Etiket arşivi: Erdoğan Akdemir

Büyük Cevşen ve Tahmidiye

cevsenTahmidiye, Cevşenin on iki bölümünden bir bölümünü oluşturan çok müessir bir duâdır.

Hazreti Ali (ra) Efendimiz ismi azam olarak kendine kabul ettiği Ferd, Adl, Hay, Kayyum, Hakem, Kuddüs olan altı esmayı, 19 ukdeden oluşan ve bu isimleri şefaatçi  ederek duâ ettiği çok tesirli, küllî bir duâdır. Bu tesirli duânın pek çok maddî ve manevî olan hastalıklara şifa olduğu belirtilmiştir. Bu duâyı birçok büyük zatlar hasta oldukları zaman okudukları rivayet edilmiştir. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin de hastalandığı zaman, özellikle zehirlendiği durumlarda bu duâyı daha çok okuduğu ve bunun neticesinde şifa bulduğu bilinmektedir.

Cenâb-ı Hak, “Duânız olmasa ne ehemmiyetiniz var” buyuruyor. (Furkan, 25/77) Fakat şunu unutmamak gerekir ki, duâ bir ibadettir. Yani duâ, diğer yapılan namaz, oruç, zekât, sadâka vs gibi yapılan ibadetler nevindendir. Duâ ederken ibadet niyetiyle yapmak gerekir. Yani Allah’ın rızasını kazanmak için yapılmalıdır. Eğer duâ sırf dünyevî maksatlar için yapılırsa hem makbul olmaz, hem de beklenen dünyevî netice de görülmez. İnsanlar duâdaki bu sırrı bilmedikleri için, çok tesirli münacatları okudukları halde neticelerini göremiyorlar. Onun için duâ yaparken Cenâb-ı Hakk’ın rızasını esas maksat yapmak ve ibadet niyetiyle okumak gerekir. Ta ki yaptığımız duâlar hem ahirette hem de dünyada neticeleri görülebilsin.

Tahmidiye’nin gerçek manada bir şifa duâsı olduğunu bizzat görerek okuyarak ve yaşayarak öğrendim. Sinop’tan Bursa’ya geldiğimizde, Üstad Hazretleri’ni ziyaret eden ve Bursa’ya 1950 yılında Risale-i Nur’u getiren Ali Çakmak Ağabey, “Kardeşim her gün bir Yasin-i Şerif ve bir de Tahmidiye oku” diye tavsiyede bulunmuştu. O tavsiyeye uymaya devam ediyorum.

1995 yılında kızım trafik kazasında yaralanmıştı. Önce hastanede kafatasındaki darbeler görülmemişti. Ağrıları şiddetlenince tekrar götürdük. Bu arada komşumuzun gelini devamlı başına buz torbası koyuyordu çocuğun. Hastaneye ikinci gidişimizde bir hafta kaldık. Bu esnada devamlı Tahmidiye okuyordum. Kalp ameliyatı olan Gönenli bir hastaya da okudum Tahmidiye’yi. Şimdi Allah’a  sonsuz şükürler olsun kızımda diğer hasta da iyiler.

Rahmetli Birinci Ağabey sağ iken onu ziyarete gidiyordum İstanbul’a. Almanya’dan da Nur Talebeleri ziyarete geliyorlardı. Yalovalı Derya kardeşle orada tanıştım. Derya kardeş kızının rahatsız olduğundan bahsetti. Ben de ona “Kardeş kızına Tahmidiye oku” dedim. Geçen yıl Almanya’ya gittiğimde derse gittik. Orada Derya kardeş beni tanıdı. Yirmi yıl önce ona Tahmidiye’yi tavsiye ettiğimi, damarlarındaki anormal durumdan neredeyse dizden aşağı kısmının kesileceği söyleyen doktorlar, bu iyileşme karşısında hayrete düştüklerini anlattı. Hastanede bir hatıra anlattı Derya kardeş.

