı hayret insanı inceledim. Benim görüşüme göre, O’nu insanlığın kurtarıcısı olarak tanımak lazımdır. Daha şimdiden, benim milletime ve diğer Avrupa milletlerine mensup birçokları, Hz. Muhammed’in (s.a.v) dinine girmiş bulunuyorlar.” (Bernard SHAW)

 “İslamı seçmekle çağı seçtim. İslam’ın büyük peygamberi, “yarın ölecekmiş gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışın!” derken, herşeyi anlatmıştır. İslam, hem maddeye, hem manaya hükmetmiştir. (Reca CARUDİ)

Alman Devletinin Kurucusu PRENS BISMARK’ın beyanatı:

“Muhtelif devirlerde, insanlık alemini idare etmek için yaratıcı tarafından geldiği iddia olunan bütün semavî kitapları tam ve etrafıyla inceledimse de, tahrif olundukları için hiçbirisinde aradığım hikmet ve tam isabeti göremedim. Bu kanunlar değil bir cemiyet, bir ev halkının saadetini bile temin edecek mahiyetten pek uzaktır. Lâkin MUHAMMEDİ’lerin Kur’anı, bunların dışındadır. Ben Kur’anı her yönden inceledim, her kelimesinde büyük hikmetler gördüm. MUHAMMEDİ’lerin düşmanları, bu kitap MUHAMMED’in sözleri olduğunu iddia ediyorlarsa da, en mükemmel, hattâ en mütekâmil bir dimağdan böyle hârikanın zuhurunu iddia etmek, hakikatlere göz kapayarak kin ve garaza âlet olmak manasını ifade eder ki; bu da ilim ve hikmeti inkar etmek manasına gelir.

Seninle aynı asırda yaşayamadığımdan çok üzgünüm ey MUHAMMED! Öğretmenliğini yapıp tüm insanlara ulaştırmaya çalıştığın bu kitap (Kur’an), senin değildir; o Yaratıcının katındandır. Bu kitabın yaratıcının katından olduğunu inkar etmek, bütün ilimlerin inkarını ileri sürmek kadar gülünçtür. Bunun için, tüm insanlık alemi senin gibi her bakımdan mükümmel bir insanı bir defa görmüş, bundan sonra göremeyecektir. Ben, huzurunda kemal-i hürmetle eğilirim.” PRENS BISMARK

Fıransızların meşhur tarihçisi LAMARTİNE’nin beyanatı:

“Modern tarihinin en büyük şahsiyetlerini bile MUHAMMED’le (s.a.v) kıyaslamaya kim cesaret edebilir? Çağımızın en meşhur şahsiyetleri ancak maddi kuvvetler kurdular. Halbuki MUHAMMED (s.a.v), hukuk sistemlerini, kavimleri, dünyanın üçte birini ve üzerindeki milyonlarca insanı harekete geçirip, kötü alışkanlıklardan kurtulmalarını sağlayarak ahlaklı ve dürüst hale getirdi.” (LAMARTİNE)

Dünyada çok meşhur olan İskoç asıllı yazar ve filozof THOMAS CARLYLE ‘’Kahramanlar’’ adlı kitabında Hz. MUHAMMED’in (s.a.v) nasıl bir şahsiyet olduğunu adeta tüm dünyaya meydan okuyarak şu sözlerle ifade etmişti: “Şayet gayenin büyüklüğü, vasıtaların küçüklüğü ve neticenin azameti insan dehasının üç ölçüsü ise, modern tarihin en büyük şahsiyetlerini dahi, Hz. MUHAMMED ile mukayeseye kim cüret edebilir ki?”  (Thomas CARLYLE)

Yazdığı romanları dünyada herkes tarafından okunan ve klasikler arasında kendine yer edinen Rus Yazar TOLSTOY, Peygamber Efendimizin hadislerini derleyerek bir kitap yazmıştı. İşte Tolstoy’un, Rusya’da yazdığı fakat komünizm dönemde halka gösterilmesinde sakınca görülen kitabındaki beyanatlarından biri: ”MUHAMMED (s.a.v) her zaman Evangelizmin (Hıristiyanların) üstüne çıkıyor. O insanı ALLAH saymıyor ve kendini de ALLAH ile bir tutmuyor. Müslümanların ALLAH’tan başka ilahı yoktur ve MUHAMMED O’nun peygamberidir. Burada hiçbir muamma ve sır yoktur. Eğer insan seçme hakkına sahip olsaydı, aklı başında olan her Hıristiyan ve her bir insan şüphe ve tereddüt etmeden MUHAMMED’iliği, tek ALLAH’ı ve O’nun peygamberini kabul ederdi.” (TOLSTOY)

