Etiket arşivi: fikir

Bakış açısı

İnsanın maddi ve manevi hayatının merkezi kalptir. Maddi yani fiziki hayatın devamı kalbin çalışmasıyla mümkündür. İnsan bu sebeple kalp sıhhatine çok dikkat eder. Kalbe çeşitli sebeplerle aşırı yüklenme vs. olduğunda kalp krizi meydana gelir. İnsan hayatına bile mal olabiliyor, eskilerin tabiriyle sekt-i kalp.

Manevi hayatta ise kalp ve akıl mahall-i imandır.[1] Yani imanın merkezidir. Dikkat çeken bu iki latife insanın hem maddi hem de manevi hayatının merkezidir. Mülk ve melekut, zarf ile mazruf gibi yani.

Manevi yani enfüsi manada kalb, takva ile seyyiattan temizlenir temizlenmez hemen onun ardında iman ile tezyin edilmiş ve süslendirilmiştir.”[2]

Manevi hayatın ahirete aktığı her anda merkez olan kalbin durumu çok önemlidir. Çünkü kalp bir süzgeç gibidir. İstisnasız her şey ondan beslenir. Eğer kalp, iman ve niyet açısından sağlamsa yapılan işler ve dünyaya bakış açısı da müstakim olacaktır. Ama iman ve niyet açısından sağlam olmazsa o kalbin altına imza attığı işler de pek itimad edilmez bir durumda olacağını herkes bilir.

İnsan, iman ve takva ile kendini mücehhez edip donatırsa iman nuru ona cezb ve celp olacaktır zaten. Çünkü imanlı bir kalp eğer doğru bir eğitim ve istikamet alırsa fikri ve fiilleri de güzel olacaktır. İman zaten “her şeyi güzel, ünsiyetli gösteren şeffaf, berrak, nuranî bir gözlüktür.”[3] O halde her şeyi güzel görebilmek için insan bu bakış açısına sahip olmaya çalışmalıdır. Aksi taktirde her şeyi ya zıddıyla veya eksik görür.

Gerçekten bu çok önemli bir durum. Altı çizilmesi ve kalın harflerle yazılması lazım. İman bu hayatta insana bakış açısı kazandırıyor; ama doğru bakış açısı.

İnsan eğer doğru bir bakış açısı kazanamazsa ya aklı ön plana alır aklına yatmayan ne olursa olsun reddeder ya da bağnaz birisi olarak karşımıza çıkar. Bunun nice misallerini biraz dikkatle bakarsak içimizde görebiliyoruz.

İnsanın anlayışı, bakış açısı her şeyde hükümfermadır. Tabiki neticelerde buna göre çıkacaktır. Derler ya ne kersen onu biçersin diye.

Tabiki kimse ayranım ekşidir demez. Herkes elindeki şeyi kusursuz olarak görmek ve göstermek ister. Çünkü satıcı nazarı bunu gerektirir. Müşteri nazarı da daha düşüğe alabilmek için her şeyde kusur arar.

İnsan hayatında rabbani ve beşeri olarak bakış açısı kazandırmak için muhtelif yollar var. Rabbani yol Hz. Âdem (as) ile başlamış ve 124/224 bin peygamberle devam etmiş ve kıyamete kadar da bu yolun yolcuları devam edecektir.

Rahmani yolda kazanılan doğru bir bakış elbette ki insanın dünyevi uhrevi hayatında saadete vesile olacaktır. Tabidir ki ebedi hayatı kazandıracak olan bir yolda sıkıntılar olacaktır. Ama bu sıkıntı ebedi bir hayatın kazanılması içindir yoksa yolun kendinden değildir. Yani kıymetli bir netice içindir. Azalan bir ömürde değeri ve kıymeti artan bir semereye çalışıldığı için.

Beşeri/felsefi yolda da aklı ilk olarak ön plana alıp ortaya çıkan iblis/şeytan olmuştur. Menfi felsefenin de nice yolcuları oldu ve olacakta..

Rahmani ve şeytani olarak tabir edebileceğimiz bu satranç tahtasında doğru hamlelerle istenen hedefe gidebiliriz. Yanlış hamlelerle doğru hedefe gidilmeyeceği de herkesin malumu ve daha acısı hayat tecrübesidir.

İnsan hayatında yolun başında olan bugünün gençleri ve yarının toplumunda söz sahibi olacak olan gençleri şimdiden manen imha ve itlaf etmek için şeytan ve şakirdleri kollarını sıvamış çeşitli fikir akımlarını ki-izm’ler olarak karşımıza çıkıyor-  onların önüne şuurluca döküyor. Ya ona ya buna ya şuna birisine takılıp oltaya gelmesini istiyor. Neticesinde insana yanlış bir bakış ve durum kazandırıp maddi ve manevi hayatının perişan olmasına çalışıyorlar. Ama bu zehiri, bombayı en güzel şekilde süsleyip sunuyorlar.

