Etiket arşivi: güzel söz

Evlilik Okulu: Adını Güzel Söyle

Söylemişler gelenler bizden evvel,

Kulak aşık olurmuş gözden evvel.

Mısralarını duyduğumda çok beğenmiş ve “Kulak Aşık Olurmuş Gözden Evvel” kısmını kitabıma isim yapmıştım. “Göz beğenir, burun aşık olur, kulak da sever.”

Göz beğenir; fakat her beğendiğini sevemez. Ve beğendiğinden de çabuk vazgeçebilir.

Burun aldığı kokularla beyin de olmadık işler yapabiliyor. “Aşk kokudur” diyor bilim adamları. Nasıl her insanın parmak izleri farklıysa her insanın vücut kokuları da farklı oluyor.

Kulak ise kalbe giden yoldur. Sevgiyi de aşkı da yaşatan, yeşerten kulaktır. Sesini, sözünü sevmediğiniz birini gerçekten sevmiş olmanız zordur. Sözü sevdiren onun güzelliğidir.

Rabbimiz güzel sözler söylememizi tavsiye ediyor:

“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.(İsra sûresi 53. âyet-i kerîme)

Allah Resulü: “Güzel söz sadakadır.” ve “Sözlerde büyü etkisi vardır.” buyuruyor. Kötü sözler insanları birbirinden soğutur, tatlı sözler ise sımsıkı bağlar.

İyi bir iletişim; öncelikle güzel hitapla başlar. Hitap; sözün başladığı yerdir. Sözün gidişatını belirler, çoğu zaman. Hitapta ilk adım karşımızdaki kişinin ismini güzel söylemektir. On yaş altı çocuklara “aşk nedir?” diye sormuşlar; cevapların içinde en çok beğendiğim: “Aşk öyle güzel bir şey ki, o isminizi söylediğinde “Benim ne güzel adım varmış dersiniz.”
Sevdiklerimizin ismini nasıl söylüyoruz ya da söylüyor muyuz? Bir evlilik bozulmaya başladığında ilk kaybedilen isimdir. Karı-koca birbirinin isimlerini söylemeyi bırakır “baksana, alo, bizimki, babamız, anneniz…”gibi tuhaf şeyler söylemeye başlarlar. Karı-koca başkalarının yanında eşine hitap etmesi gerektiğinde “bu” demeye başlar. Tanınmış o zamanlar çok iyi bir evlilikleri varmış gibi görünen bir karı kocayı birlikte katıldıkları bir televizyon programında izlemiştim. Erkek karısından bahsedeceği zaman hep “bu” diyordu. “Bitmiş bu evlilik” diye düşünmüştüm ve daha sonra doğru bir öngörü olduğunu gördüm.

Sevgili Peygamberimiz bir gün Hz.Aişe validemize: “Ya Aişe senin bana kızdığın ve benden memnun olduğun zamanları ben bilirim.” buyurdu.

Hz. Aişe validemiz sordu; “Nereden bilirsin ey Allah’ın Resulü?” Efendimiz bu soru üzerine şöyle cevap verdi: “Benden memnun olduğun zamanlarda ‘Muhammed’in Rabbine’ diye yemin ediyorsun. Kızgın olduğun zamanlarda ise ‘İbrahim’in Rabbine’ demektesin”

Bunun üzerine Hz. Aişe Resulullah’ı memnun edecek bir cevap verdi: “Ey Allah’ın Resulü doğru söylüyorsun. Ancak ben kızdığımda sadece senin ismini dilimden bırakırım; sevgin ise her zaman kalbimde yaşar.”

Farkında olmadan pek çoğumuz bunu yapıyoruz. Kızgınlık anında ilk yapılan karşıdakinin ismini terk etmek oluyor. Çocuklarımıza kızdığımız zaman “oğlum, kızım” demek bile içimizden gelmez.

Kızgınlıklar eşler arasındaysa ve sürekli tekrar ediyorsa eşler birbirinin ismini unutacak duruma geliyorlar.

Geçmiş yıllarda bir hanım “Akşam misafirimiz vardı; kocam benden bahsederken yaklaşık yirmiden fazla “bu” dedi. ‘Bu dedi ki, geçen gün bununla gitmiştik…gibi” Kadın çok üzülmüş. Konunun önemine binaen “Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz” kitabımda “Bu” diye bir hikaye yazmıştım.

Peygamber efendimiz isim konusuna çok önem vermiştir; devesine, kılıcına bile isim vermiştir. Anlamı güzel olmayan isimleri değiştirmiştir. Sevdiklerine isim dışında tatlı hitaplar bulmuştur. Hz. Aişe’ye Hümeyra, “pembe yanaklım”, Ya Uveyş “Aişecik” gibi hoş hitaplarda bulunurmuş. Kızı Fatima ya, Hz. Ali’ye ve sahabeden sevdiklerine onların güzel özelliklerini vurgulayan sıfatlarla hitap etmiş. Toprak babası, Kedicik babası, Allah’ın aslanı, Allah’ın kılıcı… Süt annesi Halime’ ye ve çocukken evinde kaldığı amcasının hanımı Fatıma Hanıma “Anneciğim” diye hitap ederdi.