80 sene önceki bir mektup

cozum-sureci-bediuzzamanBazı dostlar hatırlattılar: Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin bugünkü hadiseler hakkında fikir ve beyanatı, mütalâaları yok mu ki?.. Neden yazmıyorsunuz? Anarşi yalnız Türkiye’nin değil, bütün dünyanın en mühim meselesi oldu. Devletin bekası, milletin var veya yok oluşu gibi çok nazik bir devrede bulunuyoruz.

Bu ikazlar karşısında merhum muazzez Üstad’ın beyanlarından, haykırışlarından bazılarını derleyerek bütün vatanperverlerin, milliyetperverlerin ve hamiyetperverlerin nazar-ı dikkatlerine takdim etmeyi düşündük. Bu takdimin ötesinde derin mütalâa ve izahları, bütün akl-ı selim sahibi muharrirlere, vatanseverlere havale ediyoruz.

«Siz dünyevi çok diplomatları her zaman dinliyorsunuz. Bir parça da âhiret hesabına konuşan benim gibi kabir kapısında, vatandaşların haline ağlayan bir biçareyi dinlemek lâzımdır.» diye ta 1946’larda millet ve vatanı tehdid eden tehlikelere parmak basarak zamanın selâhiyetlî mercîlerini ikaz eden ve bu beyanları sebebiyle gadre uğrayan bîr vatanperverin ağlamalarını şimdi hadiseler söylüyor, memleketler, beldeler dile getiriyor.

Artık şahsi nüfuz temini iddialarına da yer ve zaman kalmadı. Dünyadan çekileli 50 seneyi geçmiş bir zâtın 80 sene önce yazdığı şu mektupta, iletiyi gören bir âlimin vatan ve milleti için duyduğu endişe ve ızdıraptan başka ne bulunabilir?

Bakın “Eski Dahiliye Vekili, şimdi parti kâtib-i umumisi Hilmi Bey” hitabıyla 1946 yılında Halk Partisi Genel Sekreteri Hilmi Uran’a gönderdiği mektubunda Bediüzzaman Said Nursî ne diyor :

«Bin seneden beri âlem-i İslâmiyeti kahramanlığı ile memnun eden ve vahdet-i İslâmiyeyi muhafaza eden ve âlem-i beşeriyeti, küfr-ü mutlaktan ve dalaletten şanlı bir surette kurtulmasına büyük bir vesile olan Türk milleti ve Türkleşmiş olanların din kardeşleri; eğer şimdi, eski zaman gibi kahramancasına Kur’an’a ve hakaik-i imana sahib çıkmazsanız ve sizler gibi ehl-i hamiyet, eskide yanlış bir surette ve din zararına medeniyetin propagandası yerinde doğrudan doğruya hakaik-i Kur’aniye ve imaniyeyi tervice çalışmazsanız, size kat’iyyen haber veriyorum ve kat’î hüccetlerle isbat ederim ki; âlem-i İslâmın muhabbet ve uhuvveti yerine, dehşetli bir nefret ve kahraman kardeşi ve kumandanı olan Türk milletine bir adavet ve şimdi âlem-i İslâmı mahva çalışan küfr-ü mutlak altındaki anarşiliğe mağlub olup, âlem-i İslâmın kal’ası ve şanlı ordusu olan bu Türk milletinin parça parça olmasına ve şark-ı şimalîden çıkan dehşetli ejderhanın istila etmesine sebebiyet vereceksiniz.»

