Etiket arşivi: bediüzzamanın talebeleri

Talebelerin Ölümü

KOMPLO TEORİLERİ NEREDEN GELİYOR?

Evet, Enbiya suresi 35. ayetkullu nefsin zaikatülmevt” yani her nefis ölümü tadacaktır diyor. Bu dünyaya gelen her canlı buradan ayrılacaktır. Kimin nerede, nasıl ve ne zaman öleceğini ancak Allah bilir. Her kişinin ölüm nedeni de farklı farklıdır. Kimi savaşta ölür kimi barışta, kimi hastalıktan ölür kimi kazadan. Ama insanın insanı sebepsiz yere öldürmesi İslamda büyük bir günahtır.

Maide suresi 32.ayet de şöyle söylüyor:

“Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur.”

Son günlerde ülkemizde yaşanan olaylarda 238 şehit ve 2191 yaralı gazimiz mevcut idi, inşallah şehit sayıları artmaz. Buna sebep olanlar topluma büyük bir şok yaşattılar. Kendilerini dini bir cemaat gibi gösteren ve yıllardan beri devlet içine yuvalanan bu grup, başlarda yurtiçinde ve dışında eğitime önem verip okullar, Üniversiteler açan, Türkçe olimpiyatlar düzenleyen bir hareket iken sonunda silahlı bir terör örgütüne dönüştü ve FETÖ ismiyle adlandırıldı.

Şimdi anlaşıldı ki ülke içinde birçok zulüm işledi, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla kendinden olmayan askerlere karşı kumpas kurdu, onların ordudan atılmalarına veya haksız yere hapis yatmalarına neden oldular.

Ve 15 Temmuz 2016 da bu ülkede darbeye kalkışarak birçok masum insanı şehit ederek cinayet işlediler. Mahkemeler bu cinayetleri ve zulümleri işleyenleri, onlara emir verenleri, azmettirenleri ve arkasında olan dış güçleri ve devletleri elbette ortaya çıkaracaktır. Kamuoyuna yansıyan itiraflar, bunun ucunun F.Gülen’e kadar gittiğini gösteriyor. O da yıllardan beri ABD nin Pensilvanya eyaletinde oturmakta ve CIA elemanlarıyla Gülen hareketinin adamları devamlı irtibat halinde bulunmaktadır.

Bütün bu olaylar yaşanırken basında bazı haberler çıkmakta, Bediüzzaman’ın yaşayan talebelerinden “abiler” olarak bilinen grubun son yıllarda peş peşe ölümlerini bu hareketle ilişkilendirmek isteyen siyasi bazı kişiler, bunu ima eden beyanatlar vermektedir. Bunlarda doğruluk payı olabilir mi yoksa bir komplo teorisi midir?

Bu soruya cevap vermeden önce son yıllarda vefat eden ağabeylerin ölüm nedenleri ve tarihlerine panoramik bir bakış atalım:

1-Bayram Yüksel(1931-1997): 19 Kasım 1997 de, 66 yaşında Bulgaristan’da Sofya yakınlarında geçirdiği bir trafik kazasında vefat etti. Beraberinde Ali Uçar ve Mehmet Çiçek de vefat etti. Barla mezarlığına defnedildi.

2-Mustafa Sungur(1929-2012): 83 yaşında vefat etti, İstanbul’da Fatih Üniversitesi hastanesinde vefat etti.  66 gün boyunca hastanede yattı beyin damarlarındaki daralmadan dolayı felç geçirmişti. 2 sene önce sağ tarafından, bu son kaldırıldığında da sol taraftan felç gelçirmişti. Son 15 gün boyunca felce ilaveten de akciğer yetmezliği olmuştu. Makineye bağlandı, 4 gün boyunca narkoz verildi, dört günün sonunda narkoz kesild,4 gün sonra da uyanması beklendi. Fakat uyanmadı.