Bizim kültürümüzde saygı önemli olduğu için “anne, teyze, amca, dayı…”gibi yakınlık ifade eden hitapları kan bağımız olmayan kişilere de kullanırız. Bu durumda önemli olan hitaptan bizim değil; karşımızdakinin hoşlanıp hoşlanmadığıdır. Mesela yaşımıza yakın birine abla diyorsak ki kadınlar yaşlı görünmeyi sevmediği için hoşlanmayabilir, baştan kaybetmişizdir. Yaş takıntısı olan bir kadına “teyze” demek o kişi ile aranıza duvar örmek gibidir.

Eski bir adetimizde de (hâlâ devam eden yerler varsa bilmiyorum) karı-kocanın başkalarının yanında özellikle aile büyüklerinin yanında birbirlerinin isimlerini söylemeleri ayıp sayılırdı; bu yüzden söyleyemezlerdi. Tabii isim dışında hitap da kullanılmıyordu. Bu edepten sayılırdı, bunun edeple ne ilgilisi olabilir çözemedim. Hani Allah Resulünü örnek alacaktık? Hatta isim söylememeyi dindarlık saymak bile var. Oysa bu kişiyi yok saymak gibi bir şey. Bu adetler yüzünden ömrü “bakhele” demekle geçen karı-koca çoktur. Allah’tan hacca gitmek gibi bir ibadetimiz var da karı-kocalar belli bir yaştan sonra olsa da “Hacı bey, Hacı Hanım” diyerek birbirlerine hitap etme imkanı bulabiliyorlar.

Bizde sevgili peygamberimizin yaptığı gibi güzel sıfatlarla hitap pek yoktur.

Sıfatlarla hitabı biz genellikle karşımızdakini yermek için, bir eksiğini göstermek için kullanırız. Kilosunu fazla bulduğunuz karınıza “tombişim” diye hitap etmeniz kalbini kırıp size karşı kırgınlık duymasından başka bir işe yaramaz. Kişinin arkasından bile olsa hitap çok önemlidir. Mesela kayınvalidesine “o kadın” diyen gelin ya da damat saygı sınırlarını zorlamışlar ve aralarına buz duvarı örmüşlerdir.

İstanbul’un bir ilçesindeki ailelerin lakaplarını gördüm bir sitede. Lakapların çoğu rencide edici; içlerinden çıksa çıksa beş on tane düzgünü ancak çıkar. Geneli şöyle minvalde gidiyor: “Çürükhacı, bitşükrü, dilki, eşkiya, garafadik, hayta,patlak, pırtıl, tırık, yılankırhan, zımbırık, çöpadil…” İslam ahlakına uyar mı bu lakaplar? Kaç nesil bu lakaplarla anılmak zorunda kalıyor. Bir aileyi hoş olmayacak şekilde anmak İslam terbiyesine, Resululluh’ın sünnetine hiç uyar mı? Allah’ın rızasına uyar mı?

Rabbimiz “Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın.” buyuruyor. (Hucurat /11) Söylediğimiz güzel sözlerin iki dünyada mükafatı, kötü sözlerin ise hesabı vardır, azabı vardır. Kötü lakap takmak yasaklanmış.

O halde karşımızdakinin hoşlanmadığı kötü hitaplardan sakınıp, birbirimize güzel hitaplarda bulunmaya gayret etmemiz gerekiyor, sözlerimiz sevgimizi beslesin. Özellikle eşler arasında daha da dikkat etmek gerekiyor. Hitap eşe “seni seviyorum, benim için değerlisin” mesajı vermeli.

Özellikle peygamberimizin yaptığı gibi güzel vasıflara vurgu yapan hitaplar, kişinin o vasıfları korumak istemesine ve geliştirmesine sebep olur. Hataya dikkat çeken kötü hitaplarda o hatanın kalıcı olmasına sebep olabilir. Kullanılan kelimeler hipnoz gibi etkiler.

Sevgiyi ifade eden “aşkım, hayatım, birtanem…” gibi hitaplar ise günümüzde fazla kullanımdan etki kaybına uğradı. Mesela kadın; çocuğuna, kedisine, arkadaşına, kardeşine “aşkım” diyorsa kocasına “aşkım” demesi eşinin ne kadar hoşuna gidebilir.

Hitaplarla ilgili bir hikaye yazarken epeyce araştırmıştım. Karı-koca arasında en beğenilen hitaplar: Kadına; “Sultanım, gülüm, ceylanım, tatlım, kıymetlim,güzelim, sevdiğim…Erkeğe; “evimin güneşi, gönlümün aydınlığı, yiğidim, yarim, sevdalım, huzurum…”

Tabii hitaplarda cinsiyete uygun olarak yapılırsa daha doğru etki bırakır. Bir erkeğe “bebeğim, tatlım, yavrum” demek ya da erkeğin isminde kısaltma yapıp “cik” ekleri getirmek pek hoş etki bırakmasa gerek. Ya da bir kadına “yiğidim, aslanım” demek. İki cins içinde ortak kullanılan hitaplar da var tabii ki. Daha çok klasik hitaplar ortak kullanılıyor. “Canım, hayatım, aşkım….”