Bediüzzaman Hazretleri, tehlikeye parmak bastıktan sonra çıkış yolunu da gösteriyor. Mektubuna devamla diyor ki :
«Evet hariçte iki dehşetli cereyana karşı bu kahraman millet, Kur’an kuvvetiyle dayanabilir. Yoksa küfr-ü mutlakı, istibdad-ı mutlakı, sefahet-i mutlakı ve ehl-i namusun servetini serserilere ibahe etmesini âlet ederek dehşetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak; ancak İslâmiyet hakikatıyla mezcolmuş, ittihad etmiş ve bütün mazideki şerefini, İslâmiyette bulmuş olan bu milletteki din kuvveti ve iman bütünlüğüdür.

Evet bu milletin hamiyetperverleri ve milliyetperverleri, herşeyden evvel bu mümtezic, müttehid milliyetin can damarı hükmünde olan hakaik-i Kur’aniyeyi terbiye-i medeniye yerine esas tutmak ve düstur-u hareket yapmakla o cereyanı durdurur inşâallah.» Emirdağ-1 – 218

Bediüzzaman Hazretlerinin 1946’larda Afyon Emniyet Müdürlüğü vasıtasıyla gönderdiği mektubundaki ifadeleri dikkatle, cümle cümle yeniden duyarak okuyunuz. Bin seneden beri İslâmiyet nuruyla yoğrulmuş bir milletin ahfadının dinden uzaklaştırılması neticesi ortada kalamayacağını haber vererek son yıllarda vatan sathını iyiden iyiye kaplayan tehlikeyi daha o zamandan haber veriyor.

Üstad «Batılılaşsın, Avrupalı gibi olsun» düşüncesiyle İslâm’dan uzaklaştırılmaya çalışılan gençliğin Avrupa solcusu, komünisti gibi olmayacağını, kelimenin tam manâsıyla anarşist halini alacağını bildiriyor. Bu hakikati Hazreti Üstad daha evvel de beyan etmişti. Risale-i Nur Külliyatının ilk telif yılları olan 1926’larda şunları yazıyordu :

«Dikkat et! Bu milletin bazılarının din ile bağlandıkları rabıtaları kopmasın. Eğer böyle ahmakane körü körüne topuzların altında bazıların dinden rabıtaları kopsa, o vakit hayat-ı içtimaiyede bir semm-i katil (öldürücü zehir) hükmünde o dinsizler zarar verecektir. Çünkü mürtedin vicdanı tamamen bozulduğundan hayat-ı içtimaiyeye zehir olur.» (Lem’alar, s. 112)

Onun için Üstad, «Bir Müslüman ecnebilerle kıyas edilemez» diyor, Allah korusun, bozulduğu takdirde çok daha fena, yıkıcı ve tahripçi olacağını bildiriyor. Hilmi Uran’a yazdığı mektubu okumaya devam edelim :

«Salisen: Size karşı elbette çok cihetlerde dahili ve harici muarızlar var. Eğer o muarızlarınız hakaik-ı imâniye nâmına çıksaydı birden sizi mağlûb ederdi. Çünki bu milletin yüzde doksanı bin seneden beri an’ane-i İslâmiye ile, ruh ve kalb ile bağlanmış; zahiren muhalif fıtratındaki emre itaat cihetiyle serfüru etse de kalben bağlanmaz.

«Hem bir müslüman, başka milletler gibi değil. Eğer dinini bıraksa anarşist olur, hiçbir kayıd altında kalamaz; istibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez. Bu hakikatın çok hüccetleri, çok misalleri var. Kısa kesip sizin zekâvetinize havale ediyorum.

«Bu asrın Kur’ana şiddet-i ihtiyacını hissetmekte İsveç, Norveç, Finlandiya’dan geri kalmamak size elzemdir. (¹) Belki onlara ve onlar gibilere rehber olmak vazifenizdir.
Siz, şimdiye kadar gelen inkılab kusurlarını üç-dört adamlara verip, şimdiye kadar umumî harb ve sair inkılabların icbarıyla yapılan tahribatları -hususan an’ane-i diniye hakkında- tamire çalışsanız; hem size istikbalde çok büyük bir şeref ve âhirette büyük kusuratlarınıza keffaret olup, hem vatan ve millet hakkında menfaatli hizmet ederek milliyetperver, hamiyetperver namına müstehak olursunuz.

«Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor ve madem siz de herkes gibi kabre koşuyorsunuz ve madem o kat’î ölüm ehl-i dalalet için i’dam-ı ebedîdir, yüzbin hamiyetçilik ve dünyaperestlik ve siyasetçilik onu tebdil edemez ve madem Kur’an, o i’dam-ı ebedîyi ehl-i iman için terhis tezkeresine çevirdiğini güneş gibi isbat eden Risale-i Nur elinize geçmiş ve yirmi seneden beri hiçbir feylesof, hiçbir dinsiz ona karşı çıkamıyor, bilakis dikkat eden feylesofları imana getiriyor ve bu oniki sene zarfında dört büyük mahkemeniz ve feylesof ve ülemadan mürekkeb ehl-i vukufunuz, Risale-i Nur’u tahsin ve tasdik ve takdir edip, iman hakkındaki hüccetlerine itiraz edememişler ve bu millet ve vatana hiçbir zararı olmamakla beraber, hücum eden dehşetli cereyanlara karşı sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’anî olduğuna, Türk milletinden hususan mekteb görmüş gençlerden yüzbin şahid gösterebilirim; elbette benim size karşı bu fikrimi tam nazara almak, ehemmiyetli bir vazifenizdir. Siz dünyevî çok diplomatları her zaman dinliyorsunuz; bir parça da âhiret hesabına konuşan, benim gibi kabir kapısında vatandaşların haline ağlayan bir bîçareyi dinlemek lâzımdır.» (Emirdağ-1 – 219)

(¹): Bediüzzaman Hazretlerinin bu mektubu yazdığı yıllarda, bazı Avrupa ülkelerinde Kur’an’a karşı bir alâka belirmişti. Finlandiya’da Kur’an-ı Kerim’in Fince meali neşredilmiş; İsveç, Norveç ve Danimarka’da Kur’an üzerinde araştırma yapan âlimler, cemiyetlerindeki ahlâkî çöküntüyü, ancak Kur’an’ın getirdiği hakikatlerin önleyebileceği neticesine varmışlardı.

Said Nur

İslamofobia’ya Rağmen Müslüman Olanlar Artıyor!

İkiz kulelere yapılan saldırıdan sonra yayılan İslamfobia, ters tepmeye başladı. Çok sayıda insan ile beraber papazlık eğitimi alan Ahmet İsa Wagner’de müslüman oldu.

Malumunuz, Barnabas İncil’i hem Hz.Muhammed’den bahsettiği için ve hem de İslam akidesine uygun bir tevhid anlayışını ihtiva ettiği için Hıristiyan âlemince yasaklanmış bulunmaktadır. Bu İncil’i incelediğimizde bende şöyle bir kanaat oluştu: Hıristiyan dünyası eninde sonunda bu “İncil”de bahsedilen hakikatleri kabul etmek zorunda kalacaklardır. Çünkü Hıristiyan dünyası, mademki, bilimin, aklın ve araştırmaların kaynağıdır ve gerçekleri aramaya devam ediyor. Bu arayış sonunda onları bu “Barnabas İncili”ndeki “hakikata” ulaştıracaktır.

Bu kanaatimizi destekleyen, selefinden aktarılan bir çok İslamî rivayetler bulunmakla birlikte, aşağıda zikredilen kıssalar bu kanaatimize iki önemli temel dayanak teşkil etmekteler:

Birisi; Hz. İsa’nın Barnabas İncili’nde de geçtiği gibi, Benden sonra Allah’ın Elçisi gelecek, bana yaptığınız iftira ve yalanları temizleyecek, sözüdür. Bu ve buna benzer ifadeler ‘Barnabas İncili’nde mükerreren ve Hz. Muhammed’in ismi aşikâr zikredilerek geçmektedir.

Bu sözü İsa (a.s) kime söylüyor? Bu, bence çok önemli bir noktadır. Kendisini takip edenlere, havarilerine, din bilginlerine ve Nasranîlere, yani peygamber olarak gönderildiği kitleye söylüyor. Ve kendisinden sonra gelecek olan zat’ı (a.s.m) ayrıntılarıyla tarif ediyor. Bu tarifler o kadar ayrıntılı ki, hatta ayetlerde geçtiği üzere ehl-i kitap kendi çocuklarını tanır gibi Hz. Muhammed’i tanıyorlardı. Tevrat, İncil, Zebur’da ve sair suhuf-u enbiyada çok ehemmiyetle, ahirde gelecek bir peygamberden bahisler var; çok ayetler var.

