Etiket arşivi: Gazze

Gazze

İnsanlık tarihinde İbrahim(as)’dan itibaren beşere mürşitlikle tavzif edilen, peygamberlerin ekseriyetinin onlardan geldiği ve Cenab-ı Hakk’ın Kuran-ı Kerim’de zeki ve seçilmiş bir kavim olarak tarif ettiği benî İsrail; bu özellik, yetenek ve kabiliyetlerini müspet manada kullandıkları müddetçe salihliklerini korumuş ve insanlara maddi ve manevi terakkiyatta öncülük yapmışlardır.

Adetullah kaidesine göre kaliteli bir şey bozulduğu zaman daha kötü ve daha sefil ve daha şerli bir konuma düşebiliyor. Tereyağının bozulup zehir olması gibi.

Salihliklerinin zirve yaptığı dönemlerde dünyanın saltanatı onlara verilmiş ve Süleyman (as) önderliğinde âleme hükmetmişlerdir. Aynı zamanda Arz-ı Mev’udda kalmışlar, Salamon mabedini yapmışlar ve orayı himaye etmişlerdir.

Salahatı terk edip nefislerine uydukları zaman, insanlığın başının belası ve adeta âlemin nefsi emmaresi ve hassaten de şeytanın hile ve hud’alarını uygulayan birinci derecede insani iblisler olarak toplumlara bedeller ödetmişlerdir.

Bu duruma düştüklerinde Arz-ı Mev’uddan çıkartılmışlar sürgünlere mahkûm edilmişler, zalim ve cebabire krallar tarafından perişan edilerek, mabedleri yıkılıp dünyanın dört bir tarafına saçılıp savrulmuşlardır. Çocukları katliamlardan geçirilmiş, kadınları cariye ve malzeme olarak kullanılmış ve kendileri ise kölelik hayatıyla sürünmüşlerdir.

Çünkü Cenab-ı Hak onlara; âlemi fesada vermemeleri ve düzeni bozmamaları için talimatnameler göndermiştir. Zira ilm-i ezelisiyle dünyayı ve insanlığı karıştıracaklarını bilmiştir. Bu sebeple zillet ve meskenet belası çekeceklerini, vatanlarının olmayacağını, topyekûn bir araya gelemeyeceklerini ve her daim sürüneceklerini haber vermiştir.

Nitekim İbrahim (a.s)’dan bu tarafa saha-i vücuda çıktıkları andan itibaren nedamet ve tövbe ettiklerinde nimetlendirilmişler. Alçaklık ve fesat şebekesi gibi davrandıklarında da lanetlenmiş ve süründürülmüşlerdir.

Asur kralı Sargonlar, Babil kralı Nebukadnezarlar, Mısır Firavunları, Romalılar, İspanyollar en son da Hitler zalimi bunları katliamdan geçirmiştir. İnsanlar zalim de olsa kader bu olaylar içerisinde adalet tecellisini göstermiştir.

Ayrıca tahakküm ve zulümden başlarını kaldıramadıkları zamanlarda, hayatlarını sürdürmek ve nesillerini devam ettirmek için her daim hileye, aldatmaya, fitneye ve fesada müracaat ettiklerinden; tarih boyunca bu lanetli millette; aldatma ve sahtekârlık gelişmiştir. Bunlarla temayüz etmişler, bu hal adeta genleri olarak fıtratlarının icabı haline gelmiştir.

Sakat inançları itibariyle de; bütün dünyanın mülkünü kendi kaybedilmiş malları ve tüm insanları da köleleri hükmünde görmek ve yitik mallarını kabzetmek ve insanları telef ederek yok etmek onlar için bir sevap, bir fazilet ve bir iman ve inanç meselesi haline gelmiştir. Hatta masum yavruları ve çocukları dahi gözlerini kırpmadan öldürmeyi fazilet kabul ettikleri için acımasız ve vicdansızdırlar.