3-Abdülkadir Badıllı:(1936-2014): 78 yaşında Ankara Gazi Üniversitesi hastanesinde vefat etti. 2011 yılında fıtık ameliyatı geçirmişti. 2013 yılında Ş.Urfa Harran Üniversitesinde kalın barsak tıkanması nedeniyle ameliyat edilmiş ve barsaklarının  büyük bir kısmı alınmıştı. Ayrıca eskiden beri böbrek yetmezliği vardı. Bilahere Ankara’ya sevk edilen hasta orada bir daha ameliyat edilmiş ve dışarı alınan barsaklar içeriye konmuştu.

2014 yılında ciğerlerinde su toplaması ve nefes darlığı nedeniyle son defa yatırıldığı Gazi Üniversitesi hastanesinde yapılan tedavilere rağmen 26 Aralık’ta vefat etti.

4-Ahmet Aytemur:(1924-2016): İstanbul Ataşehir Memorial Hospital’de bir süredir tedavi altındaydı. Solunum cihazına bağlı olan ve yaşına bağlı olarak organ fonksiyonlarında yetersizlik söz konusu idi.1 Şubat’da 92 yaşında vefat etti.

5-Said Özdemir(1927-2016):89 yaşında Ankara’da 27 Şubat’da vefat etti, 10 gün önce de eşi vefat etmişti. Hafta başında zatürre ve böbrek yetmezliği nedeniyle Ankara Numune hastanesine kaldırılan ve yoğun bakıma alınan Said Özdemir diyalize alınmıştı. Maalesef uygulanan tedaviye cevap vermeyince sabaha karşı hayatını kaybetmişti.

6-Abdullah Yeğin(1924-2016): 92 yaşında, 7 Temmuz da İstanbul Güngören hastanesinde kalp yetmezliğinden vefat etti. Uzun süredir tedavi altında idi. Zaman zaman hastaneye yatıp çıkıyordu.

Son yıllarda vefat eden “M.Sungur, A.Badıllı,A.Aytemur,S.Özdemir ve A.Yeğin abiler kamuoyunda Gülen hareketine karşı olmaları ve mevcut iktidarı desteklemeleriyle bilindiler. Risale-i Nurların sadeleştirme adı altında bozulmalarına hep karşı çıktılar, bunu yapan F.Glülen’i uyardılar ancak onlar yine bildiklerini işlediler. Bu nedenle Gülen hareketiyle araları hiçbir zaman iyi olmadı.

Şimdi kamuoyunda FETÖ’nün yaptığı başarısız darbe hareketinden sonra ağabeylerin ölümlerinde onların parmağı olabileceği gibi ifadeler bazı siyasi kişiler tarafından dile getirilmektedir.Bunlara nasıl bir cevap verilebilir?

1-Gülen hareketi kendini bu ülkede bir darbe yapmak için uzun yıllar hazırlamış ve uygun bir zaman beklemektedir.

2-Abilerin bütün karşı çıkışlarına rağmen onları ve Bediüzzaman’a bağlı Risale-i Nur talebelerini hiçe sayarak sadeleştirme hareketine devam etmişler ve bu tür kitapları bastırmışlar ve satmışlardır.

3- Vefat eden ağabeylerin yaşlarına bakıldığında 80 li 90 lı yaşlara kadar gelmişler ve her birinin de ayrı ayrı hastalıkları vardır. Farklı illerde ve hastanelerde vefat etmişlerdir.

4-Türkiye İstatistik kurumunun verilerine göre Türkiye genelinde, 50 yaşında olan bir kişinin kalan yaşam süresi ortalama 30,6 yıldır. Erkekler için bu süre 28,3 yıl iken, kadınlarda 32,9 yıldır. Başka bir deyişle erkekler en fazla 78.3 yaşına kadar yaşayabileceklerdir.

5-2016 yılını darbe yapma yılı olarak karar vermiş bir hareket kendisine hiçbir şekilde mani olamayan kişileri öldürmeyi niçin göze alsın? Çok büyük dünyevi hedefleri olan bu hareket şüpheleri üzerine niye çeksin?

