Etiket arşivi: bilinçaltı

Bilinçaltı Sabah Namazına Kaldırır mı?

Bilinçaltı bilinmeyen bir denklem gibi beynimizin karanlık bir köşesini oluşturmaz. Tam aksine insanın sahip olduğu enerji kaynağı deposudur. Bilinçaltı, enerjisini kendine söylenen ve beklenen şekilde üretir. Kişi olumlu duygular içinde kendisini enerjik hissederken olumsuz duygularda da bitmişlik ve tükenmişlik hisseder.

Kişi “Kendime güveniyorum.” derse bilinçaltı başarı için gerekli enerjiyi üretir. Yoksa kişi “Yapamam, beceremem!” derse bilinçaltı başarı için gerekli enerjiyi üretmeyecek ve kişiyi başarısızlığa yol açan tükenmişlik haline sokacaktır.

Bilinçaltının asıl görevi kişinin yaşamını mutluğu olarak devam ettirmesi sağlamaktır. Kişi, hayatını ne kadar pozitif yaşarsa bilinçaltına gidecek mesajlarda pozitif olacak ve hayatı yaşamaya değer bulacaktır. Yine kişi, hayatını ne kadar negatif yaşarsa bilinçaltına da o kadar olumsuz ve negatif mesajlar gidecektir. Negatif mesajdan dolayı kişi, hayatı zindan gibi algılayacak ve bütün olumsuzluklar kendilerini bulduğunu ifade edeceklerdir.

“Kendimi çok kötü hissediyorum.” diye bir düşünceyi aklımıza getirdiğimiz zaman bilinçaltı bunu doğru olarak kabul edecek ve beyin aracılığıyla vücudun organlarına bu şekilde mesaj gönderecektir. Bu mesajdan sonra başımız ağrıyamaya boynumuz öne eğilmeye, omuzlarımız düşmeye, yerine göre midemiz bulanmaya başlayacaktır. Bunu yerine bilinçaltına “Kendimi harika hissediyorum.” dediğimizde bu sefer tam tersi olacaktır.

Nick güçlü, sağlıklı bir işçi, manevra sahasında çalışıyor. Arkadaşlarıyla ilişkisi iyi ve işini iyi yapan güvenilir bir insan. Ne var ki, kötümser biri, her şeyin kötüsünü bekliyor ve başına kötü şeyler geleceğinden korkuyor. Bir yaz günü, tren isçileri, ustabaşının doğum günü nedeniyle bir saat önceden serbest bırakılıyorlar. Tamir için gelmiş olan ve manevra alanında bulunan bir soğutucu vagonun içine giren Nick, yanlışlıkla içerden kapıyı kapatıyor, kendini soğutucu vagona kilitliyor.

Diğer işçiler Nick’in kendilerinden önce çıktığını düşünerek çalışma alanından ayrılıyorlar. Nick kapıyı tekmeliyor, bağırıyor ama kimse duymuyor, duyanlar da bu tür seslerin sürekli geldiği bir ortamda olduğu için pek kulak vermiyorlar.

Nick burada donarak öleceğinden korkmaya başlıyor. Eğer buradan çıkmazsam, burada kaskatı donacağım diye düşünmeye başlıyor.

İçerde yarısı yırtılmış bir karton kutunun içine giriyor. Titremeye başlıyor. Eline geçirdiği bir kâğıda karısına ve ailesine son düşündüklerini yazıyor:

“Çok soğuk, bedenim hissizleşmeye başladı. Bir uyuyabilsem! Bunlar benim son sözlerim olabilir.”

Ertesi gün soğutucu vagonun kapısını açan işiler, Nick’in donmuş bedenini buluyorlar. Üzerinde yapılan otopsi, onun donarak öldüğünü gösteriyor.

Fakat bu olayı olağanüstü yapan, soğutucu vagonun soğutma motorunun bozuk ve çalışmıyor olması. Vagonun içindeki ısı 18 derece ve vagonda bol hava var. Nick’in donarak ölmesini gerektirecek bir durum söz konusu değil. Nick’in korkusu, kendini gerçekleştiren kehanet oluyor.