Bir de “karıcığım-kocacığım, benim güzel karım” hitapları seviliyor. Çünkü bu hitapları kimse eşi dışında başka birine söyleyemiyor. Sadece eşlere özel bir hitap bu ikisi.

Günümüz gençlerinin eşlerine kullandığı tuhaf hitaplar da var. “minnoşum, böcüğüm, danam, şerefsizim, tosbağam…” gibi. Bu hitapların yapacağı çağrışımlar ne olabilir ki? Ve bu hitapların sevgiyi ne kadar beslediği günümüz aşklarının halinden belli.

Sevgi sözcükleri, tatlı hitaplar özellikle kadınlar için çok değerlidir. Kadınların arada bir sevgi depoları doldurulmalı ki hayat enerjileri tükenmesin. Evlilik ilişkisinde sevgi- saygı dengesinde kadın erkekten saygıyı; erkek kadından sevgiyi eksik etmemeli.

Bu yüzden ismi ya da hitabı söylerken içine duygu katılmalı, hissederek söylenmeli . Hitap ederken ses tonunu iyi ayarlamak, kelimeleri gönülden çıkarmak gerekir. “Hayattan bıktırdın” der gibi “hayatım” demek, “canın çıksın” der gibi “canım” demek kalpte pek iyi bir etki bırakmaz. Sözün etkisini ses belirler. Sesin ayarını da gönül yapar.

Kainattaki her şey sevgi ile güzelleşiyor. Sevmek ibadet hükmündedir. Güzel sözler sadakadır. Sevgi ile suya güzel sözler söylendiğinde içindeki kristaller güzelleşiyor. Suya kötü sözler söylendiğinde kristalleri bozuluyor. Sevgi ile yaptığımız işler bir başka oluyor.

Sevgimizi önce en yakınlarımıza vermek, önce onlarla yaşamak gerek. Sevdiğinizin gönül bahçesini tatlı sözlerle yeşertin, güllerini soldurmayın. Eşinize en son hangi güzel kelime ile hitap ettiniz, bir düşünün? Kadın-erkek iki tarafında eşinin güzel hitabına, tatlı cümlelerine ihtiyacı var. Güzel hitaplarla sevdiklerinizin hayatını güzelleştirin. En önemlisi adını güzel söyleyin. Siz onun adını söylediğinizde “Benim ne güzel adım varmış” diye düşünsün.

Yunus Emre sözün önemini ne güzel anlatır:

Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz,

Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz.

Kişi bile söz demini, demeye sözün kemini,

Bu cihan cehennemini, sekiz cennet ede bir söz.

Yazıyı Rabbimizin tavsiyesi ile bitirelim:

“İnsanlara güzel söz söyleyin.” (Bakara sûresi/ 83)

Sema Maraşlı / cocukaile.net

Teknolojinin Sinir Ettiği Ebeveynler

Teknolojinin zirve yaptığı çağımızda günümüz insanları, birçok iş ve işlemlerini teknolojiden faydalanarak yapmaktadırlar. Buna rağmen iş ve işlerini yetiştiremeyen bu insanlar, günün yoğunluğunu ve işleri bitirememenin stresini akşamları evinde yaşamaktadırlar. Akşamları eve gelen bu insanlar; “Öf, bittim, ölüyorum!..” gibi  sözlerle duygu yoğunluklarını ifade etmektedirler. Zihinsel olarak yorgun olan bu insanlar, ister istemez duygu yoğunluğu da fazla yaşayacaklarından en küçük olumsuzluklarda sinir patlaması yaşayacaklardır.

Günümüz insanları eskisi gibi bağ bahçede kazma kürekle çalışmadıkları için, bedenen yorgun olmasalar da zihnen yorgun oldukları gerçek. İnsanlar zihinsel yorgunluklarında duygu yoğunluklarını fazla yaşadıkları da bir gerçek. Ancak şu da bir gerçek ki;  evlerde aile bireylerinin deşarj olma ya da tepki verme adına birbirlerine bağırabilecekleri haklılığını da ortaya koymamaktadır.

Evlerde aile bireyleri birbirlerine karşı en küçük şeylere tahammülleri yok. Özellikle anne babalar, çocukların en küçük yaramazlıklarına karşı tahammülün te’si kalmıyor. Evler sanki sükûnet yeri değil de birbirlerine bağırma yeri olmuş, herkes yorgunluktan birbirine bağırmaktadır.

Akşamları işten eve gelen babalar; çocukların en küçük seslerine ya da annenin azıcık çocuklarla ilgilen sözüne, kıyameti koparmaktadırlar. Anneler de sinirli bir şekilde babalara, çocuklarla iki dakika ilgilen dedik kıyameti koparıyorsun; akşama kadar ben nasıl tahammül ediyorum diyebilmektedirler. Doğru, anneler çocuklarına tahammül ediyorlar; ancak onlarında çocukların en küçük yaramazlıklarına karşı sinirlenmektedirler.