Ben de bu hatırayı sizlerle paylaşmak istedim: “İhsan Atasoy Duisburg’a Ramazanda Teravih ve mukabele için gelmişti. Bir gün dişi fena şişmiş. Zor konuşuyordu. Doktora götüreyim dedim. İhsan Atasoy,  “Gerek yok geçer” dedi. Bir gün sonra baktım, İhsan Hoca’nın yanağındaki şişlik inmiş, normale dönmüş. Merak edip sorunca, İhsan Atasoy: ‘Kardeşim ben her gün Tahmidiye okurum. Rabbim şifa verdi’ diye cevap vermişti.”

Öğrencilerime de Tahmidiye okumalarını tavsiye ediyorum, okuyanlar bize duâ ediyorlar. Çocuklarım ve yakınlarım hasta olunca hemen ilk işimiz Tahmidiyeyi ve Hastalar Risalesi aramızda paylaşıp okumak oluyor.

Geçen hafta eşi beyin rahatsızlığı yaşayan bir arkadaşım aradı. “Siz hacdan geldiniz, sizde zemzem vardır, okuyup hanıma içireceğiz” dedi. Arkadaşıma da Büyük Cevşen’i tavsiye ettim. “Orada Sekine ve Tahmidiye duâları var, onları okuyun” dedim.

Rabbim, Tahmidiye duâsının sırrı ile bu hanım kardeşimize ve bütün hastalara şifa versin inşallah.

Erdoğan AKDEMİR

www.NurNet.Org

Aman, ne yapın edin şevkinizi kaybetmeyin!

Şevk, insanlara hayatta itici motor gücü veriyor. Özellikle çeşit çeşit günahların içinde Allah’ın (cc) kurallarıyla hayatını sürdürmeye çalışan Müslümanlar için çok büyük önem arzediyor.

Ahirzamanda “sünneti seniyyeye uymanın elde kor tutmak kadar zor olduğunu” söyleyen Rasusullah (asm) efendimiz, bu nedenle sünnete uygun yaşamakla yüz şehit sevabı kazanabileceğimizi bizlere müjdeliyor.

İşte şevk bunun için çok önemlidir. Şevki olan insan her amelini uçar gibi yapar. Şevksiz insan ise üzerinde tonlarca ağırlık varmış gibi yerinden bile kalkmak istemez.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerin ilk talebelerinden; Merhum emekli albay Hulusi Yahyagil ağabey anlatıyor.

Şevkin ne olduğunu anladım. Hayrünnas olan kimsede şevk olur. Şevki olan ancak başkalarına birşeyler anlatmak ister. Şevk bize bir ikramı ilahidir.” diyor.

Ayrıca her canlıda da bir büyüme gelişme ve çoğalma şevkin neticesidir.. Şevk bilinç ameliyesi ve tezahürüdür. Yapılan kavli ve fiili dua ile neticeyi hayra, menfaate ve müsbete döndürmektir.

D. Mehmet Doğan Türkçe sözlüğünde şevkin karşılığı olarak şunları yazmış:

Şiddetli arzu, aşırı heves, neşe ve keyif.”

Büyük Lügat ise şu karşılıkları vermiş “Bir şeyi bir şeye sağlamca bağlama, memnun, Şaduman” daha geniş bilgi için de himmet maddesine bakınız diyor.

Şevk; daima yenilenen, kuvvetlenen ve inkişaf eden bir iman ve idrakin tezahürüdür. Şevk bir yerde şükrün tatlı meyvesidir. İnsanı ibadette daim kılan bir unsurdur.

En büyük misali Peygamber Efendimiz (asm), Sahabeler, Bediüzzaman Hazretleri, Nur Talebeleri ve diğer takva sahipleri teşkil eder. Memletin manevi kış mevsimlerine girdiği demlerde tüm ehl-i imanın bataryası, moral gücü Nur Taleberi olmuştur.

Memleket üzerinde kara bulutlar dolaşırken insanımıza ümit kaynağı; Risale-i Nurlardan nebean eden iman hakikatleri ve bu hakikatleri herşeye rağmen bir arı gayretiyle ve karıca sa’i (çalışması) ile topluma bir yağmur bereketiyle veren şevki doruk noktasına ulaşmış Nur Taleberidir.

