Etiket arşivi: erkek

Kocana Yar Mısın?

Genç, kapalı bir hanım, dört beş yaşlarındaki kızının elinden tutmuş bana geldi, diyor ki;

İbni Teymiye’yi okumuş. Tarikata, şeyhe, rabıtaya karşı çıkıyor. Buna ne dersiniz?

Hanım, imam hatip lisesi mezunuymuş. Kitap okumayı ve dinî hizmette bulunmayı çok severmiş. Fakat…

Evet, fakat kocası da başka bir kadınla yaşamaya başlamış. Ne yapmalıymış?

Dedim ki: “Bak kızım, o kadın senden daha bilgili, daha çok ibadet eden, daha çok evine bağlı biri değil. Peki, hiç düşündün mü, kocan neden seni terk etti de, o kadınla yaşamaya başladı?

Genç hanım gözyaşlarını silerken, “Ben de bunu anlayamıyorum ya!” dedi.

Anlamayacak ne var? O kadın kocana daha iyi yâr oldu da ondan… Sen kendi hayatını yaşıyorsun. Kendini bekâr veya dul mu sanıyorsun? En önemlisi, sen evinle, çocuğunla evlendin; o kadın ise kocanla evlendi.

İbni Teymiye’yi, hacıyı, hocayı yine anlarsın. Evvela kocanı anlamaya çalış!..

Salon, misafir odası, günlük oda, yatak odası, mutfak… Bunların her biri bakıma muhtaç!

Peki ya kocan?

Odadan odaya geç, koltukların tozunu al, kapıyı bacayı sil, halıları süpür… Buzdolabına koş. Dünden kalanlar, akşama pişecekler derken enine boyuna bir keşif başlar.

Ya kocanı ne kadar keşfettin?

Mutfağa gidince orada kaybol. Bir de çocuğu ilave ederseniz, artık koca devrede yok!.. Hele hele kırk yaşını aşmışsa, o kadın yalnız evini ve çocuklarını bilir. Kocası umurunda değil.

Dikişten yemeğe kadar her şeyi anlayan hanımlar, evliliğin sırrını anlayamıyor…

Elinden iş gelmeyen hanımlarsa, kocasının gönlünü almasını bildiği için, kocası da onun noksanlarına göz yumuyor. Becerikli hanımlar da yakınıyor, “Elinden iş gelmeyenler şen şakrak, bizim talih suya düşmüş!.. Böyle hayat mı olur!

Elli yaşına gelmiş pek çok dindar kimsenin karısından ayrılmaya veya ikinci bir evlilik yapmaya kalkıştığına şahit oldum, “Benim kadın eviyle, çocuğuyla evli kardeşim, benimle evli değil. Ben de kendime eş bulayım” diyor adam. Çünkü erkek yemeği, yatacak yeri bulabilir fakat eş, yâr bulamaz; hele dindar ise…

Dünyanın çeşitli yörelerinde ak saçlı eşlerin kol kola yürüdüklerini gördüm. Bizde de adam bir âlemde, kadın başka âlemde… Evliliğin esasında yardımlaşma ve nezaket vardır.

Bende hangi yanlışı buluyorsun? Seninle daha iyi anlaşmak için ne yapabilirim?” soruları yuvayı kurtarabilir. Fakat gurur mani oluyor.

Son olarak şunu söyleyeyim ki; kocasını memnun eden kadın, onu kendine bağlar.

Hekimoğlu İsmail

Eşler Birbirini Anlamayınca Kavga Başlar

Erkekler sıkıntı anında yalnız kalmak isterler. Oysa kadınlar erkekleri anlamazlar. Sıkıntı anında kabuğuna çekilen bir erkek, eşi tarafından konuşma zeminini benim hazırlamam gerekiyor düşüncesi ile sıkıştırıldığında bunalır. Kadının içgüdüsel tavrı eşimin canını sıkan şeyin ne olduğunu sorup onun konuşmasını, benle paylaşmasını sağlayarak onu rahatlatmam gerekiyor tavrıdır. Oysa erkek sıkıntı anında rahat bırakılmak ister. Kadının bu isteği anlamaması ve ısrarlı sorulara devam etmesi, erkeğin sıkıntısını daha da arttırır. Konunun daha iyi anlaşılması için işte birkaç örnek…

Kadın der ki: Bu gün neler yaptın? (Kadın demek ister ki: Gel konuşalım. Senin neler yaptığın beni ilgilendiriyor. Umarım sen de benimle ilgileniyorsundur.)

Erkek der ki: Hiç! (Erkek demek ister ki: Yalnız kalmak için sana kısa yanıtlar veriyorum.)

