Etiket arşivi: endonezya

Risale-i Nur Mütercimlerinin Isparta Ziyareti

1. Uluslararası Risale-i Nur Mütercimleri Toplantısı Isparta ziyareti ile son buldu.

Ruba Vakfının organize ettiği, yaklaşık 50 değişik ülkeden misafirlerin geldiği programın son iki günü Bediüzzaman’ın Risale-i Nurları ilk defa yazmaya başlamış olduğu ve nurun ilk medresesi olan Barla ve Isparta ziyaretleri ile son buldu.

Cumartesi sabah namazından sonra programın düzenlendiği Topkapı’da bulunan, Hamidiye Vakfının Nusret hizmet binasında misafir olarak kalan bazı mütercimler ve İİKV’de misafir olan mütercimler alınarak yola çıkıldı.

Isparta Valisi Ziyaret Edildi

Isparta’ya varıldığı zaman ilk ziyaret edilen mekân Isparta Valiliği oldu. Isparta Valisi Memduh Oğuz, Isparta Kültür Eğitim Vakfı’nın misafirleri olarak gelen Risale-i Nur Mütercimlerini ve Ruba Vakfı heyetini makamında ağırladı.

Vali Oğuz, öncelikle 5 dakikalık zaman zarfı içerisinde Isparta’yı anlattı, akabinde gelen yabancı misafirlerin niçin geldiklerini ve Isparta hakkındaki düşüncelerini sordu.

Dünya Barla’ya Bakacak

Isparta şehri dünyada ki gül üretiminin yüzde 65 karşılamaktadır. Malumunuz gül İslamiyette Hz. Peygamberimiz ile ilişkilendirilmiştir. Peygamberle ilişkilendirilen bir çiçeğin Isparta’da yetiştirilmesinde elbette bir işaret vardır. Bunun dışında Isparta’da enva-i çeşit meyve yetişmektedir, bereketli topraklara da haizdir. Bununla beraber Anadolu’da yetişen birçok âlim Isparta’da ki medreselerde eğitim görmüş ve yetişmiştir… Şeklinde beyanatlarından sonra Vali Bey “Ben inanıyorum ki, ileride bir makine çıkacak ve Isparta’nın en çok ilhama mazhar olunan yer olduğu anlaşılacak. Nasıl cep telefonları bazı yerlerde çekiyor, bazı yerlerde çekmiyor aynen öylede Bediüzzaman’ın Çam dağında katran ağacının başına çıkması boşuna değil, ilhama en çok mazhar olduğu yer orasıdır.” “Isparta Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra gelmektedir. İlk üç şehir müşerref, Isparta ise muvazzaf şehirdir.” “Bizim temennimiz, nasıl dünyanın ilim merkezi Türkiye’dir aynı şekilde Türkiye’nin merkezi Isparta, Isparta’nın da merkezi Barla olacak ve dünya Barla’ya bakacaktır.” “Muvazzaf şehir derken, nasıl bir şehrin kaynakları bakır ise, o şehrin görevi bakırı çıkarmaktır. Isparta’nın da kaynağı ilim olduğu için vazifesi ilimleri ortaya çıkarmaktır.”

Memduh Oğuz: Isparta Kahramanlarını Biz Bastıralım

Vali Bey konuşmasından sonra gelen heyetin düşüncelerini aldı. Tanzanya, Malawi, Irak, Hindistan, Malezya, Endonezya vb. ülkelerden gelen mütercimleri dinledi. Birçok misafir “Biz kendi ülkemizde bir devlet görevlisiyle bu kadar rahat görüşmüşlüğümüz yok ve sizinle böyle görüşmemiz bizi gerçekten çok etkiledi. 5 dakika içerisinde Isparta’yı bize anlatmanızda ayrıca tebrike şayan bir hareketti. Bizler Bediüzzaman’ın yaşamış olduğu bu mekânları görmek için geldik ve sizinle tanışıp ayrıca bilgi aldığımız için gerçekten kendimizi fazlasıyla minnettar hissediyoruz.”

Kerkükten gelen bir misafirimizin “Benim Arapça olarak hazırlayıp bastığım Isparta Kahramanları isimli, Bediüzzaman’ı ve talebelerini anlatan kitabım var. Birçok ülkede de neşredildi” demesi üzerine Vali Bey “O kitabı Türkçeye çevirip bize gönderiniz bizde Isparta Valiliği olarak o kitabı basalım” dedi.

Isparta İlim ve Kültür Vakfı’nda görevli olan Turhan Örnekçi’ye dönerek “Turhan abi, yaşça benden küçük ama kendisine abi diyorum ben ve benim yerime kendisini sizlere Isparta’yı gezdirmek üzere tevkil ediyorum, keşke ben müsait olsaydım da ben gezseydik” dedi.

Son olarak Vali Bey’e Ulegder ve Ruba Vakfı işbirliğiyle basılan “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” kitabı ile “Islam in Modern Turkey” kitabı hediye edildi.

Bediüzzaman’ın Evi

Valilikten çıktıktan sonra ki durak Bediüzzaman’ın hayatının son döneminde kalmış olduğu evdi. Üstadın evini ziyaret esnasında Üstad’ın odası, eşyaları tek tek anlatıldı ve hayatının son dönemi nasıl geçtiğine dair bilgiler verildi.

