Etiket arşivi: ecdad

Ecdadımızın Devrinde Vakıf Hizmetleri

Efendim, vakıf müessesesi ne zaman ve nasıl başladı?

-Rivâyete göre Hazret-i İbrâhim, kendisini imtihan için insan sûretinde gelen Cebrâîl -aleyhisselâm-‘ın Cenâb-ı Hakk’ı üç kere zikri karşısında vecde gelir. Bütün sürülerini ona hibe etmek ister. Cebrail -aleyhisselâm-‘ın, kendisinin bir melek olduğunu söylemesi ve sürüleri Hazret-i İbrahim’e iade etmesi üzerine, İbrahim -aleyhisselâm- sürülerini tekrar kabul etmek istemez, o sürüyü satar ve geniş bir arâzî alarak, bu araziyi Müslümanların istifâdesine sunar. Böylece ilk vakıf, bilebildiğimiz kadarıyla, İbrâhim -aleyhisselâm- ile başlamış olur.

Peygamber Efendimiz -sallallahü aleyhi ve sellem-:
“Yeryüzündekilere merhamet edin ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsin!” buyurmuşlar ve kendileri de Medine-i Münevvere’de sahibi bulundukları yedi ayrı hurmalığı vakfetmişlerdir. Fedek ve Hayber’in fethinden sonra, buralarda kendi hisselerine düşen hurmalıkları da Allah yolunda vakfetmişlerdir.

Peygamber Efendimizin bu hâlini gören ashâb-ı güzîn de ellerindeki pek çok mal ve mülkü vakfetme yarışına girmişlerdir. Hazret-i Cabir, Ashabın bu coşkusunu şöyle anlatır:
“-Muhâcir ve ensârdan imkan sahibi olup da vakfı bulunmayan tek kişi bilmiyorum.”

Ecdadımızın devrinde vakıf hizmetleri hakkında bilgi verir misiniz?

-Ashâbın infâk seferberliğinden nasîb alan Osmanlılar, vakıf mevzûunda pek büyük hizmetlerde bulundular. Vakıflar, en büyük gelişmeyi Osmanlı devrinde yaşadı. Osmanlılar’da vakıf, millet sayesinde kazanılan serveti, tekrar o toplumun istifâde ve hizmetine sunan birer vefâ müessesesi şeklindedir. Bu müesseseler, merhamet ve insâniyeti öne çıkaran bir anlayışın ortaya koyduğu gönül mahsûlü eserlerdir.

Bu aziz millet, binlerce vakıfla toplumu şefkat ve merhametle bir ağ gibi örmüş ve âdeta sarılmadık yara bırakmamıştır. Câmî, mescid, tekke, medrese, kervansaray, han, hamam, dâru’ş-şifâ, kuyu, su yolları, su kemerleri, çeşme ve sebiller, yollar, kaldırımlar, iskeleler, deniz fenerleri, ve benzeri pek çok hizmet müessesesinin inşası, tamir ve her türlü ihtiyaçlarının temini, vakıflar eliyle gerçekleşmiştir.

Toplumun geneline hitap eden bu hizmetlerin yanı sıra, daha çok muzdarip ve mahzun gönüllerin îmarına hizmet eden husûsî vakıflara da büyük önem verilmiştir. Bunlar, esir ve köle âzâd etmek, fakirlere yakacak te’mîn etmek, efendileri tarafından azarlanmaması için, hizmetçilerin kırdıkları kâse ve kapların yerine yenilerini almak, yetim kızlara çeyiz hazırlamak, borçtan hapse girenlerin borcunu ödemek, fakir ve kimsesizlerin cenâzesini kaldırmak, bayramlarda çocukları ve kimsesizleri sevindirmek… gibi daha pek çok hususta toplumun ihtiyaç sahiplerini kucaklamıştır. Bugün bu duygu derinliğine hayalimiz bile varamaz. Bunlar incelmiş ve zarifleşmiş büyük rûhların mahsulleridir.

Osmanlı’da vakıf duyarlılığı o kadar zirveleşmişti ki, insanlara hizmet kemâl noktasına ulaştıktan sonra hayvanlara da hizmet çığırı açılmıştır. Yaralı kuşlara, hasta hayvanlara bile tedavi merkezleri kurulmuştur. Kış aylarında kuşların beslenmesi, göç edememiş olan hasta ve garîb leyleklerin bakımı ve tedâvîsi gibi uzayıp giden daha pek çok maksadla muhtelif vakıflar te’sîs edilmiştir.

Osman Nuri Topbaş ile yapılan röportajdan…

osmannuritopbas.com

Gafletten Uyan

Yeter artık! Pişmanlık günü gelmeden uyan,

Kendine güvenmekten kurtul, Rabbine dayan.