Kadın der ki: Bu gün çok mu hasta baktın? (Kadın demek ister ki: Gerçekten ilgilendiğimi anlaman için sana soru sormaya devam edeceğim. Belki sen de benimle ilgilenmeye devam edersin.

Erkek der ki: Evet. (Erkek demek ister ki: Görmüyor musun? Yorgunum ve seni kırmamak için çok uğraşıyorum. Lütfen başka soru sorma.

Kadın der ki: Bir sorunun mu var? (Kadın demek ister ki: Belli ki bir şey canını sıkmış anlat da rahatla.)

Erkek der ki: Hayır. (Erkek demek ister ki: Tek sorunum sensin çok soru sorup beni bunaltıyorsun.)

Kadın der ki: Bir sorunun olduğu kesin, hadi nazlanma da anlat! (Kadın demek ister ki: Bak hala seninle konuşmak için çaba sarf ediyorum anlasana.)

Erkek der ki: Yok dedim ya! Der ve erkek oradan uzaklaşır.

……………

Ve kıyamet kopar.

Kadın der ki: Sen zaten beni sevmiyorsun? Uzun zamandır benle de ilgilenmiyorsun? Erkek ise kadının bu sonuca nasıl vardığını, nasıl olup da tartışmanın başladığını anlayamaz.

Aslında çok sık karşılaştığımız diyaloglardandır bu. Erkeklerin kadınlara nazaran daha basit özelliklere sahip olmaları ve kadınlar kadar kompleks düşünmemeleridir altta yatan. Bir kadının “hayır” demesi; her zaman hayır anlamına gelmez. Bu hayır değişik zamanlarda değişik duyguları ifade edebilir. Kimi zaman “asla”, kimi zaman “olabilir”, kimi zaman “belki” vs gibi anlamlara gelebilir. Oysa bir erkeğin “hayır” demesi sadece ve sadece “hayır” anlamı içerir. Bundan dolayıdır ki, kadınların kullandıkları kelimeleri anlamak için onların beden dillerini ve içinde bulundukları ruh hallerini de hesaba katmak gerekirken, bir erkek için ise sadece kullandığı lisanı bilmeniz yeterlidir.

Beden dili ve lisan’ı kullanmada kadınlar erkeklerden fersah fersah öndedirler. Bu yüzdendir ki: Bir erkek bir kadınla girdiği savaşta yenilmeye mahkûmdur. Dil, diye otomatik silah kadar hızlı çalışan, hançer gibi keskin olan ve saplandığı yerde derin yara açan bir silaha sahip olan biriyle savaşa girmek, kaybetmeyi baştan kabullenmektir.

Kadınların çoğu zaman erkeklere göre mantıksız görünmelerinin sebebi erkeklerin daha rasyonel düşünmesidir. Bu da kadın mantığının erkek mantığı gibi matematiksel bir mantık olmamasından kaynaklanır. Kadın mantığı dörtlü karışımdan oluşur. Bunlar: Duygu+Hayal+His+Akıldır.. Bu yüzden erkekler kadın mantığını anlamakta zorlanır. Çünkü erkek mantığı sadece “Akıl’a” dayanır.

Erkek aklı dağdaki patika gibidir, gelen geçen az olur. Kadın aklı on şeritli otobana benzer, hiç boş durmaz.” Bu dörtlü karışımın biri dursa bir diğeri çalışır. Kadın aynı anda hisseder, hayal kurar, düşünür, duygulanır ve karar verir. Dörtlüler hep açıktır.

Erkekler hata yaptıklarında özür dilemek ya da üzgün olduğunu söylemek yerine savunmaya geçmeyi ve tartışmayı tercih ederler. Bunun en önemli sebebi; erkekler hatalarını itiraf etmeyi ve özür dilemeyi bir güç kaybı gibi algılarlar. Oysa erkek hatasını kabul ettiğinde karısının gözünde yücelir. Kadın için bu sevgi itirafıdır.

Kadınlar konuşarak kızgınlıklarını dışarı atarken, erkekler konuşmayı pek sevmedikleri için kızgınlıklarını içlerine atıp biriktiriyorlar. Bence bunun en büyük sebebi: Biz erkeklere yıllarca duygularımızı göstermenin zayıflık olduğu telkin edildi. Erkekler ağlamaz, erkekler her zaman güçlü olur derken, kendimizi bir kalkanın içine almış olduk

Bir kadın duygusal bakımdan sıkıntıya düştüğü zaman erkek yanlışlıkla kadının kendini daha iyi hissetmesi için yalnız kalmaya ihtiyacının olacağını düşünebilir. Erkek kadını kendi haline bırakır ve ona bol bol zaman tanır çünkü kendisi bu tür bir desteğe ihtiyaç duymaktadır. Oysa kadına geçici de olsa ilgi göstermemesi erkeğin yapacağı en kötü şeydir.