Hiç bir peygamber yoktur ki şevkle çoşmuş olmasın.

İşte bu şevk unsuru idi Peygaberimizle (asm) bir saat görüşüp iman ettikten sonra Çin’e, Hind’e arakasına dönüp bakmayı erlik saymadan giden güzide sahabe Efendilerimizdi.

Şevkin kaynağı kemale ermiş bir imandır. Huzur-u daimi, tevekkül, musalaha, kendisi ile ve başkaları ile barışık olma halidir..

Diğer canlılarda ise tevekkülvari bir çalışmadır. Bu sebeble , kışın su demiri betonu çatlatır, bitkiler ve ağaçlar yazın ve baharda taşı , betonu delip çıkar veya toprağın derinliklerine kök salarak iner.

İşte böylesine önemli bir şeydir şevk.

Aman, ne yapın edin şevkinizi kaybetmeyin…

Erdoğan AKDEMİR

Kaynak: Nurdergi.com

Risale-i Nur Talebeleri Sabırlı Olur

İnsan olmak hasabiyle hemen hemen imtihansız günümüz geçmiyor. İslami hizmette bulunanların, özelliklede bizim gibi Risale-i Nur okuyanların ne zaman neyle imtihan olacağımız belli değil.

Her an bir musibetli ve sıkıntılı hal ile karşılaşabiliriz.

Aldığımız dersler gereği sabır ve şükürle yolumuza devam etmeliyiz.

Avea İletişimin avukatı başka bir dosya ile beni karıştırıp, icraya vermiş. Bu sıkıntıyı atlatmak isterken, Rotterdam’da başörtüsü yasağı sebebiyle okumak zorunda kalan kızımın okulu, öğrenci belgesini Adalet Bakanlığına göndermeyi unutmuş. Bir yarı yıl kaybetmesine sebep oldu. Bilmiyoruz bu islamafobiden mi kaynaklanıyor.

Sizin anlayacağınız, hizmeti Kuran’iyede olanlar sürekli imtihan içindeler. Ama ben biliyorum ki nur talebeleri sabırlıdır. Yılmadan, vazgeçmeden vazifelerine devam ederler.

Ben bu haldeyken gittiğim bir mahalli derste şu satırları okudu kardeşin birisi:

Hulusi’nin bir gailesi var, diye hissediyorum. Merak etmesin; Risale-i Nur’un şakirdlerine inayet ve rahmet, nezaret ve himayet ederler. Dünyanın meşakkatleri madem sevap verir, geçerler; o musibetlere karşı sabır içinde şükür ile, metanetle mukabele edilmek gerektir. Hem o, hem sizler bütün dualarıma ve kazançlarımda benimle berabersiniz.” (Kastamonu Lahikası. s.12) cümleleri ile kendime geldim.

Sabah namazı Ulucami’de kılıp dershaneye gittim. Orada da şu satırlarla beynimden vurulmuşa döndüm.

“Ey Nurcular! Allah’ın sizlere ihsan ettiği ezeli lûtfana karşı secde-i şükrandan başınızı kaldırmayınız! Gecenin soğuğuna aldırmayınız! Sizlere lûtfunu hiçbir hususda esirgemeyen Rabb-ı Rahime, gecenin bu mübarek saatlerinde kalkarak vazife-i şükrü eda ediniz.Ve bazıların düştüğü, istkbali düşünmek derdiyle maişeti sarsan hadiseler karşısında titremeyiniz, korkmayınız! Nur’un kutsi kerâmât ve imdadını müşahede ediniz! Dünya fanidir. Binler sene yaşamak olsa, bâki olan hayat-ı uhreviyenin yanında hiç ender hiç mesabesindedir. Fakat fani olmakla beraber, bâki hayatın bâki meyvelerini ve verimli ve bereketli olan nur tohumlarını ekiniz! Zira”Eken biçer.”Atalarımızdan kalma mübarek bir sözdür.”(Tarihçe-i Hayat s. 432)

Uyarıcı ikazlar ardarda geliyordu. Gevşemeye fırsat vermiyordu. Çünki Nur talebelerinin vazifesi kudsidir. İstihdam ediliyorlar.

