Etiket arşivi: Cebrail

Ramazan’ın Son 10 Günü Çok Değerlidir

Ramazan ayı, içinde barındırdığı Kadir gecesiyle, müminlere izzet-i ikram olarak sunulmuş huzur ve bağışlanma zamanıdır. Efendimiz (sas), “Ramazan; evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtulma ayıdır.” buyuruyor. Bu mübarek ayın sonuna yaklaşsak da bereketinden faydalanmak için daha on günümüz var. Bugünlerde af ve mağfiret kapıları sonuna kadar açık…

Günlük hayatımızda kullandığımız “Sayılı gün çabuk geçer.” ifadesinin esasında psikolojik bir temeli var. Bizi terk edip gitmesini istemediğimiz günler, su gibi akıp geçiyor. On bir aydır hasretle beklediğimiz Ramazan ayının sonlarına yaklaştık. Ramazan, bu ayın Allah katındaki değerini, bu ayda yapılan ibadetlerin sevaplarının katlanarak geri döneceğini bilen bir Müslüman için gerçekten hızlı geçiyor. Neyse ki, on günümüz daha var. Manen temizlenmek için bir fırsat niteliğinde bir on gün…

Diyanet İşleri Başkanlığı Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, Ramazan ayının; evvelinin rahmet, ortasının mağfiret, sonunun ise cehennem azabından kurtuluş zamanı olduğunu hatırlatıyor. Peygamber Efendimiz (sas), Ramazan ayının son on gününü; “Mümin kulların, Ramazan’a hürmet eden, Ramazan’da gayret eden kulların cehennemden azad olma zamanı.” diye tarif ediyor. Yani kulların cehennemlik olacak günahları varsa bile, Ramazan bereketinde Allah’ın (cc) rahmetiyle bağışlanıp cehennemden azad olacakları zaman olduğu müjdesini veriyor. Prof. Dr. Altıntaş’a göre, bu mübarek ayı, Allah’ın istediği gibi, bireysel ve sosyal ibadetlerle değerlendirip bu ayın hakkını vermiş bir kulun bağışlanmayı ümit etmesi gerekiyor.

Biz oruç tutarız, oruç da bizi…

Bakara Sûresi’nin 43. âyetinde orucun farz olduğundan bahsediliyor. Bu âyet, “…umulur ki korunursunuz.” diye bitiyor. Altıntaş, Arapçada ‘oruç’ kelimesinin tam karşılığının ‘tutmak’ olduğunu hatırlatıyor ve, “Biz oruç tutarız, oruç bizi tutsun diye. Oruç tutan bir Müslüman, iç ve dış dünyasını kötülüklere geçit vermemek için adeta bir zırhla örmüş gibidir.” diyor. Zira Hz. Peygamber’den gelen rivayetlerde, inanarak ve karşılığını da sırf Allah’tan bekleyerek Ramazan ayını namazla, oruçla geçiren ve Kadir Gecesi’ni ihya eden bir Müslüman’ın günahlarının bağışlanacağı ifade ediliyor.

Ramazan ayının son on gününün ehemmiyetli olduğuna dair bir ışık daha var. Kur’an-ı Kerim’de, Fecr Sûresi’nin ikinci ayetinde Ramazan ayının son on gecesi üzerine yemin ediliyor. Altıntaş’a göre, Yüce Allah bir şeye yeminle başlıyorsa, onun değerli ve önemli olduğunu beyan etmiş oluyor.

Efendimiz, son on güne ayrı önem verirdi

Peygamber Efendimiz’in kızı Hz. Aişe Validemiz’in rivayet ettiğine göre Peygamberimiz, Ramazan ayında diğer aylardan daha çok ibadet ederdi. Son on günde ise ibadetlerini biraz daha artırır, geceleri ihya eder, ailesini de geceyi ihya etmeleri için uyandırırdı. Mescid-i Saadet’te itikâfa girerdi. Hayır ve hasenat alanında daha fazla yoğunlaşırdı. Peygamberimiz’in bu davranışı vefatına kadar sürmüş. Her yıl on gün itikâfa girerken, vefat ettiği yıl itikâfı 20 gün sürmüş, o yılki Ramazan ayında Cebrail (as) Kur’an-ı Kerim’i iki defa arz etmiş, karşılıklı okumuşlardı.

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, Ramazanın son günlerini sünnete uygun geçirmek için vakit namazlarını cemaatle kılmayı tavsiye ediyor. Diğer gecelerden farklı olarak kılınabildiği kadar gece namazı kılınmasının da çok faziletli olduğunu vurguluyor.

