Etiket arşivi: genç akademisyenler konferansı

Hindistan’dan Nurlu Hatıralar (video)

Hindistan‘da 6 ay önce Risale-i Nur’ları tanımış ve o şevkle İstanbul’a 3. Genç Akademisyenler Konferansına gelen akademisyenlerden bazıları Pendik Dersanesinde sohbettelerdi.

Risale-i Nurları nasıl tanıdıklarını ve Risale-i Nur’ların Hindistan üzerindeki etkilerini ve en yakın zamanda kendi lisanlarına -Ramazan’a kadar en az bir kitap- tercümeye başlayacaklarını ve daha fazlasını anlattılar.

İsterseniz biz sözü daha fazla uzatmayalım sizler videoyu izlemeye başlayınız.

3. Genç Akademisyenler Konferansı Sonuç

Dünyanın 25’i aşkın ülkesinden Said Nursi ve Risale-i Nur eserleri üzerine master ve doktora yapmakta olan 80’den fazla akademisyen İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’nın (İİKV) öncülüğünde üçüncü defa bir araya geldi. Birbirleriyle görüş alış-verişinde bulunan ilim adamları plaketle ödüllendirildi.

Risale-i Nur ve müellifi Bediüzzaman Said Nursi üzerine ilmi, akademik, kültürel ve sanatsal faaliyetler düzenleyen İİKV tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen Genç Akademisyenler Konferansı Merter Greenpark Otel’de gerçekleştirildi. Toplantıya 20 farklı ülkeden 60′ı aşkın genç akademisyenin yanı sıra Said Nursi ve Risale-i Nur konusunda çok sayıda makalesi ve kitabı bulunan 20 profesör katıldı. Ayrıca seminere Bediüzzaman Hazretleri’nin yakın talebelerinden Mehmet Fırıncı, Mustafa Sungur, Abdülkadir Badıllı ve Said Özdemir de geldi.

Dünya coğrafyasının farklı ülkelerinden gelen genç akademisyenler bir yandan tanışırken, bir yandan da Risale-i Nur konusunda uzman ilim adamlarıyla tezleri hakkında görüş alışverişinde bulundu.

Risale-i Nur ile ilgili yapılan konuşmalardan sonra kendini coşkun hissettiğini belirten Bediüzzaman’ın yakın talebelerinden Mehmet Fırıncı, “Bu herhangi bir âlimin yazdığı bir kitap değil. Bu insanlığı kurtarmak için hazırlanmış bir rehberdir. Çok güzel konuşmalar yapıldı. Dolayısıyla yurt dışından bu kadar Risale-i Nur’u anlayabilen insan görebilmek 50 yıl sonra bizim için büyük bir bayram. Bize 60 sene evvel Risale-i Nur’u 3-5 kişiyle konuşuyorduk. Bize ‘Bu şekilde nasıl olacak?’ diye soruyorlardı. Biz de ‘50-60 yıl sonrası için çalışma yapıyoruz.’ diyorduk. Bu çalışmalar çok önemli.” dedi.

Dünyanın 25’i aşkın ülkesinden 80’den fazla akademisyen ve 20 civarında profesörün seminere katıldığını belirten İstanbul İlim ve Kültür Vakfı (İİKV) İcra Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faris Kaya, “Profesörler, genç akademisyenlere ders vermek için buradalar. Bugün güzel bir gün yaşıyoruz.” diye konuştu.

Risale-i Nur’un 20. yüzyılın en önemli eseri olduğunu dile getiren ABD’li Hıristiyan din görevlisi İan Markham, “Risale-i Nur, modern imanlı insanın karşılaştığı birçok probleme yanıt veriyor. Bu kitapta Allah’ın varlığı ve öldükten sonra dirilme ile ilgili nasıl çözümler sunulmuş onu görmek istiyorum.” ifadelerini kullandı.

Risale-i Nur, bugüne kadar karşılaştığım en mükemmel kitaptı.” diyen Hindistanlı Suhail Vilayil, “Risale-i Nur’da dikkatimi çeken İslamiyet’i modern bilimlerle açıklayan ilk eserdi. Kur’an-ı Kerim’in ilk tercümesiydi. Risale-i Nur bize pozitif bilimlerle din arasında bir çatışmanın bulunmadığını gösterdi. “ şeklinde konuştu.

Kaynak: iikv

Konuyla ilgili sitemizde yer alan diğer haberleri okumak için tıklayınız…

Ayrıca Dost Tv – İyi Haberler’de Çıkan Haber:

Akademisyenlerle Boğaz Turu

3. Genç Akademisyenler Konferansı hafta sonu gerçekleşti. Konferansla ilgili duyuru ve yazıları web sitemizde yayınladık ve bundan sonra da yazılar gelirse yayınlayacağız.

