Etiket arşivi: dindar

Dindar Gençliğin Yozlaşması

Geçen gün bir üniversitenin bahar şenliğinde basına yansıyan bir fotoğraf karesi dikkat çekti.
Türbanlı genç kızlar, erkek arkadaşlarının omuzlarında eğleniyorlardı.

Fotoğraf ve görüntüler medyada yer alınca bir çok kişiden tepki aldı.Fakat bu tepki gösterenler bu genç kızın nasıl bu ruha haline ulaştığını sorgulamadan eleştirmeye başladılar.57107
Halbuki daha düne kadar ve şimdide daha küçük alanlarda genç kızlar stadyumlarda dans ettirilerek sözde dine hizmet ediliyordu. Kimse de siz ne yapıyorsunuz ? diyerek eleştirmiyordu.İslam’ın kabul etmediği hareketler sıradan gibi gösterilmeye çalışılıyordu.Böyle olunca birilerinin istediği ve sözüm ona çağdaş Müslüman düşünceye sahip insanların yetiştireceği genç Müslüman kızı profili bu şekilde tezahür etmiş oluyordu.

Eğer suçlu aramak gerekiyorsa birileri bazı yanlış hareketleri bize dine hizmet diyerek sunarken susan insanlar suçludur.

Yaklaşık üç yıl önce yazdığım bir yazımda sanki bu günleri görmüş gibi bazı tespitler yapmışım.Son günlerde yaşanan bazı olaylarla bağlantılı olarak bu eski yazımı size aktarmak istiyorum.

Yıllarca dindar insanlar hep mücadele içinde oldular.Bu mücadele başta kendi inançlarını yaşamalarına engel olan şeytan ve nefisleri ile mücadele oldu. Rıza-ı İlahiyi kazanmak için çalıştılar.Bu fikriyat Üstad Bediüzzaman Hazretleri yirmi birinci lema da :
“Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı.Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir.”Sözlerini hayata geçiren bir mücadele oldu.

Evet Üstad Hazretlerinin sözlerini tasdik eden bir çok hizmetlerde bulundular. Hakkın hatırını halkın hatırından üstün tutular. Allah-u Teala de bundan dolayı yüzlerini kara çıkarmadı. İhlaslı yaptıkları bu hizmetler çok güzel meyveler verdi.İnançlı nesiller yetişti.Fakat alan genişledikçe yaşam tarzlarında ülfet peyda etmeye başladı.

Bu genişleme ile birlikte artık mücadele ettikleri alanlar genişledi. Artık nefis ve şeytanın yerini başka tehlikeler almaya başladı. Bazı Müslümanlar bu tehlikeleri fark etmeden yaşamaya başladılar. Daha önce kabul etmedikleri yanlışları sırf birilerine hoş görünmek ve o birilerini saflarına çekmek bahanesi ile kabul etmeye başladılar. Taviz üstüne taviz vermeye başladılar.Bununla da yetinmediler.

Ebu Müslim Horasanin deyimiyle “Onlar zararlarından emin oldukları için dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşmanlar dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dostlar düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.”Sözlerine musaddak oldular.

Daha önce birlikte mücadele ettikleri kardeşlerini bir kenara ittiler. Neden uzaklaştırdılar? El cevap bunlar zaten kazanılmış.Onlara ihtiyacımız yok. Biz ortada olanları kazanalım diyerek can ciğer kardeşlerini küstürdüler. Kazanmayı umdukları kişileri kazanmaya çalışırken çok şey kaybettiler. Onları kendilerine benzetmeye çalışırken onlar bu kişilere benzemeye başladı ve artık kendileri de dünyevileşmeye başladı.

Daha önce ahiret ön planda iken artık dünya ön plana geçmeye başladı.Dünyevileşme hızlandı.Daha önce hizmet için araba hayali kurarken artık kendileri Lüks arabalara binmeye,Lüks binalarda oturmaya, marka elbiseler giymeye, en acısı tesettürü bile modaya uydurmaya başladılar. Tesettür modası adı altında tamamen yozlaşmış ve tesettürü içi boşaltılmış hale getirdiler. Kısacası itibarsızlaştırdılar. Bunun adına da Çağdaş Müslümanlık verdiler. Sanki Müslüman daha önce çağdışıymış gibi!