Şeytani olan bu yolda her şey bir aldatma ve geçici zevkler ve lezzetler sunularak aldatmalar yapılmaktadır. Tabi balık zokayı yutunca artık acılar kendini gösterir ve iş işten geçmiştir. Badi harabil Basra..

Hülasa olarak belirtmek gerekirse, imanlı bir nazar daima nur ve nurani bakışaçısına, şeytani/felsefi bakış ise menfaat ve haz merkezli olup sadece bu hayatın kaliteli ve konforlu olmasına çalışıp ahireti zayi eder.

Rahmani yolda ilerleyen ve ilerlemek isteyen herkes doğru bir bakış açısı kazanmaya gayret etmek mecburiyetindedir. Yolda farkında olmadan çeşitli virajlara girip yanlış bir yere çıkabilir. Geri dönüşü çok zamana mal olur ve belki de dönemez.

Rabbim hakkı hak bilip hakka taraf olmayı, batılı batıl bilip ona uzak kalma şuuru, bakış açısını ahirzaman ümmetine ihsan etmesi temennisiyle

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Bkz Sözler (732), Lem’alar (77)

[2] İşarat-ül İ’caz ( 40 )

[3] Şualar ( 753 )

Fikren muktedir olmak-2

Fikren muktedir olmak-2 

İnsan, mevzuu yazılarımızın temelini teşkil ettiği bedihidir. Çünkü on sekiz bin alem hülasa olarak bizlerde dercedilmiştir ve marifetullah basamakları insanın kendini tanımasıyla adımlanmaktadır. Bu sebeple yazılarımız aynı noktaya doğru gitmektedir. Bu sebeple biz de kendimizce bu antika sanat eserine dair sarf-ı kelam ve kalem etmeye çalışıyoruz. 

Okuduklarımız, gördüklerimiz ve yorumlayıp hayatımıza kattığımız şeylerle aklımıza açılan kapıdan geçen manaları gösteriyoruz.  

“Bedahet derecesinde bir alâmet-i Kıyamet görülse, herkes tasdike muztar olsa; o vakit kömür gibi bir istidad, elmas gibi bir istidad ile beraber kalır. Sırr-ı teklif ve netice-i imtihan zayi’ olur.” (Sözler, 341) 

Sadece insan kendi istidatlarını kabiliyete inkılab ettirmekle mükellef değildir. Çünkü insan içtimai hayatın içinde yorulan ve yoğrulan sosyal bir mahlûktur. İnsanın kaderi olduğu gibi birbirine bağlı kaderler de var şu hayatta. Bu sebeple kendi köşesine çekilip şahsi kemâlat peşinde koşmak düşüncesi çok ama çok yanlış bir düşünce ve harekettir. 

Birçok şey paylaşmakla artar. Bunları herkes kendisine göre yorumlar. Bizler de Asr Suresini esas alıyoruz, salahiyet, hakkı ve sabrı tavsiye etmeyi. 

Fikren muktedir olabilmenin yolu, bu yolda yürürken fikren muktedir olmayı hedeflemiş insanlarla beraber yürümek ve bunu gaye edinmiş hür fikirli, taassuba karşı ve müstebid olmayan kimselerin sayısını çoğaltmaktır. 

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Fikren Muktedir Olmak – 1

Fikren Muktedir Olmak – 1

İnsan, fıtratında var olan istidadları üzerinde durup onları geliştirmeye çalıştıkça o istidadlar inkişaf ederek kabiliyete inkılab eder. Bir sahada kendisini geliştirmek isteyen herkes çalışmalar ve çabalar içerisine girer ve sürekli kendini geliştirmeye çalışır. Güzel konuşmak isteyen birisi diksiyon eğitimi alır, iyi bir ressamın yolu ise küçük bir kağıda karaladığı bir kaç çizikten başlar yolculuğu.

Unutulmamalıdır ki, bin yıllık bir çınar ağacının aslı küçük bir tohumdur. Destanlara geçecek hikayelerde meyil, iştiyak ve incizaplar neticesinde insanın küçük bir hareketiyle başlar. Şayet çeşitli haklı haksız gerekçelerle insan bu küçücük teşebbüsünden vazgeçerse potansiyel olarak elde edebileceği muazzam neticeleri heder etmiş olacaktır yapabileceği küçük bir işi yapmamakla.

İnsan, kendini keşfe çıkmasıyla belki uzun bir serüvenin anahtarını çevirmiş olacaktır. Artık çevrilen anahtar müsbet veya menfi olarak neleri netice vereceği gaybidir, meçhuldür.

İnsanın kendini keşif yolculuğu öncelikle olarak çevresindeki insanların farkındalığı olan şuurlu kimseler olmasından geçmektedir. Şuurlu kimselerle çevrili insanlar da daha çabuk bir süreçte şuurlanması farkındalığının artması çok normaldir.

Aslında şuurlu olarak yapılan işlerden alınan verim veya haz daha fazladır. Mesela çok okumak iyidir; ama şuursuz olarak okunmuşsa verimsizdir, kalitesizdir. Şuurlu olarak az bile okunmuş olsa o okumadan randıman daha fazla elde edilir.

