Etiket arşivi: Cihan

“İslam” Almanya-Hamburg’ta Artık Resmi Din Oluyor!

Almanya’da Müslümanlarla bir eyalet yönetimi arasında ilk kez ‘devlet anlaşması’ imzalandı. Müslümanların din ve inançlarının anayasal olarak koruma altına alınmasını sağlayacak anlaşma, onaylanması için eyalet meclisine gönderilecek.

Hamburg’un tarihi Belediye Sarayında gerçekleşen törende anlaşmayı hükümet adına Eyalet Başbakanı Olaf Scholz imzaladı.

Bu ayın sonuna kadar Hamburg eyalet meclisine gönderilmesi beklenen anlaşmanın onaylanmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Anlaşma Müslümanlar için yeni haklar getirmiyor. Ancak bayram tatili hakkı, dini eğitimi, ibadet ve defin hizmetleri, ibadet yerlerin inşaası gibi hakları bir kez daha garanti altına alıyor.

Olaf Scholz, törende yaptığı konuşmada anlaşmanın entegrasyon politikaları için çok önemli bir ilerleme olduğunu belirterek, ‘Bu anlaşmayla birlikte şehrimizde İslam’ın yaşandığını resmen kabul ediyoruz.’ dedi. Daha önce de Hıristiyan Kiliseleri ve Yahudilerle anlaşma imzalandığını hatırlatan Scholz, ‘Herkesin eşit muamele görmesi hukuk devletinin özelliğidir.’ şeklinde açıklama yaptı.

İslam kuruluşlarının temsilcileri ise anlaşmanın sembolik öneminin büyük olduğunu ve tarihi bir gün yaşadıklarını belirtti.

Hamburg’da Alevi toplumuyla da ayrı bir anlaşma imzalandı. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Başkanı Hüseyin Mat, ‘Bu ‘Devlet Anlaşması’ ile köklerinin bulunduğu ülkede kabul edilmeyen Aleviliğin burada kabul edilmesiyle tarih yazıyoruz.’ dedi.

Hamburg Başkonsolosu Devrim Öztürk, İslam’ın Almanya’ya ait olup olmadığının tartışıldığı bu günlerde Müslümanlarla ‘Devlet Anlaşması’ yapılmasının sevindirici olduğunu söyledi.

Cihan

Çocuklar, aldığınız hediyeleri değil, birlikte geçirdiğiniz zamanı hatırlar!

Çalışma koşulları nedeniyle pek çok ebeveyn, çocukları ile yeteri kadar zaman geçiremediğini düşünüp üzülür. Suçluluk psikolojisiyle de onlara hediyeler alıp, eğlence merkezlerine götürmenin yeterli olacağını sanır. Oysa çocuklarla geçirilen zamanın süresi değil içeriği önem taşır. Uzmanlar, çocuklara yapılacak her türlü ilişkisel yatırımın, onlara alınan değerli hediyeler ve oyuncaklardan kat kat daha kıymetli olduğunu vurguluyor. Buna göre, çocuklarla geçirilen vaktin süresinden çok kalitesine dikkat edilmesi uyarısı yapılıyor.

Psikolog Merve Büyükkucak, son yıllarda, anne-babanın çocuğuyla geçirdiği zamanı nasıl değerlendirdiği sorusunun önem kazanmaya başladığını söyledi. Burada süreden çok kalitenin üzerinde durulduğuna dikkat çeken Büyükkucak, kaliteli zamanı içeriğin belirleyeceğini ifade etti.

“ÇOCUĞUN DÜNYASINA DAHİL OLUN”

Kaliteli zamanı, ‘çocuğun birliktelik ve keyif hissini içerisinde barındıran, karşılıklı etkileşim ve aktivitelerde buluşma’ şeklinde tanımlayan Büyükkucak, şu bilgileri verdi: “Bunlar ebeveynin dikkatinin tamamını çocuğuna verdiği, ilgisini ve sevgisini çocuğuna hissettirdiği duygusal yakınlaşma ve paylaşım anlarıdır. Bu anları küçük sohbetlerde, birlikte oynanan oyunlarda, ya da birlikte gidilen gezilerde yakalamak mümkündür. Duygu ve düşüncelerin paylaşıldığı, çocuğa duygusal ve sözel olarak tepki verildiği ve anne baba olarak kendinizi spontane şekilde ilişkiye bıraktığınız hemen hemen her yakın ilişkide deneyimleyebileceğiniz bir süreçtir bu aslında. Bu nedenle belirli bir reçete vermek çok mümkün değildir. Ancak çocukların dünyasına dahil olmanın ve ilişkide olduğunuzu hissetmenin, tüm bu paylaşımları yakalayabilmenin yolunun en temel olarak oyundan geçtiğini söylemek mümkündür.”