Anne babalar sanki sinir küpü olmuş patlamaya hazır birer bomba gibidirler. Aile bireyleri birbirlerine karşı en küçük anlayış ve sabır göster(e)memektedirler. Evde herkes birbirine bağırmakta ve en küçük bir olumsuzluklarda herkes birbirine patlamaktadır.

“Üzüm üzüme baka baka kararır.” atasözünde olduğu gibi anne babalar sinir küpü olunca çocuklarda ister istemez sinir küpü olacaktır. Babasına bir şey anlatmaya çalışan kardeşine ablası: “Kulağımın dibinde bağırıp durma ya!” diye tepki veriyor. Kardeşine tepkisini nedenini soran babaya abla:  “Okulda zaten kafam şişiyor. Sınıflar olmuş kırkar kişi, sınıf susmuyor hoca susturmak için bağırıyor…”

Anne babalar gerçektende sinirliler mi?

Anne babalar, duygu yoğunluklarında çocuklarına karşı göstermedikleri anlayış ve sabrı, eş, dost ve arkadaş çevresine fazlasıyla gösterebilmektedirler. Anne babalar, çocukların en küçük olumsuzluklarına karşı bayramlık ağızlarına açarlarken; dost ve arkadaşlarına karşı daha anlayışlı ve daha sabırlıdırlar.

Arkadaş çevresine; “Estağfirullah, önemli değil, ne demek, hay hay!” diye karşılık verilirken; çocuklardan gelen sıkıntılara karşı; “Ben sana kaç defa söyledim, ne anlamaz çocuksun!” gibi ifadelerle karşılık verilmektedir.

İş yerinde alçak gönüllü ve mütevazı olan bir baba, akşam eve gelince aynı anlayışı ve mütevazılığı eş ve çocuklarına karşı göster(e)mez. Telefonda arkadaşlarına kurduğu o güzel cümleleri eş ve çocuklarına karşı kur(a)maz.  Başka bir ifadeyle babalar, eşi ve çocuklarına gösterdiği sinirlilik ve umursamazlığı arkadaş çevresine göster(e)mez. Çünkü eşine ve çocuklarına davrandığı gibi davrandığı takdirde sonucun ne olacağını çok iyi bilmektedirler.

Annelerde iş güç, ev işi, mutfak derken yoğun bir koşturmanın ardından onlarda yorgun düşmektedirler. Yorgunluğa okuldan dönen çocukların dertleriyle ilgilenmek ve onların arkalarını toplamak da eklenince anneler iyiden iyiye çileden çıkmaktadırlar. Çocukların ilgi ve isteklerine karşı kimseyi çekemeyecek kadar yorgun olan bu anneler, aynı geribildirimleri konu komşu ve arkadaş çevresine ver(e)memektedirler.

Anneler yorgunda olsalar konu komşu ya da arkadaş çevresiyle konuşurken “Bacım, abla, ablam…” diye konuşurlarken, çocuklarına karşı en küçük sevgi ifade eden yumuşak cümle kur(a)mazlar.

Akşama kadar en güzel kelimeleri yumuşak bir şekilde arkadaşlarını kurmakta cömert davranan anne babalar; akşam evde çocuklarına bir o kadar cimrilik yaparlar. Akşama kadar yumuşak söz söylemekten yorulan birçok anne baba, çocukların ilgi ve alaka isteğine karşı verdikleri olumsuz geribildirimlerle çocukların isteklerine pişman ederler.

Yorgunluktan elini kaldıracak hali olmayan bu anneler, kapısını çalan arkadaşını en güzel şekilde karşılamakta ve “Ay ne iyi etinde de geldin, gel biraz laflayalım!” diyebilmektedirler. Ya da arkadaşının bir yere gitme davetini geri çevirmek şöyle dursun seve seve gidebileceği en güzel şekilde ifade etmektedirler. Aynı durumda bir bardak su isteyen çocuklara aynı güzel ifadeler verilir mi onun yorumunu da size bırakıyorum.

Hz. Musa (a.s)’a yumuşak söz söylemesini (“Ey Musa! Firavun’a karşı yumuşak söz söyle, ona yumuşaklık göster!” (Tâhâ,44) isteyen Rabbimiz,  eğitimleri konusunda anne babanın elinde birer emanet olan çocuklarla konuşurken ve onları eğitirken de yumuşak söz söylenmesi gerekmez mi?

Sonuç olarak Müslüman’a; güler yüz göstermek (Müslim, Birr,144) tebessümetmek (Tirmizi; Birr,36) ve yumuşak ve güzel söz söylemek (Buhârî, Edeb,34)sadakadır. Güler yüz, tebessüm ve yumuşak sözden eş dost ve arkadaş kadar, çocuklarında fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum. Bu sadakadan çocukları da mahrum bırakmak gerekir

Mehmet Emin Karabacak / cocukaile.net

Nefislere İlişkin Güzel ve Etkili Söz Söylemek İbadettir

Deccal, insanların imanını alan kişi, felsefe ve akımlardır. Ahir zamanda deccalin de etkisi ile insanlar dinden uzaklaşacaklardır. Dinin yaşanmadığı toplumlarda merhamet, hoşgörü, sevgi, saygı gibi güzel ahlak özellikleri yerini; sevgisiz, hoşgörüsüz, merhametsiz, bencil duygulara bırakacaktır.