“Bediüzzaman varisim olarak ifade ettiği altı talebesiyle bu evde kalıyordu. Evin önünden geçenler, evin kapısına gelip zile basanlar, evi ziyaret edenler falakaya yatırılıyor ve bir daha gitmeyeceğim dedirttirilene kadar dövülüyordu ve bu dönem Bediüzzaman’ın sürgün hayatı içerisindeki en rahat dönemiydi.”

Cumartesi Dersi

Akşam ve yatsı namazları Bediüzzaman’ın evinden kılındıktan sonra istikamet Isparta Kültür ve Eğitim Vakfının mekânına olacaktı.

Bu sefer yüzlerce kişinin doldurmuş olduğu salonda, gelen misafirler hem Risale-i Nurlardan bahsedecek hem de bulundukları ülkelerden hizmetleri anlatacaklardı.

Afrika’da Risale-i Nurlar Parlıyor

Güney Afrika’da hizmetlerin hızla inkişaf ettiğini ve yeni bir mülk bina aldıklarını ve burada 120 bin tane Risale-i Nur dağıtıldığını ve çevre ülkelere Risale-i Nurların gönderilerek insanların kalplerinin İslamiyet’e daha fazla ısındırıldığından bahsedildi.

Malawi, elektrik yok, su yok, millet aç, fakir bir ülke. Elektrik olmadığı için geceleri erkenden yatan bir ülke. Avrupa ülkelerinin burayı sömürdükten sonra Hanefi ve Şafiileri adeta bir birlerine düşmanmış gibi gösterip aralarına nifak ve adavet tohumunu ekip gittikleri bir ülke. Yapılan Risale-i Nur sohbetleri ile İslam kardeşliğinin gözler önüne serildiği bir ülke. Bu hafta bu kadar yokluk içinde karanlıkta sohbet yaptık, haftaya kesin gelmezler diye kardeşlerin ümitsizlik içerisinde gittiği ama bu hafta 20 ise ertesi hafta 40 ondan sonraki hafta 80 kişinin iştiyakla sohbetlere katıldığı, mum altında Risale-i Nurların okunduğu, kardeşliğin yeniden ve İslam’a uygun bir şekilde tesis edildiği mekân haline gelmeye başladı yer.

Nijerya’da okullar öğleden önce bittiği için genel olarak öğleden sonra özel kurslara talebelerin gönderildiği ve bu talebeler için ufakta olsa Risale-i Nurları anlatan bir kursun yapıldığının müjdesini aldık.

Endonezya’da eskiden bazı köylerde Osmanlı padişahlarının isimlerinin hutbede zikredildiğini ve Risale-i Nurlar vasıtasıyla Türkiye ile Endonezya’nın tekrardan birbirine yakınlaşmaya başladığını işittik.

Barla Ziyareti

Pazar günü sabah ilk Sav’a akabinden Barla’ya geçiyoruz.

Barla, ehl-i imanın manevi imdadına gönderilen Risale-i Nur Külliyatının telif edilmeye başlandığı ilk merkezdir. Barla, millet-i İslâmiyenin, hususan Anadolu halkının başına gelen dehşetli bir dalâlet ve dinsizlik cereyanına karşı, Kur’an’dan gelen bir hidayet nurunun, bir saadet güneşinin tulû ettiği beldedir. Barla, rahmet-i İlâhiyenin ve ihsan-ı Rabbanînin ve lûtf-u Yezdânînin bu mübarek Anadolu hakkında, bu kahraman İslâm milletinin evlâtları ve âlem-i İslâm hakkında, hayat ve mematlarının, ebedî saadetlerinin medarı olan eserlerin lemean ettiği bahtiyar yerdir.” Tarihçe-i Hayat

Bayram Yüksek ağabey bir gün içinden “Ya ne işimiz var burada, su yok, ekmek yok, elektrik yok vs. vs. Isparta’da her şey var Üstadımız neden buraya bizi getirir ki” diye içinden geçirdikten sonra Üstadın yanına varınca “Kardeşim bir gün gelecek Barla’yı duymayan kalmayacak, Isparta’yı duymayan Barla’yı duyacak. Barla Risale-i Nurların merkezi olacak.” mealinde müjdeli sözlerini söyler.

Hakikaten de Üstadımızın ifadelerinin fazlasıyla doğru çıktığını gözümüzle müşahede ediyoruz. Sadece bu sene 19 Mayısta Barla’yı 20 bin kişi ziyaret etmiş. Hangi köy bu kadar ziyaret edilebilir ki. Isparta Valisi’de yazın burada yüzlerce kamp oluyor demişti.

Bediüzzaman Valinin Yanına Oturur

Vali Bey’in Barla’yı sıkça ziyaret ettiğini anlatırlar. Geçen sene Vali, SDÜ Rektörünü de alarak Barla’ya Üstadın evini ziyarete giderler. Caminin imamı Abdullah hoca Vali ve Rektöre eşlik ederken hanımı da Valinin ve Rektörün hanımına eşlik eder.

Vali Bey eline Risale-i Nur’u alır ve orada Rektör’e ve Abdullah hocaya ders okur,  yan oda da hanımlar dersi dinlemektedir. Ders bittikten sonra Abdullah hocanın hanımı “Vali Bey eline Risale-i Nurları alıp okumaya başlayınca yakazaten gördümki Bediüzzaman geldi ve Valinin yanına oturdu, okuma bittikten sonrada kalkıp gitti.” der. Anlatılanlar rüya değildir, gerçeğin ta kendisidir.