“OYUNDA YÖNLENDİRİCİ OLMAYIN”

Oyunlara dahil olmanın anne baba için hem çocuğunu yakından tanıma hem de çocuğunun zihinsel ve özellikle de duygusal gelişimine katkı sağlayacağını anlatan Büyükkucak, şöyle devam etti: “Bu etkileşimi en kuvvetli hale getirecek yöntem anne ve babanın oyunda yönlendirici olmaması, çocuğun serbestliğine ve özgürlüğüne eşlik edebilmesidir. Amaç hiçbir zaman o anlarda çocuğa bir şeyler öğretmek olmamalıdır. Aksine anne baba olarak kendinizi oyunun ve size verilen rolün akışına bırakarak ya da sadece gözlemci veya eşlikçi olarak çocuğunuzla duygusal anlamda aynı frekansta buluşabilmektir. Onun oyun sırasındaki duygularını takip edebilmek ve ona bu duyguları ifade ederek anlaşıldığını hissettirebilmek çocuğunuzla ilişkiniz açısından en değerli anlar olacaktır. Örneğin her çocuğun aile içi kuralları ve sınırları belirlediği kadar aynı zamanda bir savaş oyununda yerlerde sürünen ve düşüp kalkan, o esnada çocukla birlikte eğlenen, bağıran, gülen ve kendisi de çocuklaşabilen bir babaya da ihtiyacı vardır. Babasının da o esnada çocuklaşabildiğini görebildiği oranda çocuk da ona kendi dünyasının kapılarını aralayacak ve onu iç dünyasında davet edecektir.”

“ONLARA ZAMAN AYIRMAK HEDİYE ALMAKTAN DAHA ÖNEMLİ”

Çocuklarıyla yeteri kadar kaliteli vakit geçiremeyen ebeveynlerinin, yaşadıkları suçluluk duygusuyla hediyeler alıp, onları oyun merkezlerine götürdüklerini belirten Büyükkucak, onların her isteğinin yerine getirildiğini kaydetti. Büyükucak, şunları dile getirdi: “Çocuklara yapılacak her türlü kişisel ve ilişkisel yatırım her koşulda onlara alınan değerli hediyeler ve oyuncaklardan kat kat daha kıymetlidir. Hatta bu hislerle birlikte aile içi kuralları ve disiplin çerçevesini de zayıflatmalarına sıklıkla rastlanmaktadır. Ancak tüm bu çabalar duygusal bir doyum getirmemekle birlikte boş olan tüm vaktini çocuğuyla geçiren anne ve babada aşırı bir yorgunluğa ve bir zaman sonra da farkında olmadan bir bıkkınlığa yol açabilmektedir. Hâlbuki her çocuğun az da olsa birlikte olduğu süre içerisinde kendisiyle birlikte olmaktan keyif alan ve ilişki içerisinde bıkkın ve tükenmiş değil canlı ve istekli bir ebeveynle buluşmaya ihtiyacı vardır.”

“OLAĞAN DIŞI ŞEYLER YAPMAYA GEREK YOK”

‘Çocukla birlikteyken özel ve olağan dışı şeyler yapmanıza gerek yok’ diyen Büyükucak, birlikte yenen akşam yemekleri, yemek sonrası birlikte oynanan oyunlar gibi günlük rutinlerin zengin paylaşımlar olacağını vurguladı. Yorgun bir şekilde eve gelerek görev gibi oynan oynanmaması uyarısını yapan Büyükucak, “Anne ve babanın” ‘bu akşam ben de seninle oyun oynamayı çok istiyordum ancak yorgunum ve biraz dinlenmeye ihtiyacım var’ şeklinde öneride bulunması daha sonra doyurucu bir birlikteliğe yön verebilir. Veya benzer bir durumda söz konusu ebeveyn aynı açıklama ile birlikte fiziksel anlamda daha az yorucu bir aktivite yapmayı önerebilir. Birlikte olunan her anın oyun vakti olarak değerlendirilmesi yerine belirli zamanları oyun vakti olarak ortaklaşa belirlemek anne babalara da iyi gelecek bir yöntem olabilir.”