Dün Ruba Vakfı’nda ki ağabeyler konferansa gelen akademisyenlerin boğaz turu yapacaklarını ve bizimde bu tura eşlik edip izlenimlerimizi nurnet.org sitemizde aktarmamızı istediler. Bizlerde hay hay deyip yola çıktık.

İkindi namazında Eminönü’nde Ahi Çelebi Camisinde namazı kıldık ilginçtir o kadar o camiyi gördüğümüz ve müşahede ettiğimiz halde hiçbir özelliğini bilmediğimizi öğrendik. Cami vakit namazında ki en kalabalık ve en akademisyen cemaatiyle birlikteydi. İmam efendi namazdan hemen sonra cami hakkında kısa bir konuşma yaptı önemine binaen onu da arz edelim.

“Ahi Çelebi Camii, dünyadaki ilk kaleme alınan seyahatnamenin başlangıç noktasına ev sahipliği yapmaktadır. Evliya Çelebi’nin hayatında mabed olarak da eşsiz bir tarihi kıymet taşımaktadır. Büyük seyyahımız Evliya Çelebi, seyahatnamesinin girişinde bahsettiğine göre meşhur rüyasını Ahi Çelebi camiinde görmüştür. Bir rivayete göreyse rüya ile uyanıklık halinde yani yakaza âleminde sabah namazı vaktinde gerçekleşmiş olan hadise ise şudur:  Sabah namazı vakti Evliyalar, Peygamberler ve Sahabeler sabah namazını kılmak üzere camiye gelirler. Sabah namazını Peygamber Efendimiz kıldırır ve namazdan sonra Evliya Çelebiyi yanına çağırır. Evliya Çelebi o heyecanla Peygamber Efendimizin eline öptükten sonra dili sürçer ve “Şefaat Ya Resulallah” diyeceğine “Seyahat Ya Resulallah” der. Bu olay karşısında tebessüm eden Peygamberimiz (s.a.v)’de “Seyahatin ve Şefaatim mübarek olsun” der ve Evliya Çelebinin macerası başlar.”

Tabii cemaatin çoğunluğunu yurtdışından gelen akademisyenler oluşturduğu ve Türkçe bilmedikleri için meseleyi anlamazlar ama çıkarken dağıtılan broşürlerden –İngilizce, Arapça ve Türkçe- alırlar ki daha fazla bilgi bu broşürlerde mevcuttur zaten.

Saat 18:00 gibi yanaşan vapurla seyahatimiz başlayacaktır.

Dilleri ayrı, renkleri ayrı, elbiseleri ayrı, yaşadıkları ülkeler ayrı olmasına rağmen hepsinde aynı mütebessim sima, aynı sevinç ve aynı fikriyatın yattığını uzaktan seyreden herkes anlayacaktı.

Muhabbeti, sevgiyi ve kaynaşmayı amaçlamakla beraber ayrıca yeni dostluklar kurmayı hedefleyen bu gezi 8’er kişilik masalarda yenen yemeklerle başlar, muhabbet o kadar dereceye gelmiştir ki boğazda gezdiklerinin farkında bile değillerdir. Adeta o eşsiz manzara kaçırmaktadırlar ki bunu anlayan bazı ağabeylerimiz mikrofonu eline alıp “Sevgili misafirlerimiz yemek yerken, muhabbet ederken boğazın manzarasını da kaçırmayınız” şeklinde birkaç defa anons yaparlar.

Yemekten sonra İhsan Atasoy’un o güzel sesinden yemek duası ve akabinde aşrı şerif okuması, ardından ilahilerin seslendirdiği ve daha sonrada gezi esnasında programla ilgili bazı akademisyenler kısa kısa konuşma yapmasıyla devam etti.

Cemil bey’in sponsorluğunda ki bu gezide ayrıca yurtiçinden Üstadımızın talebelerinden Mehmet Fırıncı ağabey başta olmak üzere, Kayseri’den Abdurrahman Aras hocamız, Risale-i Nur’ları Arapçaya tercüme eden İhsan Kasım ağabey ve ismini sayamadığımız birçok ağabey ve kardeşlerle hasbihal etme imkânına zemin hazırlanmıştı. Yurtdışı hizmetleriyle alakadar hem yurtiçinde bulunan hem de bizzat yurtdışında kalan ağabeylerimizinde iştirakleri yurtdışından kısada olsa bilgi almamıza olanak sağladı. Tercümelere ne kadar ihtiyaç duyulduğu, yurtdışında ki hizmetlerin ne kadar az olduğu ve bu noktada maddi ve manevi yardımlara ihtiyaçlarının olduğunu dile getirirken, yapılan tercümeler, edilen hizmetler ve karşılaşılan güzel faaliyetlerinden bahsettiler. Çok kısa zamanda az bir gayretle hizmetlerin ne kadar çok inkişaf ettiğinden bahisler açılarak sadece buralara bir meyil bile çok hizmetin kapısını açtığını ve açacağını söylediler.