Bilinç geçmiş ve gelecekle ilgilenirken bilinçaltı daha çok “Şuanda” ile ilgilenir ve anı yaşamaya çalışır. Bilinçaltı ise bir taraftan gelecekle ilgili hayal kurarken, diğer taraftan da geçmişte yaşananları yeri ve zamanı geldiği zamanda bilince gönderir. Ancak bu konuda ısrar etmez. Fakat bilince çıkarıncaya kadar da mesaj vermeye devam eder.

Mesela kişi gece uyumadan önce, bilinçaltına sabah namazına kalkacağım diye mesaj gönderirse; bilinçaltı o kişiyi, sabah namazı vaktinde uyandıracaktır.  Yani bilinçaltı,  yeri ve zamanı geldiği zaman uyarılarını bilince verir. Ancak bu konuda ısrar etmez. Sabah namazına kalkıp kalmaması kişiye kalır. Yine bilinçaltında namaz olan kişi, namaz vakitleri girdiği zaman bilinçaltı bilince mesajlarını iletecektir. Az sonra kılarım dediği zaman az sonra tekrar hatırlatacaktır. Ancak namaz kılmayacağım diye bilinçten bilinçaltına bir mesaj geldiği zaman bilinçaltı başka uyarı yapmayacaktır. Kişinin hayatında namazın olup olmaması, bilinçaltında namaz olup olmamasına bağlıdır.

 Bilinç, bilinçaltında gelen olumlu mesajları dikkate almadığı zamanda kişi kendisinin de adını koyamadığı bazı iç sıkıntılar yaşar. Ebû Osman Hîrî Hazretlerine; “İnsanların içine bazen nereden geldiği bilinmeyen keder nasıl çöker?” diye sorulunca: “Ruh, insanın işlediği günahları ve kötülükleri unutmaz. Nefs ise bunları unutur. Ruh, nefsin mahvolduğunun farkına varır ve bu sebeple insanın içine bir keder çöker. İnsan bunun sebebini anlayamaz.” der.

Mehmet Emin Karabacak

Ahirette Hesap Bilinçaltıyla mı Verilecek!

1934 yılıydı. Kanadalı nörolog Wilder Penfield az sonra gireceği bir beyin ameliyatı için son hazırlıklarını da tamamlamıştı. Operasyon sırasında epileptik kadın hastasının duyma ve konuşma yetilerinden sorumlu temporal korteksinden bir parça alınacaktı. Ameliyat başlamadan önce hastaya sınırlı uyuşturma (lokal anestezi) uygulandı. Dolayısıyla bilinci yerindeydi, ancak operasyonun uygulanacağı bölgede acı hissetmeyecekti. Dr. Penfield epilepsi ameliyatları konusunda oldukça deneyimliydi. Hastalar bu ameliyat sırasında doktorla konuşabiliyor, sorduğu soruları yanıtlayabiliyorlardı. İlginç olansa, böylesi bir diyalogun beynin yalnızca bu bölgesi operasyon geçiriyorken gerçekleşebilmesiydi. Doktor, bu beyin bölgesinin niçin bu denli “özel” olabileceği konusunda her geçen gün daha da fazla kafa yormaya başlamıştı.

beyinBeyinde temporal kortekse uygulanacak elektriksel bir uyarım hastaların geçmişteki sıradan olayları en ince detaylarına kadar yeniden yaşamasını tetikliyordu.

Ameliyat başladığında, Dr. Penfield’i oldukça şaşırtan bir gelişme yaşandı. Kadın hastası, beyin ameliyatı masasında bebeğini doğurduğu ana geri dönmüş olduğunu iddia ediyordu. Öyle ki, bu bir anıyı hatırlama gibi değildi. O anı yeniden yaşamıştı, tüm o duygusal patlamaları, acıları ve duyusal hisleriyle birlikte. 