6- Hukukta kanıtsız şeyler birer iddiadır, değeri yoktur. Kimin bir kanıtı varsa söylesin, herkes duysun öğrensin. Ülkenin çok önemli sorunları varken su-i zan üzerine kurulan bir komplo teorisi ile zihinleri meşgul etmek lüzumsuz bir şey değil midir?

7-Allah bu milleti bir daha böyle darbelerden korusun, bu ülkenin birliğine ve dirliğine göz diken ve kan dökmekten zevk alan FETÖ, PKK, PYD ve DAEŞ gibi bütün terör örgütlerinin şerrinden korusun, onları Kahhar ismiyle kahretsin, amin.

8- Bizlere de feraset versin, dostu düşmanı zamanında tanıma yeteneği versin, amin.

Dr.Selçuk Eskiçubuk

Tahirî Mutlu ve Zübeyir Gündüzalp Ağabeyler Dualarla Anıldı

1900 yılında Isparta’ya bağlı Atabey ilçesinde doğan Tahirî Mutlu ağabey 1920 tarihinden itibaren dört yıl demiryollarında askerlik yaptı. Savaş sonrasında gazilik unvanı ve madalyası aldı. Kendisine gazilik maaşı da bağlandı. Ancak, o bu maaşı almadı.

1931 yılında Risâle-i Nur ile tanıştı.Barla’ya giderek Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret etti. Bu ziyaret kendisini çok etkiledi. Bunun neticesi olarak Risâle-i Nur hizmetinde yerini almaya başladı.1942 yılında Ayetü’l-Kübra Risâlesi’nin bastırılmasını sağladı. 1943’te Denizli ve 1948’de Afyon hapishanelerinde yattı. Ayrıca, 1958 yılında Ankara ve 1960’ta Isparta’da da hapis yattı. Mahpusluğu sırasında da boş durmadı. Etrafındakilere iman hakikatlerini anlatmak için büyük gayret sarf etti. Karşılaştığı sıkıntıları hiçbir zaman kendine dert edinmedi. Her zaman hizmeti birinci planda tuttu.

Tahirî Mutlu ağabey Bediüzzaman’ın talebesi olmaktan iftiharla söz etmektedir.

Bediüzzaman Hazretleri; “ Tahirî’nin bize o kıymettar kalemiyle Cennet taamları gibi çok tatlı ve huri libası gibi çok güzel yazıları, burada herkesi lezzetle mütalaya sevk ediyor. Ve onun ma‘sûme iki mübarek kızlarının yazdıkları nüshalar, burada kadınlar, kızlar âleminde geziyor, görenleri Risâle-i Nur’a cezb ediyor. Çok çalışkan ve fedakâr Tahirî’nin kesretli hediyeleri, bizleri çok borç altında bıraktı” ifadelerine yer vermiştir.” (Kastamonu Lâhikası, s. 86).

Ömrünü iman hizmetinde geçiren Tahiri Mutlu 3 Nisan 1977 tarihinde vefat etti. Vasiyetine uyularak Eyüp Sultan Mezarlığı’na defnedildi.

Zübeyir Gündüzalp ağabey; 1920 senesinde Konya’nın Ermenek kazasında dünyaya geldi.1939 yılında Postanede memuriyete başlar 1944 yılında Risale-i Nurları tanır.1946 yılında Emirdağ’ına giderek Üstad’ı ziyaret etti.Üstadı tanıyıncaya kadar adı Zeyver olan Zübeyir Gündüzalp bu ziyaret esnasında Üstad tarafından adı Zübeyir olarak değiştirilir 1948 yılında İlk defa 5 Mart 1948’de tutuklanır. Üstad’la birlikte Afyon’da tevkif edilerek altı ay tutuklu kalkmıştır. Yanlışlıkla tahliye edildiği zaman, sırf Üstadından ayrılmamak için tahliyesinin yanlış olduğunu bildirerek tekrar cezaevine girer.