Bir de Efendimiz’in Aişe Validemiz’e bugünlerde sıkça okumasını tavsiye ettiği duayı hatırlatıyor: Allahümme inneke afüvvün tuhibbü’l-afve fa’fu annî. (Allah’ım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni de affet.)

Gece namazı

Sahabe efendilerimizden İbn Abbas, Hz. Peygamber’in Ramazan ayının bütün gün ve gecelerinde olduğu gibi son on gününde de bol bol Kur’an okuduğunu, hayır ve hasenat yaptığını, geceleri teheccüd namazı kıldığını rivayet ediyor. Prof. Dr. Altıntaş’ın anlattığına göre, Hz. Peygamber; Kur’an’ın doğum gecesi olan Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın son on gününde arayın demiş ve bu ayın 23., 25. ve 27. geceleri Mescid-i Nebevi’de ashabına 8 rekatı nafile 3’ü vitr olmak üzere 11 rekât gece namazı kıldırmış. Cemaatle kılınan bu namazlar, sahur vaktine kadar devam etmiş. Altıntaş, bu namazların bizim için de sünnet-i müekkede ve çok faziletli olduğunu ifade ediyor.

***

İtikâfa bir oda ayırabilirsiniz

İtikâfta önemli olan, insanın günlük meşguliyetlerden sıyrılıp maneviyat iklimine girmesidir. İtikâfla Müslüman nefis muhasebesi yapar, Rabb’iyle bağ kurar. Günümüzde dünya meşguliyetleri eskiye nazaran fazla olduğu için itikâf yapmak çok zor gelebiliyor. Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın, bu sünneti ihya etmeye yeniden alışmak için birkaç günlük itikâflar düşünülebileceğini anlatıyor. Bu konuda bazı tavsiyeleri var: Mesela evinizde bir odayı ayırıp adını ‘itikâf odası’ koyabilirsiniz. Bu odada işi olmayan aile bireyleri birkaç saatliğine de olsa itikâfa girebilirler. Hatta durumu uygun olanlar 2 gün, 3 gün veya 10 güne kadar itikâf yapabilirler.

***

Nefis muhasebesi, insanı adam eder

Ramazanın son günlerinde ibadete sımsıkı sarılmak gerekiyor. Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, son on günle ilgili tavsiyelerde bulunuyor. “Bu günlerde Kur’an-ı Kerim’i elden düşürmemeliyiz. Günahlarımızın bağışlanması için bol bol dua etmeliyiz. Oruç ibadetinin hakkını vermeli, geceleri teravih, teheccüd ve nafile namazlarla değerlendirmeliyiz. Farz ve vacip olan zekât ve fitrelerimizi vermenin yanında hayır ve hasenat yapmalıyız. İftar sofralarımıza fakiri, fukarayı davet etmeli, çocuklarımıza bu gecelerin önemini yaşayarak öğretmeliyiz. Mümkünse, son on günün bir ya da iki gününü bir camide ya da evimizde itikâfa girerek ibadette yoğunlaşmalıyız.

Altıntaş, nefis muhasebesi yapmanın önemini de vurguluyor. Ömrümüzün bir muhasebesini yapmalı ve hayatımızı ‘helal ve haram’ sınırlarını gözeterek yaşama konusunda kendimize bir istikamet çizmeliyiz. Altıntaş’a göre, nefis muhasebesi, toparlanmak ve değişmek için önemli bir vesile. Bir kimse nefis muhasebesi yapınca Ramazan ayını verimli geçiriyor. Bu da diğer aylarında maneviyatla geçmesini sağlıyor. Altıntaş’a göre iyi bir nefis muhasebesi ve ibadetle geçirilen bir Ramazan ayı, kişide iyi yönde ahlaki değişimi gerçekleştiriyor. Tabiri caizse, iyi bir nefis muhasebesi, insanı adam ediyor. Bu kişinin hayatında muhakkak olumlu değişiklikler gözleniyor.

***

İtikâf, mağfiretin anahtarı…

İtikâf; Ramazan ayının son on günü itikâf niyeti ile bir camiye, mescide ya da kadınlar için evde uygun olan bir odaya çekilerek zarurî ihtiyaçlar dışında dışarı çıkmadan inzivaya çekilip zamanını ibadet ve dua ile geçirmektir. İtikâf, kifâî nitelikli bir sünnet-i müekkededir. Hz. Aişe Validemiz’in (ra) anlattığına göre Peygamber Efendimiz (sas) Ramazan’ın son on gününde itikâfa girerlerdi. Bu, aziz ve celil olan Allah’ın kendisini ebedî âleme alıncaya kadar devam etti. Kendinden sonra hanımları da odalarında itikâfa girerlerdi.