 Yine Penfield’in 1957’deki bir araştırmasında da bir kadının beynine elektrotlar yerleştiriliyor ve kadın çok küçük bir çocukken olan doğum günü partisiyle ilgili her şeyi yeniden yaşıyormuş gibi hatırlar. (http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/beyin.htm)

Penfield’ın bu araştırmaları her şeyin tüm detaylarına kadar beyne (bilinçaltına) kaydedildiğini göstermektedir. Günümüz doktorlarından da ameliyat sonrası narkozdan insanların kiminin gülerek, kiminin kızarak, kiminin zikir yaparak uyandıklarını duyarız. Yine sarhoşların, sinirlilik anlarında insanların avazı çıktığı kadar bağırmaları, argo kelimeler kullanmaları kişinin bilincinin devre dışı kaldığını ve bilinçaltındaki duygu ve düşünceleri ortaya koymaktadır.

Bunlar aslında insanoğlunun öbür dünyada vereceği hesabın “Nasıllığı” hakkında da bilgi vermektedir. Eğer bilincimiz devre dışı kalıp işimiz bilinçaltına kaldığı takdirde ahirette de hesabımızın ne kadar zor geçeceğini göstermektedir.

Bilincin devre dışı kalacağı hesap günü için Enes b. Mâlik diyor ki:

“Bir gün biz Resulullahın yanında bulunuyorduk. Resulullah güldü ve: “Neden güldüğümü biliyor musunuz?” dedi. “Allah ve Resulü daha iyi bilir.” dedik. Resulullah dedi ki: “Kulun Rabbiyle konuşmasına güldüm. Kul diyecek ki “Ey Rabbim, sen bana zulmetmekten beni beri kılmamış mıydın?” Allah “Evet beri kılmıştım.” diyecek. Kul, “Ben kendi aleyhime benim dışımda birinin şahitlik etmesine izin vermem.” diyecek. Allah ise: “Senin aleyhine bizzat kendi şahitliğin ve Kiramen Kâtibin meleklerinin şahitliği kâfidir.” diyecek ve onun ağzını mühürleyecektir. O kişinin organlarına: “Konuş” denecek organları da yaptığı işleri anlatacaktır. Sonra kişiye konuşma izni verilecek o da organlarına: “Kahrolun, ezilin. Ben sizi savunuyordum.” diyecektir. (Taberi Tefsiri 7/57-58).

Cenab-ı Hakk şöyle bu konuda buyurmaktadır:

“Biz o gün insan sınıflarından her birini önderleriyle (izinden gittiği kimselerle birlikte) çağıracağız. Artık kimin kitabı (amel defteri), sağından verilirse, onlar kitaplarını, en küçük haksızlığa uğratılmayarak okuyacaklardır.” (İsrâ,71). “Ve o gün ona, şimdi oku kitabını denecek, bu gün hesap görücü olarak sen, sana yetersin artık.” (İsrâ,14)“Yüce Allah, kula bu gün şahit olarak nefsin ve şahitler olarak Kiramen Kâtibin melekleri kâfidir, der ve sonra ağzı mühürlenir ve azaları da dünyada neler yaptıklarını anlatır.” (Müslim’den et-Tâc, V, 372). “O gün onların ağızlarını mühürleriz. İşleyip kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şahadet eder.” (Yasin, 65).

Kaynak: Çocuklara Allah ve Namazı Bilinçaltıyla Sevdirebilmek, M. Emin Karabacak, Ensar Yayınlar, 2015.

Çocuk & Aile

Farkında olmadan bizi koruyan merkez: Bilinçaltı

İnsan beyninin iki hali vardır: “Bilinç” ve “bilinçaltı”. Bilinçli olmak demek düşünceler, duygular ve davranışlarımızın farkında olmak ve bilerek hareket etmek demektir. Bilinçaltı ise farkında olmadığımız duygular, düşünceler ve ortaya çıkmaya hazır bazı davranış kalıplarımızın bulunduğu yerdir.

İnsan, beyninin diğer canlılardan farkı sayesinde bilinçli olma halinin farkındadır. Bilinçlilik de bilinçaltı da beynimizin elektrofizyolojik faaliyetinin sonucudur. Bilinçli olma halini fark etmemiz sebebiyle de bilinçli olarak yapamayacağımızı düşündüğümüz birçok hareket bizde şaşkınlık uyandırır, bu da bilinçaltını merak etmemizi sağlar. Bilinçaltı ise ulaşılamaz olduğundan gizemli ve heyecan vericidir.