Zübeyir Gündüzalp 2 Nisan 1971 Cuma günü İstanbul’da vefat etti Vefat sırasında başucunda merhum Dr. Sadullah Nutku, Mehmet Fırıncı, Eyüp Ekmekçi ve Mustafa Ekmekçi vardır. Dr. Sadullah Nutku’nun sunduğu zemzem suyunu içer. Gözlerini yumduğu andan itibaren bulunduğu odada tarif edilmez güzel bir koku yayılır. Hatta vefatından sonra da aynı kokunun birkaç ay devam ettiği, orada kalanlar tarafından ifade edilmiştir.

Eyüp Sultan kabristanında medfun bulunmaktadır.

Risale-i Nurlarlara büyük hizmetleri olan Tahirî Mutlu ağabey ve Zübeyir Gündüzalp ağabeyler vefat yıldönümleri münasebetiyle tüm Risale-i Nur dershanelerinde okunan hatimler ve dualarla anıldı.

Başta üstadımız Bediüzzaman Hazretleri’ne ve vefat etmiş ağabeylerimize Allah(cc)’den rahmet diliyoruz, Mevla nur hizmetinde bulunan kardeşlerimizi şefaatlerine nail etsin yollarından ayırmasın üstadımıza yakışır talebe etsin inşaallah amin

Çetin KILIÇ /LÜLEBURGAZ

www.NurNet.Org

Tahiri Mutlu Ağabey Hakkında: http://www.nurnet.org/tahiri-mutlu-1900-1977/

Zübeyir Gündüzalp Hakkında: http://www.nurnet.org/risale-i-nurun-kahramanlarindan-zubeyir-gunduzalp/

Bayram Yüksel Kimdir?

Bayram YÜKSEL (1931- 1997)

Bediüzzaman’ın talebelerinden olan Bayram Yüksel, 1931 yılında Bolvadin’in Çoğollu Köyü’nde doğdu. 1945 yılında ilkokulu “pekiyi” derecesiyle bitirince öğretmeni tarafından Köy Enstitüsüne gönderilmek istendi; ancak, babası dindar bir insan olduğundan göndermedi. Bu okullardan mezun olan insanların, dinine ve diyanetine karşı yabancılaşması, halk tarafından benimsenmelerine mani teşkil ediyordu. Babası, Kur’an-ı Kerim’i hıfz etmesini ve öğrenmesini istiyordu.

Çok genç yaşta Risale-i Nur’la tanışarak Bediüzzaman’a talebe oldu (1948). Vatani hizmetini ifa ettiği sırada Kore Savaşı çıkmış olduğundan, Kore’ye gönderilen birliklerimizin içinde yer aldı (1951). Kore Gazisi olarak geri döndü. Bediüzzaman Hazretlerinin vefatına kadar hizmetinde bulunmaya devam etti (1960).

Bayram Yüksel, gerek Bediüzzaman gerekse Risale-i Nur hizmeti konusunda çok sayıda hatıra nakletti. Uzun süre hizmetin içinde yer aldı. Bediüzzaman’ın derslerinde bulundu. Bu yüzden aktarmış olduğu bilgiler, “birinci elden kaynak” olup çok büyük önem arz etmektedir

Bayram Yüksel, Risale-i Nur’la tanıştıktan kısa bir süre sonra henüz daha 16-17 yaşlarında iken kendini hapishanede buldu. Afyon Hapishanesi’nde bulunduğu sırada insanlık dışı muamele maruz kaldı. Gardiyanlar, hem kendisine hem de Üstadına hakaret eder ve tokat atarlardı. Bu durum hem kendisini hem de Üstadını rencide ediyordu. Bediüzzaman, talebelerine hem teselli verir hem de tutuklu olmalarına rağmen zamanlarını en güzel şekilde geçirmelerini sağlardı. Nitekim Bayram Yüksel de hapishanede Kur’an yazını öğrendi.