Çevrenize bakın; insanların çoğu tahammülsüz, sevgisiz, asık yüzlü, kaba ve kavgaya hazırlar. Kuran ahlakının gereği olarak karşıdaki kişiye iltifat edip güzel söz söylenmesinin dahi altında bir çıkar ya da fitne arar oldular. Tüm bunlar şeytanın telkini ve oyunundan başka bir şey değildir. Şeytan insanların mutsuz, umutsuz, birbirine düşman, kıskanç, şüpheci ve olumsuz olmasını ister. Bu hedefe ulaşmak için, güzel olan her şeyi yanlış gösterir. Bunu yaparken de sözde ahlak kurallarını kullanır ve Allah’ın adıyla kandırır insanları.

Allah ayette, tebliğ yaparken karşıdaki kişiye; ”onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle.” (Nisa Suresi, 63) buyurur.

Nefis övülmekten hoşlanır. Mesela karşımızdaki kişi bir bayan ise nefsinin duymak istediği şey güzelliğinin övülmesidir. Elbette mümin kişi övgüyü temelde Allah’a yapar. Sözün en güzelini söylemek Allah’ın emridir. Allah güzel sözü, dalları göğe ulaşmış bir ağaca benzetir. Kötü sözü ise, kökü yerden koparılmış, tutunma imkanı kalmamış bir ağaca benzetir.

Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. (İbrahim Suresi, 24)

Kötü (murdar) söz ise, kötü bir ağaç gibidir. Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkanı) kalmamıştır. (İbrahim Suresi, 26)

Malesef insanlar şeytanın da telkinleri ile birbirlerine güzel söz söylemekten kaçınırlar. Çünkü güzel söz söylemek nefsi ezen bir ibadettir. Karşıdaki kişinin güzelliğini, başarısını, zekasını övmek nefse ağır gelir. Bunun sebebi karşıdaki kişiye benlik vermek, onun başarı ve güzelliğini Allah’tan bağımsız görmektir. Oysa mümin yaşadığı hiç bir olayı ve kişileri Allah’tan bağımsız görmez. Güzelliği, başarıyı, zekayı verenin Allah olduğunu bilir. Allah’ın tecellisi olarak gördüğü kişiyi överken, aslında övgüyü Allah’a yapar. Bu nedenle övgü dolu güzel sözler söylemek nefsine ağır gelmez.

Artık öyle bir toplumda yaşar olduk ki insanlar her şeyin altında bir fitne arar oldular. Herkes birbirine sui zan ediyor. Anne çocuğuna tahammülsüz, baba eşine merhametsiz, öğretmen öğrencisine hoşgörüsüz, doktor hastasına anlayışsız… Trafikte adeta herkes birbirinin düşmanı. Saygı yok, sevgi yok. Materyalist eğitimin etkisi ile kim güçlü ise diğerlerini her anlamda eziyor. Zayıf ve güçsüz olanın korunması, yaşlıya saygı, çocuklara sevgi ve merhamet, kadınlara kıymet vermek sanki unutuldu.

Artık şeytanın oyununu bozalım lütfen. Kuran ahlakının gereği olan bu güzel ahlak özelliklerini yaşayalım ve yaşanmasına vesile olalım.

Birbirimize hoşgörülü ve sabırlı davranalım. Sevgiyle yaklaşalım ve sözün ‘en’ güzel olanını söyleyelim. Birbirimizi yermeyelim, övelim. Tartışmadan kaçınalım, sesimizi yükseltmeyelim, laf sokmayalım, nezaketli olalım.

Bunları yaparken karşımızdaki insanlardan bir karşılık beklemeyelim. Karşılık beklemek, karşılık görülmediğinde bu güzel ahlak özelliğinden vazgeçmenize sebep olur çünkü. Davranışınızla örnek olmanız, kötü söze güzellikle karşılık vermeniz, bir süre sonra karşınızdaki kişilerde de olumlu etkiler yapacaktır inşaallah. İbadetlerin karşılığı Allah Katında saklıdır…

Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. (Ali İmran Suresi, 103)

Bu yazıyı okuduktan sonra mutlaka bu hatırlatmaları hayata geçirebileceğiniz imkanlarınız olacaktır. Lütfen şeytanın size bu uyarıları unutturmasına müsaade etmeyin. Ve güzel ahlakta, sevgide, sabırda ve nezakette kararlı olun. Unutmayın, uyarıları Allah yapar, kişi ve olayları vesile kılar.

Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)

İbrahim Akın

Sözün Gücü ve Güzel Sözün Önemi

Aleyhissalatu vesselam Efendimiz, “Sözde büyü vardır!”1 buyurmuşlardır.

Bilmem ki Sözün gücünü bundan daha iyi anlatan güçlü bir söz var mıdır? Seveni, sevgiliye; aşığı, maşukasına delicesine bağlatan veya eşleri, insanları, devletleri büyük bir nefretle birbirinden kopartan, savaş patlatan da sözdeki güç değil midir?