Cihan

Moskova’da yüzbinlerce kişi sokakta namaz kıldı!

Henüz inşaatı devam eden Merkez Camii’nin yanı başına kurulan prefabrik camiye sığmayan Müslümanlar sabah erken saatlerde evlerinden getirdikleri seccadelerle cadde üzerinde saf tuttu. Tedbirsiz gelen vatandaşlar ise 10 rubleye satılan duvar kağıdından seccadeler üzerinde namazlarını eda etti.

RUSYA TELEVİZYONLARI CANLI VERDİ

Kazak, Kırgız, Azeri, Tacik, Türkmen, Tatar, Dağıstanlı, İnguş ya da Çeçen onlarca farklı etnik topluluktan Müslümanlar Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Ravil Gaynuddin’in İslam dünyasında akan kanın durması için yaptığı duaya amin dedi. Rusya televizyonlarından canlı olarak verilen bayram namazını kıldıran Müftü, barış, birlik ve dirlik temennisinde bulundu. Basın mensuplarının yoğun ilgisi ile kılınan namaz için mekanın belediye tarafından organize edilmesi herhangi bir sıkıntı yaşanmasına engel oldu. Ses düzeneği, lavabo ve diğer ihtiyaçlar için hazırlıklar yapılırken, polis de güvenlik önlemlerini artırdı.

MÜFTÜ GAYNUDDİN TÜRKİYE MÜSLÜMANLARININ BAYRAMINI KUTLADI

Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Gaynuddin Cihan Haber Ajansı’na yaptığı özel açıklamada Türkiye Müslümanlarının Ramazan Bayramını kutladı. Tüm Dünya Müslümanları gibi Rusya Müslümanlarının da bir ay Ramazan orucunu tuttuğuna değinen Gaynuddin, “Bu mübarek ayda teravi namazları kılındı, sadakalar toplandı, hayırsever işler yapıldı. Cenab-ı Hak hepimizin dualarını kabul etsin! Biz Rusya Müslümanları İslam alemi için dua ettik. Suriye, Irak, Filistin ve başka İslam ülkelerinde Müslümanların kanı döküldü, şehit oldular. İslam dünyasında birlik yok. Allah biz Rusya Müslümanları için de birlik kurmamıza yardımcı olsun. Biz bunun için dualar ettik.

Rusya’da Ramazan ayında iftar çadırları açtık, hayırsever faaliyetler yaptık ve ihtiyacı olan Müslümanlara yardım ettik. Biz başka dini temsilcilerine de İslam dinini tanıttık, hoşgörü ve sevgi dini olduğunu anlattık. Allah oruçlarımızı kabul etsin. Rusya ve Türkiye Müslümanları arasında işbirliğimiz iyi ve daha da iyi olmaya devam edecek. Türkiye Diyaneti ve Rusya Müftüler Konseyi arasında işbirliği protokolümüz var ve işbirliğimiz bağlamında Türkiye bize her türlü desteği vermekte” dedi.

GAYNUDDİN, MOSKOVA’DA 10 CAMİ TALEP ETTİ

Rus basının Ramazan Bayramı ile ilgili sorularını yanıtlayan Müftü, Moskova’da 2 milyon Müslüman yaşadığını ve 4 caminin yetersiz olduğunu söyledi. Pekin de bile 70 cami olduğunu hatırlatan Gaynuddin, “10 bin kişilik Merkez Cami yapılıyor. Ama yeterli değil. En az 10 cami daha yapılmalı. Belediye bize yer gösterdikçe yapabiliriz. Rusya Ortodoks Kilisesi gibi 200 ibadethane birden istemiyoruz. Zamanla kurulmasını planlıyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