Emekli imam Mehmet Duman, ömrünü hayır işlerine adamış insanlardan biri. Her sene Ramazan ayında bir mani olmadığı takdirde itikâfa giriyor. Duman, ihlâs ile yapılan bir itikâfın, amellerin en faziletlisi sayıldığını hatırlatıyor. Bu sayede kalpler bir müddet için de olsa dünya işlerinden sıyrılıp Allah ile irtibat içinde oluyor. Duman, konuyla ilgili bir rivayeti anlatıyor: “İslâm büyüklerinden Atâ şöyle der: “İtikâfa giren kimse ihtiyacından dolayı büyük bir zâtın kapısında oturup ‘Hâcetimi yerine getirmedikçe buradan ayrılıp gitmem.‘ diye yalvaran bir kimseye benzer. O da Allah’ın bir mâbedine sokulmuş, ‘Beni bağışlayıp mağfiret etmedikçe buradan ayrılıp gitmem.‘ demektedir. Kısacası, itikâf sayesinde insanın maneviyatı yükselir, kalbi nurlanır, simasında kulluk nişaneleri parlar, feyizlere mazhar olur.”

***

Kadir Gecesi son on günde saklı

Kadir Gecesi, müminlerin en değerli, en bereketli gecesi. Çünkü Rabb’imizin rahmet kapılarını sonuna kadar açtığı, manevî ziyafetin davetlilerine her türlü ihsanda bulunulduğu bin aydan daha hayırlı bir gece. Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edilen bir hadise göre Peygamberimiz, Kadir Gecesi hakkında şöyle buyurmuş: “Kim ki inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Kadir Gecesi’ni ibadetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır.

Ramazan ayının hangi gecesinin Kadir Gecesi olduğu belli değil. Peygamberimiz’in tavsiyesi, onu Ramazan ayının son on gününün tek gecelerinde aramak… Buna göre Kadir Gecesi Ramazan’ın yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi yedi ve yirmi dokuzuncu gecelerinden herhangi biri olabilir.

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın, bu gecede uzun uzun dua etmeyi ihmal etmemek gerektiğini hatırlatıyor. Çünkü bu gece Rabb’in kullarına ihsan gecesi… Aydın’a göre, herkesin iyiliğini isteyerek genelden başlayarak özele doğru dua etmemiz gerekir. Yani insanlık, İslam âlemi, Müslümanlar, ülkemiz, yakınlarımız, çevremiz, sevdiklerimiz, dostlarımız, ailemiz ve kendimiz sıralamasıyla dua etmek faziletlidir.

Türkan Uymaz

Hz. Muhammed (asm)’in Dua Hazinesi Cevşen, Hem Tefekkür hem de Zikirdir!

cevsenCevşen, vahye dayanan eşsiz bir tefekkür ve zikir kaynağıdır. Allah’ın bin bir ism-i şerifiyle cehennemden, ateşten, azaptan, gazap ve kahr-ı ilahi’den, afetlerden, musibetlerden Allah’a sığınma manası ifade eden tevhit cümlelerinden müteşekkildir. Hazreti Cebrail(as) tarafından Peygamberimize (asm) “Zırhı çıkar, onun yerine bu cevşeni oku” buyrulmuş. Cevşen, Hz.Ali, (ra) Cevşeni bizzat Peygamberimizin (asm) mübarek dilinden yazmış ve ondan rivayet etmiştir.

Cenab-i Allah (cc) Kur’an’ı Kerimde birçok ayetlerinde kendi isimleri ile dua etmemizi emretmiştir.(1) Örneğin: “Ya Rahman! Ya Rahim! Ya Rezzak! Ya Şafii! Ya Hafiz!”vs. Keza, Fahr-i Kâinat Muhammed (asm) ism-i azamla yapılan duaların kabul olunacağını bildirmiştir. (2)  Cevşenü’l-Kebîr duası tamamıyla Allah’ın isimlerinden oluşmaktadır. Bu nedenle önem arz ediliyor.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri vird-i zeban ettiği Cevşen’i, Mecmuatül Ahzab adlı eserden nakletmiştir. Bu eserin müellifi muhterem ve büyük velilerden Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî hazretleridir.(3)

Hazreti Ali (r.a.)der ki: “Ben Ebü-l Kasım’ın (Resulullah’ın) ağzından her işittiğimi size söyler, ifşa edersem, sizler benim yanımdan ayrıldığınızda “Ali yalancıların yalancısıdır, diyeceksiniz.” (4) Öyle mahrem ve hususi rivayetler vardır ki, umuma açık hâdis kitaplarında yazılmamıştır. Abdülkadir Badıllı ağabey de “Cevşenü’l-Kebir duası da böyle sırlı bir münacat olduğunu bu sebeple umumca bilinmediğini düşünüyoruz.” demiş.