Bu konuyu bir örnekle açıklamak gerekirse:

Kenan, Belma’ya;

Neyin var? Canını sıkan bir şey mi oldu?” diye sorar.

Belma;

Bir şeyim yok,” diye yanıt verir. İçinden de “Görmüyor musun ne haldeyim? Azıcık benimle ilgilensene. Bunları hep benim mi söylemem gerekiyor?” diye geçirir.

Kenan:

Pekâlâ,” der ve Belma’nın yanından uzaklaşır; içinden şöyle demektedir: “Galiba yalnız kalmak istiyor? Daha fazla üstüne gitmeyeyim.

Burada Kenan aslında sevdiği insana destek verdiğini düşünmektedir. Sevdiği insanla yaşadığı bu diyalogun aslında başarısız bir girişim olduğunun farkında değildir. Aslına bakarsanız erkeklerin çoğu da Kenan gibi düşünmektedir. Oysa Belma’nın;

Bir şeyim yok,” sözünden, erkeğin ona daha fazla soru sormasını ve onu konuşturmasını beklediğini her kadın anlar. Bir kadının “bir şey yok,” demesi aslında ortada ciddi bir şeylerin olduğunu, kadının içini dökecek birilerini aradığını gösteren önemli bir ipucudur.

Burada göz ardı edilmemesi gereken en önemli nokta: Bir erkeğin bir kadını dinlememesinin en önemli nedeni, kadınların dinlenilmeye olan ihtiyaçlarını tam olarak bilmemelerinden kaynaklanmaktadır.

Günümüz kadınlarının tatminsiz olmalarının bir numaralı nedeni ilişkilerdeki iletişim eksikliğidir.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Evliliğinizin Kaçıncı Kilometresindesiniz Kitabından Alıntıdır…

Kadınlar ve erkekler birbirleri​nin dostlarıdı​r

8 Mart Dünya Kadınlar Günü“nün yaklaşması sebebi ile günlerdir medyada kadın hakları konuşuluyor. Bize daha fazla haklar verilecekmiş. Ben hak falan istemiyorum, onların olsun. Bana gerekli hakları Rabbim vermiş, daha fazlasında gözüm yok.

Yıllardır kadınlara, kadın hakları verip, kadın olmayı unutturdular. Kadınlığın bütün edasını, sedasını, nezaketini kaybettirdiler. “Eşit olacaksınız, güçlü olacaksınız” diye kadınları erkeklerle acımasız bir yarışa sürüklediler. Biz zaten güçlüyüz. Bize gerekli gücü Rabbim vermiş.

Kadının gücü; insanlığı doğurup yetiştirmesindedir. Ve bu yüce görev için  bütün meziyetlere sahip olarak yaratılmıştır. İnsanları yetiştirmekten daha büyük bir güç olabilir mi? Fakat annelik ve ev hanımlığı aşağılanarak, kadınların bu kutsî vazifesine burun bükülüyor ve kadına zoraki güçler atfedilerek, kadın erkekleştirilmeye çalışılıyor.

Kadının gücü; iletişim yeteneğindedir. Kadınlar doğuştan halkla ilişkiler uzmanı olarak yaratılmışlardır.

Kadın iletişim yeteneği sayesinde hem aileyi hem toplumu çok güzel yönlendirebilir.

Kadının gücü; şefkat ve teslimiyetindedir. “Kadın güçlenmeli…” sözlerinin altında bir kışkırtıcılık var: “Siz kadınlar aciz, zavallı varlıklarsınız, güçlenmelisiniz.” mesajı da gayet net okunuyor. Sizi güçsüz bırakan kim? Tabii ki erkekler…

Şişirilmiş güçler elde etmek için erkeklerle yarışa girmek istemiyorum, ben. Onlar benim rakibim değil ki dostum. Rabbim: “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velîleri (dostları ve yardımcıları) dır.” buyuruyor. (Tevbe sûresi 71.âyet-i kerîme)

Biz mümin kadınlar ve erkekler; birbirimizin yardımcısı, tamamlayıcısı, dostu, yeryüzünde birbirine hakkı ve sabrı tavsiye eden Allah’ın halifeleriyiz. Allah’ın adı ile birbirimize helal olur, eş olur, sevgili oluruz. Onun dışında bütün mümin erkeklerle kardeş olur, dost oluruz.

