Etiket arşivi: hacet namazı

Hacet Duası ve Hacet Namazı

Dua, kulun Rabbine yönelip O’ndan yardım dilemesidir.

Dua bir ibadettir.

Nasıl ki, bir çocuk eli yetişemediği bir ihtiyacını, bir arzusunu elde etmek için ya ağlar, ya ister; yani acizlinin diliyle dua eder ve isteklerini elde eder.

Öyle de, insan bütün canlılar içinde nazik ve nazlı bir çocuğa benzer. Cenab-ı Hakkın dergâhına acziyle ağlamak veya ihtiyacıyla dua etmekle yönelir.

Başa gelen çeşitli sıkıntılar ve belalar, insana aczini ve güçsüzlüğünü hatırlatıp onu Rabbine yönelmeye zorlar bu bir rahmettir.

Dua bir ibadet olduğuna göre, onun sadece ve sadece Allah’ın rızasını kazanmak gayesiyle yapılması gerekir. Bunun için insan âcizliğini, yalnızlığını ve çaresizliğini bütün ruhuyla hissedip kendisine yardımcı olacak, korkulardan, endişelerden kurtaracak yegâne zatın Allah olduğunu düşünerek ellerini semaya kaldırmalıdır.

İşte Cenab-ı Hak her yerde hazır ve nâzırdır. İnsanın yaptığı her duayı işitir ve cevap verir. Fakat insanı insandan daha çok düşündüğünden, derdini ve asıl ihtiyacını iyi bildiğinden; neyin hayrına, neyin zararına olacağını ezelî ilim ve hikmetiyle bildiğinden, insanın istediğinin aynısını verebildiği gibi, bazan daha iyisini verir, bazan da zararlı olacağından hiç vermez. Bunun için insanın, “Allah, benim her istediğimi vermiyor” demeye hakkı yoktur.

Dua bir ibadet olduğuna göre mükâfatı âhirette verilir. İnsanı duaya sevk eden sebepler ise o ibadetin vaktidir.

Meselâ hava kurak gidip yağmursuzluk devam ettiği zamanlarda yağmur duasına çıkılır. Güneşin batması akşam namazının vakti olduğu gibi, kuraklık da o duanın vaktidir. Yoksa o dua yağmuru yağdırmak için değildir. Çünkü o takdirde dua Allah rızası için değil de, sırf yağmurun yağması için edilmiştir. Bundan dolayı da kabule layık olmaz.

İnsan o kadar dua ettiği halde belalar gitmez, hastalıklar geçmez ve netice itibariyle o an için istekler yerine gelmemiş görünür. İnsan, “Duam kabul edilmedi” dememeli, “Duamın vakti bitmedi, daha çok dua etmem gerekir” demelidir.

Dua ubudiyetin (kulluğun) ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir.” Çünkü dua eden adam duası ile gösteriyor ki, bütün kâinata hükmeden birisi var ki, en küçük işlerime ıttılâı var ve bilir, en uzak maksatlarımı yapabilir, benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyle ise bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri o yapıyor ki, en küçük işlerimi de Ondan bekliyorum, Ondan istiyorum.

Dua iki kısımdır:

a. Fiilî dua: Sebeplere teşebbüs etmek fiilî duadır. Çift sürmek gibi. Toprak rahmet hazinesinin kapısı olduğundan çiftçi o kapıyı sabanıyla çalar. Bu dua doğrudan Cenab-ı Hakk’ın isim ve ünvanına yönelmiş olduğundan çoğunlukla kabul olunur.

b. Kavlî dua: Dil ve kalble yapılan dua: İnsanın eli yetişmediği bir kısım ihtiyaçlarını istemesidir. Bunun en mühim tarafı, en güzel meyvesi şudur:

“Dua eden adam anlar ki, Birisi var, benim kalbimden geçenleri işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, âcizliğine merhamet eder, fakirliğine medet eder.”

Allah yapılan duayı irade ve hikmete uygun görürse maksada ulaştırır, uygun görmez ise ulaştırmaz. Bu durum, insan da dahil bütün türler için geçerlidir.

Mesela, bir balık bir her seferinde milyonlarca balık yumurtluyor. Şayet hepsi balık olsa, denizdeki çevre dengesi bozulur. Bu yüzden Allah hikmeti gereği o yumurtaların bir kısmını başka türlere besin ve rızık olarak ayırıyor.