Gaynuddin konuşmasında, “Ne yazık ki, ülkemizde Ramazan bayramı öncesinde Kazan kentinde trajik olay yaşandı. Din adam öldürüldü, Tataristan Müslüman dini idaresi Başkanı yaralandı. Ve bugün bu bayram gününde Müslümanlar gayretle çok uluslu ve çok dinli devletimizde barış ve istikrarın olması için yüce Allah’a dua etti. Biz her şeyi anlıyoruz ki, ülkemizin geleceği, dinlerimiz arasındaki barış, rıza ve huzura, halklarımız arasındaki barış ve mutabakata bağlı. İslam dini barış dini ve dolayısıyla bizim dinimiz Müslümanların tüm dünyaya barışı yaymasını talep etmekte.

Fakat ne yazık ki, mübarek Ramazan ayı boyunca biz birçok bölgede kanların aktığının şahit olduk. Biz Suriye, Irak ve Bahreyn’de dehşet verici manzaralar gördük. Zira mübarek Ramazan’da Müslümanlar oruç tutarken sineği bile öldürmeye el uzatmadı, oysa insanlar bu zaman dilimi içinde bir birlerini katlettiler. Biz Rusya Müslümanları tüm dünyanın huzur, refah ve barış olması için yüce Allah’a dualar ettik” dedi.

RUSYA MÜSLÜMANLARI BAYRAM SOFRASINDA BULUŞACAK

Cihan mikrofonlarına bayram coşkusunu değerlendiren Tacikistanlı Abdullah: “Bugün çok mutluyum ki bayram namazına katıldım. Kardeşlerimle geldim. Buradaki tüm Müslüman kardeşlerimle mutluyuz. Görüyorsunuz hava da güzel, oysa dün yağmurlu idi. Şimdi komşu Vladimir bölgesine babam ve annemin yanına giderek bayramlarını kutlayacağım” dedi.

Tacik Aziz Şarifullayeb, Bayram namazına katıldığı ve şenlik havasında kutlamalar yaptığı için kendini mutlu hissettiğini ifade ederken, Ümet Sanzorova da; “Duamızı ediyoruz. Hepimiz dostlarla buradayız. Daha sonra bayram sofrası açacağız, geleneksel pilav yapacağız. Çok mutluyuz.” şeklinde konuştu.

PUTİN: RUSYA MÜSLÜMANLARI ÜLKEMİZİN MANEVİ MİRASINA KATKI SAĞLIYOR

Ramazan Bayramı vesilesi ile bir mesaj yayınlayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya Müslümanlarının yaptıkları çalışmaların ülkenin ulusal-kültürel geleneklerinin ve zengin mirasının gelişmesine ve korunmasına katkı sağladığını söyledi.

Bayramların yüzyıllar boyu insanların ahlaki açıdan yetkinleşmesine, merhamet ve dine olan saygınlığının artmasına vesile olduğuna değinen Putin, “Rusya Müslüman topluluklarının dini hayatı organik olarak onun toplumsal konumuyla uyuşmakta. Müslüman dini kurum temsilcileri sivil toplumun gelecekteki kalkınmasıyla ilgili tartışmalarda faal görev alıyor, önemli hayırsever projeler gerçekleştiriyor. Cami ve eğitim kurumlarının inşaatlarına devam ediliyor, İslam eğitimi, Hacla ilgili organize ve hazırlık sistemleri geliştiriliyor. Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve yurt dışı ülke Müslümanları ile işbirliği geliştiriliyor, dinler arası yapıcı diyalog da sürekli destekleniyor.

Bu parlak bayram günü Rusya Müslümanlarına huzur, sağlık getirmesini temenni ediyorum ve güzel çalışmalarında başarılar diliyorum!” ifadelerini kullandı.

MEDVEDEV: RUSYA MÜSLÜMANLARI YENİDEN DOĞUYOR

Rusya Başbakanı Dmitri Medvedev de müslümanların Ramazan Bayramını yayınladığı mesaj ile kutladı. Medvedev mesajında şu ifadelere yer verdi: “Mübarek Ramazan ayının sona ermesi ve Ramazan Bayramı vesilesiyle sizleri kalpten kutluyorum. Bu, tüm dünya Müslümanlarının en önemli bayramlarından biri. Bu bayramdan önce manevi açıdan yetkinleşme ve ihtiyacı olanlara ilgi dönemi olmuştu. Bugün Rusya Müslüman topluluğu asıl doğuşunu yaşıyor.