Dinleri, kitapları, ahlakları, gıdaları, iklimleri, fıtratları, felsefeyi, hakkı ve hukuku her daim lekelemiş, paramparça etmiş ve kendi lehlerine elek haline getirmişlerdir.

Cenab-ı Hak bunlara diz çöktürme adına ve zulümlerini bertaraf etmek için yeri gelmiş zalim kralları musallat etmiş yeri gelmiş adil hükümdarlarla bunların tecavüzlerini durdurmuştur. Sebepler dairesinde müdahalenin zafiyete uğradığı durumlarda ise; gayretullah devreye girerek bunları arzi ve semeavi felaketlerle yerle bir etmiştir.

Ahir zamanda zulümler ve sevaplar katlamalı bir şekilde artacağından; Allah’ın lanetine uğramış bu kavim, zulmünün en dehşetli ve vahşetli halini ve mizacının rezaletini en acımasız bir şekilde Gazze katliamıyla sergilemektedir. Bu zulümleri ve isyanları gayretullaha dokunmuştur. Hem dünyevi hem de ilahi darbelerle geçmiş tarihlerde olduğu gibi tekrar hâk ile yeksan olma zamanları gelmiştir. Bu kavme dersi; sadece İslam âlemi değil, insanlık âlemi de beraber verecektir. Zira tüm dünya devletleri bu milletin dünyaya ve insanlara neler yaptığını, nasıl devletleri milletleri köleleştirdiğini artık öğrenmiştir. Yahudi’nin arkasına sığınıp saklanacağı bir mekân, alan ve yapı kalmayacaktır. İnşallah Gazze olayları bunların sonunu getirmek ve ilahi tokadı yemek için son merhale olacaktır. Zira Efendimiz (sav) bu millet helak edilmeden kıyametin kopmayacağını buyurmaktadır.

Ayrıca, dünya da görünmez bir savaş vardır. Bu savaş büyük devletlerin kendi arasındadır. Bunlar dünyanın servetini ve nimetini paylaşamama mücadelesi verirken, maalesef vesayet örgütlerini ve gelişmemiş toplulukları, hassaten orta ölçek devlet ve milletleri malzeme olarak kullanmaktadırlar.

Olayların zahirine bakarak hemen hüküm vermek, acele ve heyecanla yanlışlar yapmak doğru değildir. Bu konuda güçlü ve istihbaratı sağlam devletimize ve onun yaklaşımına dikkat ve itinayla itimat ve itaat edelim. Ülkemizi tehlikeye atacak ve bizi de bu kargaşanın içine çekecek hal ve hareketlerden uzak duralım. Ülkemizi temsil eden devletimizin her daim ve her şekilde yanında olmamız; örfümüz, geleneğimiz ve hassaten de dinimizin icabıdır.

Ortadoğu’da menfaat merkezli büyük bir oyun sergilenmektedir. Biz hadisata derinliğine vakıf değiliz, her bir kardeşimiz ve vatandaşımız kendi işine bakacak, kendi vazifesine azami gayretle çalışacaktır.

Millet olarak elimizden gelen her türlü yardım ve desteği ihmal etmeden devletimizin de göstermiş olduğu yol haritası üzerinde, Filistinli kardeşlerimize ve masumlara ve mazlumlara elimizden gelen her türlü maddi ve manevi yardımımızı esirgememeliyiz. Her daim Allah’a (c.c.) iltica ederek bu kargaşanın bitmesi, masumların ve mazlumların bir an evvel bu zulümden ve beladan kurtulması için dua etmeliyiz. Zaten devletimiz elinden gelen azami gayreti sarf etmektedir.

Bu vesileyle İsrail terör devletinin tecavüzüyle vefat eden Müslüman kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyoruz. İnşallah şehadet makamıyla taltif edilmişlerdir. Yaralılara, hastalara ve acı çekenlere acilen Allahtan şifalar diliyoruz. Bu ateşi yandıran ve tahrik eden, bu masumların ve mazlumların perişaniyetini hazırlayan zalim, gaddar ve canileri de Allah’ın kahhar ismine ve ilcaatına havale ediyoruz.

Allah masumların, mazlumların ve inananların yar ve yardımcısı olsun.

16.10.2023
Suffa Vakfı

İmam Şafi Kimdir? (767-820)

Cennet ile müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemaatin dört büyük mezhebinden biri olan Şafii mezhebinin reisidir.

Adı, Muhammed bin İdris’tir. Dedesinin dedesi Şafi, Kureyş kabilesinden ve eshab-ı kiramdan olduğu için, Şafii adı ile meşhur olmuştur. Şafi’in dedesinin dedesi de Haşim bin Abdi Menaf’dır.

150 (m.767) senesinde Gazze’de doğdu. 204 (m.820)’de Mısır’da vefat etti. Kabri, Kurafe kabristanlığında büyük bir türbe içindedir.

Henüz beşikte iken babası vefat etmişti. Annesi onu iki yaşında, asıl memleketleri olan Mekke’ye getirdi. Orada büyüdü. Yedi yaşına gelince Kur’an-ı kerimi ezberledi. Bundan sonra ilim öğrenmeye başladı.

Daha küçük yaşta iken Mekke’de bulunan zamanın meşhur âlimlerinin derslerine ve sohbetlerine devam etmeye başlamıştır. Kendisi, ilim öğrenmeye başladığı bu ilk günleri için şöyle demiştir: “Kur’an-ı kerimi ezberledikten sonra devamlı Mescid-i harama gidip, fıkıh ve hadis âlimlerinden pek çok istifade ettim. Fakat çok fakir idik, bir yaprak kağıt almaya bile gücümüz yoktu. Derslerimi ve öğrendiğim meseleleri yazmakta çok sıkıntı çekerdim.”

Mekke’deki bu ilk tahsilinden sonra Arapçanın inceliklerini ve edebiyatını öğrenmek için, Huzeyl kabilesinin arasına gitti. Bu hususta da şöyle demiştir:

Ben Mekke’den çıktım. Çölde Huzeyl kabilesinin yaşayışını ve dilini öğrendim. Bu kabile, Arapların dil bakımından en fasihi idi. Onlarla birlikte gezdim, dolaştım, ok atmayı öğrendim. Mekke’ye döndüğüm zaman, bir çok rivayet ve edebiyat bilgilerine sahip olmuştum.”

Daha on yaşında iken, o zamanın en meşhur âlimi imam-ı Malik’in “Muvatta” adlı hadis kitabını, dokuz günde ezberlemiştir. Gençliğinin ilk yıllarında kendini tamamen ilme verip, Mekke’deki Süfyan bin Uyeyne, Müslim bin Halid ez-Zenci gibi fakih ve muhaddislerden ilim tahsil etti. Hadis, fıkıh, lügat ve edebiyatta çok yükseldi. Mekkeli gençler arasında, ilimde parmakla gösterilen bir dereceye ulaştı.

Tahsilinde en önemli safha, imam-ı Malik hazretlerine talebe olmasıyla başlamıştır. Mekke’den Medine’ye gidip, imam-ı Malik’den ders almasını şöyle anlatmıştır:
“İlk zamanlar Mekke’de, Müslim bin Halid’den fıkıh öğrendim. O sırada Medine’de bulunan Malik bin Enes’in büyüklüğünü ve müslümanların imamı olduğunu işittim. Kalbime geldi ki onun yanına gideyim, talebesi olayım. Sonra onun meşhur eseri olan “Muvatta”nın bir nüshasını, Mekke’de birinden tekrar geri vermek üzere alıp dokuz günde ezberledim. Mekke valisine gidip, birini Medine valisine birisini de Malik bin Enes’e vermek üzere iki mektup alıp Medine’ye gittim.

Medine’ye varınca, Medine valisine gidip ona ait olan mektubu verdim ve Medine valisi ile birlikte imam-ı Malik’in yanına gittik, imam-ı Malik dışarı çıktı. Uzun boylu ve gayet heybetli bir görünüşü vardı. Medine valisi, Mekke valisinin gönderdiği mektubu imama takdim etti. Mektupta “Muhammed bin İdris, annesi tarafından şerefli bir kimsedir. Ve hali şöyle şöyledir…” diye yazılı olan kısmı okuyunca “Sübhanallah! Resulullahın ilmi şöyle mi oldu ki, mektup ile yazılıp, sorulup, talep olunur” dedi. Ben de durumumu ve ilim öğrenmek istediğimi anlattım. Sözlerimi dinledikten sonra bana baktı. Adın nedir, dedi. Muhammed’dir dedim.

Ey Muhammed, dedi, ileride büyük bir şânın olacak, Allahü teâlâ senin kalbine bir nur vermiştir. Onu masiyetle söndürme! Yarın birisi ile gel, sana Muvatta’yı okusun buyurdu. Ben de onu ezberledim, ezberden okurum dedim. Ertesi gün imam-ı Malik’e gelip okumaya başladım. Her ne zaman, imamı üzme korkusundan okumayı bırakmak istesem, benim güzel okumam onu hayretler içerisinde bırakır, ey genç daha oku derdi. Kısa zamanda Muvatta’yı bitirdim.”

İmam-ı Malik’in yanına geldiği zaman, yirmi yaşlarında bulunuyordu. İmam-ı Malik onu himayesine alıp, dokuz yıl müddetle ilim öğretti. İlimde yüksek bir dereceye ulaşan imam-ı Şafii Mekke’ye dönünce, oraya gelen Yemen valisi, onu Yemen’e götürüp kadılık vazifesi verdi. Beş yıl kadar bu görevi yaptıktan sonra, Bağdat’a giderek, ilmini ilerletmek için, imam-ı a’zamın talebesi olan imam-ı Muhammed’den ders almaya başladı. İmam-ı Muhammed onu kendi himayesine alıp, yazmış olduğu kitaplarını okutmak suretiyle, Irak’ta tedvin edilen fıkıh ilmini ve Irak’ta meşhur olan rivayetleri öğretti, imam-ı Muhammed ayrıca İmam-ı Şafii’nin üvey babası idi. İmam-ı Şafii onun ilminden ve kitaplarından çok istifade etmiştir.

Ebu Ubeyd şöyle demiştir:
İmam-ı Şafii’den duydum, buyurdu ki, “İmam-ı Muhammed’den öğrendiğim meselelerle ve ilimle, bir deve yükü kitap yazdım. Eğer o olmasaydı ilim kapısının eşiğinde kalmıştım. Bütün insanlar ilimde, Irak âlimlerinin, Irak âlimleri de Kufe âlimlerinin çocuklarıdır. Onlar da Ebu Hanife’nin çocuklarıdır.” Yani bir babanın çocukları için lazım olan nafakayı kazanıp, çocuklarını beslemesi gibi, imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri de kendinden sonrakileri böylece ilimle beslemiş ve doyurmuştur.

İmam-ı Şafii, Bağdat’ta imam-ı Muhammed’den aldığı dersleri tamamlayıp, Mekke’ye döndü. Burada bir müddet inceleme ve araştırmalar yapıp, ayrıca talebelere ders verdi. Bilhassa hac mevsiminde çeşitli İslam beldelerinden gelen ilim adamları ondan ilim öğrenirlerdi. Mekke’deki bu ikameti dokuz yıl kadar sürdü. Sonra tekrar Bağdat’a gitti. Bu sırada Bağdat İslam âleminin önemli bir ilim merkezi idi. Burada bulunan âlimler, imam-ı Şafii’ye hürmet göstermiş ve ilim talebeleri onun etrafında toplanmıştır. Bağdat âlimleri dahi ondan ders almışlardır. Daha önce Mekke’de imam-ı Şafii ile görüşen ve ondan hadis dinleyen Ahmed bin Hanbel talebe olmuş, onun üstünlüğüne hayran kalmıştır. Yine imam-ı Şafii ile emsal olan Ishak bin Raheveyh ve benzerleri ondan ilim tahsil etmiştir. Herkes onun dersine koşuyor ve verdiği fetvalara hayran kalıyordu. Ders ve fetva vermekte uyguladığı usul, geniş olarak açıkladığı istinbat (kaynaklardan hüküm çıkarma) usulü olan, usul-i fıkıh ilmi idi.

İmam-ı Şafii hazretleri, ilim, zühd, marifet, zeka, hafıza ve nesep bakımlarından zamanındaki âlimlerin en üstünü idi. Onüç yaşında iken, Harem-i şerif de “Bana istediğinizi sorunuz” derdi. Onbeş yaşında iken fetva verirdi. Zamanının en büyük âlimi olan ve üçyüz bin hadis-i şerifi ezbere bilen imam-ı Ahmed bin Hanbel, ondan ders almaya gelirdi.

Çok kimse imam-ı Ahmed’e, “Böyle büyük bir âlim iken, karşısında nasıl oturuyorsun?” dediklerinde, “Bizim ezberlediklerimizin manalarını o biliyor. Eğer onu görmeseydim, ilmin kapısında kalacaktım. O, dünyayı aydınlatan bir güneştir, ruhlara gıdadır” derdi. Bir kere de, “Fıkıh kapısı kapanmıştı. Allahü teâlâ, bu kapıyı, kullarına imam-ı Şafii ile tekrar açtı” dedi. Bir kere de, “İslamiyet’e, şimdi Şafii’den daha çok hizmet eden birini bilmiyorum” dedi. İmam-ı Ahmed yine buyurdu ki: (Allahü teâlâ her yüzyılda bir âlim yaratır, benim dinimi, herkese onun ile öğretir) hadis-i şerifinde bildirilen âlim, imam-ı Şafii’dir. Hadis-i şerifte (Kureyş’e sövmeyiniz. Zira Kureyşli bir âlim, yeryüzünü ilimle doldurur) buyuruldu. İslam âlimleri bu hadis-i şerif, imam-ı Şafii’nin geleceğini bildirmiştir, demişlerdir.

Vefatı
İmam-ı Şafii hazretleri, din-i İslama hizmet uğrunda tükettiği hayatının son anlarını, Kur’an-ı kerimi dinleyerek geçirmiştir, ömrünün sonuna kadar her gün bir hatim olmak üzere, ayda otuz hatim okurdu. Ramazan-ı şerifte ise gece ve gündüz birer hatim olmak üzere, altmış hatim okurdu. Artık vefatının yaklaştığı sırada takatsiz düşmüştü, önceki gibi okuyacak durumda değildi. Fakat okuyan birinden dinlemek arzu ediyordu. O bu halde iken, talebesi Ebu Musa Yunus bin Abdül-a’la’ya okutup, huşu içinde dinliyordu. Son nefeslerini vermek üzere iken, halini sordular.

Dünyadan göçüyorum. Artık ondan ayrılıyorum. Ümit şerbetini içiyorum. Kerim olan Rabbime gidiyorum” buyurdu. Vefatı İslam âlemi için büyük bir kayıp oldu. Duyulduğu her yerde, derin üzüntü ve gözyaşları ile karşılandı. Kabri kazılırken etrafa misk kokusu yayıldı. Orada bulunanlar bu kokunun tesirinde kalıp, kendilerinden geçtiler. Kahire’de el-Mukattam dağının eteğinde Kurafe kabristanına defnedildi. Daha sonra kabri üzerine bir türbe yapılmıştır. Türbesi üzerindeki şimdiki muhteşem kubbe, Eyyubi sultanlarından el-Melikel-Kaim tarafından; 608 (m. 1211) yılında yapılmıştır. Selahaddin Eyyubi tarafından da, türbesinin yanına büyük bir medrese yaptırılmıştır.

dinimizislam.com

 

Oğlum Bana Ders Veriyor

Bir evlat babası olmadan önce islam coğrafyasındaki sıkıntılar beni şimdiki kadar etkilemiyordu. Hatırlarsınız yıllar önce, babasının kolunun altına iki ateş arasında kalan ve erken yaşta Şehadet makamına eren Gazzeli Muhammedi.

Yaşım çok küçük olmasına rağmen o görüntü beni çok etkilemişti. Ama şimdi içimde fırtınalar kopuyor. Sebebi ise oğlum. Cenab-ı Hak oğlum vesilesi ile “Müminler ancak kardeştir” duygusunu Hakkalyakin yaşatıyor. Ben evimde konforlu ve rahat koltuğumda ve çok çeşitli iftar soframda otururken, oğlumun gözlerine her baktığımda bana Gazze deki Muhammedi hatırlatıyor, Suriyedeki Abdullah’ı hatırlatıyor, Myanmar daki Hasan’ı hatırlatıyor.

İftar sofrasında Ekmek, Su ve Hurma’dan başka birşeyi olmayan aileleri hatırlatıyor. Oğlumun gözleri yemeğimi boğazıma diziyor, iyide oluyor.

Ancak oğlumun gözlerinin derinliklerinde müjdelerde görüyorum “Sizin şer gördüğünüzde hayır vardır” ve “Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada İslamiyet’in olacaktır.” diye sesiz bir haykırış duyuyorum. Müthiş bir umut ve heyecan görüyorum. Oğlum’un gözlerinde hayatı görüyorum ve ondan ders alıyorum. Korkuyuda hatırlatıyor umudu’da. Acıyı da hatırlatıyor lezzetide. Henüz dili ile konuşamayan evladım gözleriyle hayatımı dengeliyor.

Sizde evlatlarınızın gözlerine dikkatle bakın, size anlatmak istedikleri çok şeyler var.

Zübeyir Kılıç

www.NurNet.org

Gazzeye Gönüllü Hekim Arıyoruz!

İsrail’in ambargosu altındaki Gazze, adeta bir açık hava hapishanesi konumunda. En temel gıda ve tıbbi malzemelerin bulunamadığı Gazze’de, saldırılarda ağır yaralananlar tedavi için çoğunlukla ülke dışına gönderiliyor; bürokratik süreçler nedeniyle tüm yaralılar da bu imkandan yararlanamıyorlar. Maddi imkânı olmayan hastalar ise hiçbir şekilde tedavi edilemiyor.

Acil müdahale gerektiren ve nakil imkânı olmayan hastalara verilen sağlık hizmetleri yetersiz kalıyor, kritik durumdaki hastalara gereken cerrahi müdahale uzman doktor yetersizliğinden gerçekleştirilemiyor. İleri cerrahi tedavinin yapılamadığı Gazze’de saldırılarda yaralanan pek çok kişi hayatına engelli olarak devam etmek zorunda kalıyor.

2008’de ve en son Kasım 2012’de Gazze’ye yapılan saldırılar sonucunda binlerce insan yaralandı. Yeryüzü Doktorları 2012 saldırısının hemen sonrasında Gazze’ye gönüllü bir hekim grubu gönderdi, tedavi ve acil müdahale bekleyen yaralılara yönelik muayene ve ameliyatlar gerçekleştirdi. Ayrıca gönüllü ekip Gazze’deki sağlık altyapısını inceleyerek bir acil tıbbi ihtiyaç analizi de yaptı.

Yeryüzü Doktorları Gazze’deki acil ihtiyaçlar doğrultusunda 2013 Ocak ayında bölgede sağlık hizmeti verecek uzman ve/veya akademisyenlerden oluşan bir gönüllü hekim grubu gönderiyor.