Bediüzzaman duanın kabulünün şartlarından ve Cevşenü’l-Kebîr ile alakalı şöyle diyor:

Ubûdiyet, emr-i ilâhiye ve rızâ-ı ilâhiye bakar. Ubûdiyetin dâisi emr-i ilâhî ve neticesi rızâ-yı Haktır. Semerâtı ve fevâidi uhreviyedir. Fakat ille-i gâiye olmamak, hem kasten istenilmemek şartıyla, dünyaya ait faydalar ve kendi kendine terettüp eden ve istenilmeyerek verilen semereler, ubûdiyete münâfî olmaz. Belki zayıflar için müşevvik ve müreccih hükmüne geçerler. Eğer o dünyaya ait faydalar ve menfaatler o ubûdiyete, o virde veya o zikre illet veya illetin bir cüz’ü olsa, o ubûdiyeti kısmen iptal eder. Belki o hasiyetli virdi akîm bırakır, netice vermez.

işte bu sırrı anlamayanlar, meselâ yüz hâsiyeti ve faydası bulunan Evrâd-ı Kudsiye-i Şâh-ı Nakşibendî’yi veya bin hâsiyeti bulunan el-Cevşenü’l-Kebîr’i, o faydaların bazılarını maksûd-u bizzat niyet ederek okuyorlar. O faydaları göremiyorlar ve göremiyecekler ve görmeye de hakları yoktur. Çünkü o faydalar, o evradların illeti olamaz ve ondan, onlar kasten ve bizzat istenilmeyecek. Çünkü onlar fazlî bir surette, o hâlis virde talepsiz terettüp eder. Onları niyet etse, ihlâsı bir derece bozulur. Belki ubûdiyetten çıkar ve kıymetten düşer.

Yalnız bu kadar var ki, böyle hâsiyetli evrâdı okumak için, zayıf insanlar ve müşevvik ve müreccihe muhtaçtırlar. O faydaları düşünüp, şevke gelip, o evrâdı sırf rızâ-yı ilâhî için âhiret için okusa zarar vermez. Hem de makbûldur. Bu hikmet anlaşılmadığından, çoklar, aktâbdan ve Selef-i sâlihînden mervî olan faydaları görmediklerinden şüpheye düşer, hatta inkâr da eder”.(5)

Bediüzzaman, özelikle Cevşen Hz. Muhammed (asm)’in duası olduğunu: “Nev-i insanın medâr-ı fahrı ve elhak en hakiki insan-ı kâmil olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, Cevşenü’l-Kebîr nâmındaki münâcâtında bin bir ismiyle duâ ediyor, ateşten istiâze ediyor. Hem binler dua ve münâcâtlarından Cevşenü’l-Kebîr ile öyle bir marifet-i Rabbâniye ile öyle bir derecede Rabbini tavsif ediyor ki, o zamandan beri gelen ehl-i mârifet ve ehl-i velâyet, telâhuk-u efkârla beraber, ne o mertebe-i marifete ve ne de o derece-i tavsife yetişememeleri gösteriyor ki, duada dahi onun misli yoktur. (6) buyurmuştur.

Cenab-i Allah, Cevşenü’l-Kebir’i ihlâsla okumayı nasip etsin, onun hürmetine bütün İslam âlemini her türlü afetlerden, bela ve kötülüklerden muhafaza etsin. Âmin…

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

30.9.2013

www.NurNet.org

Alıntılar :1-İbni Mace, 2-Taha,8/Haşir, 24/İsra,110, 3-http://www.evliyalar.

4-Ruh-ul beyan. 5–17.Lem’a On üçüncü nota. 6–24.Söz. Birinci dal.

Kimleri seviyor, kimleri örnek alıyoruz?

İyi örneklerin çoğaldığı mübarek günlerde çevrenize bir bakın isterseniz, kimleri beğeniyor kimlerin etkisine girip taklit ediyorsunuz? Bunu bir düşünün isterseniz. Neden mi?.