Bilinçli olmak demek düşünceler, duygular ve davranışlarımızın farkında olmak ve bilerek hareket etmek demektir. Bilinçaltı ise farkında olmadığımız duygular, düşünceler ve ortaya çıkmaya hazır bazı davranış kalıplarımızın bulunduğu yerdir. Kalp atışı, beden ısısı gibi bedenimizin gündelik işleyişiyle ilgili bilgiler de bilinçaltındadır. Uykuda bilincimiz kapalıdır ama duyularımız açıktır ve uyurken bedenimize çarpan rüzgarın duyumsanması bir fırtınaya kapıldığımız bir rüya görmemize neden olabilir. Bu örnekte rüya bastırdığımız korkularımızı değil basitçe o anda bilincimiz dışındaki rüzgarı duyumsama halini yansıtmıştır.

Beynimizin temel görevlerinden biri hayatta kalmamızı sağlamaktır. Bedenimizi ve bütünlüğümüzü tehdit edici olarak algılanan herhangi bir durum karşısında biz daha bilinçli olarak farkına varmadan beynimiz savunma sistemlerimizi hareket geçirir. Örneğin, ormanda keyifli bir sohbet yaparak yürürken bir hışırtı duysak daha bu sesin ne olduğuna bilinçli bir anlam vermeden kalbimiz hızlı hızlı çarpmaya başlar, susarız, kaslarımız gerginleşir, gözlerimizle etrafı taramaya başlarız. Hışırtının saldırma ihtimali olan bir hayvandan değil de yapraklardan geldiğini anlarsak bedenimiz gevşer ve huzurlu yürüyüşümüzü devam ettiririz. Eğer bilinçaltı savunma sistemimiz olmasaydı benzer bir durumda ormanda dolaşan bir hayvanın saldırısına uğrayabilirdik. Savunma sistemimizin çoğu bilinç dışındadır ve hayatta kalmayı sağlayan temel refleksler dışında yaşam boyu öğrenilenlerle, olumlu olumsuz deneyimlerle şekillenir. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş atasözü bilinç ve bilinçaltının işbirliğini yansıtan güzel bir örnektir.

Biliçaltımız kaydeder

Çocukluktan itibaren bir şeyler öğreniyoruz. Öğrenirken edindiğimiz deneyimler sonucu bir şeylerin iyi ya da kötü olduğu yönünde yargılara varıyoruz ve farkına varmadan hayat ilerledikçe belki 10 sene önce yaşadığımız kötü bir deneyim sonucu vardığımız olumsuz yargının koşullar değişse de sabit kaldığını göremiyoruz. Diyelim ki ilkokulda sarı saçlı bir kız arkadaşınız sizinle alay etti ve diğer çocukların arasında küçük düşmenize neden oldu. Hissettiğiniz utanç nedeniyle kendinizi koruyabilmek ve bir daha aynı kötü hisleri yaşamamak için o arkadaşınızdan uzaklaşırsınız. Eğer arkadaşınız sizden özür dilemez ya da öğretmen gibi bir başkası duyduğunuz utanç hissini anlayıp sizi rahatlatmazsa sarı saçlı kızlar sizi huzursuz etmeye başlayabilir. Aradan zaman geçtikçe ve büyüdükçe bu olay unutulsa da sarı renk ya da sarı saç bilinçaltında size yönelik bir tehdit olarak kalmaya devam edebilir. Başka bir deyişle unutulmuş olan anı bilinçaltını oluşturur. Bu nedenle bilinçaltının etkisiyle hayatınızda sarı rengi dışarıda bırakan seçimler yapmaya başlayabilirsiniz.

Özellikle çocukluk çağında yaşanan ve bize kötü hisler yaşatan deneyimleri hatırlamak istemeyiz ve bunlar yok olmayarak bilinçaltına itilir. Bu olumsuz deneyimler kendimizle ilgili yargıların oluşumuna da sebep olur. Eğer ailemizde sınavlarda başarısız olmak cezalandırılmışsa ve sevilmeyen bir çocuk gibi hissettirmişse erişkin hayatında önümüzde geçmemiz gereken bir engel, vermemiz gereken bir sınav varsa bilinçaltının etkisiyle huzursuz olabiliriz. İşyerinde müdürün eleştirileri böyle bir kişide işten uzaklaşma ve işe odaklanmayı güçleştirebilir. Eğer kişi sınava tabii tutulacağı hissine kapılırsa çok iyi bildiği işi yapamayabilir.

