Etiket arşivi: Dr. Nadir Çomak

Bedizüzzaman’ın Hizmetkârı Olmanın İzzet ve Şerefi!

Üstad’ın Son Yolculuğunda Şoförlüğünü Yapmış Bir İnsanla Mahkemelik Olmak” Hz. Ebubekir neden Sıddıkiyet makamına yükselmiştir? Hz. Muhammed (asm) Efendimizin miraç hadisesi kendisine sorulduğunda hiç düşünmeden, “O (asm) söylüyorsa doğrudur” dediği için değil midir? Peki sahabeleri bizden üstün kılan hususiyetleri Efendimize hizmetkâr olmak şerefi değil midir?

İşte bu asırda da Peygamberimizin davasına sahip çıkmış ve “Kur’an yeryüzünde cemaatsiz kalırsa cenneti de istemem”, diyen Bedizüzzaman’a hizmetkâr olmak ta, saffı evvel ağabeyleri farklı kılan ve sıddıkiyet makamına benzeyen bir makam kazanmalarına sebebiyet veren bir hususiyettir. Üstadımız kendisine, “sözleri değiştirme ve tashih yetkisi” verdiği halde, “hayalen bile bir harfini değiştirmeyi büyük bir cinayet-i Azime görüyorum” diyen birinci talebesi Hulusi Yahyagil’de, Hz. Ebubekir gibi, sıddıkiyet makamına benzeyen bir duruş sergilemiştir.

İşte, hakiki bir Risale-i Nur talebesi olabilmek, bir insanı aziz eden böyle bir şereftir. Bugün hayatta olan “Son Kahraman Nur Talebesinin” de üstadına ait olan her şeye tesahüb ve tam bir sadakat hissiyle hareket ettiğini düşünüyorum. On üç yaşından beri üstadımızın yanında kalmak ve ona hizmetkâr olmak acaba nasıl bir şereftir? Nasıl bir duygudur.

En ceberut dönemdeki baskılara, sürgünlere, takiplere, hapislere, yokluklara rağmen üstadımızın hizmetkârlığını yapmak nasıl bir anlam ifade ediyor?

Üstadının suyunu getirmek, yemeğini hazırlamak, eşyasını taşımak, alışverişini yapmak, arabasının şoförlüğünü yapmak, üstadım binecek diye o aracın temizliğini yapmak, kapısını açmak ve o aracı üstadım rahatsız olmasın diye, o aracı gayet itinayla kullanmak acaba nasıl bir hassasiyettir? Peki, bu hizmetkârlık vazifesi ne kadar aziz bir şereftir? Dünyevi makamlardan, unvanlardan, servetlerden vazgeçmek ve hayatını kutsi bir davaya feda etmek nasıl bir histir? Bu fedakârlığı, “bizim gibi, hayatını kariyer planlaması ile yönetmeye çalışanlar”, asla anlayamaz kanaatindeyim.

Kıymetli bir hizmet yapamamakla birlikte, keşke bütün ömrümü ve Risale-i Nur ile yaptığım İslam hizmetini Aziz Üstadımızın hizmetkârının Urfa seferinde şoförlüğünü yaparak kazandığı sevaba feda edebilseydim. Kabul buyururlarsa da feda etmeye hazırım. Bu fedakârlık öyle bir şereftir ki, bugün de, “O şerefin izzetiyle, üstadına ait olan her şeye sahip çıkmayı”, netice vermektedir. Bu hizmetkârlık öyle büyük bir makamdır ki, “üstadının resmini istismar ederek, resmin altınaHAYIRyazma densizliğini” gösterenlere, haddini bildirme kararlılığı vermektedir. Bu hizmetkârlık öyle bir şereftir ki, “bütün terör örgütlerine meydan okuma cesareti” vererek “DAVAM” şuuruyla Risale-i Nur Talebelerinin izzetini muhafaza etmektedir.

Bu hizmetkârlık ve şoförlük öyle “izzetli bir şereftir” ki, üstadını zımnen ve alenen tahkir edenlere, siyasete ve menfaate alet edenlere karşı kahramanca karşı durmak cesaretini vermektedir. Üstadımızın yaşayan son hizmetkârını karşıdan bizim gibi tribünden izleyenlere de, “şöyle güven verici bir mesaj” vermektedir, “İşte Bediüzzaman’ın talebesi böyle olur, menfaate ve siyasete alet olmaz, Hak olanı yalnızca Hak için söyler, Allah’tan başka kimseden korkmaz.” Üstadımızın hizmetkârı olmak şerefi, Risale-i Nur Talebelerine, “Bir Nur Talebesinin Zor Zamanlarda Nasıl Olması Gerektiğini” göstermektedir.

Üstadımızın yaşayan son hizmetkârı ve talebesi bizlere, terör çığırtkanlarına karşı, siyaset simsarı ve bezirgânlarına karşı, “dik bir duruş sergilememiz gerektiği” dersini vermektedir. Üstadımızın hizmetkârı, Nurculuğun, “kendine imtiyazlı bir sınıf ve bir dokunulmazlık zırhı biçerek, miskin bir şekilde medresede oturmak” olmadığını göstermektedir. Üstadımızın yaşayan son hizmetkârı, “Nur Talebesiyim Diyen Ağır Abilere, Makam Sahibi Akademisyenlere, Minnetsiz Muallimlere Konuşma Cesareti Dersi” vermektedir.

Üstadımızın yaşayan son talebesi ve hizmetkârı, Nurculuğun her türlü makam ve menfaat çekişmeleri ve maddi rekabetten uzak olması gerektiğini hatırlatmaktadır. Allah hayırlı ömür versin, fakat ahir ömrüne gelmiş olan ve fedakârca Risale-i Nur ile İslam’a hizmet eden ve Nur talebelerinin ve Müslümanların izzetini muhafaza etmek için çalışan, koşturan bir hizmetkâr olmak ne güzel bir hizmetkârlıktır. Keşke biz de bu kahraman hizmetkârdan ders alabilsek te üstadımız ve bu hizmetkârı gibi aziz olabilsek.

Üstadımızın “hizmetkârı” sıfatını kullanan ve kendisine başka bir makam ve paye biçmeyen, kimseden servet ve imtiyaz istemeyen, “İkinci FETÖ’ler çıkmasın Müslümanlar kandırılmasın” diye çalışan Kahraman Bir Nur Talebesi’nin yerinde olabilmek için ömrümü ve maddi ve manevi servetimi feda etmeye hazırım. Risale-i Nur’a hizmet edeceğim diye, onun felsefesini yapanlar, O’nu siyasete ve maddi çıkarlarına alet edenler, titreyiniz! Üstadımızın hayatta kalan son Kahraman talebesi ve ondan hakikat ve kahramanlık dersini alan Nur Talebeleri, bu emellerinizi gerçekleştirmenize fırsat vermeyecektir.