Bu hususta daha geniş malumat edinmek isteyenler, Mevlana Cami’nin ‘Şevahidün Nübüvve’ adlı eserine ve Risale-i Nur külliyatından Mektubat adlı eserin 19.Mektup’una (Mucizat-ı Ahmediye) başvurabilirler.

İkincisi; Hz. Muhammed’in hadisleridir. Bu hususta da Rahle yayınlarından çıkan ‘Nüzul-i İsa (a.s)’ adlı kitabı öneriyorum. Bu kitapta 84. hadis-i Şerif ve 13 Ayet-ı Kerime ile Hz. İsa’nın ahirzamanda geleceği ve İslam’a tabi olacağı gayet makul ve mukni bir şekilde açıklanmıştır.

Binaenaleyh, bu kadar müjde ve işaretler, ayetler ve hadisler, hem o zamanın bir derece evliya ve arif-i billah olan bir kısım insanların tevatür derecesindeki ihbarları elbette doğrudur ve tahakkuk etmiş bir hakikattir. Bu hakikate binaen, ehl-i kitabın İslam’a biat edeceğine olan kanaatimizi yukarıda belirtik. Zaten son yıllarda bilhassa Avrupa’da İslamiyet’in hızla yayılması, Kilise dâhil, özellikle aydın kesimce sahiplenilmesi de bu kanaatimizi güçlendirmektedir. Bakınız şu olay bu kanaatimizi yeterince perçinlemeye kafi değil midir?

“Rotterdam İslam Üniversitesindeki bir heyet tarafından Flemenkçeye’de çevrilen Haşir Risalesinden, Utrecht ve Rotterdam’daki bazı papazlar (22 Papaz) haftalık olarak kendi aralarında ders okumaya başladılar. Papazlar, “Zira ahirete iman hepimizin ihtiyaç duyduğu birşey” diyorlar.”

“Geçtiğimiz günlerde İstanbul’a gelen Filipinler Mindanau Otonom Bölgesi Yüksek Öğretim Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Nora Şerif ve onun kızı ve yardımcısı olan Dr. Noraliyn Şerif Risâle-i Nur’un Filipinler eğitim sisteminde ders kitabı olarak okutulacağını söyledi.”

Moses adını taşıyan ve Evangelist bir papaz olan ve 1993 yılında gördüğü bir rüya üzerine İslâm`ı seçerek Afrika`da İslâmî çalışmalar yürüten Sierra Leoneli Musa Bangura, Müslüman olduktan sonra 500`ü papaz olmak üzere 4 bin 402 kişinin İslam`la tanışmasına vesile oldu.”

Papazlık ve Felsefe eğitimini alan Christof ; Hazret-i İsa’nın, Hazret-i Muhammed’in geleceğini müjdelediği sözleri Hıristiyanlar için çok tehlikeli addedilmektedir. Hazret-i İsa da dahil tüm peygamberleri gönderen Yüce Yaratıcının vahyettiği Kur’ân-ı Kerim’de “sözde” İsa’nın takipçilerinin durumu çok açıkça gözler önüne serilmiştir. İşte, bu gerçekleri görüp de Müslüman olmasınlar diye “İslâmiyet“le ilgili tüm bilgiler Hıristiyanlardan uzaklaştırılmaktadır. Yani Hıristiyan okulları talebelerine İslâmiyeti öğretmeye korkuyorlar. Kur’ân İnsan sözü değil. İlahi metinler konusunda yıllarca eğitim almış birisi olarak şunu tüm benliğimle söyleyebilirim ki, Kur’an-ı Kerim insan elinden çıkmış bir metin değil. Kur’an’ı okuyan her insaf sahibi Kur’an-ı Kerim’in Allah Kelamı olduğunu kabul eder. Bunu anlamak için yıllarca eğitim almaya gerek yok. Bu hakikat yakında tüm Avrupayı saracaktır. Gidişat o yöndedir.” (Medya Haberleri)