 

Bin küsur yıl bu hak dini yaşatmış bir millet,

Şanlı maziye hasret kalmak, hazin bir zillet.

 

Vatana  ciddi sahip çıkmak, bizim hakkımız,

Yoksa, acı çekeceğiz  biz ve öz  evladımız.

 

Yeter artık sona ersin bu kasavet bizde,

Nasıl oldu, kimdendir bu perde gözümüzde?

 

Dostla düşmanı fark etmeden, terakki olmaz,

Hiç kimse, kabalıkla aradığını bulmaz.

 

Müslüman bilmeli ki, feraset onun malı,

O haslet Müslüman’ın köküdür, değil dalı.

 

Eğer biz hala gelmeyecek sek kendimize,

O düşman huzurunda, düşebiliriz dize.

 

Yakın tarihte ne çektik, iç ve dış düşmandan,

Birleştiler, bizi mahrum etmek için imandan.

 

O sebepten, gençlerin bir çoğu dinden döndü,

Bütün bu haller, o dinsizlerin ürünüydü.

 

Bereket ki dinin temeli yerleşmiş burada,

Çünkü şehit kanı var, bu yurdun toprağında.

 

Bize ermeseydi velilerin istirhamları,

Cemaatlerin, kavli ve fili duaları.

 

Acaba ne olurdu bu ma’suminin hali,

Kavli fili duayla ittik bu izmihlali.

 

Aksine, İtikadı, bozulurdu milletin,

Bilhassa ma’sum olan kız ve erkeklerin.

 

O dua sayesinde  dönebildik helaketten,

Tasavvur edilmeyen çok büyük felaketten.

 

Başka yerde gibi, burada iç savaş olmadı,

Çok yanlış yol olan, kardeş kardeşi kırmadı.

 

Çekinmeden söyle bana, kimindir bu vatan?

Değilmi altında bin bu kadar şehit yatan?

 

Aman, ecdadın yolunu sen bırakma sakın,

Çünkü, bizim hesap verme günümüz çok yakın.

 

Ecdadın sağlam imanlı yolunu bıraksak

Vücudumuz, ebeden cehennemde yanacak.

 

Bu insan yaşarken gitse Allahın emrinde

Zorluk kalırmı onun hesap verme devrinde,

 

Günahkârlar için, ebedi azap çekmek var,

Âbidi hiç, görülmemiş bir mutluluk sarar.

 

Duamız, Rabbin sonsuz rahmetine kavuşmak,

Bize çok büyük  kâr, Allah’la mulaki olmak.

 

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Kuran’ın Hizmetinde Ecdad

camiKur’ânı dünyalara siz götürdünüz,              

İlim ve ahlakla kaleler ördünüz,

Firdevs cennetini buradan gördünüz,

Müthiş düşmanları dize düşürdünüz .

 

Bir Allah inancını yaşayan ecdad,

Ezik büzük gönülleri eylediniz şad,

Çok memleket sizinle olmuştu âbad,

Hüşyar kalp ile geleceği gördünüz.

 

Hak ve adaleti dünyaya yaydınız,

Feth olan ülkeleri hiç saymadınız,

Siz o sağlam kuvveti Haktan aldınız,

En hunhar zalimi dize düşürdünüz.

 

Sizdiniz fatihi sayısız kalplerin,

Hallettiniz müşkülünü çok şüphenin,

Oturdunuz kalbinde bir çok ülkenin,

Bütün yolları Allah’a düşürdünüz.

 

İmanla erdiniz ufkuna gayretin,

Kalbinizde parladı günü gecenin,

Sizlerde manası vardı her hecenin,

Bütün gönülleri Nura düşürdünüz.

 

Ecdad din derdi ile yaşadı durdu,

Cihanın her yanına mâbedler kurdu,

Buraydı birçok asır hilafet yurdu,

Siz çok yolsuzları yola düşürdünüz.

 

Sizin harekâtınız Kur’âna bakar,

Bütün tarihinizden sanki bal akar,

Hatta her yaptığınızda çok mana var,

Kalplerden pasları silip süpürdünüz.

 

Ecdadım her yerde şükranla anılır,

Ruhlarına rahmet ve  dua salınır,

Her yerde sizin hayatınız aranır,

Ahret azığını burada dürdünüz.

 

Ey tarihe şeref saçan nurlu ecdad,  

Sonuna dek medh ile edilecen yad,

Unvanın Hz. osmandan almıştı, ölmez ad,

Nurlu âtinizi dünyadan gördünüz.   

 

Abdülkadir Haktanır