Orada ve Her yerde” sloganıyla iç çatışma, savaş, doğal afet, açlık ve kuraklıkla sarsılan tüm coğrafyaların yaralarını sarmayı hedefleyen Yeryüzü Doktorları, Gazze için de gönüllü hekim çağrısı başlattı.

Gazze’deki sağlık hizmetlerine gönüllü olarak katılmak isteyen hekimlerimiz, tareqdabboor@yyd.org.tr adresi veya (0212) 586 12 12 telefonundan Yeryüzü Doktorları Proje Yöneticisi Tarık Dabboor’a ulaşabilirler.

Gazze’de acil ihtiyaç duyulan uzmanlık alanları;

• Ortopedi ve travmatoloji

• Plastik ve rekonstrüktif cerrahi

Ücret ve Fiziki Şartlar;

Sağlık Bakanlığına bağlı olarak çalışan doktorlara görevlendirme izni sağlanacaktır.

Ayrıca,

• Bölgeye ulaşım (Gidiş-Dönüş Uçak bileti, vize dâhil)

• Kalacak yer ve yemek masrafları Yeryüzü Doktorları tarafından karşılanacaktır

www.yyd.org.tr

Gazze İçin Acil Çağrı! Gönüllü Tıpçılara İhtiyaç Var..

İsrail’in Filistin Gazze saldırıları nedeniyle çok sayıda sivil hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştır. Mevcut yaralıların yanı sıra 2006 yılından beri sistematik olarak devam eden saldırılarda yaralanan binlerce Filistinli ileri tıbbi bakıma ihtiyaç duymaktadır.

Yeryüzü Doktorları Filistin sağlık altyapısının güçlendirilmesine yönelik yürüttüğü pek çok proje yanında acil tıbbi bakım ihtiyacına yönelik de çalışmalar yürütmektedir.

Bu bağlamda Filistin Gazze’de yaralıların tedavileri için yürütülen acil tıp çalışmaları ve geç dönem rehabilitasyon çalışmaları çerçevesinde aşağıdaki ana ve yan dal uzmanlık alanlarındaki gönüllülere çağrı yapılmaktadır.

Gazze’nin sağlık altyapısı ortalama şartlardadır ve temel branşlarda hekim sayıları da yeterlidir. Ancak saldırı dönemlerinde artan hasta sayısı ve ileri cerrahi uygulamalar konusundaki yetersizlikler yaralıların yaşamını tehdit etmektedir. Gönüllü hekimlerimizden saha şartlarını ve riskleri değerlendirerek başvurularını yapmalarını rica ederiz.

Bu bağlamda TİKA ve Sağlık Bakanlığı’nın işbirliği ile gönüllü personel görev izinli sayılmakta ve özlük haklarında bir kayıp yaşanmamaktadır. Başvuru için www.yeryuzudoktorlari.org adresi üzerinden gönüllü başvuru formu doldurup bilgi@yyd.org.tr mail adresine özgeçmişlerinizi göndermeniz yeterlidir.

Tel: +90(212)5861212 (Seda Yılmaz)

UZMANLIK ALANLARI

•Anesteziyoloji ve Reanimasyon

•Beyin ve Sinir Cerrahisi

•Çocuk Cerrahisi

•Genel Cerrahi

•Göz Hastalıkları

•Göğüs Cerrahisi

•Kadın Hastalıkları ve Doğum

•Kalp ve Damar Cerrahisi

•Kulak Burun Boğaz Hastalıkları

•Ortopedi ve Travmatoloji

•Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi

•Radyodiagnostik

•Üroloji

YANDAL UZMANLIK ALANLARI

•Periferik Damar Cerrahisi

•Harp Cerrahisi

•Gastroenteroloji Cerrahisi

•El Cerrahisi

•Çocuk Kalp ve Damar Cerrahisi