Kısacası daha önce çok geniş bir bakış açıları varken artık çok dar ve bencil bir hayat yaşamaya başladılar.Daha önce biz derken artık ben demeye başladılar.Artık dindarlıkları maneviyattan çok şekilciliğe kaçmaya ve slogan dindarlığı olmaya başladı.Kısacası daha önce taşıdıkları misyondan ve gayeden uzaklaşmaya başladılar.

Bu yaşantı tarzı ile Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin : “Bir gaye-i hayal olmazsa, yahut nisyan basarsa, ya tenasi edilse; elbette zihinler enelere dönerler, etrafında gezerler. sözlerini tasdik etmeye başladılar.

Yavaş yavaş daha önce benimsedikleri insanların ahretini kurtarma meselesi artık kendi nefislerini kurtarma davasına dönüşmüş ve benlik esasına dayalı bir İslami yaşam ortaya çıkmıştır.Artık birilerinin onları dünyevileştirmesi ve yozlaştırmasına gerek kalmadı.Müslümanlarda dünya sevgisi, kalbi ve hayatı istilâ etmiştir. Dünya malını cebinden çıkarıp kalbine koymuş ve hayatının amacı hâline getirmiştir. Dindarlar kendi kendilerini gönüllü olarak yozlaştırmaya başladı ve bu yozlaşma devam da etmektedirler.Yozlaşmanın örneklerini görmek istersek sokaklara bakmamız yeter.

HAMİT DERMAN

www.NurNet.org

Siyasiler Gönül Erlerinin Arkasında Olmalı

Nuriye Çeleğen’in yazısı
Niyazi Mısri 17. yüzyılın manevi mimarıdır. Hayatı siyasilerin anlamsız tazyikleri altında geçer. Sonunda Limni adasına zindana sürülür. Orada da rahat bırakılmaz. Pek çok kez zehirlendiği için yemek tabağını yatarken yastığının altına koyma ihtiyacı hisseder. Mısri’ye rahat yüzü gösterilmez. Niyazı-ı Mısri, Osmanlı’ya ah eder mi bilinmez ama denir ki Osmanlı Devletinin yıkılışında Niyaz-i Mısri’ye yapılan eza ve cefalar vardır. Niyazi Mısri’yle hayatları benzerlik arz eden bir başka şahsiyet Bediüzzaman hazretleridir. Onun da hayatı sürgünlerle, hapislerle geçer. Mısri gibi defalarca zehirlenir. Tek kelimeyle Bediüzzamana’a devrin siyasilerince hayat zehir edilir. Bediüzzaman’ın son günleridir. Talebelerini ziyaret için seyahate çıkar. Devrin siyasileri tarafından Ankara’dan döndürülür. Talebesi Hamza Emek o gün Bediüzzaman’ın evindedir. Bediüzzaman geri dönmüştür. Çok hiddetlidir. O yaşlı halinde merdivenleri ikişer ikişer çıkar. Bediüzzaman elleriyle işaret ederek,
-Ben gittikten sonra dayanamayacaklar. Tepe takla gidecekler der.
Bu hatırayı Hamza Emek’ten dinlemiştim.
Dönemin hükümeti, Bediüzzaman’ın vefatından sonra iki ay bir hafta iktidarda kalabilir.
Giderler. Hem de acı bir gidişle, büyük bir zulme uğrayarak giderler.
Münevver Ayaşlı üç nesli anlattığı nehir romanının Pertev Beyin Torunları kitabında bu gerçeğe parmak basar. Menderes’in arkasında Said Nursi’nin olduğunu belirten Ayaşlı, Menderes’in bu gerçeği fark edemediği gibi Said Nursi’den de kimi zaman rahatsız olduğunu söyler. Manevi koruyucusu Said Nursi gittikten sonra Menderes’in iktidarda kalamayıp gittiğini bir devri yazarken önemli bir tespit olarak belirtir.
Musibet isabet eden demektir. İsabet kasıt ile gelendir. İsabet edenin neden isabet ettiğine, isabet ettirildiğine bakmak gerekir.
Bugünlerde devletimizin üzerinde olan musibet okları hepimizi duaya sevk etti. İnsanlar yoğun bir şekilde Cevşen, salat-ı münciye okuyorlar. Bu önemli bir güzelliktir. Umumi belalar umumi dualar gerektirir. Dua def-i belaya vesiledir.
Olaylara tarihin tekerrür aynasından da bakmak gerekir. Böyle bir bakışta bu musibetler acaba hangi gönül erinin siyasilerce kırılan kalbinin ah dumanıdır; hangi manevi denge sahibinin himmetini çekmesinin gazabıdır diye düşündürüyor.
Siyasilerin bir müddet sonra Karun gibi başarıyı üstlenmeleri, manevi destekçilerin gönül koymaları, manevi alemde sarsılan dengeler, maddi alemde de dengelerin siyasilerin aleyhlerine işlemesini netice verir. Bir masumun kırık kalbi için denizin dalgalarını bertaraf eden Rabbimiz kendi yanında naz sultanı olan bir kulunun kırılan kalbi için hafizan Allah iktidarları da alt üst eder, koca imparatorlukları da yer ile yeksan eyler.
Başımızdaki bu musibetler zincirinde muhalif rüzgarlara paratoner olanların destekleri sağlanmalı, yoksa şairin bir muhalif rüzgar eser savurur harman gibi dizelerinde belirttiği üzere o maneviyat sultanlarının ahları harman gibi pek çok gücü savuruverir.
Moral Haber