İnsanlar içinde de durum aynıdır. Herkes doktor olamayacağı gibi herkes pilot da olamaz. Lakin doktor ve pilot olamayan, başka bir hususta inkişaf edebilir. Hatta bazen insan iradesini yanlış kullanırsa hiçbir şey olamaz. Yani vasıfsız ve niteliksiz de kalabilir.

İnsanda irade de olduğu için üç denklem ortaya çıkar. Birisi İlahi irade ve hikmet, ikincisi fıtri kabiliyet, üçüncüsü de insanın iradesidir. Üçünden birisi olmadı mı denklem bozulur ve maksat hasıl olmaz.

Bitkiler dua eder “yarabbi nukuşu esmanı göstrermek istiyorum bizi sümbülendir .ağaç yap”der Bazı tohumların duası kabul olur bazı tohumların duası kabul olmaz bazı tohumların duasının kabul olmaması, duanın kabul olmasının şartı olan istidaddan yoksun kalmalarındadır.

Bir tohum filizlenmeye kabiliyeti olsa bile, onun içinde bulunduğu zeminin kabiliyeti yoksa, bu dua yine kabul edilmez.

Ayrıca her makbul duanın ilahi bir hikmeti vardır. O hikmetin ön gördüğü şekilde, ya duanın aynısı, ya benzeri verilir yahut daha güzeli verilir, veya hiç verilmez. her duanın kabul edilmesi zorunluğu yoktur.

Çocuk sizden bıçak ateş ister siz ona zarar vereceğini bildiğiniz için istediğini vermezsiniz. Allah da sizin istediğiniz şeyin size zararı olacağını dünyanıza ahretinize zarar vereceğini ezeli ilmiyle bildiği için duanızı kabul etmeyebilir.

Bazen evli olan eşlerin zahir sebepler bakımından bir engel görülmediği halde yine de çocuk olmaz. Hikmetini Allah bilir.

Sebeplerin tesir etmediğini göstermek yaradanın sadece Allah olduğunu göstermek için böyle durumlar da olabilir.Yağmurun yağmasına vesile olan bütün şartlar hazır olduğu halde yağmurun yağmaması da bu hikmete bakar.

HACET DUASI 

Her duanın başında ve sonunda Rasûlullâh (sav)’e selâm-‘a salâtı selam okunmalı.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz bir hadisi şeriflerinde buyurmuşlar ki

“Bir kimse kardeşine gıyabında dua ettiği zaman. Başında görevli bir melek: “Allah o kardeşin için istediğin şeyin aynısını sana da versin” diye dua eder.

”Kendisini düşünen kimse, din kardeşine hayır dua etmelidir. “ buyurmuştur.

Dilek ve Hacet Duası Okunuşu: 

Bismillahirrahmanirrahiym.

Ve la havle ve la kuvvete illa billhi’l-Aliyyi’l-Azim. 

Allahümme inni es’elüke ya Kadimü, ya Daimü, ya Ferdü, ya Vitru, ya Ahadu, ya Samedü, ya Hayyü, ya Kayyumü, ya Ze’l- Celali ve’l-ikram.

Fe in tevellev fe kul hasbiyallahü la ilahe illahu aleyhi tevekkeltü ve Hüve Rabbü’l-Arşi’l-Azim.

Büyük Hacet Duası Okunuşu:

Allâhumme ileyke eş’kû dâ’fe kuvvetiy ve kîllete hiletiy ve hevâniy alennâs;

Yâ Erhamerrahimiyn ente Rabbül müstad’âfiyn; ente erhamu biy min entekileniy ilâ aduvvin bağiydin yetecehhemuniy ev ilâ sadıykın karîbin mellektehu emrî.

İn lem tekûn gadbane aleyye felâ ubâliy gayre enne âfiyeteke ev seûliy. Euzü binûri vechikellezi eşrekat lehu zulûmatu ve salâha aleyhi emriddünya vel âhıreti en yenzile bi gadabüke ev yehılle aleyye sehatük; ve lekel utba hatta terda ve lâ havle velâ kuvvete illâ bike.

Bir Başka Hacet Duası

Ya müfettihi fetih
Ya müferrici ferric
Ya müsebbi sebbib
Ya müyessiril yessiril fetha vel ferecül minke
Ya fettah Ya Alim
İyya kenabudu iyyakenastain

Yukarıdaki duayı bir hacetiniz için sabah namazının ardından 7-21-41 defa okunması tavsiye edilir.