Fakat bizi birbirimize düşman etmeye çalışıyorlar. Bu tuzaklara düşmeyelim. Bazılarına göre; erkekler kötü olmuşlar, erkekler zalim olmuşlar, erkekler cani olmuşlar. Elbette cani, zalim, kötü erkekler var; zalim, cani, kötü kadınlar olduğu gibi.

Sepetten her zaman çürük yumurtalar çıkar. Fakat bir kaç çürük yumurta çıktı diye, bütün yumurtalara çürük demek, kötü niyetli olmaktan başka bir şey değildir. Az olana bakıp çoğunluğu cezalandırmak en büyük adaletsizliktir.

Ayrıca kadına şiddet söylendiği gibi çok artmış değil. Yıllara göre karşılaştırma yapıldığında erkeklerinkiyle paralel bir seyir izlediği ortaya çıkıyor. Genel suç oranındaki sapmaya bağlı olarak ortaya çıkan olağan bir durum var.

Fakat bazılarına şiddet rakamları az geliyor olmalı ki sayıları abartıyorlar, bizi sahte rakamlarla kandırıyorlar.

Herkesin dilinde “her gün beş kadın öldürülüyor” sözü var. “Kadın cinayeti 3, 5, 7…oldu” diye söylenen medyadaki rakamlar, erkekleri sindirmek için yapılan psikolojik harekatın ta kendisidir. Bu konuda günlük istatistik tutan bir kurum yok.

Nitekim aynı gün içinde ölenler kadın da olabilir erkek de. Bir gün 5 olan rakam diğer gün 1 olabilir. Erkek oranı fazla olsa erkek cinayetini 5 ya da 10 diye sunmayacakları gibi kadın cinayetlerini rakamla sunmak kadar saçma bir bakış olamaz. Suçun cinsiyeti olmaz. Elde iki ihtimal var; ya kadın ya erkek.

Feminist kadın dernekleri sürekli olarak kadın cinayetlerini gündemde tutmaya çalışıyorlar. Feminist örgütler, kadın cinayetlerinin “cinsiyete dayalı” olarak gerçekleştiğini iddia ediyorlar.

Yani kadınlar, erkeğin uyuşturucu ve alkol alması ya da geçimsizlik ve psikolojik sorunlar gibi nedenlerle değil, cinsiyetinden dolayı “yalnızca kadın olduğu için” öldürülüyorlar. Böyle de sapkın bir bakış açıları mevcut.

Kimse “vayy sen kadınsın, seni öldüreceğim” demiyor bu ülkede, yok böyle bir şey.

Kadın sığınma evlerinde kalan kadınların evden ayrılma sebepleri; alkol, uyuşturucu, ekonomik ya da psikolojik sorunlar yüzünden gelişen şiddette maruz kalmak.

Türkiye’de ki kadın nüfusu 35 milyondan fazla. Kadın derneklerinin iddialarına göre kadınlara “kadın olduğu için” şiddet uygulanıyor ya da öldürülüyor olsa, her gün onlarca kadının kıtır kıtır kesiliyor olması lâzım. Oysa bizim erkeklerimiz de kadın düşmanlığı yoktur; kadına her zaman kıymet vermişlerdir. Şiddetin artmış gibi görünmesinin nedeni şiddetin artması değil, medyanın abartması ve medyadaki kadın yazarların artması ile birlikte kadın köşecilerin belli maksatlarla konuyu sürekli gündemde tutmalarındandır.

Şiddet bir sonuçtur, sebepleri ortadan kaldırılmadan, ceza vererek sonucu ortadan kaldıramazsınız. Şiddetin sebepleri nelerdir? Alkol, uyuşturucu, eğitimsizlik, psikolojik sorunlar, cinsel sorunlar, evlilik dışı ilişkiler, ekonomik nedenler, maneviyat eksikliği…

Kadınlar şiddet görüyor.” diye feryat edenler eğer sözlerinde samimi iseler; aynı hassasiyeti, suça sebep olan nedenlerin ortadan kaldırılmasında da göstermeleri gerekmez mi? Ki samimi oldukları anlaşılsın.

Feminist kadın derneklerin içinden bir tanesinin; alkol kullanımının azaltılması, kontrol altına alınması ya da maneviyat eksikliğinin giderilmesi gibi konularda en ufak bir talebi olduğunu görmedik. Onların tek istediği; erkekler evlerinden uzaklaştırılsın, kollarına kelepçe takılsın, hapse düşsünler, barışmak için eşlerine ve çocuklarına yaklaşamasınlar, ağır maddi cezalar ödesinler, feminist psikologların karşısında kendilerini dünyanın en aşağılık varlığı gibi hissetsinler…Daha da kinlenip dönüp eşlerini öldürsünler umurlarında bile değil. Yeter ki aileler dağılsın.