Gençlerde Allah Korkusu ve Ahirete İmanın Önemi

Dindar nesil tartışmalarının süregeldiği bir ortamda sanki dindar bir nesil yetiştirmenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu kanıtlayacak bir çok haber ve görüntüyü raslıyoruz. Adeta gençliğin acınacak halleri bize gösterilmeye çalışılıyor.

İnternette gezinirken bir eğitimci olarak beni şok eden bir videoya rastladım. Bu video görüntüsü İstanbul’da bir lisede çekilmiş. Sınıfta Öğretmenin olduğu bir sırada çekilmiş. Görüntülerde  kız ve erkek öğrenciler kendinden geçmiş bir şekilde bira içip şarkı söylüyorlar.İşin acı tarafı Öğretmen sınıfta masasında oturmuş bir şeylerle uğraşıyor.Sanki sınıfta hiçbir şey yokmuş gibi umursamaz bir tavır içinde.Bu görüntüleri izlerken bu gençlerin ne kadar boş bir şekilde yaşadıklarını ve toplumun geleceği olarak gördüğümüz bir gençliğin ne kadar acınacak hallerde olduğuna bir kez daha düşündüm.Ancak başka bir duruma daha şaşırdım.Masum bir şekilde İbadetlerini  yapan gençleri büyük bir suç işlemiş gibi gösteren sözüm ona dürüst! Habercilerin bu öğrencileri neden haberlerinde özel haber olarak yayınlamadıklarına şaşırdım.

Yakın bir zamanda yine lise öğrencisi 3 genç kız feci bir şekilde hayata veda etti. Birincisi ilimizde Ceylanpınar ilçesinde sözde erkek arkadaşı tarafından kendisine hakaret ettiği için öldürülen bir genç kız.Düşüne biliyor musunuz  ?Basit bir nedenden dolayı genç kızın boğazını keserek katledecek kadar canileşmiş bir ruh hali.

Diğer olay da Osmaniye de sevgisine karşılık bulamayan bir genç kendisine ilgi duymayan kızların üzerine canice rastgele ateş açıyor ve ömrünün baharında iki genç kızın ölümüne sebep oluyor.  Onunla da kalmıyor kendiside intihar edip hayatına son veriyor.

Gençlerimizi bu kadar cani olabilecek duruma getiren nedir? Sorusuna manevi eğitim yoksunluğu cevabını verebiliriz.Çünkü bu gençler nefis yönünden bütün istekleri tatmin edilmiş olsa bile ruhları bir boşluktadırlar.Bu boşluğu bazen mecazi aşklarda aramaya çalışırlar fakat bu arayışları karşılık görmeyince ruhlarındaki boşluk daha da derinleşir. Bu durum ruhi bunalıma sebep olur.Bu bunalım sonucu kimisi sevgisine karşılık vermeyen mecazi sevgiliden intikam almaya çalışır.Kimisi de nefis ve ruhun savaşında yenilgiyi kabul eder intihara teşebbüs eder.

Bu gençliğin yaşadığı feci olaylar Bediüzzaman Hazretlerinin Meyve Risalesindeki Sekizinci Meselenin Bir Hülâsasında aktardığı tespitlerini birebir destekleyen olaylardır.