Çam Dağı

Son durağımız Çam Dağıdır. Arabayla Çam Dağına kadar çıktık. Üstad “Bir gün gelecek benim talebelerim benim bu gittiğim dağın yolunu yapacaklar” demiş. Evet, bizde talebelerinin yapmış olduğu o yoldan arabalarımızla Çam Dağına çıkıyoruz ve çıktık. Çam Dağının eşsiz manzarası ve kesilen katran ağacının yanına dikilen fidanı gördükten sonra, Zarif Ahmet abimiz Üstadın Çam Dağı ile alakalı hatıralarını da dinledikten sonra tekrar İstanbul’a doğru yola çıktık.

Uzun olması gerekirken kısa ve özet olarak anlatmaya çalıştık sürçü lisan ettiysek affola.

Said / NurNet.Org

Endonezya Üniversitelerinde Said Nursi Köşesi Açıldı

Endonezya’nın 6 üniversitesinde Bediüzzaman Said Nursi köşesi açıldı.

Endonezya Nur Talebeleri’nin bildirdiğine göre 2000 yılından bu yana Endonezya’nın muhtelif eyaletlerde Risale-i Nur’la ilgili 16 sempozyum tertip edildi. Bu sempozyumların üniversite camiasında Risale-i Nurların tanınmasına vesile olduğu ifade edilirken, tez konusı olarak işlendiği vurgulandı: “Endonezyalı akademisyenlerden Türkiye’ye gelip tebliğ sunanlar oldu. Bu akademisyenler hizmete de destek oluyorlar. Şimdiye kadar bizim bildiğimiz, risaleler hakkında 7 lisans bitirme tezi, 7 master tezi ve 2 de doktora tezi yazıldı. Derslere gelip giden talebelere bu cihette teşvikte bulunuyoruz. Çünkü risaleleri okumalarına vesile oluyor.”

Altı üniversitede Said Nursi köşesinin kurulduğu belirtilirken tercümelerin de her geçen gün arttığı açıklandı:
“6 üniversitede Said Nursi Köşesi kuruldu (Åžerif Hidayatullah Üniversitesi, al-Wasliyah Üniversitesi, Kur’an ilimleri Yuksekokulu, Palembang, Makassar ve Metro).

“Elhamdülillah, şimdiye kadar Endonezya Lisanından tercüme edilip tabedilen Risaleler: Lem’alar ve Mesnevi-i Nuriye, Tarihçe, Sözlerin birinci cildi, Ayet-ül Kübra, Hanımlar Rehberi, Hastalar Risalesi, Haşir Risalesi, Tevhid Bahisleri (22 ve 33. Söz), Miraç Risalesi, Küçük Sözler, ve 23. Söz. Mısır’daki Endonezyalı kardeşlerin tercüme ettiği Hizmet Rehberi. Sözlerin tercümesi bitti, tashihatı devam etmektedir. Üstadı anlatan Asrı Güzelleştiren Adam CD’sini Endonezya lisanında bastırdık. Basılan risalelelerin anlaştığımız bir yayınevi vesilesiyle satışı yapılıyor. 10.000 adet İhlas ve Uhuvvet Risalesi bastırdık, medreselere, üniversitelere dağıtılacak.

Elhamdülillah, www.risalahnur.com adresinde Endonezya lisanındaki sitemiz 3 seneyi geçti hizmete başladı. Mevcut tercümeleri siteye koyduk. Bu site vesilesiyle de Endonezyalılarla tanışıyoruz.
Endonezya İslami Radyo Birliği ile radyo programı yapılmaya başlandı. Elhamdülillah 3 kez radyo programı yapıldı. İki haftada bir programa devam edilecek.

risale haber

Bediüzzaman’ın Zelzele Hakkındaki Beyanatı ve Dersi

[Zelzelenin mahiyeti ve hikmeti ve ilahi kader cihetindeki dersi noktasında, Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin yıllar önce Erzincan zelzelesi münasebeti ile Zilzal suresi için yazdığı, manevi tefsir, sual ve cevabları her zaman ki ve bu günkü zelzeleye de işaret etmesi bakımından ehl-i imanın nazarlarına arz ediyoruz.]

 

Ondördüncü Sözün Zeyli

Şu sure kat’iyyen ifade ediyor ki: Küre-i Arz, hareket ve zelzelesinde vahy ve ilhama mazhar olarak emir tahtında depreniyor. Bazen da titriyor.

[Manevî ve ehemmiyetli bir canibden şimdiki zelzele münasebetiyle altı-yedi cüz’î suale karşı yine manevî ihtar yardımıyla cevabları kalbe geldi. Tafsilen yazmak kaç defa niyet ettimse de izin verilmedi. Yalnız icmalen kısacık yazılacak.]

Birinci Sual: Bu büyük zelzelenin maddî musibetinden daha elîm manevî bir musibeti olarak, şu zelzelenin devamından gelen korku ve me’yusiyet ekser halkın ekser memlekette gece istirahatını selbederek dehşetli bir azab vermesi nedendir?