Üstadımızın hizmetkârı ve yaşayan son talebesi, “Nurculuğun Nirengi Noktalarını” işaret etmektedir. Üstadın son talebesi ve hizmetkârı, “Nurculuğu Yeniden Üstadımızın Zamanındaki Yörüngesine Oturtmak” için çalışmaktadır. Üstadın son talebesi ve hizmetkârı, “Nurculuğu Fabrika Ayarlarına Döndürmek” için gayret etmektedir. O kahraman hizmetkârı takdir ve hürmet eden, Kur’an Hakikatlerini ve Sünnet ’in Nurlu Yolunu takip eden samimi Nur talebeleri her şeyi alenen görmektedir.

Risale-i Nur Talebeleri, TERÖR ÖRGÜTLERİYLE AYNI SAFTA YER ALMAYACAKTIR ve bu lekeyi üzerinde taşıyanlarla aynı fotoğraf karesinde görünmeyecektir. Bütün kalbimle inanıyorum ki, hainler istemese de, “Bütün Nur Talebeleri İttifak Halinde “EVET” Mührünü Basacaktır.” On beş yıldan beri, “farz-ı muhal”, başörtüsü serbest olmasaydı, Risale-i Nurlar Diyanet eliyle basılmasaydı, darbeler önlenmeseydi de Recep Tayyip Erdoğan, hiçbir şey yapmamış olsaydı ve yalnızca “Çamlıca camiini inşa etmiş olsaydı” bile “EVET” oyu vermemiz için yeterli bir sebep teşkil ederdi. Bu şartlarda yüz bin kuvvetimiz de olsa “EVET” diyeceğiz ve sandıkları “EVET” tercihimizle doldurup prangalarımızdan kurtulacağız ve Milletimize yeni bir ufuk bahşedip, Ayasofya’yı da açacağız inşa Allah. Nur Talebelerini ve bütün vatandaşlarımızı, “TERÖR ÖRGÜTLERİYLE AYNI TERCİHİ YAPMAMALARI” için uyaran, İslami hizmet düsturlarını hatırlatmak için çırpınan bir hizmetkâr olmak, ne güzel bir hizmetkârlıktır. Bediüzzaman’a hizmetkâr olan ve onun hususi duasına mazhar olan bir talebenin basiret ve feraseti ne kadar keskindir.

Üstadımızın son zamanlarında, 27 Mayıs darbe hazırlığının yapıldığı dehşetli günlerdeki son yolculuğunda, kahramanca şoförlüğünü yapan bir hizmetkârı hakkında, “Üstad’ın son yolculuğunda şoförlüğünü yapmış bir insanla mahkemelik olmak” ibaresini kullanma cüretini gösteren nadanlar, her halde şunu hiç düşünmüyorlar; “Ya üstadın talebesi mahkemeyi Kübra’da sizden davacı olursa ne yapacaksınız? Aziz üstadımızın, “Yaşayan Son Kahraman Talebesi ve Hizmetkârı” üstadının yanına alnı ak ve yüzü pak olarak gidecek inşa Allah. Ya siz? Titreyiniz, kendinize geliniz ve nedamet ediniz!

Dr. Nadir Çomak

Kaynak: NurdanHaberler

www.NurNet.Org

İnançlı ve Ahlaklı Bir Gençlik İçin: Risale-i Nur Ders Kitabı Olmalıdır

Anadolu’ya, Osmanlı’dan Düşen Çınar Çekirdeği, Ulu Bir Çınar Oldu?

Osmanlı Devleti muhteşem bir çınardı. Yıkılması bile iki yüz yıl sürdü. İçten ve dıştan beslenen ihanetlerle bünyesi zayıflatıldı. Zahiren ihtişamlı bir zaferden sonra yapılan ve gizli bir zındıka komitesi tarafından desteklenen kökten devirme faaliyetleri sonucunda; “bir daha asla dirilemez” denilerek, asıl öldürücü darbe indirilmek istendi.

Osmanlı’nın altı yüz yıllık müktesebatı olan her şey yıkıldı ve kökten değiştirildi: Dini, imanı, ezanı, alfabesi, tesettürü, hukuk sistemi, tatil günleri, ölçü birimleri, miras sistemi, takvimi, eğitim sistemi ve dahası… Kadim İslam medeniyetini hatırlatan ne varsa… Arşivler talan edildi ve kâğıt fiyatına Bulgaristan’a satıldı.  “On yılda, on milyon genç yarattık her yaştan” denildi, sunilik kokan bir gururla. “Yaratılan her yaştan genç”; bir anda sudan çıkmış balığa dönen ve yeni icatlara cahil olan, genç ihtiyar herkesti.

Zafer sarhoşluğu:

Kurtuluş savaşı kazanılmıştı ve ilk mecliste zafer sarhoşluğu vardı. Birçok vekilin aklına namaz kılmak gelmiyordu bile. Bediüzzaman davet edildiği ve bir konuşma yaptığı bu mecliste namazın ehemmiyetini anlatan bir lahika neşretti. Sonra, Osmanlıca yerine Latin harflerinin kabul edileceğini ve gizli zındıka komitesi eliyle yayılmak istenen fikr-i küfriyi öğrendiği için, tevhitle ilgili bahisleri Osmanlıca olarak tab edip çoğaltma gayretine düştü. Tabiat risalesi, ilk defa o zaman basılıp neşredildi ve fikir boyutundaki muhteşem mücadelesi başladı.

Türk Milleti dinsiz mi oldu?

Bu manzara karşısında yedi düvel elini ovuşturup, yeni devrimcilerle aynı masada kadeh tokuşturuyordu. Koca devlet-i Osmaniye bir kuşa, hem de ucube bir Kuş’a döndürülmüştü. İngilizler Hindistan’daki Müslümanlara; “Türkler İslam dinini terk etti, artık onları takip etmeyin” diyordu. Bunu ispat etmek için de onlara, “burnunu namahreme göstermekten çekinen ninelerine inat” Avrupa’da güzellik yarışmalarına katılan yarı çıplak Osmanlı torunlarını gösteriyorlardı.