Bizim de anlatmak istediğimiz budur. Biz de Papazlık eğitimini aldıktan sonra müslüman olan AHMED İSA WAGNER’in şu temenni cümlelerine gönülden amin diyoruz:

“11 Eylül olayı olumsuz bir süreç başlatmıştır, maalesef bunu kabul etmek lazım. Fakat bu olumsuz durum yine Müslümanların lehine dönmüştür. Böyle olumsuz bir olayla bile olsa insanların gündemlerine İslâm girmiştir. İslâm hakkında sorular soran ve bu soruların en güzel cevaplarını İslâm’da bulan binlerce insan her geçen gün Müslüman olmaktadır. İslâm artık daha fazla konuşuluyor. Dünyada konuşulan iki şeyden biri. Önceden Kapitalizm ve Komünizm konuşuluyordu. Komünizm hâlledildi gibi görünüyor. Şimdi ise Kapitalizm ve İslâm konuşuluyor. Gelecek hakkın, yani İslâm’ındır. Bizim kurtuluşumuz ise, bu kervanın içinde bulunmakla mümkündür. Kervan bir yol bulup hedefine varacaktır. Yüce Allah bizi bu kervanın içinde olanlardan eylesin, gerisinde kalanlardan olmaktan korusun.”

Evet dünyada zahiren İslamın aleyhinde gibi cereyan olaylar ve Batı’nın ‘İslamofobia’ olarak ileri sürdüğü her olumsuz hareket ve hadise geniş dairede tedrici olarak islamın lehine işlemektedir. “Sizin şer olarak gördüğünüz şeyde umulur ki onda hayır vardır” kuralınca, Cenab-ı Hakk zemini ve mekanı İslamın istikbal etmesine müheyya etmektedir. Üstadın dediği gibi:

Yakînim var ki, istikbal semâvâtı, zemin-i Asya

Bâhem olur teslim yed-i beyzâ-yı İslâma.”

Hiç şüphesiz bir şekilde, gerek istikbâl semavatı, gerekse Avrupa ve Asya İslâm’ın parlak eline beraber teslim olacaklardır. Bu müjdeler şimdiden çıkmaya başladı elhamdülillah.

Recai ALBAY

Batı’nın İslam ezberini bozan kitap!

Her yazdığı kitap en çok satılanlar listesine giren ve kitapları her dile tercüme edilen meşhur Alman yazar Jürgen Todenhöfer, yazarımız Cemil Şahinöz ile görüştü. Yeni kitabı “Düşman imajı: İslam“ı özellikle Müslümanların okumaları gerektiğini söyledi.

Todenhöfer, kitabında Almanya´da yabancılar, uyum ve İslam tartışmalarıyla ilgili barış için 10 tane tez ortaya koyuyor. Bu tezleri ve kitabın içeriğini özel olarak Moral Haber´e anlatan Todenhöfer şunları söyledi: “Almanya´da gerçek bir uyum tartışması yok. Resmen yabancılara karşı bir kampanya var. Ben bu düşmanlığa karşı 10 tane tez ortaya koydum ve bu tezleri kitabımda işliyorum. Benim tezlerimin hedefi barış. Barış olabilmesi için birbirimizi öncelikle anlamamız gerekiyor. Özellikle İslam dini hakkında ortalıkda bir çok yalan ve yanlış var. Ben Kuran´ı da diğer dini kitapları da dikkatle ve isteyerek okudum. Ve yaklaşık 50 senedir Müslüman ülkeleri geziyorum. Açıkca söylüyorum: Sevgi, hoşgörü, aşk ve misafirperverlik İslam´ın yaşandığı ülkelerde daha çok yaygın. Bizler de Almanya´da artık her insanın aynı değerde ve aynı haklara sahip olduğunu anlamamız gerekiyor. Anlaşmak her savaşdan daha iyidir. Bu nedenle özellikle müslüman okurlarımızdan bu kitaba sahip çıkmalarını bekliyorum.

Kitabın gelirleri savaşda babalarını kaybeden afgan çocukların bulunduğu bir yetimhaneye verilecek.

Kaynak: moralhaber.net