Yine manevî cevab: Şöyle denildi ki: Ramazan-ı Şerifin teravih vaktinde kemal-i neş’e ve sürur ile sarhoşçasına gayet heveskârane şarkıları ve bazan kızların sesleriyle radyo ağzıyla bu mübarek merkez-i İslâmiyetin her köşesinde cazibedarane işittirilmesi, bu korku azabını netice verdi.

İkinci Sual: Niçin gavurların memleketlerinde bu semavî tokat başlarına gelmiyor? Bu bîçare Müslümanlara iniyor?

Elcevab: Büyük hatalar ve cinayetler te’hir ile büyük merkezlerde ve küçücük cinayetler ta’cil ile küçük merkezlerde verildiği gibi; mühim bir hikmete binaen ehl-i küfrün cinayetlerinin kısm-ı a’zamı, Mahkeme-i Kübra-yı Haşre te’hir edilerek ehl-i imanın hataları, kısmen bu dünyada cezası verilir.(Haşiye)

Üçüncü Sual: Bazı eşhasın hatasından gelen bu musibet bir derece memlekette umumî şekle girmesinin sebebi nedir?

Elcevab: Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle ekser nâsın o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla manen iştirak eder, musibet-i âmmeye sebebiyet verir.

Dördüncü Sual: Madem bu zelzele musibeti, hataların neticesi ve keffaret-üz zünubdur. Masumların ve hatasızların o musibet içinde yanması nedendir? Adaletullah nasıl müsaade eder?

Yine manevî canibden elcevab: Bu mes’ele sırr-ı kadere taalluk ettiği için, Risale-i Kader’e havale edip yalnız burada bu kadar denildi:

… Yani: “Bir bela, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp masumları da yakar.”

Şu âyetin sırrı şudur ki: Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dâr-ı teklif ve mücahededir. İmtihan ve teklif iktiza ederler ki, hakikatlar perdeli kalıp, tâ müsabaka ve mücahede ile Ebubekirler a’lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebucehiller esfel-i safilîne girsinler. Eğer masumlar böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar, Ebucehiller aynen Ebubekirler gibi teslim olup, mücahede ile manevî terakki kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.

Madem mazlum, zalim ile beraber musibete düşmek, hikmet-i İlahîce lâzım geliyor. Acaba o bîçare mazlumların rahmet ve adâletten hisseleri nedir?

Bu suale karşı cevaben denildi ki: O musibetteki gazab ve hiddet içinde onlara bir rahmet cilvesi var. Çünki o masumların fâni malları, onların hakkında sadaka olup, bâki bir mal hükmüne geçtiği gibi, fâni hayatları dahi bir bâki hayatı kazandıracak derecede bir nevi şehadet hükmünde olarak, nisbeten az ve muvakkat bir meşakkat ve azabdan büyük ve daimî bir kazancı kazandıran bu zelzele, onlar hakkında ayn-ı gazab içinde bir rahmettir.

Beşinci Sual: Âdil ve Rahîm, Kadîr ve Hakîm, neden hususî hatalara hususî ceza vermeyip, koca bir unsuru musallat eder. Bu hal cemâl-i rahmetine ve şümûl-ü kudretine nasıl muvafık düşer?

Elcevab: Kadîr-i Zülcelâl, her bir unsura çok vazifeler vermiş ve herbir vazifede çok neticeler verdiriyor. Bir unsurun birtek vazifesinde, birtek neticesi çirkin ve şer ve musîbet olsa da, sair güzel neticeler, bu neticeyi de güzel hükmüne getirir. Eğer bu tek çirkin netice vücuda gelmemek için, insana karşı hiddete gelmiş o unsur, o vazifeden men’edilse; o vakit o güzel neticeler adedince hayırlar terk edilir ve lüzumlu bir hayrı yapmamak, şer olması haysiyetiyle, o hayırlar adedince şerler yapılır. Tâ birtek şer gelmesin gibi; gayet çirkin ve hilaf-ı hikmet ve hilaf-ı hakikat bir kusurdur. Kudret ve hikmet ve hakikat kusurdan münezzehtirler.

Madem bir kısım hatalar, unsurları ve arzı hiddete getirecek derecede bir şümullü isyandır ve çok mahlukatın hukukuna bir tahkirli tecavüzdür. Elbette o cinayetin fevkalâde çirkinliğini göstermek için, koca bir unsura, küllî vazifesi içinde “Onları terbiye et” diye emir verilmesi ayn-ı hikmettir ve adalettir ve mazlumlara ayn-ı rahmettir.

Altıncı Sual: Zelzele, küre-i arzın içinde inkılabat-ı madeniyenin neticesi olduğunu ehl-i gaflet işaa edip, âdeta tesadüfî ve tabiî ve maksadsız bir hâdise nazarıyla bakarlar. Bu hâdisenin manevî esbabını ve neticelerini görmüyorlar; tâ ki intibaha gelsinler. Bunların istinad ettiği maddenin bir hakikatı var mıdır?