Bayram Yüksel, vatani hizmetine İskenderun’da başladı. Ancak, Kore’ye gönderilme kararı çıktı. Kore’de Türk askerlerinin kırdırıldığı iddiasıyla kendisini Suriye’ye kaçırma teklifi yapıldı. Ancak, kendisi Emirdağ’a gidip Bediüzzaman Hazretlerinin fikrini aldı. Habere sevinen Bediüzzaman, “Tamam, ben bir Nur Talebesini Kore’ye göndermek istiyordum. Seni ya da Ceylan’ı düşünmüştüm. İnkar-ı Uluhiyete karşı Kore’ye gitmek lazım” dedikten sonra kendisine, hiçbir zaman boynundan çıkarmamak üzere Cevşen verdi ve hiç korkmamasını, İnayet-i Rabbaniye altında olduklarını söyledi. Bir de Japon başkumandana verilmek üzere Risaleler verdi.

Bayram Yüksel’in, Kore’de bulunduğu sırada en çok düşündüğü şey, Üstad’ın verdiği kitapları Japon başkumandana nasıl ulaştıracağı konusu idi. Tokyo’ya tedavi edilmek üzere gönderilmiş bulunan yaralıları alma görevi, kendisinin mensubu bulunduğu tabura verildi ve böylece Tokyo’ya gitme imkanı doğdu. Buraya gelince komutanlarından izin aldıktan sonra, Türklerin bulunduğu camiye gitti. Cami müezzini ile tanıştı. Kendisine çok yakın ilgi gösterildi. Kazan Türklerinden olan müezzin ve diğerleri, Japon-Rus savaşı sırasında, Bediüzzaman’ın İstanbul’da iken tanışıp haberleştiği ve eserlerini gönderdiği komutan tarafından Tokyo’ya getirilerek yerleştirilmiş ve kendilerine cami yaptırılmıştı. Müezzin, Bediüzzaman’ı Rusya’daki esaretinden beri tanıdıklarını söyledi. Japon kumandan vefat etmiş bulunduğundan, Bayram Yüksel eserleri buradaki Türklere verdi.

Bediüzzaman’ın vefatından sonra, iman ve Kur’an hizmetini Ankara ve Isparta’da devam ettirdi. Nur hizmeti, Bediüzzaman ve parmakla sayılacak kadar az sayıdaki talebeleriyle başlamışken, daha sonra ülkenin dört bir yanına yayıldı. Risale-i Nur Külliyatı, başta Arapça ve İngilizce olmak üzere birçok dile tercüme edildi. Bu hizmete paralel olarak yurt dışında bir çok hizmet merkezi vücuda geldi. Bayram Yüksel de muhtelif zamanlarda yurt dışına gitti. Yine böyle bir seyahatten sonra Almanya’dan dönüşlerinde, beraberinde bulunan Ali Uçar ve Mehmet Çiçek’le birlikte, Bulgaristan’da geçirdikleri trafik kazası sonucu vefat etti (19 Kasım 1997).