Yeni camiler yükseliyor, üniversite ve medreseler kuruluyor. Önemli olan şudur: bizim çok uluslu ve çok dinli devletimizde geleneksel İslam’ın temsilcileri ülkenin toplumsal hayatında faal görev alıyor. Ve kendi faydalı hayırsever ve eğitim faaliyetleriyle Rusya’da barış ve mutabakatın muhafaza edilmesine katkı sağlıyor. Size ve tüm Müslümanlara sağlık, huzur ve tüm en iyi dileklerimi arzuluyorum.”

Cihan

Bediüzzaman’ın ‘Avrupa İslama gebedir’ sözü doğrudur!

Avrupa’nın önde gelen Müslüman entelektüellerinden Tarık Ramazan, “Arap Baharı” süreci öncesinde Batı’nın yönlendirici etkisi olduğunu söyledi. İhvan-ı Müslimin hareketinin kurucusu Hasan el-Benna’nın torunu olan Ramazan, Arap Baharı sürecinde Mısır’daki Müslüman Kardeşler’i de “Dinî ilkeleri yüzeysel yorumlamamalılar.” şeklinde uyardı.

Cihan Haber Ajansı’na konuşan Ramazan, AK Parti hükümetinin, Ortadoğu’da bundan sonraki süreçte demokratik gelişmeleri takip ederek bölge ekonomilerini desteklemesinin faydalı olacağını belirtti; İsrail’in ise aslında “diktatörlüklerle yaşayamayacağını” savundu.

Oxford Üniversitesi Modern İslam Çalışmaları Profesörü Tarık Ramazan, yıllardır göçmenlerin yerel kültüre uyum sağlayamadığından yakınan Avrupalıların, Müslümanlar “yerlileştikçe” daha da sağa kayarak radikalleştiklerine ve problem ürettiklerine işaret ediyor. Bu noktada, Bediüzzaman Said Nursi’nin şu tespitini de doğruluyor: Avrupa İslam’a gebe…

‘Prospect Magazine’ ve ‘Foreign Policy’ dergilerinin 2008’deki ‘Dünyanın en değerli 100 entelektüeli’ anketinde 8. seçilen Ramazan, Cihan’ın sorularına şu cevapları verdi:

Avrupa doğumlu, Batı eğitimi almış, Hasan el-Benna’nın torunu Profesör Tarık Ramazan kendini nasıl tanımlıyor?

Müslüman bir aileden geliyorum. Dinim benim için önemli, yazılı kaynaklarımı ciddiye alıyorum. Müslümanlığımı tam ve derin bir şekilde yaşamak istiyorum. Fakat aynı zamanda, kültürel olarak Avrupalı, ülke olarak İsviçreliyim ve nerede olursam olayım iyi bir Müslüman olmak istiyorum. İslam’dan aldığım terbiye nerede olursam olayım pozitif ve katma bir değer olmamı gerektiriyor.

– Ortadoğu’da ‘bahar’ olarak nitelenen hareketlerin arkasındaki motivasyon nedir? Bu ‘bahar’ın peş peşe devam etmesini nasıl algılıyorsunuz? Müslüman dünyasındaki geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Bence çok fazla saf durumuna düşmemek için dikkatli olmalıyız. Benim dikkatli bir iyimserliğim var. Fakat biliyorum ki Batı ülkeleri, ABD, Avrupa ülkeleri bunun için zorluyorlardı. Çünkü ekonomik bir pazar için istedikleri nitelikte bir demokrasiye ihtiyaçları var. Dolayısıyla bu uyanış sadece nereden geldiği belli olmayan genç insanların daha fazla özgürlük istemesi değil. Perdenin arkasında başka sebepler de var. Hâlâ diktatörlüğe, baskıya hayır diyecek kadar enerjiye sahip insanların jeo-stratejik, ekonomik ilgileri, özgür, özerk ve onurlu vatandaşlar olabilmek için politik istekleri olduğunu anlama noktasında doğru dengeyi bulmalıyız. Aynı zamanda biliyoruz ki Ortadoğu’da Filistin ve İsrail anlaşmazlığı çok etkili. Burada insanlara şunu hatırlatmadan geçemeyeceğim. Şu an İsrail’de 1600 mahkûm hapishanede açlık grevinde. İki tanesi her an ölebilir. Bilmeliyiz ki bu da ‘Arap Uyanışı, Baharı’nın parçası. Çünkü şiddete başvurmuyorlar, yargılanmadan hapisteler ve adalet istiyorlar.