Elcevab: Dalâletten başka hiçbir hakikatı yoktur. Çünki her sene elli milyondan ziyade münakkaş, muntazam gömlekleri giyen ve değiştiren küre-i arzın üstünde binler enva’ın birtek nev’i olan, meselâ sinek taifesinden hadsiz efradından bir tek ferdin yüzer a’zasından bir tek uzvu olan kanadının kasd ve irade ve meşiet ve hikmet cilvesine mazhariyyeti ve ona lâkayd kalmaması ve başıboş bırakmaması gösteriyor ki, değil hadsiz zîşuurun beşiği ve anası ve mercii ve hamisi olan koca küre-i arzın ehemmiyetli ef’al ve ahvali belki hiçbir şeyi, -cüz’î olsun küllî olsun- irade ve ihtiyar ve kasd-ı İlahî haricinde olmaz. Fakat Kadîr-i Mutlak hikmetinin muktezasıyla zahir esbabı tasarrufatına perde ediyor. Zelzeleyi irade ettiği vakit, bazan da bir madeni harekete emredip, ateşlendiriyor. Haydi madenî inkılabat dahi olsa, yine emir ve hikmet-i İlahî ile olur; başka olamaz. Meselâ: Bir adam bir tüfek ile birisini vurdu. Vuran adama hiç bakılmasa, yalnız fişekteki barutun ateş alması noktasına hasr-ı nazar edip, bîçare maktûlün büsbütün hukukunu zayi’ etmek; ne derece belâhet ve divaneliktir. Aynen öyle de: Kadîr-i Zülcelâl’in müsahhar bir memuru, belki bir gemisi, bir tayyaresi olan küre-i arzın içinde bulunan ve hikmet ve irade ile iddihar edilen bir bombayı, ehl-i gaflet ve tuğyanı uyandırmak için “ateşlendir” diye olan emr-i Rabbanîyi unutmak ve tabiata sapmak, hamakatın en eşneidir.

Altıncı Sualin Tetimmesi ve Hâşiyesi: Ehl-i dalalet ve ilhad, mesleklerini muhafaza ve ehl-i imanın intibahlarına mukabele ve mümanaat etmek için, o derece garib bir temerrüd ve acib bir hamakat gösteriyorlar ki, insanı insaniyetten pişman eder. Meselâ: Bu âhirde beşerin bir derece umumiyet şeklini alan zulümlü, zulümatlı isyanından, kâinat ve anâsır-ı külliye kızdıklarından ve Hâlık-ı Arz ve Semavat dahi, değil hususî bir rububiyyet, belki bütün kâinatın, bütün âlemlerin Rabbi ve Hâkimi haysiyetiyle, küllî ve geniş bir tecelli ile kâinatın heyet-i mecmuasında ve rububiyyetin daire-i külliyesinde nev’-i insanı uyandırmak ve dehşetli tuğyanından vazgeçirmek ve tanımak istemedikleri kâinat sultanını tanıttırmak için emsalsiz, kesilmeyen bir su, hava ve elektrikten; zelzeleyi, fırtınayı ve harb-i umumî gibi umumî ve dehşetli âfâtı nev’-i insanın yüzüne çarparak onunla hikmetini, kudretini, adaletini, kayyumiyyetini, iradesini ve hâkimiyyetini pek zahir bir surette gösterdiği halde; insan suretinde bir kısım ahmak şeytanlar ise, o küllî işarat-ı Rabbaniyyeye ve terbiye-i İlahiyyeye karşı eblehane bir temerrüd ile mukabele edip diyorlar ki: “Tabiattır; bir madenin patlamasıdır, tesadüfîdir. Güneşin harareti elektrikle çarpmasıdır ki, Amerika’da beş saat bütün makinaları durdurmuş ve Kastamonu vilayeti cevvinde ve havasında semayı kızartmış, yangın suretini vermiş” diye manasız hezeyanlar ediyorlar. Dalaletten gelen hadsiz bir cehalet ve zındıkadan neş’et eden çirkin bir temerrüd sebebiyle bilmiyorlar ki: Esbab yalnız birer bahanedirler, birer perdedirler. Dağ gibi bir çam ağacının cihazatını dokumak ve yetiştirmek için bir köy kadar yüz fabrika ve tezgâh yerine küçücük çekirdeği gösterir: “İşte bu ağaç bundan çıkmış” diye Sâniinin o çamdaki gösterdiği bin mu’cizatı inkâr eder misillü bazı zahirî sebebleri irae eder. Hâlık’ın ihtiyar ve hikmet ile işlenen pek büyük bir fiil-i rububiyetini hiçe indirir. Bazan gayet derin ve bilinmez ve çok ehemmiyetli, bin cihette de hikmeti olan bir hakikata fennî bir nam takar. Güya o nam ile mahiyeti anlaşıldı, âdileşti, hikmetsiz, manasız kaldı.