‘Nev’-i insanın üçten birisini teşkil eden gençler, hevesatları galeyanda, hissiyata mağlub, cür’etkâr, akıllarını her vakit başına almayan o gençler, âhiret imanını kaybetseler ve Cehennem azabını tahattur etmezlerse; hayat-ı içtimaiyede ehl-i namusun malı ve ırzı ve zaîf ve ihtiyarların rahatı ve haysiyeti tehlikede kalır. Bazı bir dakika lezzeti için bir mes’ud hanenin saadetini mahveder ve bu gibi hapiste dört-beş sene azab çeker, canavar bir hayvan hükmüne geçer. Eğer iman-ı âhiret onun imdadına gelse, çabuk aklını başına alır. “Gerçi hükûmet hafiyeleri beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim, fakat Cehennem gibi bir zindanı bulunan bir Padişah-ı Zülcelal’in melaikeleri beni görüyorlar ve fenalıklarımı kaydediyorlar. Ben başıboş değilim ve vazifedar bir yolcuyum. Ben de onlar gibi ihtiyar ve zaîf olacağım.” diye birden, zulmen tecavüz etmek istediği adamlara karşı bir şefkat, bir hürmet hissetmeye başlar.’ 

Evet Üstad Hazretlerinin tespitleri doğrultusunda bu gençler dini bir eğitim almış olsalardı.Allah korkusu , Ahrete iman , hesap günü ,cennet ve cehennem fikriyatıyla yaptıklarının bir hesabı olduğu düşüncesiyle hayatlarına yön verirlerdi.Çünkü Allah korkusu ve ahrete iman gençlerin iç kontrol mekanizması olan vicdanını harekete geçirir.Böylece bu gençler aile ve çevrelerine bir yük değil; olumlu bir  katkı sağlamak için uğraşırdı.

Hamit DERMAN

Dindar İnsanların Dünyevileşmesi

Yıllarca dindar insanlar hep mücadele içinde oldular.Bu mücadele başta kendi inançlarını yaşamalarına engel olan şeytan ve nefisleri ile mücadele oldu. Rıza-ı İlahiyi kazanmak için çalıştılar.Bu fikriyat Üstad Bediüzzaman Hazretleri  yirmi birinci lema da :

“Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı.Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir.”Sözlerini hayata geçiren bir mücadele oldu.

Evet Üstad Hazretlerinin sözlerini tasdik eden bir çok hizmetlerde bulundular. Hakkın hatırını halkın hatırından üstün tutular. Allah-u Teala de  bundan dolayı yüzlerini kara çıkarmadı. İhlaslı yaptıkları bu hizmetler çok güzel meyveler verdi.İnançlı nesiller yetişti.Fakat alan genişledikçe yaşam tarzlarında ülfet peyda etmeye başladı.

Bu genişleme ile birlikte artık mücadele ettikleri alanlar genişledi. Artık nefis ve şeytanın yerini başka tehlikeler almaya başladı. Bazı Müslümanlar bu tehlikeleri  fark etmeden yaşamaya başladılar. Daha önce kabul etmedikleri yanlışları sırf birilerine hoş  görünmek  ve o birilerini saflarına çekmek bahanesi ile kabul etmeye başladılar. Taviz üstüne taviz vermeye başladılar.Bununla da yetinmediler.

Ebu Müslim Horasanin deyimiyle “Onlar zararlarından emin oldukları için dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşmanlar dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dostlar düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.”Sözlerine musaddak oldular.

Daha önce birlikte mücadele ettikleri kardeşlerini bir kenara ittiler. Neden uzaklaştırdılar? El cevap bunlar zaten kazanılmış.Onlara ihtiyacımız yok.Biz ortada olanları kazanalım diyerek can ciğer kardeşlerini küstürdüler.Kazanmayı umdukları kişileri kazanmaya çalışırken çok şey kaybettiler. Onları kendilerine benzetmeye çalışırken onlar bu kişilere benzemeye başladı ve artık kendileri de dünyevileşmeye başladı.

Daha önce ahiret ön planda iken artık dünya ön plana geçmeye başladı.Dünyevileşme hızlandı.Daha önce hizmet için araba hayali kurarken artık kendileri Lüks arabalara binmeye,Lüks binalarda oturmaya, marka elbiseler giymeye, en acısı tesettürü bile modaya uydurmaya başladılar. Tesettür modası adı altında tamamen yozlaşmış ve tesettürü içi boşaltılmış hale getirdiler. Kısacası itibarsızlaştırdılar. Bunun adına da  Çağdaş Müslümanlık verdiler. Sanki Müslüman daha önce çağdışıymış gibi!