Kadim medeniyetimizin eğitim sistemi değiştirildi. Kur’an eğitimi, sıbyan mektepleri, medrese sistemi ve hafızlık sisteminin yerinde yeller esiyordu. Gizli bir zındıka komitesi tarafından karar verilmişti; “din katledilecekti ve modern ve köksüz gençler yetiştirilecekti”. “Çağdaşlık ve batıcılık” yeni sihirli sözlerdi. Okullarda eğitim veren yeni öğretmenlerin mümeyyiz vasfı din aleyhtarı olmalarıydı. Kendi köylerine gönderilen ve o köyün hacı ve hocalarının çocukları olan yeni öğretmenler, köy meydanında içki sofrası kurarak çağdaşlık namına içki içme dersi veriyordu, kendi köyünün çocuklarına. Osmanlı düşmanı, din düşmanı genç öğretmenler yeni ve çağdaş gençler yetiştirecekti. Irkçılık ve “izm”lerin pençesinde inleyen gençler!  Öyle de oldu yıllarca! Millet can damarlarını kesenleri geç te olsa fark etti. Ama ne çare! Ne yapabilirlerdi ki? Baskılar, takipler, yokluklar yakasını bırakmadı savaş yorgunu gariban milletin.

Osmanlı’dan Anadolu Toprağına Düşen Bir Çınar Çekirdeği; Bediüzzaman:

Yangın yerine dönmüştü memleket. Yanan ise; iman, Kur’an ve ahlakımızın kaynağı olan İslam medeniyetinin ana omurgasıydı. Yangının külleri arasında kurulan bahçede zakkum meyvesi verecek yeni fidanlar yetiştirilmeye çalışılıyordu. Fakat yapılmak istenenlerin rağmına ve kaderin fetvasına boyun eğerek Anadolu’dan farklı bir çekirdek filizlenerek yeşermeye başladı; yangını yakanlara ve küller arasından zakkum yeşertmeye çalışanlara inat.

Kaderin cilvesi, Osmanlı’dan tevarüs eden ve istikbali tenvir edecek olan muhteşem bir medeniyet tohumu düştü toprağa. Yeşeren bu tohum, Osmanlı yadigârı bir çınar çekirdeği olan Bediüzzaman’dı. Bediüzzaman, Osmanlı’dan Anadolu toprağına düşen mümtaz bir çekirdekti. Bediüzzaman, İslam medeniyetinin yok edilemeyeceğini ispat eden bir iman abidesiydi. Bediüzzaman Anadolu toprağına süngülerin gölgesinde ve sürgünlerde düştü. Toprağın altındaki, karanlık zindan hükmündeki sürgünlerdeki hapislerde çürüdü. Maddi ve manevi her şeyini milletin imanının selameti için feda etti. Nihayet İman çınarını meyve verdi. Osmanlının küllerinden adeta bir çınar yeşerdi; çınarın adı Risale-i Nurdu. Çürüyen Bediüzzaman çekirdeği boşa gitmedi ve bir iman çınarı neşvünema verdi. Çektiği çileler ve işkenceler Rahmet-i ilahiye kapısından inayet olarak geri döndü. Gözyaşları ve dualar yeşerdi ve istikbale ümit oldu. Yeni bir medeniyet inşa edilmeye koyuldu iman çınarının gölgesinde. Küller arasından ve enkaz içinden muhteşem bir çınar fışkırdı. Barla’nın dağları arasında toprağa düşen Bediüzzaman çekirdeğinin kök salmasıyla, ehli imanın imdadına gönderilen Risale-i Nur Çınarı haşmetle semaya yükseldi. Bediüzzaman, sanki ulu bir çınar gibi, Barla’da kaldığı evin önündeki çınarın dalları arasında, bu milletin imanının kurtulması için geceler boyu ve şafak sökene kadar dua ediyordu. Bu eserlerin yaydığı nurla birlikte, imanlı bir gençlik inşa ediliyordu. Millet, imansızlığa meydan okudu. İmansızlık girdabında boğulan ve çırpınan gençler, yaşlılar, kadınlar, hastalar, büyüyen bu İman çınarının gölgesinde serinledi ve teneffüs etti. Yeni ve imanlı bir nesil meydana geldi. İmansızlık cereyanına kurban edilmek ve ahlaksızlık gayyasında alkol bağımlısı yapılmak istenen bir neslin çocukları, manen yeniden dirildi. Bu diriliş, yeni ve imanlı bir neslin muhteşem dirilişiydi.

Risale-i Nur Türkiye’de Niçin Ders Kitabı Olmalıdır?

Risale-i Nur, devrimcilerin devirmeye çalıştığı İmanı ve ahlakı tamir etti. İslam sevgisini ve Osmanlı muhabbetini genç gönüllere yerleştirdi. Bu eserler, yok edilmek istenen bir medeniyeti tekrar inşa etti. Yüz yıldır okullarımızda eğitim sisteminin yapamadığı iyi insan modelini, Nur risaleleri, hapishaneleri birer ıslahhaneye; evleri birer küçük medreseye çevirerek yaptı.

Okullarımızda iyi insan ve dindar nesil yetiştirmek için müfredat geliştirmeye çalışanlar; acilen Risale-i Nur hazinesinin farkına varmalıdır. Risale-i Nur, bu memlekette imanlı ve ahlaklı nesiller yetiştirmek için hazırlanmış mükemmel bir müfredat ve hazır bir ders kitabıdır.

Bugün Filipinler, Risale-i Nur hazinesinin farkına varmış ve yetmiş sekiz üniversitede ders kitabı olarak okutmaktadırlar bu eserleri. Türkiye, kendi eserine sahip çıkmalı ve bu eserleri ders kitabı olarak Türkiye’de okutma kararı almalıdır. Her bir parçası tematik olarak; çocuklar, gençler, ihtiyarlar, hanımlar, hastalar gibi, farklı hedef kitlelerine ders kitabı olabilecek yeterlilikteki bu kitaplar, bugün rahatlıkla her eğitim kademesinde okutulabilir. Bu sayede, Osmanlı coğrafyasıyla aramızda yıkılan iman ve dil köprüsünü tekrar kurabiliriz.

Bu sayede; milletin imanı yeniden ihya edilirken Osmanlıca lisanı da tekrar inşa edilmiş olacaktır. Böylece Osmanlı ve İslam sevdalısı dost milletlerle aramızdaki gönül köprüsü yeniden ihya olacaktır. Toplumun ahlakını düzeltmek için; suç oranlarını düşürmek ve hapishaneleri ıslahhaneye çevirmek için; bu milleti her türlü bağımlılıktan kurtarmak için; Nur risaleleri ders kitabı olarak okullarımızda okutulmalıdır.

Risale-i Nur eserlerinde Milletimizin menfaati için hayati düsturlar vardır:

İmanlı ve ahlaklı bir gençliğin “DİRİLİŞ” ilkeleri bu eserlerde gizlidir.

Bu milleti, “haşhaşi zihniyetli robotlar” olmaktan kurtaracak; akıl ve kalp bütünlüğünü sağlayacak Kur’ani düsturlar, Nur risalelerinde mündemiçtir.

“15 Temmuz ruhunu yaşatıp, istiklal aşkını inkişaf ettirmenin sırrı” Nur risalelerinde gizlidir.

Milletin huzur ve selameti, devletimizin beka-ı temadisinin şifreleri Nur risalelerindedir.

En zor zamanlarda verilecek kritik kararlarda; “EVET” dedirtecek, “doğru tercih iradesinin sırrı” Nur risalelerinde derç edilmiştir. Nur risaleleri, memleketi uçurumun eşiğinden kurtaran Kur’an’ın kalesinin surudur.

Milletimizin kardeşliği, ümmetimizin birliği ve insanlığın huzur ve selametinin sırrı, Kur’an ve Sünnet düsturlarına haiz olan Nur risalelerinde izah edilmektedir.

Peygamber düsturu olan; farklılıklara saygı ve bütün insanları muhatap alma sırrı bu kitaplardadır.

Mevcut iktidarımızın, on beş yıldan beri yapmak istediği fakat henüz gerçekleştiremediği eğitim ve kültür alanındaki kalkınma reçetesi, Risale-i Nur eserlerinde mevcuttur.

İslam Medeniyetinin temel değerleri olan; doğruluk, dürüstlük, ahlak ve fazilet, kardeşlik, ehlisünnet yolu, asayiş, emniyet ve vatan ve bayrak sevgisi bu eserlerdedir. Kur’an medeniyetini ihya etmek için yazılmış olan bu eserler, Osmanlı’dan günümüze intikal eden büyük bir mirastır.

Önümüzdeki yüzyılı kazanmak istiyorsak; Kur’an ve Sünnet’in sağlam bir yolu olan ve iman ile kalpleri yeniden ihya edecek olan Risale-i Nur eserleri –devlet eliyle bütün külliyat ve küçük kitaplar olmak üzere ayrı ayrı– milyonlarca basılmalıdır. Basılan bu kitaplar okullarda ders kitabı olarak okutulmalıdır.

1923’te ilk mecliste yazılmaya başlayan bu eserler, 2023’de bütün okullarda ders kitabı olmalıdır.

Risale-i Nur eserlerinin ders kitabı olması, en az Fetih mührü olan Ayasofya’nın ibadete açılması kadar -belki ondan daha- ehemmiyetlidir.

2071’e varmadan şayet bir İslam birliği tesis ettirilme emeli varsa; gençliğe önce iman, Kur’an, sünnet ve doğru İslamiyet öğretilmek suretiyle bu millet yeniden ihya edilmelidir.

Dr. Nadir Çomak – Nurdan Haber

Risale-i Nur Talebeleri Arasında Büyük İttifak

Risale-i Nur Talebeleri Arasında Büyük İttifak ve “Bediüzzaman’ın Aziz Hatırasını İstismar Edenlere Silleyi Tedip” Risale-i Nur’u Sadeleştirme Teşebbüsü Nur Talebelerini Uyandırdı: Hain FETÖ örgütü, Paralel Devlet Yapılanmasından (PDY) önce, Paralel Nur Cemaati Yapılanmasını (PNCY) gerçekleştirmeye çalıştı.

Bediüzzaman hazretlerinin tesis ettiği nurlu hizmetin temel kavramlarını ve değerlerini gasp etti.


Risale-i Nur kitaplarını, tesbihatını, medresesini, hizmetini, abisini, ablasını, şakirdini, sohbetini, çayını, çorbasını, her şeyini istismar etti. Kıymetli kavramların içini boşalttı.

Bugün, insanlar dini kavramlara şüpheyle bakıyorsa ve cemaat ve hizmet denildiğinde mesafeli duruyorsa, bunun temel müsebbibi, hain FETÖ örgütünün mukaddes olan her şeyi istismar etmesidir. Sadeleştirme meselesine ilk defa Necip Fazı Kısakürek tarafından iyi niyetle teşebbüs edilmiş fakat üstadımız buna cevaz vermemiş ve bizzat has talebelerinden Zübeyr Gündüzalp’i göndermek suretiyle bu teşebbüse mani olmuştur. Daha sonra hain FETÖ lideri bu meseleden haberdar olduğunu da anlatarak 1990’lı yıllardan itibaren gazetesinde küçük sadeleştirme denemeleri yayınlamaya başlamıştır.

Bu konuda 2004 yılında gazetesinde yayınlanan bir röportajda sadeleştirme meselesini savunur. Üstadımızın o zaman hayatta olan talebeleri sadeleştirme meselesine şiddetle karşı çıktılar. Bu karşı çıkışlardan sonra Nur Talebeleri sadeleştirme meselesinin farkına varmaya ve uyanmaya başladı. Nur Talebelerinin bu uyanışı, FETÖ’nün yıkılışını getirecek müthiş bir öze dönüş ve diriliş hamlesidir. Üstadımızın Kahraman Nur Talebeleri yapılan bu ihaneti affetmedi ve asla müsamaha göstermedi.

Nur Talebeleri Risale-i Nur’un tahrif edilmesini önlemek için hizmetin aslına ve saf haline sahip çıkmaya başladı. Bu tarihten sonra, alçak FETÖ örgütü belini bir daha doğrultamadı. İktidarın FETÖ mücadelesinde iktidara en büyük desteği veren Nur Talebeleri, bu tavırlarıyla Nur hizmetini büyük bir töhmetten kurtardı.

Bu cihetiyle, FETÖ hainlerine en büyük darbeyi ilk önce Üstadımızın Talebeleri indirdi. Gezi Parkı Olaylarında Nur Talebeleri Net Bir Tavır Koydu: 27 Mayıs 2013 tarihinde “Taksim Gezi Parkı’nda”  bir darbe kalkışması başladı. Çapulcuların başlattığı ayaklanmanın başlangıç tarihi manidardı! Kanlı bir darbe tarihi! Bu isyanın açık hedefi, “meşru olan bir iktidarı devirmek ve Recep Tayyip Erdoğan’ı indirmekti.” Masum gibi görünen bu hain amaç, isyancıları hemen ele veriyordu. Bu olayın destekçisi olan konsorsiyum içerisinde hain FETÖ örgütü baş rolde görünmese de, gizli bir lojistik sağlayan bir taşeron olarak hükümete karşı dişini göstermeye başladı.

Bu hadiseler sırasında Nur Talebeleri safını net olarak belirledi ve hainlerin karşısında ve meşru iktidarın yanında sağlam bir duruş sergiledi. 17-25 Aralık Hain Darbe Oyununu Nur Talebeleri Bozdu: Gezi olayları yatıştırılmıştı, fakat sular bir türlü durulmuyordu. Hainler asla boş durmuyordu. Milletin parasıyla kurdukları yazılı ve görsel medya kuruluşlarında iktidar aleyhinde yazıp çizmeye devam ediyorlardı. Komplo teorileri birbiri ardına devam ediyordu. MİT tırları operasyonuyla köşeye sıkıştırılmaya çalışılan iktidar hain bir darbeyle indirilmeye çalışılıyordu. Kulislerde hain FETÖ yandaşlarının darbe yapacağı haberleri dolaşıyordu. Sözde “imam” olarak geçinen “hain haşhaşiler”, esnafı dolaşarak darbe çığırtkanlığı yapıyordu.

Nur Talebeleri yapılan bu hainlikleri gördü ve bu kirli oyunları bozdu. Yapılanların alçaklık olduğunu ve meşru bir hükümeti darbe yoluyla indirme teşebbüsünün ihanet olduğunu yüksek sesle ifade ettiler.

Oyun planlarının sosyal medyada deşifre olduğunu gören FETÖ yandaşları 28 Şubat tarihinde yapmayı planladıkları hain darbe girişimini 17 Aralık’ta apar topar yapmak zorunda kalıp, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Bu oyunu Nur Talebelerinin bozduğunu anlatan vesikalar delilleriyle birlikte 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonuna ulaştırılmıştır.  15 Temmuz Darbe Gecesi Nur Talebeleri Meydanlardaydı: 15 Temmuz darbe girişiminin ayak sesleri duyulurken hain FETÖ yandaşları gemi iyice azıya almıştı. Aleni olarak hükümet aleyhtarlığı yapıyorlardı. Kulislerde darbe çığırtkanlığı yapmayı bırakmışlardı ve artık meydanlarda alenen darbenin yaklaştığından bahsediyorlardı. Sözde gazetecileri ve yayıncıları iktidarı tehdit eden cüretkâr açıklamalar yapıyorlardı. Bu milletin korkak olduğundan dem vurarak, asker sokağa çıktığında herkesin korkarak evlerine gireceğini iddia ediyorlardı. Nihayet hain darbe girişimini başlattılar. Fakat bu gafillerin hesap edemediği bir şey vardı.

İmanlı sinelerin göğsünü kurşunlara siper edeceğini ve adil kader programının fetvasını millet lehine verdiğini bilmiyorlardı. Bu necip ve asil millet, imanına, hürriyetine ve istikbaline sahip çıktı. Anadolu’nun yiğit evlatları “cihat” kavramını tekrar hatırladı ve meydanlara çıktı. Milletin iradesi tanklara meydan okudu. Sıcak ve uzun bir Temmuz gecesinde kadın, erkek, çoluk çocuk herkes meydanlara indi.

Bankalar kapanmasın diye cevşen okuyanlar ise meydanlarda görünmüyordu. Meydanlarda sinsi mermilere göğsünü siper ederek şehit olan Nur Talebeleri hiç te az değildi. Nur talebeleri, bir ellerinde bayrak bir ellerinde Kur’an olduğu halde nöbet tuttular ve nöbetleri reis tamam diyene kadar devam etti.

FETÖ Soruşturmalarının Hedefi Kesinlikle FETÖ Mensuplarıdır: ………. İfade etmeye çalıştığımız bütün bu süreç incelendiğinde, Nur Talebelerinin hükümet aleyhinde tertiplenen olaylarda milletin, ümmetin ve adaletin yanında saf tuttuğu net bir şekilde görülmektedir. Risale-i Nur talebeleri, büyük bir mutabakatla “EVET” oyu kullanacaklarını kamuoyuna alenen beyan etmişlerdir. Lider yapısının olmadığı ve “Kitabi ve İlke Merkezli Bir Cemaat” olan Nur Talebelerinin bu büyük mutabakatı, basiretlerini ve ferasetlerini göstermektedir. Doğru İslam anlayışını temsil eden ve Kur’an ve Sünnet yolunun dönmez bir müdafisi olan Nur Talebelerinin isabetli kararları, istifade ettikleri kaynağın sıhhatinin bir delilidir.

Eserlerden ve üstatlarından müspet hareket dersini alan ve aklını kimsenin cebine koymayan ehli tahkik Nur Talebeleri, milletin ve ümmetin selameti için “EVET” kararında ittifak etmişlerdir. Nur Cemaatlerinin “EVET” kararında ittifak etmesinin baş mimarı, “Üstad Bediüzzaman’ın Mutlak Vekili” sıfatıyla “Yaşayan Son Nur Kahramanı” ve “Ortak Akıl” manasının tahakkuk ettiği “Meşveret” ruhudur. Hüsnü Bayramoğlu ağabeyimiz, “EVET” tercihinin, “Bu Milletin Prangalarından Kurtulmasının Kararı” ve bir “Vatan Millet Meselesi” olduğunu, “EVET” tercihinin kazanmasıyla terör yandaşlarını destekleyen şımarık Avrupa’ya sert bir tokat vurulacağını ifade etmekte ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a hususi olarak dua etmektedir.

Bütün Nur Talebeleri, 16 Nisan 2017 Pazar günü, büyük bir mutabakatla “EVET” mührünü vuracaktır. Bu suretle, Bediüzzaman’ın aziz hatırasını ve resmini istismar ederek kamuoyunu aldatmaya çalışan “Sözde Gazetecilere” ve “Hain Terör Örgütlerine” sert bir silleyi tedip indirecektir.

Dr. Nadir Çomak

Kaynak Linki : NurdanHaberler

www.NurNet.Org

“Bediüzzaman’ın Aziz Hatırasını İstismar Edenlere Silleyi Tedip”

Risale-i Nur Talebeleri Arasında Büyük İttifak ve “Bediüzzaman’ın Aziz Hatırasını İstismar Edenlere Silleyi Tedip”

Risale-i Nur’u Sadeleştirme Teşebbüsü Nur Talebelerini Uyandırdı:

Hain FETÖ örgütü, Paralel Devlet Yapılanmasından (PDY) önce, Paralel Nur Cemaati Yapılanmasını (PNCY) gerçekleştirmeye çalıştı. Bediüzzaman hazretlerinin tesis ettiği nurlu hizmetin temel kavramlarını ve değerlerini gasp etti. Risale-i Nur kitaplarını, tesbihatını, medresesini, hizmetini, abisini, ablasını, şakirdini, sohbetini, çayını, çorbasını, her şeyini istismar etti. Kıymetli kavramların içini boşalttı. Bugün, insanlar dini kavramlara şüpheyle bakıyorsa ve cemaat ve hizmet denildiğinde mesafeli duruyorsa, bunun temel müsebbibi, hain FETÖ örgütünün mukaddes olan her şeyi istismar etmesidir.

Sadeleştirme meselesine ilk defa Necip Fazı Kısakürek tarafından iyi niyetle teşebbüs edilmiş fakat üstadımız buna cevaz vermemiş ve bizzat has talebelerinden Zübeyr Gündüzalp’i göndermek suretiyle bu teşebbüse mani olmuştur. Daha sonra hain FETÖ lideri bu meseleden haberdar olduğunu da anlatarak 1990’lı yıllardan itibaren gazetesinde küçük sadeleştirme denemeleri yayınlamaya başlamıştır. Bu konuda 2004 yılında gazetesinde yayınlanan bir röportajda sadeleştirme meselesini savunur. Üstadımızın o zaman hayatta olan talebeleri sadeleştirme meselesine şiddetle karşı çıktılar. Bu karşı çıkışlardan sonra Nur Talebeleri sadeleştirme meselesinin farkına varmaya ve uyanmaya başladı. Nur Talebelerinin bu uyanışı, FETÖ’nün yıkılışını getirecek müthiş bir öze dönüş ve diriliş hamlesidir.

Üstadımızın Kahraman Nur Talebeleri yapılan bu ihaneti affetmedi ve asla müsamaha göstermedi. Nur Talebeleri Risale-i Nur’un tahrif edilmesini önlemek için hizmetin aslına ve saf haline sahip çıkmaya başladı. Bu tarihten sonra, alçak FETÖ örgütü belini bir daha doğrultamadı.

İktidarın FETÖ mücadelesinde iktidara en büyük desteği veren Nur Talebeleri, bu tavırlarıyla Nur hizmetini büyük bir töhmetten kurtardı. Bu cihetiyle, FETÖ hainlerine en büyük darbeyi ilk önce Üstadımızın Talebeleri indirdi.

Gezi Parkı Olaylarında Nur Talebeleri Net Bir Tavır Koydu:

27 Mayıs 2013 tarihinde “Taksim Gezi Parkı’nda”  bir darbe kalkışması başladı. Çapulcuların başlattığı ayaklanmanın başlangıç tarihi manidardı! Kanlı bir darbe tarihi! Bu isyanın açık hedefi, “meşru olan bir iktidarı devirmek ve Recep Tayyip Erdoğan’ı indirmekti.” Masum gibi görünen bu hain amaç, isyancıları hemen ele veriyordu. Bu olayın destekçisi olan konsorsiyum içerisinde hain FETÖ örgütü baş rolde görünmese de, gizli bir lojistik sağlayan bir taşeron olarak hükümete karşı dişini göstermeye başladı.

Bu hadiseler sırasında Nur Talebeleri safını net olarak belirledi ve hainlerin karşısında ve meşru iktidarın yanında sağlam bir duruş sergiledi.

17-25 Aralık Hain Darbe Oyununu Nur Talebeleri Bozdu:

Gezi olayları yatıştırılmıştı, fakat sular bir türlü durulmuyordu. Hainler asla boş durmuyordu. Milletin parasıyla kurdukları yazılı ve görsel medya kuruluşlarında iktidar aleyhinde yazıp çizmeye devam ediyorlardı. Komplo teorileri birbiri ardına devam ediyordu. MİT tırları operasyonuyla köşeye sıkıştırılmaya çalışılan iktidar hain bir darbeyle indirilmeye çalışılıyordu. Kulislerde hain FETÖ yandaşlarının darbe yapacağı haberleri dolaşıyordu. Sözde “imam” olarak geçinen “hain haşhaşiler”, esnafı dolaşarak darbe çığırtkanlığı yapıyordu.

Nur Talebeleri yapılan bu hainlikleri gördü ve bu kirli oyunları bozdu. Yapılanların alçaklık olduğunu ve meşru bir hükümeti darbe yoluyla indirme teşebbüsünün ihanet olduğunu yüksek sesle ifade ettiler. Oyun planlarının sosyal medyada deşifre olduğunu gören FETÖ yandaşları 28 Şubat tarihinde yapmayı planladıkları hain darbe girişimini 17 Aralık’ta apar topar yapmak zorunda kalıp, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.

Bu oyunu Nur Talebelerinin bozduğunu anlatan vesikalar delilleriyle birlikte 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonuna ulaştırılmıştır. 

15 Temmuz Darbe Gecesi Nur Talebeleri Meydanlardaydı:

15 Temmuz darbe girişiminin ayak sesleri duyulurken hain FETÖ yandaşları gemi iyice azıya almıştı. Aleni olarak hükümet aleyhtarlığı yapıyorlardı. Kulislerde darbe çığırtkanlığı yapmayı bırakmışlardı ve artık meydanlarda alenen darbenin yaklaştığından bahsediyorlardı. Sözde gazetecileri ve yayıncıları iktidarı tehdit eden cüretkâr açıklamalar yapıyorlardı. Bu milletin korkak olduğundan dem vurarak, asker sokağa çıktığında herkesin korkarak evlerine gireceğini iddia ediyorlardı. Nihayet hain darbe girişimini başlattılar. Fakat bu gafillerin hesap edemediği bir şey vardı. İmanlı sinelerin göğsünü kurşunlara siper edeceğini ve adil kader programının fetvasını millet lehine verdiğini bilmiyorlardı. Bu necip ve asil millet, imanına, hürriyetine ve istikbaline sahip çıktı. Anadolu’nun yiğit evlatları “cihat” kavramını tekrar hatırladı ve meydanlara çıktı. Milletin iradesi tanklara meydan okudu. Sıcak ve uzun bir Temmuz gecesinde kadın, erkek, çoluk çocuk herkes meydanlara indi. Bankalar kapanmasın diye cevşen okuyanlar ise meydanlarda görünmüyordu.

Meydanlarda sinsi mermilere göğsünü siper ederek şehit olan Nur Talebeleri hiç te az değildi. Nur talebeleri, bir ellerinde bayrak bir ellerinde Kur’an olduğu halde nöbet tuttular ve nöbetleri reis tamam diyene kadar devam etti.

FETÖ Soruşturmalarının Hedefi Kesinlikle FETÖ Mensuplarıdır:

……….

İfade etmeye çalıştığımız bütün bu süreç incelendiğinde, Nur Talebelerinin hükümet aleyhinde tertiplenen olaylarda milletin, ümmetin ve adaletin yanında saf tuttuğu net bir şekilde görülmektedir. Risale-i Nur talebeleri, büyük bir mutabakatla “EVET” oyu kullanacaklarını kamuoyuna alenen beyan etmişlerdir.

Lider yapısının olmadığı ve “Kitabi ve İlke Merkezli Bir Cemaat” olan Nur Talebelerinin bu büyük mutabakatı, basiretlerini ve ferasetlerini göstermektedir. Doğru İslam anlayışını temsil eden ve Kur’an ve Sünnet yolunun dönmez bir müdafisi olan Nur Talebelerinin isabetli kararları, istifade ettikleri kaynağın sıhhatinin bir delilidir. Eserlerden ve üstatlarından müspet hareket dersini alan ve aklını kimsenin cebine koymayan ehli tahkik Nur Talebeleri, milletin ve ümmetin selameti için “EVET” kararında ittifak etmişlerdir.

Nur Cemaatlerinin “EVET” kararında ittifak etmesinin baş mimarı, “Üstad Bediüzzaman’ın Mutlak Vekili” sıfatıyla “Yaşayan Son Nur Kahramanı” ve “Ortak Akıl” manasının tahakkuk ettiği “Meşveret” ruhudur.

Hüsnü Bayramoğlu ağabeyimiz, “EVET” tercihinin, “Bu Milletin Prangalarından Kurtulmasının Kararı” ve bir “Vatan Millet Meselesi” olduğunu, “EVET” tercihinin kazanmasıyla terör yandaşlarını destekleyen şımarık Avrupa’ya sert bir tokat vurulacağını ifade etmekte ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a hususi olarak dua etmektedir.

Bütün Nur Talebeleri, 16 Nisan 2017 Pazar günü, büyük bir mutabakatla “EVET” mührünü vuracaktır. Bu suretle, Bediüzzaman’ın aziz hatırasını ve resmini istismar ederek kamuoyunu aldatmaya çalışan “Sözde Gazetecilere” ve “Hain Terör Örgütlerine” sert bir silleyi tedip indirecektir.

Dr. Nadir Çomak – nurdanhaber.com

Nur Talebelerinin İzzet ve İtibarı

Nur Talebelerinin İzzet ve İtibarı Nurdanhaber-Haber merkezi 26 Mart 2017 Üstadımız ve yakınındaki kahraman Nur talebeleri örnek bir Nurculuk yapmışlardır. Bediüzzaman hazretleri yabani Şaban’ı muhafaza etmeseydi, bugün Vahşi Şaban abi diye bir Nur talebesi olmayacaktı.

Üstadımız çingenelere bile iman dersi vermiştir. Üstadımız Emirdağ’da alkol bayii işleten bir adama “sen yalnızca bir köşede namazını kıl ve asla terk etme” demiş ve o zat alkol dükkânında bir müddet namaz kıldıktan sonra dükkânı kapatmıştır. Üstadımız yalnızca,  önceden hizmete gelip giden fakat sonrada “Risale-i Nur’a ihanet edip talebeliğini inkâr eden” bir hocanın kendisini ziyaret etmesi sırasında, ona karşı tanışıklık vermediği kişiyi, yanındaki talebelerin,“bu falan hocadır üstadım” diye tanıtmaları üzerine, ben onu tanımıyorum demiştir. Üstadımız, Afyon hapishanesindeki ağır şartlarda baskı ve derdi maişetten ötürü Risale-i Nur ile irtibatını inkâr edenlere bile kızmamış ve eski hizmetlerinin hatırı için onları affettiğini söylemiştir.

Malatya’da hizmet eden Mehmet Ali abi, “ben kırk yıldan beri her yıl bir kişiyi medreseden uzaklaştırsaydım kırk kişiyi hizmetten koparmış olurdum” demiştir. Meczupları bile medreseden uzaklaştırmamıştır. Vahdet abi eğer bugün meşhur bir Nur talebesi Profesörle özel olarak ilgilenip nöbet gününde yemeklerini yaptırmamış olsaydı belki de bu hocamız medresede kalmamış olacaktı. Kulağında kulaklıkla müzik dinleyenler ve kotla dershaneye gelenler uzaklaştırılsaydı ve bu kardeşe Ubeyd ağabeyimiz sahip çıkmamış olsaydı, bugün Alp isminde nur talebesi bir kardeşimiz olamayacaktı. Şerafettin abi, sarhoşları bile derse davet etmiştir.Sabaha kadar sarhoşların kolunda ders anlatmıştır. Nurculuğun yaşayan tarihi ve Üstadımızın hizmetinin son varisi olan Hüsnü Bayram Ağabey’in medresesinin kapısı herkese açıktır ve hiç kimseye yasaktır giremezsin denilmez. Nur cemaatindeki bütün sıkıntılar Üstadımız’ın tarif ettiği Nurculuk esaslarının uygulanmamasından kaynaklanmıştır.

Üstadımız, değil yalnızca Nurculara, bütün Müslümanlara sahip çıkmıştır. Gelecekte yeni fitnelerin çıkmaması için, Nur talebeleri, Nurculuğun mahiyetini, yaşayan son kahraman Nur talebesinin etrafında toplanarak öğrenebilirler. Ehli hizmet olan genç kardeşlerimiz, gerçek Nurculuğun ne olduğunu Hüsnü Bayram ağabey’in derslerine gelerek dinleyebilirler. Hakiki nurcular zor zamanlarda nasıl davranırmış şimdi kaynağından öğrenelim: “Kasap Tahir” Diye Bir Mahkûm Bayram Yüksel, hapishanedeki meşhur Kasap Tahir’i anlatıyor. Kasap Tahir, Afyonlu bir katil. Karısına yan bakan birinin boynunu kasap bıçağı ile kopardığı için bu sıfatla anılan biri. Çifte tabanca ile gezen muhatabının gık demeden boynunu vurmuş. Bu zat Afyon’u haraca kesmiş, herkesin korkup titrediği belâlı bir insan… Göz kırpmadan işlediği bu dehşetli cinayetten dolayı idama mahkûm edilmiş. Kararı temyiz eden Kasap Tahir, elinde, ayağında, boynunda idam mahkûmlarına takılan prangalarla dolaşan etrafını bu yüzden korkutan, ürperten birisiymiş.

İmana, İslâm’a, nura muhtaç her kimsesiz gibi Kasap Tahir de Üstad’ı ziyaret edip elini öper ve duasını ister. İçinde bulunduğu bu kötü durumdan kurtulup, gerçek insanlığın sevgi dolu dünyasına tekrar dönmek, kalan ömrünü orada tamamlamak ister. Hz. Üstad kendisine: “Sen namaza başla, sana dua edeceğim. İnşâallah kurtulacaksın.” müjdesini verir. Bu delici ve keskin nazar Kasap Tahir’in namaza başlamasına yeter. Nur derslerini de ara sıra dinleyen bu korkunç insan artık, yumuşama sürecine girmiştir. Halinde dikkat çekici, hissedilir olumlu değişmeler olur. Nur talebelerine hürmet ve hizmet eden Kasap Tahir o sıkıntılı hapishane hayatında nur talebelerine o günün şartlarında değerli olan yardımlar yapar.

Kasap Tahir’deki bu ani ve şaşırtıcı değişikliğe herkes hayret eder. Neden olmasın? Bediüzzaman orada manen vazife başındadır. O, mahpuslar için bir şanstır ve nimettir. Nasibi olan hissesini alacaktır. Onların istifadesi için Bediüzzaman’ı oraya gönderen İlâhî takdir, adaletini, merhametini böylece kör gözlere de göstermektedir. Bu bir terbiyevî hadisedir. Zorla hiçbir sistemin ıslah edemediği, barıştıramadığı, birbirine yabanî bakan, kinlerin, hırsların, bütün menfî hislerin ayağa kalktığı bu hapishanede, bu günahkâr insanları Bediüzzaman, nur potasında eritiyor, onlara yeni bir şekil, yeni bir ruh, yeni bir hayat veriyordu. Temyiz mahkemesi Kasap Tahir’in cezasını 30 yıla indirir. 1950 yılında çıkan genel afla cezaevinden çıkar. Hz. Üstad’ın kerametkârâne ihbarı da böylece gerçekleşir. (Son Şahitler den) FETÖ hainlerine kahramanca karşı çıkan ve Nur Talebelerini bu fitneden koruyanlar üstadımızın hakiki varisleri ve hakiki Nur talebeleridir. Bugün üstadımızın yaşayan son vekili ve varisi olan Hüsnü Bayram ağabeyimiz derslerinde ümit ve şevk veriyor.

Hüsnü Ağabey’in öncelikle kapısı herkese açık, kimseye medreseme gelmeyeceksin ya da gelemezsin demiyor. Her dersinde “ihlas, uhuvvet”, diyor ve ümmetin birliği için dua ediyor. “Nur talebeleri ittihat etsin, birbirlerine gelip gitsinler ve kardeş olsunlar” diyor.  Hiç kimseyi susturmuyor, aklınızı devre dışı bırakıp ta bana tabi olun demiyor. “Risale-i Nur hizmetinde makam mevki yoktur, uhuvvet vardır” diyor. Ne söylüyorsa Risale-i Nurlardan okuyarak söylüyor. Çünkü bu hizmetin şeffaf olduğunu biliyor ve ona göre hareket ediyor. Gizli planının olmadığını herkese göstererek devlete güven veriyor. Çünkü bir istihbaratçı bile gelip dersi dinlese istifade edip gideceğini biliyor. Hüsnü Bayram ağabey ne diyor bir bakalım? “Yüz bin canımız da olsa Risale-i Nur hizmetine feda edelim”diyor. “sadakatle Risale-i Nurlarla hizmet edelim”diyor, Her ne derse Risale-i Nurlardan okuyor ve söylüyor.

Hüsnü ağabey, romanların içine serpiştirilmiş Nurlu sözler sayesinde roman satmak yerine, sadece Risale-i Nurları okutalım ve neşredelim diyor.

“Nur talebeleri gerçekten Nurlara sahip çıksaydı ve roman basıp anlatmak yerine sadakatle Risale-i Nurları neşretmeye çalışsalardı, bugün FETÖ diye bir hainle karşılaşmazdık ve darbe de olmazdı” diyor. Hata mı ediyor?

Risale-i Nurlardan alıntı yaparak zengin olan birçok romancı ve hikâyecinin yayınevleriyle yaptığı telif kavgalarına şahit olmadık mı? Yüz bin satan ve Nurları istismar eden kiralık kalemlerin FETÖ davasından ötürü mahkûm olduğunu ve Ermenistan’a kaçtığını ve yurt dışında vefat ettiğini bilmiyor muyuz?“Risale-i Nur’u daha iyi anlama ve daha iyi okuma teknikleri” diye kitap yazıp sırra kadem basanların, sonuna kadar FETÖ’nün yanında olduğunu da biliyoruz. Üstadımızın yadigârı ve sekiz yaşından beri yanında hizmet etmiş ve Abdullah Yeğin ağabey’in vefatına kadar edebinden sesini bile yükseltmemiş bir Nur kahramanı, bugün “DAVAM“ diye feryat ediyorsa, ona kulak vermeliyiz.  O, Üstadıma nasıl siper olmuşsa ve nasıl hizmet etmişse, biz de O’na ve Nurlara siper olmalıyız ve Hak olanı çekinmeden söylemeliyiz.

Hüsnü Bayram ağabey bugün Nur talebelerinin izzet ve itibarını temsil ediyor ve hakiki bir Nur talebesinin nasıl olması gerektiğini hayatıyla gösteriyor. Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin varisi ve vekili olan bir Nur talebesi ağabeyimiz çok şükür hayattadır. Nur cemaatlerinin birliği ve ümmetin dirliği bütün hakiki Nur Talebelerinin temsil edileceği bir meşveretle olabilir. Bütün hakiki Nur talebelerini temsil edecek kabiliyetteki bir Türkiye Nur Cemaatleri meşvereti, Hüsnü Bayram ağabeyimizle birlikte olursa ciddi bir ağırlık kazanır.

Bu sayede daha büyük hizmetlere vesile olabilir. Çünkü Hüsnü ağabeyimizin üzerinde aziz Üstadımızın duası ve emeği vardır.

Dr. Nadir Çomak

Kaynak: NurdanHaberler

www.Nur.Net.Org