İşte gel! Belâhet ve hamakatın nihayetsiz derecelerine bak ki: Yüz sahife ile tarif edilse ve hikmetleri beyan edilse ancak tamamıyla bilinecek derin ve geniş bir hakikat-ı meçhuleye bir nam takar; malûm bir şey gibi: “Bu budur” der. Meselâ: “Güneşin bir maddesi, elektrikle çarpmasıdır. Hem birer irade-i külliye ve birer ihtiyar-ı âmm ve birer hâkimiyyet-i nev’iyyenin ünvanları bulunan ve “âdetullah” namıyla yâdedilen fıtrî kanunların birisine, hususî ve kasdî bir hâdise-i rububiyyeti irca’ eder. O irca’ ile, onun nisbetini irade-i ihtiyariyyeden keser; sonra tutar tesadüfe, tabiata havale eder. Ebucehil’den ziyade muzaaf bir eçheliyyet gösterir. Bir neferin veya bir taburun zaferli harbini bir nizam ve kanun-u askeriyeye isnad edip; kumandanından, padişahından, hükûmetinden ve kasdî harekâttan alâkasını keser misillü âsi bir divane olur. Hem meyvedar bir ağacın bir çekirdekten icadı gibi, bir tırnak kadar bir odun parçasından çok mu’cizatlı bir usta, yüz okka muhtelif taamları, yüz arşın muhtelif kumaşları yapsa; bir adam o odun parçasını gösterip dese: “Bu işler, tabiî ve tesadüfî olarak bundan olmuş.” O ustanın hârika san’atlarını, hünerlerini hiçe indirse, ne derece bir hamakattır. Aynen öyle de…

Yedinci Sual: Bu hâdise-i arziyye, bu memleketin ahali-i İslâmiyyesine bakması ve onları hedef etmesi, ne ile anlaşılıyor ve neden Erzincan ve İzmir taraflarına daha ziyade ilişiyor?

Elcevab: Bu hâdise, hem şiddetli kışta, hem karanlıklı gecede, hem dehşetli soğukta, hem Ramazanın hürmetini tutmayan bu memlekete mahsus olması; hem tahribatından intibaha gelmediklerinden, hafifçe gafilleri uyandırmak için, o zelzelenin devam etmesi gibi çok emarelerin delaletiyle bu hâdise ehl-i imanı hedef edip, onlara bakıp namaza ve niyaza uyandırmak için sarsıyor ve kendisi de titriyor. Bîçare Erzincan gibi yerlerde daha ziyade sarsmasının iki vechi var:

Biri: Hataları az olmak cihetiyle temizlemek için ta’cil edildi.

İkincisi: O gibi yerlerde kuvvetli ve hakikatlı iman muhafızları ve İslâmiyet hâmileri az veya tam mağlub olmak fırsatıyla, ehl-i zındıkanın orada tesirli bir merkez-i faaliyet tesisleri cihetiyle en evvel oraları tokatladı, ihtimali var.

Said Nursi

Risale-i Nur Külliyatından Sözler Kitabının 163. sayfasından alınmıştır.

Bediüzzaman’ın Zelzele Hakkındaki Beyanatı ve Dersi yazısına devam et

Endonezya’dan İyi Haberler!

Endonezya’da, geçtiğimiz haftalarda 11. İslami Kitap Fuarı yapıldı. 9-18 Mart tarihleri arasında tertib edilen fuar Endonezya’daki en büyük kitap fuarı olma özelliğini taşıyor. Yaklaşık 200 civarında yayınevinin katıldığı bu fuara 500 bin kişi ziyaret ettiği tahmin ediliyor.

Fuarda bu yıl Risale-i Nur’lar da bir standda tanıtıldı. “Dünya Risale-i Nur okuyor. Risaleler 40 dile çevrilmiştir” yazılı bir afişin asıldığı standda Arapça, İngilizce ve Endonezya Lisanı’nda risalelerin yanı sıra Hintçe, Rusça, İspanyolca risaleler de teşhir edildi.

Fuar hakkında Endonezya’dan Hasbi Şen şu bilgileri verdi:

“Kitap fuarından önce bastırdığımız 4000 adet risale tanıtım broşürü dağıtıldı, bu broşürler vesilesiyle birçok insan standımızı ziyaret etti.

Risale-i Nurlar’ı ilk defa duyduğunu ifade edenler olduğu gibi daha önce duymuş fakat hiç okumadığını söyleyenler vardı ziyaretçiler arasında. Bunlara standımızı ziyaretleri esnasında Üstad’dan ve Risale’lelerden bahsettik. Kitap satın alaanlara kartvizitimizi takdim edip onların da irtibat numaralarını aldık. Böylece epeyce kişiyle tanışma imkanımız oldu.

Müşahhas misal vermek gerekirse bunlardan biri Andi isminde üniversite öğrencisi. Kendisi üniversitesinin öğrenci değişimi programıyla bir sene Türkiye’de kalmış ve Türkçe öğrenmiş. Risaleleri kısmen okuduğunu ve çok hoşuna gittiğini ifade etti. Tanışdıktan bir kaç sonra dersanemizdeki derse iştirak etti.

Biraz yaşlıca bir amca geldi. Risaleleri internetten duyduğunu söyledi ve sitemizden Endonezya Lisanında risale okuduğunu ifade etti. Bilgisayardan okumanın kitabın yerini tutmayacağını söyleyerek birkaç tercüme risale satın aldı.

Bu fuar Endonezya’daki en büyük fuar olduğu için çevre ülkelerden de ziyarete gelenler oldu. Malezya’dan gelen bir çok kitabevi veya yayınevi sahibi standımızı ziyaret ederek risale satın aldılar. Müşahade ettiğimiz husus Malezya’dan gelenlerin çoğunun risalelerden haberdar olduğu idi.

Kitap fuarında Endonezya’da çok meşhur olan Habiburrahman el-Şirazi isminde bir roman yazarı ile tanıştık. Kendisi Ezher mezunu. Son romanı 100.000 adet basıldı. Son kitabının tanıtım toplantısında görüştük. Daha sonrada standımızı ziyaret etti. Kendisine Tarihçe hediye ettik. Ben de Risale-i Nurların Arapçası var, Said Nursi hayran olduğum alimlerden birisidir dedi.