Hacet Namazı;

Rasûl-i Ekrem (sav) her hangi bir ihtiyacı olan kimselere iki rek’at namaz kılmalarını tavsiye etmiştir.

Dünyası ya da ahireti için bir isteği, dileği bulunan kişinin kıldığı dört rekatlık bir namazdır.

Hâcet namazı dört veya on iki rek‘at olarak kılınır. Dört rek‘at olarak kılındığı takdirde birinci rek‘atında Fatiha’dan sonra üç Âyetu’l-kursî, diğer üç rek‘atında ise Fâtiha’dan sonra birer kere İhlas, Felak ve Nas sûreleri okunur.

Daha sonra bu dua okunur.

“Lâ ilâhe illallahül-halimül-kerimü. Sübhânellahi Rabbil-‘arşil-‘azîm. El-Hamdü lillahi Rabbil-‘âlemîn. Es’elüke mûcibâti rahmetike. Ve’azâime mağfiretike. Vel-ganîmete min külli birrin. Ves-selâmete min külli ismin. Lâ teda’lî zenben illâ gafertehü. Ve lâ hemmen illâ ferrectehü. Ve lâ hâceten hiye leke ridan illâ kadaytehâ yâ erhamer-Râhimîn.”

Mevlam tesirini Halk etsin, dualarınızı kabul etsin ,hacetinizi hayırlısıysa yerine getirsin inşallah.

Amin.

Çetin KILIÇ

www.NurNet.Org

Kaynak:
Risalei Nur külliyatı
Sorularlaislamiyet
Huzursayfası

Günahtan arındıran bir çeşme: Tevbe Namazı

Yıllardır tanıdığım dindar bir genç vardı. Ne zaman görüşsek hep hayırlı, sevinçli ve müjdeli konular üzerinde konuşurduk. Ama bu kez hiç de öyle değildi. İstikamet üzere giden hayatı sarsılmış, ayağı sürçmüş, bir tuzağa düşmüş ve büyük bir günaha girmişti.

Uzun bir telefon görüşmesi yaptık. İçine düştüğü problem, dünyasını ve ahiretini karartacak derecede çıkmaza sokmuştu. Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği sıkıntısını, belki bir çözüm sunarım ümidiyle bana açmıştı. Ancak yaptığı bir hatanın öyle kötü sonuçları vardı ki, aklıma hiçbir çözüm gelmiyordu.

— Allah’ım, Sen bana yardım et. Bana ümit besleyen bu kardeşime bir yol göstereyim, diye içimden dua ettim.

Rabbim hemen aklıma bir çözüm lütfetti ve şöyle dedim:

— Bu akşam bir gusül abdesti al, önce tevbe namazı kıl, arkasından bol bol tevbe ve istiğfar et. Ayrıca hem affedilmen, hem de bu hatanın sıkıntılarından kurtulman için tesbih ve hacet namazları kıl. İnşallah Rabbimiz affeder ve seni bu sıkıntılardan kurtarır.

Ertesi sabah ondan bir mesaj aldım. Şöyle diyordu: “Bu sabah rüyamda Hz. Ömer’i (r.a.) gördüm. Bana, ‘Allah seni affetti’ dedi ve bundan sonra dikkatli olmamı, namazımı sürekli kılmamı söyledi.

Bu muhteşem bir ikramdı.

— Allah’ım, dedim. Af ve mağfiretin bu kadar mı yakındı?

Hemen kardeşimize telefon açtım.

— Bu gece ne yaptın, diye sordum.

— Sabah namazına kadar ağlayarak namaz kıldım ve tevbe ettim, affedilmem için Rabbime yalvardım. Sabah namazını kılıp yatınca da o rüyayı gördüm, dedi.

Rüyasının mübarek ve sadık bir rüya olduğunu, ancak yine de tevbe ve istiğfara devam etmesini söyledim. Bir konuyu merak etmiştim. Acaba bahsettiği günahı işlediği günden beri hiç böyle bir namaz kılmış mıydı? Verdiği cevap tevbe namazının ne muazzam bir kurtuluş vesilesi olduğunu, fakat ondan istifade edebilmek için hakkını vermenin gerektiğini anlatmaya yetiyordu:

— Bırakın o hatadan beri kılmayı, bütün ömrümde böyle ağlayarak sabaha kadar namaz kılmamıştım.