Risale-i Nur Enstitüsü

Tahiri Mutlu Ağabey ve Risale-i Nur’lar

Hekimoğlu İsmail’in “Tahiri Mutlu Ağabey ve Risale-i Nur’lar” başlıklı yazısında “Tahiri Ağabey’in de manevi atmosferi dışına taşmış, kim yaklaşsa hoşuna gidiyordu…” ifadelerine yer vermiş.
Hekimoğlu İsmail’in yazısı:
Kabe’den camilere, dershanelere kadar uzanan, bunların hepsini içine alan manevi bir iklim vardır. Manevi iklimin tecellisi için buyruluyor ki: “Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız. O’nun rızası dahilinde hareket ediniz.”
Demek ki Allah’ın emrini tutan bir şahıs veya topluluk, manevi iklimi meydana getirir. Büyükleri ziyaret etmek, onların yanında bulunmak, derslerine katılmak, onların hayatını okumak da manevi iklimlere girmektir. Bu manevi iklimler insana tesir eder. “Böyle de yaşanırmış.” dedirir. Tahiri Ağabey’in de manevi atmosferi dışına taşmış, kim yaklaşsa hoşuna gidiyordu…
Tahiri Mutlu Ağabey’le Kocamustafapaşa’daki dershanede tanışmıştık. Dershane, yedi katlı bir binanın en üst katındaydı; buraya ‘seb’a semavat‘ derdik; yedi kat gökler…
Ömrünü tamamiyle Risale-i Nur’lara vakfetmişti. Bediüzzaman Hazretleri buyurmuş ki: “Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nur’lara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilecek…” dediği kişilerden biriydi; Tahiri Ağabey…
Bilindiği gibi 1928’de harf inkılabı yapılmış, Kur’an yazısı yasaklanmıştı. Said Nursi de, “Bir şey bütünüyle elde edilmezse tamamen de terk edilmez.” düsturu ile tek başına bu inkılaba karşı çıkıp, hayatı boyunca Latin harfleriyle tek kelime yazmadı. Daha sonra Tahiri Mutlu’ya da Latin harfleriyle yazıp, okumamalarını tavsiye etti, onlar da bu tavsiyeye uydular. Elbette gün geçtikçe yeni yazı bilenlerin sayısı artmaya başladı, tahsildeki gençler eskimez yazıyı bilmediklerinden, dinden uzaklaşıyorlardı.
Bediüzzaman, bu gençlerin imanını kurtarmak için Risale-i Nur külliyatının Latin harfleriyle basılmasına izin verdi. 1956’da Sözler, arkasından da Tarihçe-i Hayat basıldı. Bir bavul dolusu Tarihçe-i Hayat’ı Said Nursi Hazretleri’ne bizzat ben götürüp teslim ettiğimde memnun olmuştu. Bununla beraber İslam yazısının muhafazasını Risale-i Nur talebelerinden istemişti. “Kardeşlerimiz eskimez yazıyı öğrensinler!” diye.
Herkese inat bir kişi İslam yazısını gündemde tutuyor, İslam medeniyetine sahip çıkıyordu. Ben de o sene Münif Çelebi’nin Kur’an Dili isimli kitabından aldım, kendi kendime Elifba’dan Kur’an yazısını öğrenmeye başladım. Kur’an okumasını öğrendikten sonra harekesiz yazıyı da öğrendim. Fakat gerek Kur’an’ı, gerekse eskimez yazılı Risale-i Nur’ları çok yavaş okuyordum. Arapça, Farsça kelimelere gelince hiç okuyamıyordum.
Bekar odamdaki radyoyu babama göndermiştim. Üstad “Ecnebilerin satranç oyunlarıyla meşgul olmayın.” buyurmuştu. Öyle ise haberler benim için manasızdı. Ben kendimle meşgul olmalıyım, ne diye Avrupa’yla Amerika’yla ilgileneyim? Yine buyururdu ki: “Afakla meşgul olmayın, boğulursunuz. Enfüsi daireyle meşgul olun…” Bundan anladığım şu idi: “Dış dünyayla meşgul olmayın, kendinizle meşgul olup, kendinizi en iyi duruma getirin.”
Kendimi Risale-i Nur’lara vermiştim. “Dost da bu, arkadaş da bu, eğlence de bu.” diyordum… Tahiri Ağabey, Risale-i Nur’ların okunmadan durmasını israf olarak görürdü. Said Nursi (ra) bile kendi eserlerini kendisi defalarca okumuş. Risale-i Nur’lar kimisinin imanını kurtarır, kimisinin imanını takviye eder…
Kaynak:RisaleAjans

Talebeler, Bediüzzaman’ı bu akşam 22:30 da TRT Haber’de anlatacak

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden Abdullah Yeğin, Mehmet Fırıncı ve Abdülkadir Badıllı ağabeyler bu akşam TRT Haber’de Bediüzzaman’ı anlatacak.

Bediüzzaman Hazretlerinin vefatının 54. yılı münasebetiyle düzenlenen programı Mustafa Alcan sunacak.

Saat 22.30’da başlayacak olan programda Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatı, fikirleri, mücadelesi, Kur’an ve iman hizmetleri ve Risale-i Nur’a dair ayrıntılar konuşulacak. Programa Barla Platformu Başkanı Said Yüce de katılacak.