Daha anlatılacak çok şey var ama bazı şeylerin daha iyi anlaşılabilmesi için yaşanması lazım tabii ki, onun için yurtdışına gidip oradaki ihtiyacı görmeden buradan menkıbeler okumak ya da yazmak çok şey ifade etmeyecekti.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki: “Biz İslamiyet’e yakışır doğruluğu ve doğru İslamiyet’i ve Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamber Efendimizi şüphesiz en iyi Risale-i Nur’lar vasıtasıyla tanımışız ve sadece bizim değil bütün dünyanın Risale-i Nur’lara ihtiyacının ne kadar şedit olduğunu bir kez daha müşahede etmişiz.” Gene Üstad’ımızın dediği gibi “İstikbal, yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak. Ve hâkim, hakaik-i Kur’âniye ve imaniye olacak.” Ve “Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada İslamiyet’in olacaktır.Bizlerde amenna ve saddakna Ya Üstad diyoruz ve bu gibi faaliyetlerin bu sözlere en büyük delili olduğunu ifade ediyoruz.

Bizde ayrıca bu programı düzenleyen başta “İstanbul İlim ve Kültür Vakfı” ve Prof. Dr. Faris Kaya olmak üzere emeği geçen herkese teşekkürü bir borç biliyoruz.

Not: İsmini zikretmediğimiz ağabeylere de teşekkür ederiz, objektifimize yansıyan bazı kareleri de sitemizde göreceksiniz.

NurNet.Org Editörleri

Hristiyanların da Bediüzzaman’ı olsaydı!

Bediüzzaman’a göre eğitim, eğitici, öğretici, ufuk acıçı, yol gösterici, imanı hisleri kuvvetlendirici, dünya ve ukbayı birleştirici, madde ve manayı buluşturan, kucaklayan karakterde olursa hedefine ulaşmış sayılır.

Önceki akşam İstanbul İlim ve Kültür Vakfının “uluslararası genç akademisyenler” onuruna düzenlediği yemekteydik. Salonda dünyanın dört bir yanında bulunan çeşitli üniversitelerde görev yapan genç akademisyenler bulunuyordu. Hepsinin ortak özelliği “Bediüzzaman” hakkında akademik çalışmalar yapmasıydı.

Benim oturduğum masada oturan hanımların tümü de yabancı idi ve hepsi de Bediüzzaman hakkında çalışmalar yapan ve hayranlık duyan kimselerdi. Bu güler yüzlü hanımlarla önce selamlaştık ve sonra ortak dil İngilizce ile tanıştık. Biri Nijeryalı, birisi Arap, birisi Mısırlı ve hemen yanımda oturan ise Ugandalı bir siyahî hanımdı.

Adı Haniya idi.

Haniya masadaki yemeklerden yemediği gibi mahzun bir şekilde dalıp dalıp gidiyordu ve onun bu hali beni daha da kendisine yaklaştırdı, yakınlaştırdı.

Bu arada masasında duran cep telefonları dikkatimi çekti. Sanırım ti Türkiye’de arasak bu kadar eski model bir cep telefonu bulamayız herhalde. Ancak Ugandalı o hanımın elindeki cep telefonu bu ülkelerin ekonomik durumları hakkında da ipucu verdi bana.

İçimden kendi kendime sorup duruyordum.

Uganda neresi, Türkiye neresi diye soruyor ve Bediüzzaman gibi kendi ülkesinde sürgünden sürgüne gönderilmiş, neredeyse ömrünü sıkıntılarla geçirmiş bir din âliminin böyle dünyaya seslenmesine hayret ediyordum içten içe.

Japonyalı genç kadın akademisyenin Bediüzzaman çalışması ne kadar hayrette bıraktıysa beni, Amerikalı rektör profesörün ona yakın kitabını Bediüzzaman üzerine yazıp bir de “Keşke Hristiyanların da Bir Bediüzzaman’ı olsaydı” diye duygularını samimi olarak salondakilere anlatması açıkçası beni çok duygulandırdı.