İSRAİL, KENDİNİ YENİDEN GÖZDEN GEÇİRMELİ

– Tunus, Libya, Yemen ve Mısır’daki tecrübeleri göz önünde bulundurduğunuzda Arap uyanışının ne kadar İslami olduğunu düşünüyorsunuz?

Söylemem gerekir ki ilk eğilim İslami değildi. Evet katılımcılar Müslümandı; ama İslami bir niyetle, İslamcı partiler tarafından yönlendirilmemişlerdi. (İslami bir tepkiyle hareket edenler) ayaklanmalardan, diktatörler devrildikten sonra yönlendirici unsurlar oldu. İslam her yerde; Tunus, Mısır, Suriye, Yemen, Libya’da… Bunu hesaba katmalısınız. Bu çok ciddi bir şey; Türkiye’de de aynı. İslam önemli bir referans. Bundan sonra bizim için önemli olan, İslam’ın demokrasiye, insan haklarına karşı olmadığını, tamamen ülkeyi özgürleştirdiğini ve vatandaşları güçlendirdiğini net bir şekilde anlatmak.

İsrail’le ilişki özelinde de açıklamak gerekir ki, İsrail diktatörlüklerle yaşayamaz. Hatırlayın, İsrail başlangıçta (Arap Baharı) ‘Mübarek’i desteklememiz gerekir’ diyerek Mübarek’i destekledi. İlke diktatörlere karşı insanları desteklemektir. Bu İsrailliler için şu anlama geliyor; doğru bir demokrasi anlayışıyla siyasetlerini tekrar gözden geçirmeliler. Filistinlilere olan muameleleri konusunda insan haklarına saygı duymalılar ki bu şu an geçerli değil.

MÜSLÜMAN KARDEŞLER İSLAM’I YÜZEYSEL YORUMLAMAMALI

– Müslüman kardeşler geçmişte ve günümüzde ne gibi hatalar yapmış olabilir? Arap uyanışının kendileri için yararları ya da zararları nelerdir?

Bu çok karışık bir konu ve tarihi süreç hakkında konuşacak kadar zamanımız yok. İslami kaidelere geri döndüler. Sömürgeciliği ve diktatörleri ret, daha fazla şeffaflık esaslarında nettiler. Şimdi de bazı politik zorluklarla uğraşıyorlar. Bazen eleştirilen bazı stratejileri tercih ediyor olabilirler. İslami referansları, amaçları arasında görünür olmalı. İslami ilkeleri yüzeysel yorumlamamalılar. Aralarında bazen gerginlik olabiliyor. Diktatöre (Mübarek) karşı oldukça omuz omuzaydılar. Ayaklanmalar sırasında bile içeride bazı gerginlikler olduğu açıktı. Onları anlamaya çalışmalı, mevcut zorlukları da göz önünde tutmalıyız.

TÜRK HÜKÜMETİ ARAP EKONOMİLERİNİ DESTEKLEMELİ

– Son zamanlarda Türkiye’nin genelde Müslüman dünyaya, özelde de Arap dünyasına karşı izlediği siyaseti nasıl buluyorsunuz. Türkiye doğru yolda mı?