Ağzınızdan çıkan bir söz, muhatabınızı ya size bağlayacak, ya da sizden koparacaktır.

Söz var insanı mahcup eder,
Söz var insanı mahbub eder.
Söz var başı keser, söz var savaşı keser.
Söz var, insanı Hak’tan ve cennetten uzaklaştırır; söz var, insanı Hakk’a ve cennete kavuşturur.

Öyleyse öyle sözler söyleyelim ve öyle işler yapalım ki onlar, hem bu dünyada ve hem de öbür dünyada bizi mahcup etmesin. Çünkü yarın büyük mahkemede öyle bir kitap elimize verilecek ki, şaşırıp kalacağız. Ağızdan çıkan her sözün ve icra edilen her davranışın kaybolmadığını ve kaydedildiğini2 görünce: “Bu nasıl bir kitap Allahım! Ne küçük bırakmış, ne büyük, her şeyi saymış ve yazmış!”3 diyerek şaşkınlığımızı dile getireceğiz. Bu dünyada işi ve sözü berbat olanlar, orada yaptıklarını kaydeden kitabı veya kameraman meleklerin kaydettiği görüntüleri görmek istemeyecekler. Çirkin söz ve davranışlarıyla kendi arasında uçsuz-bucaksız mesafelerin olmasını isteyecekler.4 Yalan söylemek isteyenlerin ağızlarına mühür vurulacak, eller konuşturulacak, ayaklara da şahitlik yaptırılacak5 İnsan kaçıp saklanmak için delik arayacak, saklanacak yer bulamayacak, bu sefer çaresizlik içinde “Kaçış nereye?”6 diye çığlık atacak, ama çığlığı işe yaramayacak.

SÖZ SÖYLEMEK BİR SANATTIR

Söz söylemek de bir sanattır. Söz sanatını kimi yapmakta, kimi yıkmakta kullanır. Kur’an bize birincisini tavsiye eder. Yüce Rabbimiz buyurur ki:”İnsanlara güzel söz söyleyin.”7 Yine buyurur ki: “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler; sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.”8

Güzel söz, yılanı ininden, kötü söz, insanı dininden çıkarır.” demiş atalarımız. İşte bu sebeptendir ki Yüce Allah, Firavun gibi birisine iki peygamberini gönderirken: “Ona yumuşak söz söyleyin!”9 tenbihinde bulunmuştur.

Yüce Allah, bizim, her zaman güzel yollu, güzel halli ve güzel dilli olmamızı istemiş, bunun için de Kur’an göndermiş, Peygamber göndermiş, ibadetleri farz kılmıştır. Namaz ve oruç bunların başında gelmektedir.

Mesela oruç tutan bir müminden sadece ağzına ve midesine oruç tutturmak istenmemiş, aynı zamanda çirkin sözlere karşı da oruçlu olması istenmiştir. Bunun içindir ki Sevgili Peygamberimiz: “Sizden biriniz oruçlu olursa çirkin söz söylemesin, gürültü yapmasın. Biri kendisine sövüp hakaret ederse, “ben oruçlu bir kişiyim” desin.”10 buyurarak hem oruçluya çirkin sözün yakışmadığını ifade etmiş, hem de oruçluya çirkin sözle saldıranı, oruçlu vesilesiyle insaf çizgisine çekmiş, her ikisini de çirkin bir çukura düşmekten kurtarmıştır.

Efendimize sormuşlar:
-Ey Allah’ın Rasulü Müslümanların hangisi daha faziletlidir? Buyurmuşlar ki:

– Eliyle, diliyle başkasını incitmeyen (yani güzel elli, güzel yollu ve güzel dilli) insandır.”11 Yine buyurmuşlar ki: “Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse, ya güzel söz söylesin, ya da sussun.”12 Çünkü çirkin söz bir gün kendisini mahcup edecek ve utandıracaktır. Yine buyurmuşlar ki: “Kim iki dudağı ve iki bacağı arasına sahip olursa (yani kötü sözden ve zinadan uzak durursa) ve bunlara sahip olacağına dair bana söz verirse ben onun cennete girmesine kefil olurum.”13

Güzel ve temiz sözler ancak Allah’a yükselir. Onları Allah’a yükselten de Salih ameldir.”14 Bu ayetle de söz ve amel birliğine, birlikteliğine dikkat çekilmiş. Sözü güzel olan kimsenin amelinin de güzel olması istenmiştir. Namaz kılmayanın veya namazı güzel olmayanın duası, Allah katına çıkmaz. Tohumu olmayan veya tohumu güzel serpmeyen ürün alamaz.

Devrin mürşidi ne güzel söylemiş:

“Mürşid âlim, koyun olmalı, kuş olmamalı. Koyun kuzusuna süt, kuş yavrusuna kay verir.”15 Yani koyun nasıl ot ve samanı alır, hazm eder, süt sunar; mürşit âlim de, ayet ve hadisleri alır, hazm eder, onlardan güzel ahlak ürününü çıkarır, muhataplarına sunar. Allah Teala bizi bu alimler sınıfına ilhak eylesin.