Kadın dernekleri; mecliste onay bekleyen “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı şiddetin Önlenmesi” kanunun ismindeki “Aile “kelimesine çok itiraz ettiler. “Devlet yine aileyi korudu, kadını değil” diye pankart açtılar. Maksatları kadını ailenin içinden çekip alıp, özgürleştirmek. Daha doğrusu serseri mayın gibi kadınları etrafa dağıtmak.

Bunu yapmak için de hükümetten yardım bekliyorlar. Mecliste onay bekleyen kanun tasarısı, zaten erkekler lehine yeterince ağır cezalar getiriyorken, onlar daha fazlasını istiyorlar. Son dakika yeni kazanımlar elde etmedilerse taslağın son halinden mutlu görünmüyorlardı. Milletvekillerimizin, kanunları aileyi korumak üzerine çıkarmalarını ve cezaları artırmalarını değil, sorunları ortadan kaldırmalarını bekliyoruz.

Avrupa şiddeti önlemek için çıkardığı kanunlarla şiddeti önleyemediği gibi her geçen gün artışı karşısında ne yapacağını bilmiyor. Onlara şifa olmamış bir kanunu alıp hangi umutla yürürlüğe koyabileceksiniz?

Müslüman bir millet olarak kendi çözümlerimizi üretebiliriz. Mesela neler yapılabilir?

1-Alkol yasaklanmalı. Cinayetlerde alkollü olmak, en çok görülen sebeplerden biri. Ülkedeki toplam şiddet oranı da düşer.

2-Uyuşturucu ile mücadele artırılmalı.

3-Medyada aile bağlarını kuvvetlendirecek programlar olmalı.

3-Maneviyatı artıracak çalışmalar yapılmalı. Allah’tan korkan hiç kimseye zulmedemez.

4-Elimizde “Diyanet İşleri Başkanlığı” gibi çok büyük ve zengin bir teşkilatımız var. Diyanetin “aile irşat büroları” var. Ayrıca her mahallede camilerimiz ve din görevlilerimiz var. Din görevlilerimiz aile ve şiddeti önleme konusunda eğitim alsınlar ve yetki sahibi olsunlar. Şiddet görenler polisten önce din görevlilerine başvursunlar. Hocalarımız şiddet gösteren kişiye manevi eğitim versinler, onları ibadete alıştırsınlar. İslam ahlakını öğretsinler. Maddi sıkıntıları varsa cami cemaati olarak yardım toplasınlar, evine yiyecek erzak alsınlar, hanımı çocuğu perişan olmasın.

5-Sonra belediyelerimiz var. Onlar zaten hanımlara pek çok eğitimler veriyorlar. Hanımlara yeterince takı, incik, boncuk öğrettiler. Artık biraz da aile üzerine dursunlar. Şiddet olmadan önce aileleri eğitsinler. Her aile, en az bir kaç ders evlilik ve iletişim derslerine mecburi katılsın.

6-Cinsel eğitimler verilsin. Hem evlenecek olanlara hem de evli çiftlere. En çok cinsel sorun görülen ülkelerden biriyiz. Evliliklerin yıkılmasında da en büyük etken cinsel problemler. Rum suresi 21. âyette Rabbimiz: “Birbirinizde sükun bulasınız, rahatlayasınız diye sizi çiftler halinde yarattık ve aranıza sevgi ve merhamet koyduk.” buyuruyor.

Birbirinde rahatlayamayan, çiftlerde öfke ve kırgınlık en üst seviyede oluyor. Cinsel hayatı iyi olan çiftler birbirlerinin hatalarını daha kolay affedebiliyorlar. Cinsellik bilgisi, kedilerden daha fazla olmayan, karı-kocanın evliliğinden ne hayır gelir? Hır gür birbirlerini tırmalayıp dururlar. Bu konuda mutlaka eğitimler verilmeli.

7- Aileye değer veren, manevi hayatı önemseyen yüzlerce sivil toplum kuruluşlarımız var. Onlara bağlı vakıf ve derneklerde aile konusundaki eğitimler artırılmalı. Kadın sığınma evleri açılmalı. Aile düşmanı derneklere karşı birlik olunmalı, cemaat farkına bakılmaksızın ortak çalışılmalar yapılmalı, projeler üretilmeli.