Çünkü insan ahirette de dünyadaki sevdikleriyle beraber olacaktır da ondan.

Sevdiği insan iman ve amel sahibi bir yaşantı içinde ise, kendisini seveni de iman ve amel sahibi bir insan haline getirmek ister..

Kötü alışkanlık ve anlayışların sahibi ise, o da sevenini kendi gibi kötü alışkanlık ve ahlak sahibi olmaya teşvik edecek.. Böylece insan sevdiklerinin yaşantısını taklide yönelecektir. Belki de haberi bile olmadan…

Bundan dolayı Peygamberimiz ümmetini ikazında;

Kişi sevdiğiyle beraberdir!” hatırlatmasında bulunmuştur.

Efendimiz’in bu ‘Kişi sevdiğiyle beraberdir!’ hadisini duyan sahabeler sevinçlerinden uçacak gibi olmuşlardır. Çünkü hepsi de önce Allah Resulü’nü (sas) seviyorlardı. Sonra Efendimiz’i sevenleri seviyorlardı.. İslam ahlakıyla yaşayanları, günahtan kaçanları, haramdan uzak duranları, yoksullara yardım edenleri, İslam’a hizmet edenleri seviyorlardı..

Değerli bir tasavvuf eseri olan Kuşeyri Risalesi’nde insanın sevdikleriyle birlikte olacağına dair şöyle bir rüya misali nakledilir:

Hak dostu İbrahim Ethem, bir gece rüyasında Cebrail aleyhisselamı elinde bir defterle görünce sorar:

– Nedir elindeki defter ey meleklerin sultanı? der. O da:

-Hak dostlarının isimlerinin yazılı olduğu defterdir, der.

– Bakar mısın der İbrahim Ethem, benim adım da Hak dostlarının yanında yazılı mı?

– Hayır der Cebrail, senin adın Hak dostlarının yanında değil, Hak dostlarını sevenlerin yanında yazılı.. Bunun üzerine İbrahim teklifini hemen şöyle yapar:

– Öyle ise der, benim adımı da Hak dostlarının yanına yazın. Çünkü ben Hak dostlarını seviyorum, sevdiklerimle beraber olmak isterim. Efendimiz “Kişi sevdiğiyle beraber olacaktır.” buyurdu. Bu benim hakkımdır.

İbrahim Ethem’in ismi böylece Hak dostlarını sevenlerin defterinden alınır, sevdikleri Hak dostlarının yanına yazılır. O günden bu yana da hep sevdiği Hak dostlarıyla birlikte anılır!.

İyilerle dostluk kurmanın kesin faydasına gül yaprağıyla komşuluk eden çalı yaprağının gül gibi kokması olayı da misal olarak verilirken şöyle denir:

Ormanda yürüyen bir maneviyat büyüğü çalı yapraklarının gül gibi koktuğunu anlayınca sorar:

-Bu çalı yapraklarındaki gül kokusu nereden geliyor acaba?.. Derler ki:

– Rüzgârın gül ağacından uçurup getirdiği gül yaprakları bu çalı yapraklarının üzerine düştü. Çalı yaprakları da onları dost edindi, birlikte oldular. Gülle dostluk kuran elbette gül gibi kokacaktır. Soğanla birlikte olan da soğan, sarımsak gibi kokacaktır. Meşe yapraklarındaki gül kokusu, bir müddet komşuluk yaptıkları bu gül yapraklarından gelmektedir.

-Ne dersiniz, siz de gül yaprağı etkisi yapan iman ve amel sahibi Hak dostlarını seviyor, onlarla birlikte mi oluyorsunuz şu mübarek günlerde?

-Unutmayın, insandaki sevgi, saygı, ilgi öyle bir iksirdir ki, kimlere yönelirse onlardaki özellikler geçer kendisine. Kimin komşuluğunda ise onun ahlakı sirayet eder ona.

-Öyle ise herkes kalbinde beslediği sevgisine dikkat etsin. Kimleri seviyor, kimleri taklit ediyor bir düşünsün!.. Unutmasın ki, insan burada kimleri seviyorsa onlarla beraber olacaktır ahirette de.. Şimdi sakince bir düşünme devresindeyiz. İyi örneklerin çoğaldığı şu mübarek günlerde kimlerden hangi haller aksediyor bizlere. Biz de nasıl bir örnek veriyoruz kendi çevremize?. Gül kokusu mu, soğan sarımsak etkisi mi?.

Ahmed Şahin / Zaman Gazetesi