HOŞ SÖZ-BOŞ SÖZ

Söz vardır, hoştur; Kur’an gibi. Söz vardır, boştur, Nadr b. Haris’in masalları gibi.

Boş sözün babası Nadr b. Haris satın aldığı masalları okur, müşrikleri eğlendirir ve insanları Kur’an dinlemekten alıkoymaya çalışırdı. O münkirin bu davranışı üzerine şu ayet nazil oldu: “İnsanlardan öyleleri var ki, her hangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş sözü satın alırlar. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.”16

Ayetten anlaşılıyor ki, insanları Allah yolundan saptıran her şey, söz olsun, eğlence olsun “boş söz” kategorisindedir.
Allah hepimizi boş ve batıl sözlerden, gayr-i meşru eğlencelerden korusun. Tatlı, güzel, yumuşak ve doğru söz söylemeye, güzel davranışlar sergilemeye muvaffak eylesin.

ZAMAN GAZETESİ MUHABİRİ SORDU:

1) Ramazan ayında güzel söz söylemek için neler yapılabilir?

2) Dilimizi kötü sözlerden nasıl arındırabiliriz?

CEVAP:

1-Ramazan ayı, zikir, fikir ve şükür ayıdır. Eğer Ramazan ayında insan bu görevleri ifaya karar verse kötü söze zaman ve hacet kalmayacaktır. Oruç tutan bir insan ibadet halindedir. İbadet halinde olan insan, velidir, evliyadandır. Allah’ın dostlarındandır. Allah’ın dostuna çirkin söz söylemek yakışır mı? Veya bu konumda olan insan çirkin söz söyleyebilir mi?

Namaz nasıl insanı fuhşiyat ve her türlü ahlaksızlıktan koruyorsa, oruç ta insanı çirkin sözlerden, koruyacaktır. Ramazan ayında oruç var, sahur var, iftar var, mukabele var, teravih var. İftar davetleri var. Bunların hepsi Allah’ın emri, Peygamberin sünnetleridir. Ayrıca Ramazan ayı İslam âlemini bir mescid haline getirmektedir. Bu sünnetlerle meşgul olan ve mescidde kendisini hisseden bir insan, nasıl çirkin söz söyleyebilir? Mescide bulunan, zikir ve ibadetle meşgul olan bir insana laübali davranmak, çirkin söz söylemek ve çirkin işler yapmak yakışır mı?

2-Dilimizi kötü sözlerden arındırmanın yolu:

a-Onu iyi sözlere alıştırmaktan geçer. Dilimizi iyi sözlere alıştırmak için de kendimizi zorlamamız ve düşünmemiz lazım: Bir gün ben bu konuştuklarımdan hesaba çekileceğim. Öyle sözler söylemeliyim ki, o sözler beni hem dünyada, hem de ahiret mahkemesinde mahcup etmesin, utandırmasın.

b-Dilimize günlük, saatlik ve anlık zikir görevleri vermeliyiz. Onu o görevlerle meşgul etmeliyiz. Bunun için de Ramazan ayında her gün bir cüz okumayı, mealinden de istifade etmeyi, teravihlerini kaçırmamayı prensip haline getirmeliyiz, her gün cevşenden bir parça dualarımızın arasında olmalı. Selatu selamlara çokca yer vermeliyiz. Ramazan bizi melekleştiren bir aydır. Melekler, yemez-içmez, eğlenmez ve evlenmez varlıklardır. Onların işi hep zikir ve ibadettir. Onlar günah işlemezler. Biz de Ramazan da bir bakıma böyle olmaktayız. Melekleşen bir varlık elbette kendisine çirkin söylemeyi yakıştırmayacak ve böylece melekler gibi her türlü ayıp ve günahtan uzak kalacaktır.

c-Bunun için de iman esaslarına olan inancımızı kuvvetlendirmemiz gerekiyor. Özellikle tahkik-i imanı ders veren, imanı takviye eden eserlere özel bir yer ayırmamız gerekiyor. Bunların başında Risale-i Nur gelmektedir. Bunları yapar ve okunması gerekenleri okumayı vird haline getirirsek dilimizde de, dünyamızda da kötü söze ve kötü hale yer kalmayacaktır. Aklımız, kalbimiz, dilimiz, dünyamız, devletimiz, milletimiz anarşi ve terörden kurtulacaktır.

Vehbi Karakaş / Risale Haber

DİPNOTLAR

1 Buhari, Nikâh, 47; Müslim, Cum’a, 47
2 Bkz. Kaf, 50 / 17-18
3 Kehf, 18 / 49
4 Al-i İmran, 3 / 30
5 Yasin, 36 / 65
6 Kıyame, 75 / 10
7 Bakara, 2 / 83
8 İsra, 17/ 53
9 Tâhâ, 20 / 44
10 Buhari, Savm, 2; Müslim, Sıyam, 161; Nesaî, Sıyam, 41-42
11 Ahmet b. Hanbel, IV, 385
12 Buhârî , Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75
13 Buhari, Rikak, 23
14 Fatır, 35 / 10
15 Nursî, Mektubat, Çekirdekler.
16 Lokman, 31/ 6

Eşinizle Konuşurken Sihirli Gücü Kullanın!