8-Ekonomik sorunlar yüzünden aileler dağılmasın, birbirlerini kırmasınlar, diye mutlaka işsizlik maaşı olmalı.

9-Alkol, uyuşturucu ve ruh hastalığı olan, karısına fiziksel şiddet uygulayan erkeklerin evliliği bitirilmeli ve devlet kadına ve çocuklarına bakmalı.

10-Eğitimler tek taraflı verilmemeli. Erkeğin kadına bağırması psikolojik şiddetse kadının kocasına bağırması da psikolojik şiddettir. Kadın da erkek de eğitim almalı, ayrımcılık yapılmamalı.

11-Kadınları kışkırtanlara fırsat verilmemeli.

12-Boşanmaya karar verenlere yardımcı olacak ücretsiz boşanma danışmanları olmalı. Avukatlara gitmeden onlara gidilmeli. Evlilik kurtarılacak gibi görünüyorsa çiftler yardımcı olacak kurumlara yönlendirilmeli; umutsuz vakaysa boşanmayı kazasız belasız, küfürsüz, şiddetsiz, iki tarafta rahatça atlatabilmeleri için yardımcı olunmalı.

Son olarak bu ülkede hep kadın olmanın zorlukları anlatıldı, hep kadınlar konuştu. Erkekleri hiç dinlemedik, erkek olmanın çok büyük bir avantaj olduğunu zannettik. Oysa erkek olmak da o kadar kolay değilmiş.

Erkek olmanın zorluklarını http://www.cocukaile.net/turkiyede-erkek-olmak  okuyabilirsiniz.

Eminim ki kendi çözümlerimizi uygularsak şiddetle baş etmekte zorlanan Avrupaya da örnek oluruz. Bize de bu yakışır.

Sema Maraşlı – Haber 7

Kadın – Erkek Arası İletişim

Erkek ve kadınlar arasında iletişim açısından adı konmamış bazı kurallar vardır. Bir kadın biriyle konuşmak isterse, genellikle sıranın kendisine gelmesini bekler. Bu onun kibar olma yöntemidir. Ya bir süre konuşmaları dinler, sonra kendi konuşmaya başlar ya da konuştuğu kişinin ona soru sormasını bekler.

Bu adı konmamış kurala erkeklerin çoğu yabancıdır. Eğer bir kadın önce eşinin konuşmasını beklerse, belki de konuşmaya hiç fırsat bulamayacaktır çünkü erkeklerin genelinin konuşmayı sürdürecek kadar sözü yoktur.

Erkekler açısından adı konmamış bir kurala göre; Bir erkeğin söyleyecek sözü varsa onu söyler. Erkeklerin geneli konuşmak için kendilerine soru sorulmasını beklemezler. Canı konuşmak isterse konuşurlar. Ayrıca erkek kadına soru sorduğunda, kadının ona soru sormasını beklemez.

Bir kadın erkeğe sorular sorduğunda erkek ona yanıt veriyorsa, kadının sorularını yanıtlayarak onu memnun ettiğini düşünür.

Bir erkek kadının günü hakkında onun sorular sormasını istediğini öğrense bile, bunu önemsemeyebilir. Kadın erkeğe sorular sorarken, erkek ne söyleyeceğini düşünmeye kendini öylesine kaptırır ki, kadına gününün nasıl geçtiğini sormayı hatırlaması zor olur.

Eğer bir erkek sorulara kısa yanıtlar verirse, kadın sıranın erkeğe gelmesini beklemek zorunda değildir. Kadının günü hakkında konuşmaya başlamasına erkek aldırmaz. Kadını önce erkeği dinlemeden kendi gününden söz etmeye başlaması kabalık olmaz.

Bir kadın için başka bir kadının üzüldüğünde kendini daha iyi hissetmesi için konuşmak istemesi doğaldır. Konuşmanın stresi azaltmasını da doğal karşılar. Erkekler için bu saydıklarımızın hiç biri doğal değildir.

Kadınların konuşma şifrelerini çözemeyen erkeklerin en çok düştükleri üç hata şunlardır.

1- Çözüm Önerme: Bir kadın sadece eşinin onu dinlemesini ve anlayış göstermesini bekler, ama erkek genellikle bunu yapamaz ve hemen çözüm önerileri sıralamaya başlar.

2- Sorunları Küçümsemeye Çalışır: Erkek bunun kadını rahatlatacağını düşünür. Erkeğin bilmediği bir şey varsa, o da kadını duygularını doğru olarak tanımlamaktan çok, onları keşfetmenin daha fazla ilgilendirdiğidir. Bunu bilmediği için şöyle sözler söyler:

“Önemli bir şey değil.”