Düşünüyorum ki kimse şimdiki Türk hükümetinin çok iyi bir iş yaptığını inkâr edemez. Kendi iç işleri, rüşvete karşı mücadeleleri, daha fazla özgürlük için çalışmaları pek çok şey yapılmış durumda. Düşünce özgürlüğü ve eşit vatandaşlıksa hala geliştirilebilir. Dışarıda Tunus’la, Mısır’la, tabandaki gençlerle yapılanlar, halka verilen destek, diktatörlerden ayrılmalarını istemeleriyle her yerde selamlandılar. Bence bu doğru yol, doğru felsefe. Bundan sonra yapmamız gereken, sadece demokratik süreçleri takip etmek değil, ekonomileri de desteklemek. Gelecekte Ortadoğu ve Kuzey Afrika (MENA) ülkelerinde önemli olan, ekonomik istikrar. Türkiye’nin şu an Afrika’da birçok ülkede yapmaya çalıştığı gibi, elçilikler açması, yeni yönetimlerle irtibat halinde olmaya çalışması çok iyi. Bu bizim kendilerinden yapmalarını beklediğimiz bir şey. Bu çalışmaları geliştirmeliler ve daha da derinleştirmeliler.

AVRUPALILAŞMA MÜCADELESİNİ HAKLAR VE İLKELER ÇERÇEVESİNDE YAPMALIYIZ

-Avrupa’daki İslamofobi ve provokasyonlara gelirsek… Müslümanlar uyum sağladıkça, Avrupa’da İslamofobi yükseliyor, Avrupalılar daha fazla sağa mı kayıyor sizce?

Evet. Bize yıllarca vatandaş olun, bizim bir parçamız olun dediler. Biz daha fazla vatandaş oldukça durum daha da problematik hale geliyor. Bize gerçek demokratlar, gerçek Avrupalılar gözüyle bakılmıyor. Avrupa’daki varlığımıza meydan okumak için kurulmuş popülist partiler ve diğer cepheler var. Dolayısıyla net çözüm olarak sunulan şey aslında problem. Göçmenken ve Avrupa’yı anlamazken iyiydi. Şimdi anlıyoruz ve yerlileşiyoruz; Avrupalı oluyoruz ve problemiz. Fakat haklara ve ilkelere yoğunlaşmalıyız; savunmacı olarak değil, hakkımızı savunarak. Bu sadece bütünleşme değil, bir hak ve onur mücadelesi. Tüm bu entegrasyon meselesi aslında bizim vatandaş olmamızdan, sorumluluklarımız ve haklarımız olmasından ve yapmak istediğimizin bu olması temelinden stratejik bir şekilde dikkati başka bir yöne çekme ile alakalı.

BEDİÜZZAMAN, BÜYÜK BİR REFORMCU

– Bediüzzaman Said Nursi, 20. yüzyılın başında Avrupa’nın İslam’a gebe olduğunu söylemişti. Bu konuda sizin yaklaşımınız nedir? Ayrıca, Batı’da Müslümanları bekleyen en büyük tehlike nedir?

En önemli tehlike İslam’ın üzerine kurulduğu kaideleri unutma tehlikesi. Müslümanlar için en önemli görev İslam’ın doğru temellerine dönmek ve kültürel yanlış anlamalardan kurtulmak. Biliyorum bu bir zorluk… Ve evet; Said Nursi’nin, Avrupa’nın İslama gebe oluşu sözü doğrudur. Kendi kitabımda da, “tekrar İslam’ın ilkelerine dönelim, bilgiden korkmayalım ve hakkı savunan kimliğimizi öne çıkaralım” sözlerine referans yaptığım Said Nursi’nin büyük reformculardan birisi olduğunu belirttim. Şu an Avrupa’da olan da budur.

 Cihan

Nazım Akkurt Ağabey Hakka Yürüdü

Bir süredir solunum yetmezliği nedeniyle tedavi gördüğü hastanede vefat eden Nazım Akkurt için Uncalı Kent Mezarlığı’nda cenaze namazı kılındı. Burada öğle namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından Akkurt’un cenazesi, omuzlara getirildiği mezarlıkta toprağa verildi.

Ağrı’nın Karaköse köyünde 1920’de doğan Nazım Akkurt, 1952’de tanıştığı Bediüzzaman Said Nursi’yle 3 defa görüşmüştü. Daha sonra Antalya’ya yerleşen Akkurt, ömrünü iman ve Kur’an hizmetine adamıştı.

Cihan Haber Ajansı

Risale Haber sitesinin daha önce Nazım Akkurt Ağabey ile yapmış olduğu röportajı okumak için tıklayınız….