Güzel sözün sihirli bir gücü vardır. Bıraktığı etki o kadar güçlüdür ki kökleri yerde ta derinlerde, dalları ise gür bir şekilde göklere uzanan bereketli bir ağaç gibidir.

Güzel davranışlar da sözlerin etkisini güçlendirir. Güzel söz söyleme kabiliyeti kuşaklar ötesinden gelir. Gösterilen her çaba, saçılan tohumlar misali gelecek nesillerde de etkisini gösterir. Güzel sözler ne kadar güçlü ve yapıcı etkiye sahipse sonuçları düşünülmeden söylenen hoş olmayan sözler de o kadar tahrip edici güce sahiptir.

Nasıl fiziksel şiddetin en derin iz bırakanları en tahrip edici olanları aile içinde işleniyorsa kırıcı sözler de aile içinde söylendiğinde en derin, en tahrip edici izler bırakır. Çünkü aile en güven dolu ortam olması gerektiğinden kişi aile içinde en savunmasızdır, bu sebeple en sevdiğine en çok kırılır. En sevdiğinin sözünden en çok etkilenir. Güven duygusu en fazla zedelenir. Bu etki bazen kişi fark etmeden şuur altına işler. Eşlerin birbirine söylediği kırıcı sözler de bazen geçmişte iz bırakmış acıları, travmaları hatırlatır. Acılar tazelenir.

Eşlerin birbirine güzel söz söylemeye özen gösterdiği gibi kırıcı ve yanlış anlaşılabilecek sözler söylemekten de o kadar kaçınmaları gerekir. Bilindiği gibi aile içi iletişim, olumsuz sözlerle gittikçe bozulur. Karşılıklı atışmalar sürer gider. Hem ruh hem beden sağlığı bozulurken aile yapısı ve çocuklar da ortamdan etkilenir, ciddi sarsıntılar geçirir.

Ailelerde kişiliği zedeleyen kırıcı sözler genellikle kızgınlıkla söylenmekte, kişinin hem kişilik özellikleri hem de daha önce geçirdiği sarsıntılar nedeniyle travma etkisi bırakan durumlar küçük gibi görünen şeylerin etkisini büyütmekte ve öfkeye neden olmaktadır. Öfke, eşlerin söz ve davranışları üzerindeki kontrollerinin kaybolmasına ya da azalmasına yol açmaktadır. Aslında öfke çeşitli olumsuz durumlara bağlı olarak ortaya çıkan doğal bir duygudur. Öfkenin ifade edilmesinin gerekli olduğu durumlar da vardır. Fakat öfkenin ifade şekli, içinde bulunulan duruma uygun olmalıdır. Ailelerde kontrolsüz güç kullanımı ve fiziksel veya duygusal travmalar nedeniyle öfkenin doğru ifade edilmemesi sıklıkla karşılaşılan bir durumdur.

Eşler en çok birbirini kişilik özelliklerini hedef aldıklarında ve genellemeler yaptıklarında incitmektedirler. Davranışlar da genellemeler yapılarak eleştirildiğinde yaralayıcı olmaktadır. Cimrilik, bencillik, vurdumduymazlık gibi tanımlamalar, sıfatlar takılması da aynı etkiyi yapar. Travmaların açtığı derin yaraları da adeta yeniden kanatır. Öfkenin doğru şekilde ifade edilmesi için duygu düşünce ve davranış eğitimi gerekmektedir. Bu da eşin yerine kendisini koyabilmek, sevgi şefkat ve merhametle birlikte sabır, hoşgörü, affedicilik ve fedakârlıkla mümkündür.

Söylenen kötü sözler ciddi yaralar açar.

Söylenen söz doğru olmalı ama her doğru her yerde söylenmemeli. Öfke, bastırılan duygu ve düşüncelerin ortaya çıkmasına da neden olur, hoşnutsuzluğu artırır.

Ailelerin olumsuz özelliklerinin söylenmesi, eşin ailesinin kendi ailesine denk olmadığının ifade edilmesi doğru değil.

Fizikî özelliklerinden olumsuz şekilde bahsedilmesi eş seçiminde fiziki özellikler sebebiyle kararsızlıklardan bahsedilmesi aynı şekilde kırıcı olmaktadır.

Daha sonra ortaya çıkan kilo alma, öz bakım sorunları ile ilgili eleştiriler uygun şekilde yapılmadığında incitici olmakta.

Eşlerin sorumluluklarını yerine getirmesi ile ilgili konularda birbirlerinin yaptıkları işleri hafife alması, yetersiz görmesi, takdir etmemesi de eşleri incitir.

Erkeklerde öfke patlamaları daha fazla görülürken kadınlarda geçmişi unutamama ve imalı sözlerle kişiliği hedef alma ve pişmanlık ifadelerindeki kırıcı sözler daha sıklıkla görülür.

Farika TEYMUR (Psikolog)

nurdergi.com