Hıristiyan dünyasından birçok ilim adamı vardı salonda ve hepsinin ortak düşüncesi de bu yöndeydi. Bir de Birleşik Arap Emirliklerinden gelen bir Profesörün konuşması vardı ki çok ilginçti: Diyordu ki Arap profesör:

Bediüzzaman evlenmemiştir ve çocuk sahibi olmamıştır ama işte bakın görün artık dünyada milyonlarca evladı var onun, keşke bu günleri görseydi, keşke artık Risalelerin dünyada okunduğunu bilseydi. Bediüzzaman bütün çağların din âlimidir.

Değerli ağabey Mustafa Çalışan’nın sunuculuğunu yaptığı gecede konuşan İlim ve Kültür Vakfı Başkanı Prof.Dr. Faris Kaya Hoca, Bediüzzaman gibi bir dehanın bütün dünya üniversitelerinde tez konusu yapılmasının bir tesadüf olmadığını, Bediüzzaman’ın dünyada da artık fikirleriyle, eserleriyle bir rol model olarak tanınıp benimsendiğini ve hayranlık duyulduğunu ifade etti.

Bu galada yabancı akademisyenlerin yanı sıra iş, sanat, medya ve siyaset dünyasından birçok tanınmış isim vardı. Özellikle Bediüzzaman’ın talebeleri Mustafa Sungur ve Mehmet Fırıncı hem yerli hem yabancı konukların büyük ilgisini topladı.

Sanatçı Erkan Mutlu’nun söylediği ilahilere yabancı akademisyenlerin büyük bir coşkuyla katılmaları yarının dünyada islamın olacağını düşündürdü.

Bu dev organizasyonda hem yabancı akademisyenlerin bulunması, hem de haftaya hanımlara yapılacak panelde konuşma konum olması hasebiyle sürekli olarak Bediüzzaman’ın eğitim anlayışını düşündüm. Bu nasıl bir eğitim idi ki Barla’da başlayan halk eğitimi bütün engellere ve baskılara rağmen ülke coğrafyasını da aşıp uluslararası arenaya ulaşıyordu. Bu eğitim anlayışında doğru okunan ve insanı merkeze alan bir yaklaşımın olduğu kesindi ama yabancılar neden ilgi duymaya başlamıştı acaba?

Sorma, düşünme, itaat et!

Doğu düşüncesinin bu geleneksel düşünce kalıbına Bediüzzaman gibi ilham ve tefekkürünü Kuran’dan alan bir din âlimi itiraz eder ve “Sorgulayan, özgür düşünen, bağımsız davranan bireylerin insanların geleceğinde yer alacağı” tezini savunur.

Bediüzzaman’ın eğitim anlayışında bireyi Allah’a yaklaştırıp, muhatap olmayı, bireye ahiret ve dünyada saadet ve cefanın sebeb ve sonuçlarını öğretmek, müslümanlar arasında vahdet, uhuvvet, tesanüt ve muhabbetin tesisini ve teminini gaye almak esastır.

Bediüzzaman, eğitimde fen ve imanın bir arada verilmesini ülkenin madden ve manen kalkınmasının buna bağlı olduğunu ifade eder ve şöyle der:

“Vicdanın ziyası dini ilimlerdir, aklın nuru fen ilimleridir. İkisinin birleşmesiyle hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder(kanatlanır). İftirak ettikleri (ayrıldıkları)vakit birincisinde taassup, ikincisinde ise hile ve şüphe tevellüd eder(doğar).”

Nitekim sadece fen ve teknik ve felsefe derslerinin okunduğu okullarda manevi yönün zayıfladığını ve bunun da karakter ve irfanı sorunlu bireylerin neşetine zemin hazırladığını savunur.

Bediüzzaman’a göre eğitim, eğitici, öğretici, ufuk acıçı, yol gösterici, imanı hisleri kuvvetlendirici, dünya ve ukbayı birleştirici, madde ve manayı buluşturan, kucaklayan karakterde olursa hedefine ulaşmış sayılır.

Eğitim tek yönlü, tek hayatlı, sadece dünyevi mutluluğu esas alıyorsa, menfi ve yıkıcı tarafı varsa, insanın iç coğrafyasına sirayet etmiyorsa, hedef sadece meslek sahibi olup para kazanmak ise, sorunludur ve ıslaha muhtaçtır!

Zira hangi maddi, akli ve modern eğitim nazariyesi olursa olsun insanın metafizik tarafını tatmin etmeye yetmemiştir ve derin ihtiyaçların karşılığı olamamıştır. Bu da buhranlı, bunalımlı bir aydın portresinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Bediüzzaman bir felaket asrının adamı olarak bu coğrafyadaki bütün felaketlerin kaynağı olarak cehalet ve dinsizliği gösterir ve ilahi terbiyenin önemine dikkat çeker.