Kısacası daha önce çok geniş bir bakış açıları varken artık çok dar ve bencil bir hayat yaşamaya başladılar.Daha önce biz derken artık ben demeye başladılar.Artık dindarlıkları maneviyattan çok şekilciliğe kaçmaya ve slogan dindarlığı olmaya başladı.Kısacası daha önce taşıdıkları misyondan ve gayeden uzaklaşmaya başladılar.

Bu yaşantı tarzı ile Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin : “Bir gaye-i hayal olmazsa, yahut nisyan basarsa, ya tenasi edilse; elbette zihinler enelere dönerler, etrafında gezerler. sözlerini tasdik etmeye başladılar.

Yavaş yavaş daha önce benimsedikleri insanların ahiretini kurtarma meselesi artık kendi nefislerini kurtarma davasına dönüşmüş ve benlik esasına dayalı bir İslami yaşam ortaya çıkmıştır.Artık birilerinin onları dünyevileştirmesi ve yozlaştırmasına gerek kalmadı.Müslümanlarda dünya sevgisi, kalbi ve hayâtı istilâ etmeştir. Dünyâ malını cebinden çıkarıp kalbine koymuş ve hayatının amacı hâline getirmiştir. Dindarlar kendi kendilerini gönüllü olarak yozlaştırmaya başladı ve bu yozlaşma devam da etmektedirler.Yozlaşmanın örneklerini görmek istersek sokaklara bakmamız yeter.

Hamit DERMAN

Dindar Nesil Yetiştirmek İsteyenler

Ey dindarlara tahammül edemeyen korkaklar!

Başbakan’ın “dindar nesil” yetiştirmekle ilgili sözleri büyük yankı yapmış, bu nedenle dindar kelimesinden rahatsız olanlar için bir malzeme olmuştur.

İnsan hakları evrensel beyannamesinde ve T.C.Anayasasının 24.maddesinde de 18 yaşına kadar çocuğun ana babasının velayeti altında kendi inançları doğrultusunda yetiştirme hakkı tanımış, din eğitimi velilerin isteğine bırakılmıştır. Yani çocuklarını ”dindar Müslüman” olarak yetiştirmek isteyenlere bu imkân kanunen sağlanmıştır. Bundan dolayı da Başbakan’ın “dindar nesil”  yetiştirmek isteyenleri kastetmiştir. Ayrıca velilerin istemesi halinde devlet dindar gençlik yetiştirme yollarını da açmak mecburiyetindedir. Başbakan ne anayasaya ne de İnsan haklarına aykırı bir söz söylemediği halde, bazı kesim tarafından yapılan eleştirilerin tamamen boş bir sansasyondan ibaret olduğu görülmektedir.

“Dindar nesil” halk arasında dini bütün olarak biliniyor, dindar olmayanlar da dinsizlik manasında değildir. Ancak dinde bir zafiyet gösterenlere “dindar değildir” amiyane bir tabir kullanılmaktadır. “dindar nesil”in toplum içinde ki imajı güvenilir, mükemmel, devletine ve milletine faydalı, zararsız insan olarak bilinir. Dini inançları zayıf, aile terbiyesi görmemiş,  eğitimsiz kalmış, başıboş sokak ahlakı ile yetişmiş bir birey ise hem ailesine hem de topluma zararlıdır. Bu nedenle ahlaken düzdün yetiştiremeyen gençlikten ana- baba da, toplum da ve hatta devlette mesuldür ve sorumludur.

Ey dindarlara tahammül edemeyen korkaklar! Korkmayınız…

Artık istikbalde gelecek “nesl-i ati” veya “nesl-i cedid” tabir edilen devletine milletine ve insanlara muti ve  dindar “ Yeni nesil” gelmelidir.

Bediüzzaman’ın Yeni nesil ile alakalı çok manidar sözleri ile konuyu kapatmak istiyorum.

“Ey muhataplarım! Ben çok bağırıyorum. Zira Asr-ı Sâlis-i Aşrın, yani on üçüncü Asrın minaresinin başında durmuşum, suretten medenî ve dinde lakayt ve fikren mazinin en derin derelerinde olanları camiye davet ediyorum.

İşte ey iki hayatın ruhu hükmünde olan İslâmiyeti bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar! Gelen neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz; ta ki, hakikat-ı İslâmiyeyi hakkiyle kâinat üzerinde temevvüc-sâz edecek olan nesl-i cedid gelsin!..”.

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır