İttihad ve Yeni Asya gazetelerinin yaklaşık yarım asır önce ilk çıkışlarından bahseden “GAZETE KURULMA DEVRESİ” başlıklı aşağıdaki yazıda bahsedilenler halen hayatta olan bazıları tarafından bilinmekte, “Bediüzzaman’ın Doktor Talebesi Dr. Sadullah Nutku–(Hâtıralar-Yorumlar)” kitabımda yer almakta ve Abdülkadir Badıllı’nın (merhum) “Mufassal Tarihçe-i Hayat, 3. cilt (eski)” eserinde de bulunmaktadır. O yazı aynen şöyledir:
“GAZETE KURULMA DEVRESİ
1968 yılında ‘Bugün’ gazetesi gittikçe tırajını yükseltmekteydi. Bu gazetenin sahibi Şevket Eygi ise, bu muvaffakiyeti kendisinin hünerinden bilerek çeşitli siyasî girişimlerde bulunuyor ve bazı nasihat edicilere karşı sert tavırlarla onları tanımamak hâli gösteriyordu. Aynı gazetede çalışan bazı Nurcu muharrir zatlar da Şevket Eygi’den şikayetçiydiler. Nur talebelerinin neşrini istedikleri yazı ve makaleleri Şevket Eygi bazen neşrettirmiyordu.
Salih Özcan, Bugün gazetesine karşı büyük bir gazete çıkarmak istemişti; böyle bir gazetenin kat’î lüzumu üzerinde duruyor ve bununla ilgili temaslarda bulunuyordu. İstanbul’daki gazetecilik meyilleri fazla olan bazı Nurcu zatlar da, Salih Özcan’ın bu fikrine iştirak ettiler ve “Nur cemaatının da bir gazetesi yahut da yüksek trajlı kaliteli bir mecmuası olması zaruridir” dediler.
Salih Özcan kendisinin çıkarmakta olduğu “Hilal Mecmuası”ndan başka bu gazetenin de çıkmasını istiyor, bunun malî külfetinin tamamına yakın kısmını kendisi ödemeyi vaad ediyordu.
Salih Özcan’ın ortaya atmış olduğu gazete fikrini, Salih Özcan’la birlikte içinde Mustafa Polat, Avukat Bekir Berk vesaire bulunan bir heyet halinde Zübeyr Ağabey’e ilettiler. Birçok sebep ve hadiseleri ve esbab-ı mucibeleri Zübeyr Ağabey’e anlattılar. Uzun uzadıya konuşmalar oldu. Zübeyr Ağabey bu mevzuda ikna edilmeye çalışıldı.
Zübeyr Ağabey de, bunların gösterdiği kısmen haklı, kısmen mübalağalı esbab-ı mucibelerin üzerinde durdu, düşündü. Bu arada Hazreti Üstad’ın bu meseledeki söz, ihtar, davranış ve hareketlerini de göz önünde bulundurdu. Ve nihayet: Nur cemaati adına ve Nur talebelerini temsil eden bir gazetenin çıkarılmasına suret-i kat’iyede Üstad’dan bir fetva, bir izin bulmanın mümkün olmadığını bildirdi ve fakat eskiden beri gazetecilik ve dergicilikle ilgili Salih Özcan ve Mustafa Polat gibi zatların kendi namlarına müstakim, ağır başlı, Nur davasının özünü savunacak bir mecmua veya gazetenin çıkarmasına bazı şartlar çerçevesinde “evet!..”’ dedi.
Zübeyr Ağabey, Üstadımızın Nur talebeleri ve cemaati adına ve onu temsil edecek bir gazetenin çıkarılmasına dair fetvası, izni olmadığına dair açıklamasında: “Çünki bir gazete, ne olursa olsun, nihayet gazetedir. Kusurlar yapacaktır, hatalar edecektir. Hizipleştirmeyi netice verecektir..” dedi ve ağır bir şartname ile bunun temel prensiplerini ve kaidelerini yazıya döktü. “Bu kaideler dışında çıkacak bir gazetenin Risale-i Nur talebeleri tarafından hiç bir zaman tanınmayacağını” da söyledi.
GAZETE KURMA ŞARTNAMESİ ŞÖYLEYDİ
Madde-1: Salih Özcan İmtiyaz Sahibi’dir.
Madde-2: Mustafa Polat Umumî Neşriyat Müdürü’dür.
Madde-3: Gazetenin personelini tayin ve lüzumu halinde tebdil, Umumî Neşriyat Müdürü’ne aittir.
Madde-4: Gazetenin politikası; İmtiyaz Sahibi ve Umumî Neşriyat Müdürü’nün de dahil olduğu bir İstişare Heyeti tarafından tayin edilir. İstişare Heyeti’ndeki kimseler: Salih Özcan, Mustafa Polat, Abdurrahman Nuri, Halil Küçük. Ahmed Şahin, Rüştü Tafral, Mehmet Kutlular, Mehmet Fırıncı ve Mehmet Emin Birinci’dir (Zübeyr Ağabey kendi kalemiyle Halil Küçük, Mehmet Fırıncı ve Mehmet Birinci’yi bilahere istişare heyetinden isimlerini silmiştir. Bu belge İstanbul’da bir dosyada mahfuzdur. A.B.). Karar ekseriyetle verilir.
Madde-5: Sermaye 30 Ağustos 1968’e kadar Salih Özcan tarafından temin edilecek.. Sermayenin geri alınması, intişarın altıncı ayından sonra, iki binden az, beşbinden çok olmamak üzere çekilebilecek.
Madde-6: Gazetenin İmtiyaz Sahibi (Salih Özcan) Umumî Neşriyat Müdürü gibi maaş alacak ve sermaye olarak yatırdığı parayı tamamen çektikten sonra, artık para çekemeyecektir. Kâr, gazetenin döner sermayesi olarak kalacak ve inkişafına sarf edilecektir. Gazete kapandığı takdirde, sermaye ve mal durumunda istişarenin kararına göre tasarruf edilecektir. Mukavelede değişiklik de, ancak istişarede bulunanların kararına göre olacaktır.
Madde-7: Umumî Neşriyat Müdürünün işinden çıkarılma vesaire durumları meşveretteki kimselere aittir.
Madde-8: Gazete Risale-i Nur’a aykırı neşriyat yaptığında, istişaredeki kimselerin kararıyla kapatılır. İmtiyaz Sahibi ve Umumî Neşriyat Müdürü bu isimle bir gazete çıkaramaz.
Madde-9: Kitap tanıtma işi, istişare kararıyla yapılır.
Madde-10: Gazetedeki neşriyatta, hâlde ve mazide Risale-i Nur’un aleyhindeki kimselerin yazıları neşredilmez.
Madde-11: Risale-i Nur’u devamlı mütalaa ile meşgul olup Risale-i Nur’un meslek ve meşrebiyle hâlen ve kalen yaşayan bir Nur talebesi, herhangi bir husus hakkında, Risale-i Nur’dan ve Üstadımızdan me’haz göstererek tenvir ve ikaz edici bir şey söylerse, istişaredekiler onu kemal-i hürmetle dinleyecek ve nazara alacaktır.
Madde-12: Risale-i Nur parası, sermayesi elinde toplanan herhangi bir Nur talebesi veya Nur naşiri gerek re’sen, gerek dolayısıyla gazeteye ortak olamaz.
Madde-13: İstişaredeki kimselerden sahip, müdür ve orada memur olarak çalışandan başka biri, istişaredeki kimselerin izni olmadan gazetede maaşlı olarak çalışamayacak. Bu şahısların gazeteden maddeten istifadeleri hiçbir çeşit ve surette olmayacaktır.
Madde-14: İstişaredeki kimseler, burada (İstanbul’da) her zaman hazır oldukları için tercih edilmiştir. Bu itibarla Risale-i Nur’dan ve Üstad’dan ve geçmiş hadisattan me’hazler gösteren herhangi bir Nur talebesi ile istişare edilebilir; onun tenvirkâr fikirleri kemal-i hürmetle nazara alınır.
Madde-15: İstişarenin adâbına son derece riayetkâr olunacaktır. Müdavele-i efkâr ve istişare esasında cahillerin sıfatı olan laftan kuşkulanma, alınma, evham etme, kızıp tehevvüre gelme, bağırıp çağırma gibi amiyane şeylerden son derecede içtinab edilecektir. Kanaatlara hürmet, muhabbet ve müsamaha bu kimselerin şiarı olacaktır.
Madde-16: İstişaredeki kimseler namına, onlardan habersiz olarak, istişareye dahil bir kimse, başkalarınca sorulacak herhangi bir şeye, tek başına cevab vermeyecek, not alıp sorup gelerek istişare edecektir.
Madde-17: İstişaredeki reyler arz ve izhar edilirken, indî, şahsî veya sair meslek, meşreb ve cereyanlardan mülhem şeyler söylenmekten kaçınılarak delil ve me’hazden, Risale-i Nur’un meslek, meşreb ve tarzından ilham alınmaya çalışılacak ve rızay-ı ilahi ile hareket edilecektir.
Madde-18: Dine hizmet gayesiyle olanlarla görüşme ve konuşmalara, başka cereyanlarda görünen iftira ve ittihamlar, şöhretperestlik ve maddî menfaatlar gibi gayet çirkin manâlar verilmeyecektir. Mesleğimiz hüsn-ü zandır. Biz Müslümanız aldanırız, aldatmayız.
Madde-19: Gazetenin istişaredeki kimselerin re’yi ile çıkarıldığı halka; Mustafa Polat, Salih Özcan ve sairleri tarafından suret-i kat’iyede söylenmeyecektir. Çünki hem gazeteye, hem hizmete darbeler gelir.
Görüldüğü üzere, şartname veya taahhütnamedeki en çok mühim görülen ve gösterilen dört şeydir:
1- Gazetenin Salih Özcan’ın namına olması ve adına çıkarılması.. Yine gazeteci olan Mustafa Polat’ın neşriyat müdürü gösterilmesiyle; Nur cemaati adına olmadığına (yani zahir nazarda) önem verilmiştir.
2- Her şeyin mutlaka istişare ile karara bağlanması.. Bu istişarede mutlaka Risale-i Nur’dan ilham alınan ve Hazret-i Üstad’ın meslek ve meşrebini rencide etmeyen, bil’akis savunan ve yaşayan fikirler çerçevesinde olmasına dikkat çekilmiştir.
3- Sair ehl-i imanla münakaşaya, polemiğe girmemek, girilse de hiç bir zaman sair gazeteler gibi iftira, yalan ve karalamalarla kişilerin veya cemaatlerin çürütülmesine çalışılmamasına önemle dikkat çekilmiştir.
4- Hâlde ve geçmişte Risale-i Nur aleyhinde bulunmuş ve bulunan kişi ve kişilerin herhangi bir sözü, yorumu veya siyasî sözlerinin bu gazetede neşredilmemesine lüzumu derecesinde tenbihatta bulunulmuştur.
Zübeyr Ağabey’in üzerinde ehemmiyetle titreyerek durduğu dört hususa, gazetenin hâlen yapmakta olduğu neşriyatta uyulmakta mıdır?
Merhum Zübeyr Ağabey’in, şartnameden hülâsa edilen dört mühim husustan üçüncüsünün lüzum ve ehemmiyetini, 1970’li yıllarda neşretmiş olduğu şu yazısında da belirtmektedir:
‘Risale-i Nurun neşrinde kimseyi tefrik etmemek, icbar da etmemek, mülayemet ile muamele etmek.
Bu hizmette metod: Müsbet hakikatleri ders verip, din düşmanları ile ne sözle, ne fikirle ve ne de zihnen meşgul olmamak.
Risale-i Nur’a bilmeyerek itiraz eden ehl-i imana adavet etmeden ikaz.. Ve bütün kalbleri La ilahe illallah Muhammedün Resulullah üzerine tevhid.. Hattâ Allah ve Peygamberine inanan, fırâk-ı dalle bile olsa veya âhiret gününe inanan ehl-i kitap biri ise onunla münazaradan çekinmek..
Ehl-i dünya ve ehl-i siyasete vesvese ve korku verecek her türlü tezahürden kaçınmak..
Hakka hizmet edenleri müsbet bir şekilde, İslamiyet’e hizmette desteklemek. Risale-i Nur talebeleri, birbirlerinin kusurları olsa da tenkid etmemek..
Hiç bir zaman beddua etmemek; hidayetler için dua etmek.”
Haftalık İttihad ve günlük Yeni Asya gazetelerinin neşrine başlanmasıyla ilgili olayların bizzat içinde bulunanlardan ve şahitlerinden olunmadığı için, aynen nakletmekle iktifa edilip şahsî yorum ve değerlendirmelerde bulunulmasa bile; yukarıda nakledilen “GAZETE KURULMA DEVRESİ” başlıklı yazının “GAZETE KURMA ŞARTNAMESİ ŞÖYLEYDİ” başlıklı kısmıyla, İttihad gazetesinin 5 Mayıs 1970 tarihli sayısındaki yazılar arasındaki mutabakat ilişkisine kolaylıkla dikkat çekilebilmektedir.
Haftalık İttihad gazetesi’nin “Yıl: 3 – Sayı: 131– 5 Mayıs 1970” nüshasının birinci sayfasının 1/3’ünü kaplayacak şekilde, daha fazla dikkati çekici olması için sarı fon üzerine siyah çerçeveli manşetüstü yazısı yapılmış; büyük harf karakterlerinin bold (siyah) harfleriyle “İSLÂMİYET SELM VE MÜSÂLEMETTİR” yazısı ve onun hemen altında da ayni çerçeve içerisinde büyük puntolu kalın (bold) harflerle “Dahilde nizâ ve husumet istemez!” yazısı yer almış; ayni sayfanın orta kısmında da gene çerçeve içerisinde “Salih Özcan ayrıldı” başlığı altında, o sayıdan itibaren İttihad’ın İmtiyaz sahipliği vazifesini Mehmed Kutlular’ın deruhte etmeğe başlamış olduğu “İttihad Gazetesi Yazı Ailesi” tarafından bildirilmişti.
Yeni Asya Neşriyat’ın Osmanlıca-Türkçe Lügatında “Selm” kelimesinin Arapça’dan dilimize girmiş, gramer bakımından isim cinsinden olduğu ve “Barış, barışıklık, sulh” manâsında; “Müsâlemet” kelimesinin de Arapça’dan dilimize girmiş, “Silm” kelimesinden türetilmiş, gramer bakımından isim cinsinden ve “1-Herkesle barış içinde olma, sulh, barışıklık. 2-Durgunluk” manâsında olduğu yazılıdır.
Haftalık İttihad gazetesinin 5 Mayıs 1970 tarihli sayısında duyurulan Salih Özcan’ın İmtiyaz Sahipliğinin Mehmed Kutlular’a devrinden başka, günlük günlük Yeni Asya gazetesi imtiyaz sahipliği de o tarihlerde Salih Özcan’dan Mehmed Kutlular’a devredilmişti.
Haftalık İttihad gazetesinin yukarıda bahsetmiş olduğum “Yıl: 3 – Sayı: 131– 5 Mayıs 1970” sayısındaki manşetüstü yazısının tam metnini buraya aynen naklediyorum:
“İSLÂMİYET SELM VE MÜSÂLEMETTİR
Müslümanlar, cemiyetin emniyet ve asayişini temin hususunda azamî dikkat ve hassasiyeti gösterirlerken kendi aralarında da manevî bağların kuvvetlenip gelişmesine dikkat eder, nifak ve tefrikadan şiddetle kaçınırlar. Düşmanlar, mü’minlerdeki bu dikkat ve hassasiyeti gayet iyi bildikleri için, mütemadiyen onların birbirleriyle olan münasebetlerini bozmaya, kardeşâne yaşayışlarını kin ve husumete çevirmeye çalışırlar. Ancak bu yolla Müslümanlarla mücadele edebileceklerine, onlara karşı gelebileceklerine inanırlar. Müslümanlık bizatihî sevgiyi, kardeşliği, sulh ve selâmeti esas aldığı, Müslümanları birbirlerinin kardeşi olarak da kabul ve ilan ettiği için, bu kuvvetli bağların zayıflaması ile düşmanlarımız hedeflerine varmış, gizli ve hain emellerine nâil olmuş olurlar.
Zamanımızda Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliği, sevgi ve muhabbeti, ittihad ve kardeşliği bozmaya çalışan gizli komitelerin, fesad şebekelerinin sayıları ise bir hayli fazladır. Bunlar, doğrudan doğruya Müslümanların karşısına çıkmamakta, suret-i hakdan görünerek onların aralarına girmeye çalışmakta, bir
birleri aleyhine asılsız ve esassız itham ve isnadlar yaymak suretiyle, mâbeynlerindeki hürmet ve sevgiyi husumete çevirmek istemektedirler. Hâinane planlar ve kesif çalışmalarla devam ettirilen bu fesad hareketi karşısında Müslüman her zamankinden daha fazla dikkat ve hassasiyet göstermek, dostunu, düşmanını tam tefrik etmek mecburiyetindedir. Bilhassa bir mü’min kardeşi aleyhine sarfedilen sözleri, ileri sürülen itham ve isnadları derhal kabul etmemeli, aslını-esasını araştırmalı, doğruyu bulup ortaya çıkarmalıdır. İslâm hukukunda tarafeyni dinlemek esastır. Birisi diğerinin aleyhinde bir iddiada bulunur, bir itham ileri sürer, bir söz söylerse, aleyhinde konuşulan, yahut ithama hedef ittihaz edilen Müslümanı arayıp bulmak, mes’elenin esasını sormak, ileri sürülen ithamların vârid olup olmadığını tedkîk etmek her Müslümanın vazifesidir,
Bunun içindir ki, Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri , “İslâmiyet selm ve müsalemettir, dahilde nizâ ve husumet istemez” demek suretiyle dinimizin daima sulh ve selamet içerisinde, kardeşâne, uhuvvetkârane bir hayatı esas aldığını, ayrılık ve gayrılıklara asla yer vermediğini, husumetin, kin ve adavetin içtima
î hayatı sarsan büyük bir tehlike olduğunu ifade etmiş bulunmaktadır.
Müslüman olarak gerek İslâmî hizmetin devamını arzu ediyor ve gerekse mü’minler arasında birlik ve beraberliğin teessüsü için hassasiyet gösteriyorsak, buna bilhassa dikkat etmeli, ortaya atılan iddiaların aslını esasını araştırmadan, doğruluk derecesini tesbit etmeden inanmamalı ve böylece uhuvvet ve muhabbetin her zamankinden daha fazla kalbimizde, kafamızda, ruhumuzda, aklımızda, aile efradımız arasında ve cemiyet hayatı içerisinde yerleşmesine, kök salmasına, neşv-ü nemâ bulmasına dikkat etmeliyiz.
İslâm’a hizmet edenler yahut İslâm’a hizmet ettiğini iddia edenler, bilhassa bu ölçüleri hatırdan çıkarmamalıdırlar.”
Prof. Dr. Mustafa Nutku