M.Ali Birand kanser ameliyatı olunca bir yazı kale almıştı.”Neden Ben” başlığını taşıyan yazıda sanki kadere teslim olmuş gibiydi. Bir tenis şampiyonunu örnek veriyordu.

İnsanlar başarılı olduklarında ve nimetler içinde yüzdüklerinde çok azı şükredebiliyor. Aslında menfi ibadet olan hastalık veya musibetlerle imtihan olduğumuzda da Allah’ı daha çok çok anmalı , O’na sığınmalı değil miyiz?

Üstad Hazretleri, yaşadıklarını mutlaka ahiret ile ilişkilendirir. Gerek hapiste gerek hapsin dışında uğradığı haksızlıkların mutlaka bize veya başkalarına bir fayda sağladığını düşünür. Ebedi hayat olan ahireti kazanmak için çekilecek acılara razıdır. Bunun için fani dünyada çekilen sıkıntı, eza ve cefaların adı ve lafı mı olur?

Bu haksızlıkları yapan adamlar eğer aldanmışlarsa bilmeyerek sana zulmediyorlar. Onlar hiddete layık değiller. Bilerek kin ve garazla, inkârcılık adına incitiyorlar ve ve işkence yapıyorlarsa yine Allah’a havale eder. Onların, ölümün idamı ebedisiyle kabrin hapsi münferidiyle daimi sıkıntı ve azap çekeceklerini biliyor ve rahatlıyordu.

Aynen onun gibi bizde zulüm ve haksızlığa uğradığımızda da “Elhamdülillah” diyebilmeliyiz.

Ahireti dikkate almaz isek, dünya çekilmez hale geliyor. Uğradığımız haksızlıkların şiddeti ve öfkesi ancak ahiret inancıyla yatışıyor.

Ayrıca insan birilerini affedebildiği ölçüde stresten kurtuluyor, rahata eriyor. Zaten haksızlığı yapan tövbe edip helalleşmezse cezasını Cehennemde ebediyyen çekecek.

Soğuğa hiç aldırış etmeden; hem namaz için cemaate (özellikle sabah namazına) hem de Nur Sohbetlerine Bismillah”Ya Rabbi tesirini sen halk et” diyeyek evden çıkmalıyız.

Göreceksiniz, maddi bazı sıkıntılarınız olsada ahiret için çok büyük kazançlar elde edeceksiniz, İnşaallah..

Erdoğan AKDEMİR

nurdergi.com

Sabahın ağzında altın vardır!

Peygamber efemdimiz ümmetine ebedi hayatlarını kazanmak için birçok kolaylıklar göstermiştir. Çeşitli zamanlarda ve yerlerde yapılacak ibadetlerle çok büyük sevaplar kazanılmaktadır.

Kabe’de yapılan umreden başka şu fillerinde umre ve hac sevabı kazandırdığını Allah Resulünün (s.a.s)  şu hadislerinden öğreniyoruz. Medine’de umre sevabını kazandıran  güzel bir amel:

Kim abdestini alır hazırlığını yapıp Kuba Camiine gelir, orada namaz kılarsa, bir umre sevabı almış olur.“(Hadis-i Şerif)
Dünyanın neresinde olursak olalım umre sevabı kazanabiliriz. Şöyle ki; “Enes bin Malik’den (ra) rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:

Kim sabah namazını cemaatle kılar, sonra güneş doğuncaya kadar oturarak Allah’ı zikreder, sonra iki rekat namaz (işrak namazı) kılarsa, ona makbul tam bir hac ve bir umre sevabı verilir.” Enes (ra) der ki: “Tam bir hac ve umre sevabı” buyurdu. Bu sözü üç defa tekrar etti. (Tîrmizi)

Hz. Peygamber (sav) daha sonra uzaktan yakından kendisini görmeye gelenleri kabul etmeye başlardı. Gelenler halka şeklinde etrafında toplanırlardı. O, çevresindekilere vaaz eder, öğütler verir, sorularını cevaplandırır, hattâ gördükleri rüyaları tabir ederdi. Bazen sahabelere kendi rüyalarını anlatırdı.