“Ne olmuş yani?”

“Unut gitsin. Ben hallederim.”

3- Kadının Duygularını Geçersiz Sayar: Erkek yanılgıya düşerek kadının düşüncelerini analiz edip düzelttiğini sanır ama sonunda kadının duygularını geçersiz kılar. Kadının konuşurken durumunu düzeltmeye çalıştığını anlayamadığından, şöyle söyler:

“Bu kadar üzülmemelisin.”

“Endişelenme.”

“Bana kalırsa fazla büyütüyorsun.”

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Evliliğinizin Kaçıncı Kilometresindesiniz Kitabından Alıntıdır…

Kadınlar için güzel kalmanın sırrı

Her gün gazetelerde, televizyonlarda kadınlara çeşit çeşit güzellik reçeteleri sunuluyor. Kimi bitkisel karışımlar tavsiye ediyor;  kimi gelişen tıpla birlikte ortaya çıkan estetik ameliyatlar ve botoks gibi güzellik operasyonları tavsiye ediyor.

Ben de bugün kadın okurlarıma, bunların hepsinden daha etkili olacak, güzelleşmenin ve güzel kalmanın sırrını söyleyeceğim, reçetesini vereceğim.

Güzelliğin ana reçetesini KAVGADAN KAÇINMAKTIR. Çünkü:

Kavga, kadını çirkinleştirir: Asık yüzlü bir kadın, güzel görünebilir mi?

Kavga, kadını erken yaşlandırır: Her üzüntü, yüze bir minik bir çizik olarak yerleşiyor; çok kavga ettiğinizde yüzünüz çabuk kırışır.

Kavga, kadını yorar: Kavga sırasında yüksek bir enerji gelir; fakat kavga sonrası kadın birden tükenir, yaşam enerjisi azalır.

Kavga, kadını hasta eder: Gerginlik baş ağrısı yapıyor; bel ya da boyun fıtığının en büyük sebebi de stres.

Kavga, kadının saçlarını döker: Erkekle mücadele, kadında, erkeklik hormonuna artırıyor, bu da kadında saç dökülmesine sebep oluyor.

Kavga, kadını aptallaştırır: Kadın konuşurken sonuçlarını doğru hesap edemez; en çok kendi üzülür, en çok kendi zarar görür.

Kavga, kadını yalnızlaştırır: Kavga, kadını sevdiğinin gözünden düşürür; kadın bazen kocasıyla aynı evde, aynı yatakta yalnızdır; bazen kocaman bir evde tamamen yalnız kalır.

Akıllı bir kadın, önce kendi için, beden ve ruh sağlığı ile mutluluğunu düşünerek kavgadan kaçınır.

“Kavga kafamda hiç bitmiyor.” demişti bir hanım, eşiyle tartıştıktan sonra ki ruh halini anlatmak için. Kendi halini anlatırken aynı zamanda, kadınların kavga sonrası halini de pek güzel özetlemişti farkında olmadan.

Kadın erkek farklılıkları hayatın her alanında kendini gösterir. Farklılığın ortaya çıkmasında en önemli etken, beynimizi kullanma tarzımızdır. Kadınlar daha çok beynin duygusal merkezi olan sağ tarafı kullanırken, erkekler mantık tarafı olan sol tarafı kullanırlar.

Bu farklılık; kavga öncesinde de sonrasında da çok fazla kendini belli eder. Tartışma esnasında kadın detayları konuşur, erkek sonuca bakar. Çok ciddi bir tartışma değilse iki tarafta sustuğunda erkek için olay bitmiştir. Fakat kadınlar basit bir tartışmayı bile kolay kolay kafasında bitiremez. Konuşulan konular, kadının kafasında döner de döner. Kafada kelimeler doğurur da doğurur. Geçmişte yaşadıkları tatsızlıklar gelir aklına, aynı şeyler için bir kez daha üzülür. Gelecek kaygıları bastırır, evliliği ile ilgili ümidi tükenir.

Kavga; erkek için acı bir yemekse, kadın için zehirdir.

O halde kadın, hem kavga çıkarmaktan kaçınmalı hem de çıkacak olan kavgaya engel olmak için elinden gelen gayreti göstermeli. Kadına yaratılıştan bu yetenek de verilmiş.

Fakat günümüzde kadınlar kavga etmekten kaçınmadıkları gibi, kavga çıkarmaya da gayet meyilli davranıyorlar.

Kadınlar eşitlik davası ile kışkırtılarak, “Eziliyorsun, kavga ede ede hakkını alacaksın.” diye yönlendiriliyorlar. Öyle ki kavga, günümüz kadının, yaşam dili, olmuş nerdeyse.