Ümmetine tevbe namazını anlatmak için Peygamberimiz (s.a.v.), “Bir kul günah işler de sonra kalkıp güzelce abdest alıp temizlenir ve iki rekât namaz kılarak Allah’tan bağışlanmak dilerse Allah onu mutlaka affeder” buyurmuş ve arkasından şu mealdeki ayeti okumuştu:

Onlar çirkin bir günah işledikleri veya herhangi bir günaha girerek kendilerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlarlar ve günahlarını bağışlaması için O’na niyazda bulunurlar. Günahları ise Allah’tan başka affedecek kim vardır? Ve onlar işledikleri günahta bile bile ısrar etmezler. (Âl-i İmran: 135)

Tevbe namazını hakkıyla kılabilmek için bazı hususları bilmek gerekir.

1. İnsan günah işlemeye müsait bir şekilde yaratılmıştır:

İnsan akıl ve kalp ile beraber nefis de taşıdığı için çok farklı imtihanlara, tuzaklara, engellere uğramaktadır. İnsan bazen bu imtihanları başarmakta, bazen de nefis ve duygularına yenik düşerek günaha girmektedir.

Peygamberler dışında bütün insanlar az veya çok, büyük veya küçük günah işleyebilir. Nasıl ki, Rabbimizin Rezzak ismi açlığı, Şafi ismi hastalıkları gerektirir; Tevvâb, Gafur, Afüv gibi isimler de hata ve günahların var olmasını şart kılar. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu gerçeği şöyle ifade eder:

Nefsim kudret elinde olan Zâta yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helâk eder; sonra günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi.” (Müslim, Tevbe: 9)

Çünkü Allah’ı hakkıyla tanımak ve ibadet edebilmek için insanın günahlarla imtihanı gerekiyordu. Önemli olan günaha girmemek için çırpınmak, ama günah işleyince de hemen pişman olup istiğfar etmektir.

2. Tevbe ve istiğfar Allah’ın hoşuna gider:

Günah işleyip hüzünle dolan kalbini rahatlatmak için Rabbine sığınan, Ondan af ümit eden bir kulun hâli Rabbimizin çok hoşuna gider. Bununla ilgili bir kudsî hadiste şöyle buyrulur:

“Bir kul günah işledi ve, ‘Yâ Rabbi günahımı affet!’ dedi.

“Hak Teâlâ da: ‘Kulum bir günah işledi; ardından da bildi ki, günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.’

“Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim günahımı affet!’ dedi.

“Allah Teâlâ da, ‘Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır’ dedi.

“Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim beni affeyle!’ dedi.

“Allah Teâlâ da, ‘Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi. Ey kulum, dilediğini yap, ben seni affettim’ buyurdu.” (Buharî, Tevhid: 35; Müslim, Tevbe: 29)

Şu hadis ise günah ne kadar büyük ve çok olursa olsun, asla ümitsiz olmadan Allah’a sığınmanın gerektiğini ne güzel anlatıyor:

“Allah Teâlâ: Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden af umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım.

“Ey Âdemoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa, sen Benden bağışlanmanı dilersen, günahlarını affederim.

“Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat bana hiçbir şeyi ortak koşmamış, şirke bulaşmamış olsan, ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım.” (Tirmizî, Daavat: 98)

Rabbimiz, Kendisinden asla ümit kesilmemesini emrederek, şöyle buyurur:

Ey günah işleyerek nefislerine zarar vermede haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Allah dilerse bütün günahları bağışlar. Çünkü O çok affedici ve çok merhametlidir.” (Zümer: 53)

Üstelik şu hadisten anlıyoruz ki, Cenab-ı Hak tevbe eden kulundan dolayı Zatına mahsus mukaddes bir sevinç duyar:

Öyle bir kimse ki, çorak, boş ve tehlikeli bir arazide bulunuyor. Beraberinde devesi vardır. Devesinin üzerine de yiyecek ve içeceğini yüklemiş. Derken uyur. Uyandığında bir de bakar ki, devesi gitmiş. Devesini aramaya koyulur. Bir türlü bulamaz. Açlıktan ve susuzluktan perişan bir vaziyette iken kendi kendine şöyle der: ‘Artık ilk bulunduğum yere gideyim de, ölünceye kadar orada uyuyayım.’ Gider, ölmek üzere başını kolunun üzerine koyar. Bir ara uyanır. Bakar ki, devesi yanı başında duruyor. Bütün azığı, yiyeceği ve içeceği de devesinin üzerindedir. İşte Allah mü’min kulunun tevbe ve istiğfarı ile böyle bir durumda olan kimsenin sevincinden daha fazla sevinç ve lezzet alır. (Müslim, Tevbe: 3)