Büyük ve güzel insanlar seher ve sabah vakti uyumayı terk etmişlerdir. Ya namaz kılmışlardır ya da iman hakikatlerini okuyorlardır veya tefekkür ve Allah’ı zikretmekle meşguldürler. Ehl-i dünyadan da bu vaktin kıymetini bilenler, uykularını terk edip çalışmaktadırlar.

Da Vinci şifresinin yazarı Dan Brown her gece saat 04.00’te kalkarak kitaplarını yazmıştır. Gene Ferrarisini Satan Bilge, Sen Ölünce Kim Ağlar isimli kitapların yazarı Robin Sharma, Avrupa gibi çağdaş ülkelerin insanlarının çoğu bu vakitlerde uyumazlar. Bir Alman atasözü “Sabahın ağzında altın vardır” der. Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun “Sabahı müezzinlerden önce yakalamalıyız” şeklinde bir sözü var.

Divan şiirlerinde de seher vaktinin önemi  mükemmel bir şekilde anlatılır. Dinimiz hem teheccüd namazını, hem sabah namazını, hem de duha (kuşluk) namazını bize ısrarla emir ve tavsiye eder. “Sana vahyedilen kitabı güzel oku ve namazı kıl! Muhakkak sahih namaz edepsizlikten uygunsuzluktan alıkoyar. Muhakkak Allah’ı anmak en büyük iştir ve Allah her ne işlerseniz bilir. (Ankebut, 45.)”

Peygamberimiz  buyuruyor: “Gücünüz yettiği kadar ibadet yaparak Cenneti isteyin. Gücünüz yettiği kadar da haramlardan kaçınarak Cehennemden korkun. Çünkü Cenneti isteyen ve cehennemden kaçan kimse, bütün gece  uyuyamaz. (Taberani)”

Kim ki sabah camiye gidip gelirse, Allah her gidip geldikçe ona cennette bir sofra hazırlar (Cami’üs -Sagir c. 3, 3707)” İbn-i Abbas’tan (r.a) rivayetle: “Âdemoğlunun her mafsalı (eklem)—bu da 360 tanedir—için vermesi gereken bir sadaka vardır. Kuşluk vaktinde kılınan iki rekât namaz, bunların hepsinin yerine geçer (a.g.e.s.1182).”

Ebû Hureyre’den (r.a) rivayetle: “Cennette “Duha” denilen bir kapı vardır. Kıyâmet günü olduğunda bir nidâ edici şöyle seslenir: “Kuşluk namazına devam edenler nerede? İşte kapınız budur. Allah’ın rahmetiyle buradan girin (age., c. 2., s.609.).”

Enes’den(r.a) rivâyetle: Resûl-ü Ekrem Efendimiz (asm) şöyle buyurmuşlardır: “Kim ki kuşluk namazını 12 rekât olarak kılarsa, Allah onun için Cennette altından bir köşk yapar (age., c. 4 s. 1575).” İbni Amr’dan (r.a) rivâyetle: “Allah’ın en çok sevdiği namaz, Davut (as) namazıdır. Ki, gecenin ilk yarısında uyur, üçte birini ibadetle geçirir, geri kalan altıda birinde de yine uyurdu (age., c.1., s.85.).”

Ömer Bin Hattap (r.a) şöyle  anlatır: “Resulullah (asm) Efendimiz bir ordu çıkardı. Bu ordu büyük bir muvaffakiyet kazandı. Büyük bir ganimetle döndü. Dediler ki: ‘Ya Resulullah (asm) bu kadar çabuk hamle yapan bir ordu ve bu ordunun aldığı ganimetten fazlasını hiç görmemiştik.”Bunun üzerine Resulullah (asm) şöyle buyurdu: ‘Benim ordudan daha seri hamle yapan ve daha fazla ganimet ele geçireni haber vereyim mi?’ ‘Haber ver’ dediler. ‘Bir cemaat ki, sabah namazını kılarlar, sonra oturup güneş doğuncaya kadar Allah’ı zikrederler. Bundan sonra 2 (iki) rekât namaz kılarlar, evlerine dönerler. İşte en büyük hamleyi  yapanlar, en fazla ganimeti alanlar onlardır’ ”