Kadın sevilmek istiyor; kavga ediyor.

Kadın ilgi istiyor; kavga ediyor.

Kadın anlayış istiyor; kavga ediyor.

Bir kaç gün önce Haber 7 de bu sayfalarda çıkan bir haber vardı: Evliliği dır dır bitiriyor

“Ne aldatma, ne şiddetli geçimsizlik ne de aşkın bitmesi. ABD’de yapılan araştırma boşanmaların büyük çoğunluğunun ‘dırdır’dan kaynaklandığını ortaya koydu.

New yorkta bir merkezde Davranış Bilimleri ve Psikoloji Bölümü Başkan Yardımcısı olan Scott Wetzler, bu açıklamayla birlikte “kadınlar neden ‘dır dır’ eder? sorusuna da şu yanıtı veriyor: “Karşısındaki kişilerden istedikleri şeyi alamayacağını düşünen kadınlar, bu kez düzenli bir şekilde ısrar ederek bunu gerçekleştireceklerine inanıyorlar. Aslında bu bir kısır döngü. Çünkü ‘dır dır’ her şeyi başa döndürüyor.

Batı, baktı aile kurumu çöküyor, kadınlara verilen gazları çekmeye başladı. Kadınları erkeklerle eşit yapmaya uğraşırken, ne kadar kavgacı yaptıklarını daha yeni fark ettiler, geçmiş ola. Şimdi batı; başarılı, kariyer sahibi, yalnız ve mutsuz kadınları aile yuvasına sahip çıkmaya çağırıyor. “Susun” diyor kadınlara “biraz susun” “gitmez bu evlilik hayatı erkeklerle böyle kavga ederek” diyor.

Fakat kadınların çoğu, kavganın bunca zararına rağmen “susun” diyeni sevmiyorlar. Nerde kavgayı kışkırtan varsa, onu dost zannediyorlar. Ağaçtan düşmüş yaralı bir kuş gibiler, dostu düşmanı ayırt edemiyorlar, yardım etmek isteyeni gagalıyorlar.

Hayat kullanım kılavuzumuz, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerîm de bize “Evin reisi erkektir; iyi kadınlar eşlerine gönülden saygı gösterenlerdir.” (Nisa 34. âyet ) buyururken mutluluğun reçetesini de vermiş zaten Yaradan. Batı hidayete erecek galiba yavaş yavaş, Kur’an-ı Kerîm’e geliyor; daha doğrusu ilim batıya Kur’an-ı gösteriyor. İnşaallah bu batı sevdamızla onlar İslam’a gelirken biz gitmeyiz.

Batı, bu vesile ile şunu da kabul etmiş oluyor: Aşkın en büyük düşmanı evlilik değilmiş; aşkın en büyük düşmanı, kavga gürültüymüş.

Yazının başına dönersek, kadının güzellik ve mutluluk reçetesi “Kavgadan Kaçınmaktır.

Bunun için “Kavgadan kaçınma diyeti” yapmak gerekiyor:

Diyetimizin ana şartları “asık yüz yok, eleştiri yok, suçlama yok, savunma yok, şikayet yok” Bunlardan uzak durun.

Tatlı dil, güler yüz, takdir ve teşekkür serbest.” Bolca kullanabilirsiniz.

Erkek tarafından çıkarılacak kavgaları önlemek için de “kibarca susma hapı” kullanın. Hapın kısa vadede biraz yan etkisi vardır; nefse ağır gelebilir, gurur, kibir ayaklanabilir; fakat bu tepkileri bastırırsanız, hapın faydasını çok göreceksiniz. Bu hap, sizi uzun vadede zarardan koruyacaktır. “Kibarca susma hapı” nın başka hiçbir yan etkisi yoktur, tamamen doğaldır ve çoğunlukla işe yarar.

Biliyorum yine “kavga sever kadınlar” itiraz edecekler: “Erkeklerin hiç mi suçu yok? Kavgayı hep kadınlar mı çıkarıyor? Saygı duyacak erkek yok, kötü kocayla da mı kavga etmeyeceğiz?…” diyecekler. Bu soruların cevabını ben vermeyeyim, siz kendiniz bulun. Şu yukarıda verdiğim diyeti bir uygulayın, hanımlar. Merak etmeyin ölmezsiniz. Garanti veriyorum, zarar görmeyeceksiniz.

Fakat belki “çok sevilen, çok güzel bir kadın olacaksınız.” Denemeye değmez mi?

Sema Maraşlı – Haber 7