Endonezya’da Nahdatul Vatan isminde İslami bir cemiyet var. Bu cemiyetin yetkililerinden bir kaç kişi standımızı ziyaret etti ve tercüme risalelerden satın aldılar. Bizde irtibat telefonlarını aldık, daha sonra kendilerini ziyaret edeceğiz. Yine İslami bir cemiyet olan İslam Ümmeti Birliği’nden bir yetkili standımızı ziyaret etti, bir arkadaşı vesilesiyle risalelerden haberdar olduğunu ifade etti. Cemiyetlerinin temel maksadının alem-i İslam’ın ittihadinin teessüsü olduğunu bizlere iletti. Standımızdaki risalelere bir göz attıktan sonra tercüme İhlas ve Uhuvvet Risalesi’ni satın aldı ve biz de kendisine Arapça Hutbe-i Şamiye hediye ettik. Kendisi Üstad’ın İttihad-ı İslamla alakalı fikirlerini anlatmamız için cemiyetlerine davet ettiler. İnşaallah yakın bir vakitte ziyaretlerine gideceğiz.

Belki anlatılacak daha çok şey var ama uzun süreceği için burada hatime veriyoruz. Cenab-i Hakk hizmeti imaniye ve Kur’aniyede sebat etmeyi nasip eylesin.

Kaynak: İyi Haberler

Endonezya Gençlerinin Risale-i Nur İlgisi (Hizmet Mektubu 04.03.2012)

Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu,

Aziz, Sıddık Kardeşlerimiz

Medine’de ikamet eden Mustafa Yeşilyurt abinin Endonezya’ya ziyareti vesilesiyle şevke medar bazı hizmetlerden bahsetmek istiyoruz.

HACDA KENDİSİNE RİSALE VERDİĞİMİZ HOCA BİZİ KARŞILADI

Endonezya’da sadece dini ilimlerin tedris edildiği medreseler olduğu gibi dini ve fenni ilimleri okutan medreseler de var. Pesantren denilen bu medreselerin sayısı 5000’in üzerinde. İlkokuldan başlayıp üniversite seviyesine kadar eğitim veren okullardır. Özellikle Doğu Cava medreselerin yoğun olduğu bir bölge. 21-24 Şubat tarihleri arasında bu bölgedeki medreselere ziyaretlerde bulunduk. Birinci durağımız Cava adasının ikinci büyük şehri olan Surabaya’ya yakın olan Gresik ilçesi. Burada hac sırasında kendisine risale verilen ve bu vesile ile tanıştığımız medrese müdürü Hayrul Atho hoca bizi havaalanında karşıladı ve medresesine götürdü.

Al-İbrahimi medresesi girişinde talael bedru kasidesini okuyan medrese talebeleri tarafından karşılandık. Bu medrese yaklaşık 1000 kadar talebesi bulunan bir medrese. Cemaatle kılınan öğle namazına müteakip Mustafa Yeşilyurt abi üstadı ve risaleleri tanıtan bir konuşma yapıp Risalelerin hangi zor şartlar altında yazıldığını izah etti. Daha sonrasında yaklaşık 300 talebenin iştirak ettiği bu programda Sünnet-i Seniyye risalesinden ders yaptık.

Bir sonraki durağımız Jombang Şehri. 21 Şubat Salı günü akşamı bu şehrin en büyük medresesi olan Bahr-ul Ulum medresesini ziyaret ettik. Bu medrese yaklaşık 5000 talebesi var. Mustafa abi, Medrese müdürü, hocaları ve talebelerinin iştirak ettiği 500 kişilik bir cemaate üstadı tanıtarak risalelerin mahiyetinden bahsetti. Burada da yine Sünnet-i Seniyye risalesinden ders yapıldı. İki takım küçük Arapça risalelerden kütüphaneye konulmak üzere medrese müdürüne takdim edildi. Sual cevap faslından sonra medrese hocalarıyla akşam yemeği yenildi.

Ertesi günün sabahında yine Bahr-ül Ulum Vakfı’na bağlı olan yüksek okula ziyarette bulunduk. Yüksek okul hocaları ve talebelerinin iştirak ettiği yaklaşık 100 kişilik bir topluluğa hitap edildi. Türkiye’ye karşı kalbi bağının olduğunu ifade eden yüksekokul müdürünün açılış konuşmasından sonra Mustafa abi üstadı tanıtıp risalelerin hangi zor şartlarda yazıldığını anlattı. Sonrasında 17. Lem’a nin 13. Notasında bahsedilen medar-i iltibas olmuş beş meselenin birincisi ile İhlas risalesinden bazı yerleri okuduk. Yüksek okul kütüphanesine küçük Arapça risalelerden hediye edip ayrıldık.

ENDONEZYA DİLİNDEKİ RİSALELERDEN HEDİYE EDİLDİ VE BELGESEL SUNUMU YAPILDI

Öğleden sonra yine bu şehirde bulunan devlet okulu olan imam-hatip lisesini ziyaret ettik. Liseli öğrenciler tarafından karşılandık. Lisesi müdürünün açılış konuşmasından sonra Mustafa abi üstadın hayatını özetledi ve risalelerin mahiyetini ve nasıl yazıldığını anlattı. Yaklaşık 150 talebenin iştirak ettiği bu programda 1. Söz’ü talebelere ders olarak okuduk. Endonezya lisanındaki bazı risaleleri okul müdürüne takdim ettik.