Biliyorsunuz, sabah namazının sadece  iki rekat sünneti bile dünyada üstüne  güneş doğan her şeyden daha hayırlıdır. Cüneyd-i Bağdadî vefâtından sonra ona bir dostu “Orada sana nasıl davranıldı?” şeklinde bir soru sorar. Cevaben: “Tüm işler uçtu, ibareler kayboldu, ilimler tükendi, her şey bitti. Bize sadece seher vakti kıldığımız iki rekât namazın faydası dokundu!” der.

Dostlar, buyurun teheccüde, buyurun sabah namazına ve buyurun, ışrak namazına (güneş doğduktan sonra kılınan 45 dakikalı kerahat vakti  çıkınca kılınır) ve duha(kuşluk) namazına!

Evet, aldanmayalım; dünya fani ve de ölüm âni.

Erdoğan AKDEMİR / www.nurdergi.com

erdoganakdemir@mynet.com

En Büyük Hasletlerden Biri; Cömertlik.

İslam inanışında cömertlik en büyük hasletlerden birisi olarak kabul edilir. Hem Kur’an ayetlerinde, hem de hadislerde cömert olmak tavsiye edilerek faziletinden bahsedilir..

Cömertlik, kişinin manevî temizliğine sebep olan, onu ateşten koruyan bir haslettir. “Temizlenmek için malını hayra veren en muttakî  (Allah’a karşı gelmekten en çok sakınan kişi) kimse o ateşten uzak tutulacaktır” (Leyl,s. 92/17-18).

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.m) cömert kimse hakkında şöyle buyurur:  “Cömert kişi, Allah’a yakın, Cennet’e yakın, insanlara yakın ve Cehennem ateşinden uzaktır. Cimri insan da, Allah’tan uzak Cennet’ten uzak, insanlardan uzak, Cehennem ateşine yakındır. Cömert cahil, ibadet eden cimriden Allah’a daha sevimlidir” (Tirmizî, “Birr”, 40).

Sevgili Peygamberimiz (s.a.m) Hz. Ebubekir’in (r.a) kızı Esma’ya şu tavsiyede bulunmuştur. “Kesenin ağzını bağlama ki, Allah da sana kesenin ağzını bağlamasın. Saymadan ver ki Allah da sana saymadan versin” (Buharî, “Zekat”, 21).

Mallarını gece gündüz, gizli ve açık hayra sarf edenler varya, onların mükâfatı Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntüde çekmezler.“(Bakara,s.2/274)

Cömerliğin övüldüğü bir başka ayetAllah’ın verdiklerinden Allah yolunda harcanması emredilmiş, şeytanını insanı fakirlikle korkutacağı  belirtilmiştir.(Bakara s. 2/267-268)

Dinimiz tefritten (aşırılık) kaçınmayı her zaman teşvik etmiş,cömertlik yapıyorum diye ailesini başkalarına muhtaç hale getirecek  davranışlardan uzak durmayı emretmiştir.(İsrâ, s.17/29)

Sizden birinize ölüm (alâmetleri) gelip de: “Ey Rabbim, beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de, sadaka veren ve salihlerden olsam” demeden önce size, rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah yolunda) harcayın.”(Münâfikûn,s. 63/10).” Cömert insan verdikçe Allah’ta ona verir“. (Se’be,s. 34/39).

Hz. Ali (r.a) şöyle buyuruyor: “Güzel huyların en güzeli cömertliktir.

İnsan içtimai hayatta olduğu için, Allah’ın kendisine verdiği nimetleri ve imkanları diğer insanların ve canlıların istifadesine sunanması imanının bir çeşit tezahürüdür. Cömertlik te insana Allah’ın vermiş olduğu imkanları muhtaçlara  meşru  daire de kalmak şartı ile  Allah rızası için insanlara yardım ve ikramda bulunmasıdır.