Bütün bu düşünceler kafamda uçuşurken yanımdaki Ugandalı Haniya’ya bakıyorum, o hala mahzun, düşünceli ve dalgın. Ama karpuzu çok seviyor, bütün gece sadece karpuz yiyor!

Gülümsüyorum. Bu siyahî kadını neden bu kadar sevdim acaba?

Bilmiyorum.

İlim ve Kültür Vakfının bu organizasyonu muhteşem bir geceye dönüşüyor. Bir Bediüzzaman gecesine dönüşüyor. Zaman akıyor. Salondan ayrılırken bir daha salona göz atıyorum ve rengârenk kıyafetleri içindeki dünyanın genç akademisyenlerine hayranlıkla bakıyorum. Bu kültür adamları büyük bir alkışı hak ediyorlar bana göre.

Muhabbetle Efendim.

Meryem Aybike Sinan / Haber7

25 Ülkeden 80 Risale-i Nur Akademisyeni Bir Araya Geldi

Dünyanın 25’i aşkın ülkesinden Said Nursi ve Risale-i Nur eserleri üzerine master ve doktora yapmakta olan 80’den fazla akademisyen İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’nın (İİKV) öncülüğünde üçüncü defa bir araya geldi. Birbirleriyle görüş alış-verişinde bulunan ilim adamları plaketle ödüllendirildi.

Risale-i Nur ve müellifi Bediüzzaman Said Nursi üzerine ilmi, akademik, kültürel ve sanatsal faaliyetler düzenleyen İİKV tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen Genç Akademisyenler Konferansı Merter Greenpark Otel’de gerçekleştirildi. Toplantıya 20 farklı ülkeden 60’ı aşkın genç akademisyenin yanı sıra Said Nursi ve Risale-i Nur konusunda çok sayıda makalesi ve kitabı bulunan 20 profesör katıldı. Ayrıca seminere Bediüzzaman Hazretleri’nin yakın talebelerinden Mehmet Fırıncı, Mustafa Sungur, Abdülkadir Badıllı ve Said Özdemir de geldi.

Dünya coğrafyasının farklı ülkelerinden gelen genç akademisyenler bir yandan tanışırken, bir yandan da Risale-i Nur konusunda uzman ilim adamlarıyla tezleri hakkında görüş alışverişinde bulundu.

Risale-i Nur ile ilgili yapılan konuşmalardan sonra kendini coşkun hissettiğini belirten Bediüzzaman’ın yakın talebelerinden Mehmet Fırıncı, “Bu herhangi bir âlimin yazdığı bir kitap değil. Bu insanlığı kurtarmak için hazırlanmış bir rehberdir. Çok güzel konuşmalar yapıldı. Dolayısıyla yurt dışından bu kadar Risale-i Nur’u anlayabilen insan görebilmek 50 yıl sonra bizim için büyük bir bayram. Bize 60 sene evvel Risale-i Nur’u 3-5 kişiyle konuşuyorduk. Bize ‘Bu şekilde nasıl olacak?’ diye soruyorlardı. Biz de ’50-60 yıl sonrası için çalışma yapıyoruz.’ diyorduk. Bu çalışmalar çok önemli.” dedi.

Dünyanın 25’i aşkın ülkesinden 80’den fazla akademisyen ve 20 civarında profesörün seminere katıldığını belirten İstanbul İlim ve Kültür Vakfı (İİKV) İcra Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faris Kaya, “Profesörler, genç akademisyenlere ders vermek için buradalar. Bugün güzel bir gün yaşıyoruz.” diye konuştu.

Risale-i Nur’un 20. yüzyılın en önemli eseri olduğunu dile getiren ABD’li Hıristiyan din görevlisi İan Markham, “Risale-i Nur, modern imanlı insanın karşılaştığı birçok probleme yanıt veriyor. Bu kitapta Allah’ın varlığı ve öldükten sonra dirilme ile ilgili nasıl çözümler sunulmuş onu görmek istiyorum.” ifadelerini kullandı.

Risale-i Nur, bugüne kadar karşılaştığım en mükemmel kitaptı.” diyen Hindistanlı Suhail Vilayil, “Risale-i Nur’da dikkatimi çeken İslamiyet’i modern bilimlerle açıklayan ilk eserdi. Kur’an-ı Kerim’in ilk tercümesiydi. Risale-i Nur bize pozitif bilimlerle din arasında bir çatışmanın bulunmadığını gösterdi. ” şeklinde konuştu.

Kaynak: CİHAN