Bu sebeple, her ne yaparsak yapalım şuurlu olarak yapalım. Yaptığımız işlerde ki farkındalığı arttıralım. Çevremizde ya kaliteli insanlar olsun veya çevremizde kaliteli insan biz olalım.

Kalite elbette bedel ister ve ucuz değildir. Bizler de şuurlanma gayreti içersinde olarak farkındalığımızı artırarak bu çabalarımızla kimi zaman vakit, kimi zaman emek, kimi zaman da nakit olarak kaliteyi, şuuru elde edebiliriz.

Hayatın her sahasında kaliteyi hedef tutarak ona yürümek ve bu uzun yürüyüşte çevreden, arkadan gelecek lafı güzaflara itibar etmeden hedefe devam etmek gerekecektir. Çünkü hedeften saptırır insanı bunlarla meşgul olmak zaman israfıdır lafı güzafa cevap vermek.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Şükür Makamı

Hayatı kucaklayabildiğin kadar yaşayabilir, anlamlandırabilirsin!.. Peki ama bunun sırrına erecek reçete nerede gizli sence?

İnsan olarak her birimiz farklı farklı dünyaları barındırır, farklı rüyalara demir atarız yüreklerimizin sahillerinde. Bazen de hep ‘keşkelerin’ ardı sıra gelen pişmanlıkların derin dehlizlerinin çukurlarına salıveririz ruhumuzun ahengine inat, çocuk sevinçlerimizi… Yüreklerimizin bizi ulaştıracağı, yakınları uzak edecek ‘iman’ ve irade varken, ruhlarımızı, nedenler ve niçinlerle ve hep uzakları istemeklerle, ‘anı’ ‘anı yakalamayı’ hep unutur, şükrün derin hafifliği varken yanıbaşımızda, heybemizin en nadide hazinesi iken imanımızın ganimetlerinden olan şükrümüz, biz onu tulî emellere boğar ve kaybederiz.

Yitik hazinesinin bile farkında olmadan, neyi istediğini ve aradığını bilmeden sorarız, ararız ve okuruz.

Hayatın farklı yol güzergahlarında kimi zaman farklı farklı imtihanlarla yön bulan gönül pusulamızı, şükrün o huzur veren iklimine emanet ettiğimizde, açılmaz dediğimiz kapılar da açılır belkide.

Şükür, nimetin nereden geldiğini, nimetin kıymetini bildiğine dair bir ahitnamesidir kulun aslında.. Sana verilen herbir nefesin, sıhhatin, afiyetin ve huzurun aslında herbiri kendi cinsine göre şükür ister kaidesinde, sen aslında sana verilen bunca nimete şüküründen gafil iken, daha fazlasını isteyerek, anı kaybetmekle kalmaz, yaradılış gayenin de çok uzaklarına düşmüş olursun.

Hal böyle iken sen, sen de varolan nimetlere çevir yüzünü ve hep olmayanlara değil, olanların şükrüne dön yüzünü. Şükürle kavuşursun aradığın ve uzaklarda olduğunu sandığın hayallerinin ülkesine.

Şükür, nimetin devamına vesiledir.

İnsan, yaratılış itibariyle en güzel istidad ve meziyetlerle yaratıldığı için dünya ve ukba yolculuğunda imtihan sırrınca da şükrün ve  kendi içindeki makam ve muhtevasında her çeşit nimetlerin ve zenginliklerin güzelliklerini keşfedebilme kabiliyetine erişebilmelidir. Ki bu güzelliklerin yaratılış mesajını, doğru algılayıp, Halik-i Zülcelal olan Rabbimiz’in esmalarındaki hikmetli güzelliklerine mazhar olabilsin.

Zira ancak insanın hayat yolculuğunda havf ve reca dengesini doğru algılayıp, o istikamette yaradılışın güzelliklerine vâkıf olabilmesi böylece mümkün olabilir.

Ancak kemale ermiş bir iman ve insan sorumluluğuyla ve buna bağlı olarak mevcut olan güzelliklerin şükrüyle, olmayanların ise sabır ile hikmetlendirilmesi mümkün olabilir.

Ve böylelikle o tefekkürsel tevekkül penceresi ile doğru tekamülü yakalayıp, kâinattaki bütün güzellikleri o pencereden temâşâ ederek, büyük fotoğrafı keşfedebiliriz.Böylece o ahengin ritminde, Halik-i Zülcelal olan Rabbimiz’in adil kudretini insanın ruhunda hissetmesi mümkün olacaktır . Bu da ancak imanî bir derinlikle ve şükrün o ziyadeleşen bereketinin hadsiz güzellikleriyle vuku bulacaktır.

Ruhun o metafizik seyri süluğunda, sırlara vararak, esmalardaki o sonsuz güzelliklerin ve nimetlerin karşısında zikir, fikir ve şükür makamında temâşa etmek ise en büyük ubudiyet şuuru ve duasıdır.

Selva Nur Sönmez – cocukaile.net