Elbette ki, insanın günah işlemeye eğilimli yaratılması ve Rabbimizin affının genişliği, insanları günaha karşı umursamaz yapmamalıdır. Çünkü, henüz günah işlemeden, bunları düşünüp günaha girilmez. Zira nereden biliyoruz ki, günahtan sonra tevbe ve istiğfara vakit bulacağız? Acaba tevbemiz kabul edilip affedilecek miyiz? Öyle bir imtihana muhatabız ki, gerçek sonuçlar ancak ahirette belli olacak. Bunun için salih kimseler zerre kadar bile olsa günaha girmemek için çırpınmışlardır.

Önemli bir husus da şudur: İyi ve faziletli bir mümin, günahlarını büyük, sevaplarını küçük görür. Çünkü asıl mesele, günah işlememek için olağanüstü bir gayret sarf etmektir. Buna rağmen günaha düşülürse, hemen tevbe ve istiğfarla Allah’a sığınmaktır.

3. Tevbe ve istiğfar bir ibadettir:

Kur’an’ın birçok ayetinde geçtiği gibi, tevbe ve istiğfar etmek Allah’ın bir emridir ve başlı başına bir ibadettir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) günahsız olup geçmiş ve gelecek günahlarının bağışlandığına dair Rabbimizden müjde aldığı halde günde yetmiş, bazen yüz kez tevbe istiğfar ettiğini belirtmiştir.

Rabbimiz günah işleyen kimselere tevbe yolunu göstererek, şöyle müjde verir:

Ancak tevbe eden ve güzel işler yapanlar bundan müstesnadır. Allah onların günahlarını silip yerlerine iyilikler verir. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Furkan: 70)

Çok tevbe etmek, Allah’ın sevgisini kazandırır: “Şüphesiz Allah, tekrar tekrar günah işlediği halde üst üste tevbe eden kulunu sever.” (Bakara: 222)

Mademki Allah tevbe edenleri sever, o halde hiç günahımız olmasa bile sık sık tevbe ve istiğfar etmemiz gerekir. Tevbe, yapılan günahtan pişman olmak, üzülmek, bir daha işlememeye karar vermektir. Tevbe eden kişi, Allah’ın rahmetine ve mağfiretine güvenmeli, Ondan ümit kesmemelidir.

Bir genç işlediği küçük bir günahtan pişman olmuş, ağlayarak telefon etmişti. Her ne kadar Allah’ın Gafur ve Rahim olduğunu, tevbe ve istiğfar etmesini söylemişsem de:

— Ben affedilmem, diye ağlıyordu.

— Peki, abdest al, iki rekât tevbe namazı kıl, tevbe ve istiğfar et, dedim.

Aradan 15 dakika geçti. Sakin ve neşeli bir şekilde şu müjdeyi verdi:

— Abdest alıp namaz kıldım, dua ettim. Sonra Kur’an’ı alıp Besmele çekip rast gele bir yer açtım. Karşıma Hicr Suresinin 49. ayeti çıktı: “Kullarıma haber ver ki, Ben hiç şüphesiz çok bağışlayıcı, çok merhamet ediciyim.

Cenab-ı Hak âdeta onunla konuşur gibi teselli etmişti.

Tevbe namazı ne zaman ve nasıl kılınır?

Tevbe namazı şu durumlarda kılınabilir:

1.    Uzun yıllar günah içinde olduğu halde hepsini bırakıp yepyeni bir dinî hayat yaşamak isteyen kimseler, güzelce gusül abdesti alıp, iki rekât veya istedikleri kadar tevbe namazı kılıp, istiğfar ve dua ederek dünyaya yeni gelmiş gibi pırıl pırıl bir hayata başlayabilirler.

2.    Aslında dinî hayat yaşadığı ve günahlara girmediği halde her nasılsa ayağı sürçüp küçük veya büyük herhangi bir günah işleyen kimseler de, tevbe namazı kılıp af dileyebilirler.