Herkesin sebebini bilemediği ama kendisine huzursuzluk ve kötü hisler veren böyle durumlar vardır. Aslında bilinçaltına ulaşabilmek için sebebi bilinmeyen bu huzursuzluk hissi ipucu olarak kullanılabilir. Bilinçaltını anlamanın yolu sebepsiz tepkiler, anlam veremediğimiz hatalarımız ve sorunlar üstünden olabilir. Psikoterapi vasıtasıyla kişi duygularını ve bu duyguların hangi benzer durumlarda oluştuğunu fark ederek bilinçaltını yüzeye çıkarmaya başlayabilir. Bilinçaltı yüzeye çıktığında mutlaka bir anı hatırlanmayacaktır. Bilinçaltının yüzeye çıkması demek artık kişinin ilgili durumlarda sebepsiz huzursuzluk hissinin kaybolması demektir. Bilişsel davranışçı psikoterapiler, şema terapileri ve içgörü yönelimli terapiler kişinin kendiyle ve çevreyle ilgili yanlış ve çarpık inanışlarını açığa çıkarıp düzelterek bilinçaltının değişimini sağlar. Böylece psikoterapilerin bilinçaltına hükmetmenin bir yolu olduğu söylenebilir.

Bilinçaltına mesaj göndermek

Bilinçaltına mesaj göndermenin bir yolu olarak bazı sesleri ve bulunduğunuz ortamı rahatlatıcı ve motive edici şekilde düzenlemenin faydalı olabileceğini önerenler bulunmaktadır. Bilinçaltına mesaj göndermenin en tipik örneği olarak reklamlar verilir. Aslında aç değilken yemek yemek istememizin ya da hiçbir ihtiyacımız olmayan bir eşyayı satın almaya yönelmemizin reklamcıların bilinçaltına gönderdiği mesajlarla olduğu söylenir. Burada yaşanan şey beynimizin gördüğü bazı bilgileri birbiriyle ve duygularla ilişkilendirmesidir. Örneğin reklamda gördüğümüz kadın kendini mutsuz ve yalnız hissederken kullandığı deodorant etkisiyle canlandığı, neşesinin arttığı ve etrafının insanlarla dolduğu gösteriliyorsa biz de mutsuzluk ve yalnızlık hislerini gidermeyle bu deodorant arasında ilişki kurup, gelecek sefer markette bu ürünü almak isteyebiliriz. Ürünü alırken reklamın beynimizde oluşturduğu ilişkiyi çoktan unutmuşuzdur.

Gündelik hayatta da hedeflerimizi ve bu hedefe giden yolları olumlu duygularla ve olumlu sonuçlarla ilişkilendirip tökezlediğimizde gene kendi kendimizi rahatlatmanın yöntemlerini geliştirebilirsek bilinçaltımıza mesaj yollayabiliriz. Hedeflerle ilgili gerçeğe yakın ve sonuçlandığında yaşayacağımız duyguları net bir şekilde resmettiğimiz hayaller oluşturur ve bunları düzenli bir şekilde tekrar edersek bilinçaltımızı hedefe odaklamış oluruz.

Basit ve tekrarlayıcı bir şeye odaklanmak bilincimizin yakınlarındaki bilgilere ulaşmamızı kolaylaştırır. Örneğin nefes alıp vermeye odaklandığımızda aslında zihnimizi meşgul eden ama bastırdığımız bazı olumsuz duygular ya da anılar yüzeye çıkabilir. Bilinçaltına ulaşmanın bir yolu düzenli nefes egzersizi yapmak ve zihin nehrimizin derinlerine atılmış bilgileri gözlemlemek olabilir. Nefese odaklandığımızda yüzeye çıkan bu bilgileri değiştirmek değil onları görüp sadece anlamaya çalışmak bile bilinçaltımızı rahatlatabilir.

Barış Önen Ünsalver

Moral Dünyası Dergisi