Cömert insan kendisi ile de toplumla da barışıktır. Huzur içindedir. Zaten yapılan ikramın içinde manevi bir ücret vardır. O yüzden  Mümin, yaptığı bu fedakarlık karşısında başka bir şey beklemez.

Cömert kişi Allah’a yakın, insanlara yakın, Cennete yakındır. Cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah’tan uzak, Cennetten uzaktır.Cehenneme yakındır.Cömert olan cahil Allah’a, kendini ibadete veren cimri kimseden daha sevimlidir.”(Camü’s Sağir, Hadis No:2412 , Tirmizi “Birr”,40)

Peygamberimiz (s.a.m.) elindeki malı cömertce hak yoluna harcayan kimsenin imrenilecek iki kişiden biridir.” buyuruyor.(Buhari.” İlim”,15) ve cömertliğin zıddı olan cimriliği Müslümana asla yakıştıramamıştır.”(Tirmizi,” Birr” 41)

Cimrilikten de sakınınız; zira,cimrirlik sizden önceki ümmetleri helak etmiş, onları haksız yere birbirlerinin dökmeye haramları helal saymaya sürüklemiştir.”(Müslim,”Birr” 56-2578)

Cimrilik, mal biriktirme hırsıyla, harcamaktan ve hayır yapmaktan kaçınmaktır. Cimrilik bir hastalıktır. Ve bu hastalıktan kurtulmanın yolu asgari ölçülerde Allah yoluda ve Allah’ın kullarına vermektir.

Allah Resulü (s.a.m) buyuruyor: “Mümin bir kimsede iki özellik bir arada bulunmaz. Bunlar, cimrilik vre kötü ahlaktır.“(Nesa-i “Cihad”,8- Tirmizi”,Zühd”,8)

Cimrilik, kişiye verilen nimetin ve varlığın , gelecek  korkusu ile biriktirmektir.Bu nimetlerin kendisine Allah tarafından verildiğinin unutulmasıdır.Cimriliğin zararı tüm toplumadır.

Rabbim şöyle buyuruyor: “Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği  nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar..Hayır! O,kendileri için şerdir.Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır.Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır.“(Al-i İmran, s.3/180)

Mümin ihtiyac olduğunda  kendisi, çoluk- çocuğu ve toplum için harcar. Mesela: Osmanlı da herkes  devletten aldığını veya alın teri ile kazandığını Allah için harcamıştır.  Sadaka-i cariye olan ölmez eserler  bırakmışlardır. Rahmetli Ruşen Gümüş ağabaey, bana demişti: “Osmanlı paşaları ile şimdiki paşaların mal varlıklarını ve nerelere harcadıklarını bir araştır.

İstanbul Çarşamba’da ki, “Sanki Yedim Camii” bu fedakarlığa güzel bir  misaldir.

Cimri yedi dertten kurtulamaz.

1-Ya ölür,savurgan varislere kalır da Allah rızasının dışında kullanılır.
2-Yahut Allah onun üzerine zalim bir idare musallat eder de malını elinden kahren alırlar.
3- Veya bir gün şeytana uyup malını şehveti uğrunda istemeyerek  harcar.
4-Veya elindeki malı kimselere faydası olmayan bir yere  bir bina yaptırır.
5-Veya bir hırsıza rızık olur veya ateşte yanıp kül olur.
6-Veya şifa bulamıyacak bir hastalığa yakalanır da o malı o yolda harcar.
7- Veya gömdüğü yeri unutarak, ya da kimseye söylemediği için belirsiz hale gelerek unutulmaya mahkum olur.

Bunun örneği: karı-kocanın birbirlerinden gizli açtıkları hesaplarının  vefatlarından sonra devlete kalması gibi. Ya da yatağa yorgana, paltoya ceketlerin içine gizlenen paralarını eskiciye verilerek kaybolması veya elden çıkarak kimseye faydasının olmaması gibi durumlar malesef yaşanmış acı gerceklerdir..

Ahir kelam  Yaşasın çömertlik… Ne diyelim…

Erdoğan AKDEMİR
erdoganakdemir@mynet.com

Kaynak : Nurdergi.com