3.    Bir kimse, herhangi bir günah işlemese bile bazı zamanlar tevbe namazı kılıp daha bir yürekten istiğfarla Allah’a sığınabilir.

Tevbe namazı her zaman her yerde kılınabilir. Ancak duaların kabul olduğu vakitlerde, bilhassa mübarek zamanlarda ve mekânlarda kılmak güzeldir. Normal namaz gibi kılınır. Fatiha’dan sonra belirli bir sureyi okuma şartı yoktur. Ama bilenler, dua, tevbe ve istiğfar ayetlerini okuyabilirler. En az iki rekât kılınabileceği gibi, kişinin gönlünün rahatlayıp tatmin olduğu miktar kadar da kılınabilir. Önemli olan günahtan dolayı mahzun olup, kırık bir kalp ve yaşlı bir gözle Allah’a sığınmak ve affedileceğinden ümit beslemektir.

Cemil Tokpınar / Moral Haber

Muhteşem bir hazine: Hacet Namazı

Sizi mutsuz eden büyük bir derdiniz mi var?

Ulaşmak istediğiniz muhteşem bir idealin peşine mi düştünüz?

Huzursuzluk, ailenizin ayrılmaz bir parçası mı oldu? Birisi kalbinizi mi kırdı? Önemli bir sınava mı gireceksiniz? Günü gelmiş bir borcunuzu hâlâ ödeyemediniz mi? İşsiz misiniz? İşten mi atıldınız? İşinizde bir türlü arzuladığınız başarıyı yakalayamadınız mı? İyi bir evlilik mi istiyorsunuz? Çocuğunuz mu olmuyor?

Bunlardan çok daha önemli yüce gayeler uğruna çaba harcıyor, insanlığa İslâmı ve Kur’an’ı anlatmak için çırpınıyor, bir dizi plân ve program yapıyorsunuz. Ancak bir tarafta önünüze konan engeller, diğer tarafta gerçekleştirmeyi istediğiniz manevî projeler var. Bilhassa İslâm âleminin maruz kaldığı acılar, ıztıraplar, saldırılar, tuzaklar yüreğinizi yakıyor.

Kısaca maddî manevî, küçük büyük, dünyevî uhrevî bütün dertleriniz veya arzularınız için kılacağınız muhteşem bir namaz var: Hacet namazı.

Elbette bir kul olarak sebeplere sarılacak, üzerinize düşeni yapacaksınız. Ama bazen olur ki, sebepler tükenir ya da etkisiz kalır, bütün yollar denenir, çareler biter, ne yapacağını bilememenin ıztırabıyla yapayalnız kalırsınız. Artık kalbiniz kederli, gözünüz yaşlı hüzün denizinde yüzerken hacet namazı sizi sahile çıkaracak bir can simididir.

İşte bu muhteşem fırsatı değerlendirenlerden birisi olan Hz. Enes (r.a.), harika bir sonuç alır.

Bir yaz günü Hazret-i Enes’e bahçıvanı gelerek, yağmur yağmadığından ve bahçenin kuruduğundan yakındı.

Bu haber üzerine Hazret-i Enes, Resulullah’ın (a.s.m.) Herhangi bir ihtiyacı olan kimse iki rekât namaz kıldıktan sonra Allah’a dua etsinşeklindeki “hacet namazı” tavsiyesini hatırladı.

Su isteyerek abdest aldı ve namaza durdu. Selâm verdikten sonra bahçıvanına:

– Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun, diye sordu.

Bahçıvan:

– Göremiyorum, dedi. Enes, tekrar içeri girip namaz kılmaya devam etti.

Birkaç kez bahçıvana:

– Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun, diye sorunca adam:

– Kuş kanadı gibi bir bulut görüyorum, dedi.

Bunun üzerine Enes namazını ve duasını sürdürdü. Az sonra bahçıvan Hazret-i Enes’in yanına girdi ve:

– Gök bulutla kaplandı ve yağmur yağmaya başladı, dedi. Bunun üzerine Hazret-i Enes:

– Haydi, ata bin de yağmurun nerelere kadar yağdığına bak, dedi.

Bahçıvan etrafı dolaştığında, yağmurun sadece Hazret-i Enes’in büyük bahçesine yağdığını gördü. (İbn-i Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, c.7: 21-22)

Cemil Tokpınar / Moral Haber