22 Şubat Çarşamba günü akşamüzeri üçüncü durağımız olan Kediri şehrine vardık. Perşembe günü sabahı Kediri şehrinde bulunan iki büyük medreseyi ziyaret ettik. El-Emin ismindeki birinci medresede medrese yetkilileri ile görüşüp medrese kütüphanesine konulmak üzere küçük Arapça risalelerden hediye ettik. El-Felah ismindeki ikinci yer yaklaşık 7000 talebenin öğrenim gördüğü bir medrese. Burada da yetkililerle görüşüp Arapça risale hediye ettik.

Öğleden sonra 2007’de uluslararası Bediuzzaman Sempozyumu’nun icra edildiği Kediri İslam Üniversitesinde bir toplantı oldu. Yaklaşık 70-80 yüksek lisans talebesinin iştirak ettiği toplantıya Endonezya Lisanında Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatını anlatan CD’nin gösterimi ile başlandı. Daha sonra Kur’an-ı Kerim’in bu asra bakan tefsiri olan Risale-i Nur’ların mahiyetini anlatan bir giriş konuşması yaptıktan sonra 11. Lem’a’dan bazı yerler okundu ve sual-cevap faslıyla toplantı sona erdi. Akşamında ise Darul Marifet isimli 1440 talebesi olan bir medreseyi ziyaret ettik. 50 civarında medrese hocasıyla bir görüşme oldu. Medrese yetkilileri medrese hakkında bilgi verdikten sonra üstadın hayatını anlatan CD izlendi. Daha sonrasında da 20. Lem’a’dan ihlasla alakalı bahisten bazı yerler okuduk.

SAVAŞ ESNASINDA YAZILAN VE EL-EZHER’DE OKUTULAN İŞARAT’ÜL İ’CAZ ESERİNİ HEDİYE ETTİK

Ertesi günün sabahında Kediri’den Surabaya şehrine hareket ettik. Saat 10 civarı Surabaya’da bulunan Sunan Ampel İslam Enstitüsü Yüksek Lisans-Doktora programına ziyarette bulunduk. Buranın müdürü olan Tefsir profesörü Ridvan Nasir, rektör yardımcısı Prof. Abdul Haris ve Tarih profesörü Ali Mufrodi ile görüştük. Prof. Rıdvan’a İşarat’ül İ’caz’ı takdim edip harp meydanında yazıldığından bahsettik. El-Ezher ve bazı üniversitelerde ders kitabi olarak okutulduğunu söyledik. Kendisi İşarat’ül İ’caz’ı okuyacağını ve talebeleri paylaşacağını bize aktardı. Diğer hocalardan birine İhlas diğerine de Mucizat-i Ahmediye risalesini hediye ettik. Cuma namazından sonra Cakarta’ya donduk.

Cumartesi sabahı dershanemize yakın olan daha önce tanıştığımız Güney Kalimantan eyaleti talebelerinin kaldığı yurtta bir sohbet oldu. Yurtta kalan talebelerin ve dershanedeki derslere iştirak eden öğretim üyesi ve talebelerin iştirak ettiği bu derste Mustafa Yeşilyurt abi üstadı ve risaleleri tanıtan bir konuşma yapıp Risale-i Nur’ların hangi zor şartlar altında yazıldığını izah etti. Sünnet-i Seniyye’ye ittiba etmenin ehemmiyetinden bahsedip 11. Lem’a dan bazı yerleri okuduk. Sual ve cevap faslından sonra cemaatle öğle namazı kılındı.

İkindi namazından sonra Banten Eyaletindeki Nahdatul Ulama Cemaati’nin âlimleriyle bir görüşme oldu. Bu görüşmede Mustafa abi üstadın hayatını özetledi ve Risale-i Nur’ların mahiyetinden bahsetti. Uhuvvet risalesinden bazı kısımlar okundu ve âlimlere Arapça risalelerden hediye olarak verdik. Âlimler memnuniyetlerini ifade ettiler.

Pazar günü öğle vakti mutad olan Türkçe risale dersi yapıldı. Ayetül Kübra’dan 23. Sözden ve lahikalardan dersler okundu. Mustafa abinin yaşlı haliyle Endonezya’yı ziyaret etmesi ve Türklerin dersine iştiraki kardeşlere büyük bir şevk oldu. Pazar akşamı risalelerin mütercimi Fauzi hocayı ziyarete gittik ve her Pazar akşamı evinde olan sohbete iştirak ettik. Sohbette Sünnet-i Seniyye risalesinden okundu.

Pazartesi akşamı dershanemize bir saat 45 uzaklıktaki Depok şehrinde mutad Endonezya Lisanındaki derse iştirak ettik. Derste sıralı olarak 11. Söz okundu ve müzakere edildi.

Cenab-ı Hak ihlas ile amel etmeyi nasib eylesin ve yapılan hizmetlerin tesiri için dua ediyoruz.

Endonezya Nur Talebeleri

www.NurNet.Org